Bastırılmış darbe girişiminden 5 gün sonra OHAL ilan ederek, mevcut anayasanın OHAL ile ilgili maddelerine ve 15. Maddesine, AİHS’in 15. Ve BM Medeni ve Siyasi Haklar Sözleşmesinin 4. Maddesine aykırı olacak şekilde Kanun Hükmünde Kararnameler (KHK) ile tamamen otoriter bir rejim inşa edilmektedir.
Bu kapsamda darbe girişimini gerçekleştirdiği iddiasıyla FETÖ örgütü ile dolaylı veya dolaysız herkesin kamudan tasfiyesi amacıyla 3 binin üzerinde hakim ve savcı, binlerce askerden sonra 42 bin civarında kamu çalışanı işten atılmış, sayısı 100’ü bulan gazeteci tutuklanmış, barış için mücadele eden çok sayıda akademisyen görevlerinden uzaklaştırılmış ve çeşitli baskılara maruz bırakılmış, on binlerce insanın pasaportu iptal edilmiştir. Tıpkı darbe yapan 12 Eylül 1980 darbecileri gibi. Hükümet OHAL KHK’ları ile tam bir tasfiye gerçekleştirmiş, kanun ve hukuk tanımazlığını ortaya koymuştur. Kendisinin darbeyi oluşturma zemini ve Fethullah Gülen cemaatini devlete yerleştirme, yani yardım ve yataklık etme fiilini ise “Allah bizi affetsin” biçiminde trajikomik ve şeriat hukukunda yaşayan bir devletmişiz gibi izah etmeye çalışmıştır. Hükümet şimdi de toplumsal muhalefeti oluşturan kesimleri tasfiyeye başlamış, ilk iş olarak Kürtleri, Alevileri ve Solcuları hedefine koymuştur. Bu kapsamda KESK ve KESK’e bağlı sendikalara saldırmaya başlamıştır.
Hükümetin OHAL KHK’ları ile devlette ve kamuda yapmak istediği tasfiyelerin amacı yeni bir rejim kurmak ve katı bir tek kişi yani başkanlık rejim inşa etmektir. Anayasa ve uluslararası sözleşmelerle güvence altına alınan masumiyet karinesi, suç ve cezaların şahsiliği, suç ve cezaların geriye yürütülemeyeceği, kimsenin düşüncelerinden inancından, kanaatlerinden ve kimliğinden suçlanamayacağı ilkesi ve ayrımcılık yasağı gibi kurallar yok edilmiştir. OHAL KHK’ları ile Türkiye tamamen kuralsız bir hale getirilmiş, gücü olanın zayıfı ezdiği orman kanunlarının geçerli olduğu bir ülke haline gelmiştir.
Ana muhalefet partisi CHP’nin OHAL KHK’ları karşısındaki yetersiz duruşu AKP iktidarına güç vermiş, kitleler nezdindeki saygınlığını zedelemiştir. Dolayısıyla böylesi bir dönemde muhalefet partilerinin, hele de sosyal demokrat olduğunu ileri sürenlerin, demokrasi, hukukun üstünlüğü ve insan haklarına saygının gereği berrak bir tutum içinde olmaları gereğini bir kez daha hatırlatmak isteriz.
09.09.2016 tarihinde Milli Eğitim Bakanlığının 07.09.2016 tarih, 9583020 sayılı onayı ile Türkiye genelinde Eğitim Sen üyesi 11.218 öğretmen, 657 sayılı Devlet Memurları kanunun 137 maddesi gereğince tedbiren görevden uzaklaştırılmıştır. Görevden uzaklaştırılan öğretmenler arasında İHD Genel Başkan Yardımcısı Diyarbakır şube başkanı M. Raci Bilici ve eşi, İskenderun Şube başkanımız Çoşkun Selçuk, Elazığ Şube Başkanımız Behzat Hazır ile birçok yönetici ve üyelerimiz de bulunmaktadır.
Milli Eğitim Bakanlığının il milli eğitim müdürlüğüne gönderilen yazılarında “okul ve kurumlarda görevli personelin güvenlik kuvvetlerince bölücü terör örgütüne karşı yürütülen iç güvenlik operasyonları doğrultusunda ile güvenlik amacıyla alınan diğer tedbirleri ve bazı illerde ilan edilen sokağa çıkma yasağını akamete uğratmak ve eğitim öğretim hakkını engelleyici nitelikte eylemlere katılarak terör örgütüne destek verici nitelikte faaliyette bulunduklarının tespit edildiği” belirtilmekte ve bu gerekçesinin hukuki dayanağını ise bakanlar kurulunun 20.07.2016 tarih, 2016/9064 sayılı kararı ile TBMM’nin 21.07.2016 Tarih, 1116 sayılı onay kararına ve 23.07.2016 tarih, 29779 sayılı resmi gazetede yayınlanan olağanüstü hal kapsamında alınan tedbirlere ilişkin KHK dayandırmıştır.
Bakanlığın görevden uzaklaştırma tedbir kararının, soyut iddialardan başka, hiçbir hukuki somut dayanağı bulunmamaktadır. Bu yazının altına listelerin eklenmesi toptancı yaklaşımın açık göstergesidir. Bununla birlikte Başbakanın Diyarbakır da yaptığı 14 bin öğretmen sürülecek söylemi de bu toptancı yaklaşımın göstergesidir. Toptancı yaklaşımlarla belli bir sendikayı hedef alarak idari eylem gerçekleştirmek Anayasanın örgütlenme özgürlüğüne, düşünce ve ifade özgürlüğüne, cezalarda şahsilik ilkesine ve en önemlisi de eşitlik ilkesine aykırıdır.
Bakanlığın açığa alma yazısı ile 15 Temmuz 2016 darbe girişiminden önce Eğitim Sen in yapmış olduğu hukuka uygun eylem ve etkinliklere darbe sonrası çıkarılan KHK ile yasadışılık katılmaya çalışılmıştır.
Hatırlatmak isteriz ki bakanlığın açığa alma kararına dayanak yaptığı hukuka aykırı sokağa çıkma yasağı uygulamaları sürecinde yüzlerce sivil insan yaşamını yitirmiştir. Binlerce insanın evleri yıkılmış, yağmalanmış ve mülkiyet hakları ellerinden alınmıştır. Yüzlerce okul kapatılmış, binlerce öğrencinin eğitim hakları ellerinden alınmıştır. Binlerce öğrenci TEOG ve üniversite sınavlarına girememiş eğitimde eşitlik hakkı ihlal edilmiştir. Memur atamalarına dair KPSS sınavları bu bölgelerde yapılamamış buralarda sınava girecek insanlar batı illerinde sürgün edilircesine sınavlara girmeye zorlanmıştır. Bu bölgelerde birçok sivil insan keyfi ve hukuksuz gözaltına alınmış gözaltı merkezlerinde işkence ve kötü muameleye tabi kılınmıştır.
Şimdi sormak isteriz sokağa çıkma yasakları ile bu kadar hak ihlali gerçekleşirken hükümet ve onun organları mı suç işlemiştir yoksa bu sokağa çıkma yasaklarına ve uygulamalarına karşı tutum açıklayan öğretmenler mi suç işlemiştir.
Barış için 10 Ekim 2015 tarihinde Ankara’da miting yapmak isteyen emekçilere bombalı terör saldırısı gerçekleştiren İŞİD’e karşı önlem almayan ve bu saldırıyı önlemeyen hükümet mi suç işlemiştir, yoksa bu mitinge katılan ve barış isteyen emekçiler mi suç işlemiştir.
Açık bir şekilde ifade etmek isteriz ki “SAVAŞA KARŞI BARIŞ” isteyen “EĞİTİM EMEKÇİLERİ” bizim nazarımızda birer “BARIŞ EMEKÇİLERİ”dir. Tarih onları en temiz sayfalarında birer barış kahramanı olarak yazacaktır.
Milli eğitim bakanlığı 657 sayılı devlet memurları kanununa ve anayasaya aykırı biçimde savunma hakkını hiçe sayarak, hiçbir soruşturma açmadan, darbe fırsatçılığı yaparak, barış, demokrasi ve insan hakları taleplerini dile getiren muhalif sendikaları susturmak ve kamuoyunda krimanilize etmek sendikal faaliyetlerini geriletmek amacıyla Eğitim Sen üyesi öğretmenleri görevden uzaklaştırmıştır.
Hukuk devletinin en önemli kriteri idarenin eylem ve fiillerinin hukuka ve anayasaya uygun olmasıdır. Yürütme tarafından idari eylem ve kararlar KHK ile adeta yargı denetiminden kaçırılarak hukuksuz, kanunsuz emirler uygulanmaya çalışılmaktadır. Yargı denetiminin etkisizleştirilmeye çalışılması hukuk devletinden Otokratik devlete gitmek demektir.
Bilinmelidir ki İnsan Hakları Derneği ve Türkiye İnsan Hakları Vakfı olarak hukukun, demokrasinin ve insan hakları değerlerinin hiçe sayıldığı bu tutum ve davranışlara karşı mücadelemiz direnme hakkı temelinde devam edecektir. Bu noktada barış, demokrasi ve insan haklarından yana tavır koyan tüm emekçilerin, insan hakları savunucularının, sendikaların yanında olmaya ve onların tüm hukuki başvurularına katkı sunmaya, bu yoldaki mücadelelerini uluslararası kamuoyuna taşımaya ve birlikte mücadele etmeye devam edeceğiz.
İnsan Hakları Derneği
Türkiye İnsan Hakları Vakfı