İnsan Hakları Derneği’nin avukatların üzerindeki yargı baskısı raporu bugün yapılan basın toplantısı ile açıklandı.
İHD olarak Türkiye’de özellikle toplumsal sorunlarla ilgilenen ve sürekli mağdurların yanında yer alarak savunuculuk faaliyeti yapan avukatların tamamını insan hakları savunucusu olarak değerlendirdiğimizi belirtmek isteriz.
Bu raporda, Fetullah Gülen örgütü soruşturmaları kapsamında mesleki faaliyetleri nedeni ile tutuklu bulunan avukatların durumuna şimdilik yeterli bilgi alınamadığı için yer verilmemiştir. Bu hususta ciddi hak ihlalleri olduğunu ve çok sayıda avukatın hak ihlaline uğradığını belirtmek isteriz.
Bu raporumuzda, OHAL ortamında etkisi daha da artan yargı baskısının hak savunucusu avukatlar üzerindeki etkisini göstermek ve bu alandaki soruna dikkat çekmek istedik. Elbette raporumuzda eksiklikler vardır. Bu raporu yayınladıktan sonra avukatlardan gelecek öneriler doğrultusunda raporumuzu her zaman yenileyebileceğimizi belirtmek isteriz.
ÖNERİLER
Türkiye’de mesleki faaliyetleri, savunmanlık ve insan hakları faaliyetlerinden dolayı soruşturma ve kovuşturmaya maruz kalan ve tutuklu yargılanan tüm avukatlar serbest bırakmalıdır.
Avukatların yargılanmasına neden olan veya avukatları tehditler ve baskılar ile yıldırmaya çalışan aktörler etkili soruşturma yöntemleriyle tespit edilmeli ve etkili bir şekilde kovuşturulmalı, Türkiye’deki cezasızlık politikasına son verilmelidir.
Kolluk(Polis, jandarma ve istihbarat) ve yargı içerisinde örgütsel faaliyet kapsamında açılan soruşturma ve davaların tamamı yeniden ele alınmalı, kurulan komplolar açığa çıkarılmalıdır.
Avukatlar hakkında soruşturma ve davalar başta Türkiye Barolar Birliği olmak üzere uluslararası toplum tarafından izlenerek görünür hale getirilmeli, Baroların kapasitesinin güçlendirilmesine katkı sunulmalıdır.
Elbette hukukun üstünlüğü ilkesine uygun bir yargı yapılanması gerçekleştirilmeli, Türkiye’de adalete olan güven yeniden tesis edilmeli, özel yetkili ve görevli ağır ceza mahkemeleri ve savcılıkları kapatılmalıdır.
Türkiye’nin en önemli sorunu, terör tanımının subjektif olmasıdır. Türkiye, BM Güvenlik Konseyi kararlarına uygun olarak terör suçlarını yeniden tanımlamalı, bunun dışındaki suçları terör suçları olarak nitelendirmekten vazgeçmelidir. Türkiye’de şiddete başvuran ile başvurmayan arasında ayrım yapılmalı ve ceza mevzuatı buna göre yeniden düzenlenmelidir.
Türkiye’de, başta savunma hakkı olmak üzere herkesin ifade özgürlüğü, barışçıl toplanma ve gösteri hakkı ile örgütlenme özgürlüğü hakkı uluslararası sözleşmelerdeki güvenceye kavuşturulmalıdır.
En kısa zamanda, BM Yargıçların ve Avukatların Bağımsızlığı Özel Rapörtörü, BM İnsan Hakları Savunucuları Özel Raportörü, Terörle Mücadelede İnsan Haklarının Korunması ve Desteklenmesi Özel Raportörü, Kanaat ve İfade Özgürlüğünün Geliştirilmesi ve Korunması Özel Raportörü ve Azınlık Konuları Bağımsız Uzmanı’nın Türkiye ziyaretleri mümkün kılınmalı ve raporlarında belirtecekleri hususlarda gerekli düzenlemeler yapılmalıdır.
OHAL kaldırılmalı ve meşruiyeti olmayan KHK’lar iptal edilerek mağdur edilenlerin mağduriyeti giderilmelidir.
Avukatlık mesleğinin yargının kurucu unsuru olduğu gerçeğinden hareketle savunma hakkının kısıtlanmasını içeren mevzuat değiştirilmeli, avukatlık mesleği yasal güvencelere kavuşturulmalıdır.
Türkiye’de ifade özgürlüğünün yasaklanması ve cezalandırılması nedeniyle çok büyük bir mağduriyet oluştuğundan temel düzenlemeler yapılıncaya kadar basın ve yayın yoluyla işlenmiş suç ve cezaların ertelenerek iptal edilmesi ve sonuçlarının ortadan kaldırılması konusunda acil yasal düzenleme yapılmalıdır.