Türkiye’deki sivil toplumun özellikle de kadın ve LGBTİ+ hakları ve Kürt meselesi ile ilgili eleştirel çalışmalarını engellemek için kullanılan yeni yöntemlerden biri derneklere karşı kapatma davası açmak. İnsan Hakları Savunucularının Korunması için Gözlemevi (FIDH-OMCT) Türkiye İnsan hakları Vakfı (TİHV), İnsan Hakları Derneği (İHD) ve iş birliği yaptığı kuruluşlar tarafından yayınlanan yeni rapora göre, bu tür davalar, eleştirel sesleri susturmak amacıyla yetkililer tarafından son yıllarda uygulamaya konulan baskıcı sistemin bir parçası. Söz konusu davalar derneklerin kapatılması ve üyelerinin taciz edilmesin yol açabilir.
Türkiye’de münferit örgütleri hedef almak amacıyla derneklere karşı açılan kapatma davalarının sivil toplum üzerinde de caydırıcı bir etkisi bulunuyor. İnsan Hakları Savunucularının Korunması için Gözlemevi (FIDH-OMCT) ve Türkiye’de iş birliği içinde olduğu İnsan Hakları Derneği (İHD) ve Türkiye İnsan Hakları Vakfı (TİHV) bugün söz konusu uygulamayı ve bunun sivil toplum örgütleri ve destekledikleri topluluklar üzerindeki olumsuz etkilerini belgeleyen bir rapor yayınlıyor. Rapor, Kadın Cinayetlerini Durduracağız Platformu (KCDP) hakkında İstanbul 13. Asliye Hukuk Mahkemesi’nde açılan -ve raporda detaylıca belgelenen- kapatma davasının 13 Eylül 2023 tarihindeki altıncı duruşmasından bir gün önce yayınlanıyor.
“Belirsiz ve Tekinsiz”: Türkiye’de Derneklere Karşı Açılan Kapatma Davaları başlıklı rapor, bu tür davaların sivil toplumu baskı altına almak ve sivil alanı daraltmak için sistematik bir şekilde araç olarak kullanıldığını ortaya koyuyor. Rapor, bu davaların yol açabileceği sert bir önlem olan derneklerin istem dışı feshinin yetkililer tarafından dernekleri susturmak ve çalışmalarına misilleme olarak onlara yaptırım uygulamak amacıyla kötüye kullanıldığını gösteriyor.
Sivil toplum örgütlerini saran korku iklimi
Rapor, Gözlemevi’nin daha önceki yayınlarında belgelediği diğer taciz biçimleriyle birlikte, mesnetsiz kapatma davalarının da Türkiye’de hükümet politikalarını eleştiren sivil toplumu sindirmek, bölmek ve faaliyetlerini gayrimeşru göstermek için yetkililerin elinde yeni bir araç haline geldiğini savunuyor. Rapor, 2021 itibariyle dört dernek hakkında — Din Alimleri Yardımlaşma ve Dayanışma Derneği (DİAYDER), Göç İzleme Derneği (GÖÇİZDER), Kadın Cinayetlerini Durduracağız Platformu (KCDP) ve Tarlabaşı Toplum Merkezi (TTM) — açılan kapatma davalarını belgeliyor ve çözümlüyor.
Gözlemevi, İHD ve TİHV tarafından Haziran 2023’te derlenen bilgilere ve dört derneğin temsilcileri ile destekledikleri kişilerin doğrudan tanıklıklarına dayanan rapor, kapatma davalarının tek tek derneklerin, bunların üyelerinin ve birlikte çalıştıkları toplulukların üzerindeki etkisini belgeliyor. Rapor ayrıca, sonucu ne olursa olsun, bir kapatma davasına hedef olmanın, dernekler üzerinde yaftalayıcı ve yalnızlaştırıcı bir etkisi olduğunu gösteriyor ki bir katılımcı bu etkiyi tanımlamak için “belirsiz ve tekinsiz bir durum” ifadesini kullandı. Muhalif seslerin giderek daha fazla hedef alındığı, sivil toplum örgütlerinin hükümet yetkilileri ile hükümet yanlısı medya tarafından saldırılara maruz kaldığı ve düzenli olarak itibarsızlaştırıldığı bir bağlamda, sivil toplum örgütleri arasındaki korku ikliminin körüklenmesine ve bu örgütlerin Türkiye toplumu içindeki güvenilirliklerinin ve konumlarının zayıflamasına bu davalar da katkıda bulunuyor.
FIDH Başkan Yardımcısı ve İHD temsilcisi Reyhan Yalçındağ, “AB üyeliğine aday olduğu iddia edilen bir ülkede hala örgütlenme ve ifade özgürlüğü haklarına yönelik, bu raporda anlatılan türden ciddi ihlallerden bahsediyor olmamız utanç verici,” dedi. Yalçındağ, “Hükümete yakın pek çok STK önemli ölçüde destek görürken, Kürt meselesinin demokratik çözümünü talep edenler ile bağımsız kadın ve LGBTİ+ hakları gruplarının tutuklamalar, kapatma davaları ve diğer taciz biçimleriyle karşı karşıya kalması, yapılanların siyasi saikli olduğunu ve tek amacın muhalefeti çökertmek olduğunu gösteriyor,” şeklinde konuştu.
TİHV Başkanı Metin Bakkalcı ise şunları ekledi: “Derneklerin kapatılmasına yönelik bu tür girişimler kabul edilemez. Evrensel değerler ışığında bu uygulamalara derhal son verilmelidir. Ancak biz, ulusal ve uluslararası düzeydeki destekçilerimizin göstereceği dayanışmayla, Türkiye’deki sivil toplumun bu sorunların üstesinden gelebileceğine inanıyoruz.”
Karalama kampanyaları ve yaftalama
Haklarında kapatma davası açılan dört dernek de hükümet yetkilileri ve/veya hükümet yanlısı medya tarafından açıkça hedef gösterildi.
OMCT Genel Sekreteri Gerald Staberock, “Daha önceki raporlarımızda da belgelenen sivil topluma yönelik düşmanca söylemler eşi benzeri görülmemiş seviyelere ulaşmış durumda, hedef alınan kişilerin başvurabileceği etkili bir hukuk yolu ise bulunmuyor,” dedi. Staberock “Dernekleri ‘terörist’ ya da ‘ahlaksız’ olarak yaftalayan karalama kampanyaları, Türkiye’deki demokratik tartışma ortamını boğma çabalarının bir parçası olarak sivil toplumun katkılarını gayri meşru göstermek dışında bir amaca hizmet etmiyor,” şeklinde konuştu.
KCDP hedef alınıyor
KCDP’ye karşı açılan kapatma davasının yarınki duruşması, son dönemdeki endişe verici bu eğilimin örneklerinden yalnızca biri. Davanın açılmasının iktidardaki Adalet ve Kalkınma Partisi’nin (AKP) bir üyesinin örgüt aleyhinde internet üzerinden yaptığı şikayetler ve polisin KCDP üyeleri hakkında hukuka aykırı olarak tuttuğu kayıtlar dışında bir dayanağı yok. Davanın doğrulanmış ve sağlam kanıtlara dayanmaması ve şikayetin geldiği kaynak, davanın siyasi saiklerle açıldığını, Türkiye’de toplumsal cinsiyet karşıtı söylemlerin arttığı, kadınların ve LGBTİ+’ların gitgide daha fazla hedef alındığı bir dönemde KCDP’nin hükümetin toplumsal cinsiyet eşitliği politikalarına yönelik eleştirilerine misilleme yapmak amacını taşıdığını ortaya koyuyor. Mahkemenin yarınki duruşmada kararını açıklaması bekleniyor.
Raporun tamamına buradan erişebilirsiniz: Belirsiz ve Tekinsiz_DerneklereKarsi KapatmaDavalari