12 Eylül Karanlığına Hayır!

12 Eylül 1980 günü gerçekleştirilen askeri darbe ülkemizde çok ağır insan hakları ihlallerine yol açtı. Öncelikle, ülkemiz tarihindeki bu kara günü bir kez daha lanetliyoruz. İdamlar gerçekleştirildi, işkence ve kötü muamele yasağını ihlal eden politika ve uygulamalar yaşandı, sendikalar, siyasi partiler, sivil toplum örgütleri kapatıldı, ifade özgürlüğü ihlal edildi. Yurttaşlar ülkesini terk ederek sürgüne gitmek durumunda kaldı.

Araştırmalara göre 12 Eylül Askeri Darbesi’nin toplumsal ve siyasal bilançosu şöyledir:

  • 1 milyon 683 bin kişi ‘fiş’lendi.
  • 650 bin kişi gözaltına alındı.
  • Açılan 210 bin davada 230 bin kişi yargılandı.
  • 7 bin kişi idam istemiyle yargılandı.
  • 517 kişiye idam cezası verildi.
  • 259 kişinin idam dosyası Yargıtay’ca onandı.
  • 49 kişi idam edildi
  • 71 bin kişi 141, 142 ve 163’den yargılandı.
  • 98 bin 404 kişi ‘örgüt üyesi’ olmak suçundan yargılandı.
  • 388 bin kişiye pasaport verilmedi.
  • 14 bin kişi vatandaşlıktan çıkarıldı.
  • 30 bin kişi siyasi mülteci olarak yurtdışına gitti.
  • 300 kişi ‘kuşkulu bir şekilde’ öldü.
  • 171 kişinin ‘işkenceden öldüğü belgelerle kanıtlandı.
  • 14 kişi cezaevindeki uygulamaları protesto etmek için yaptıkları ‘açlık grevi’ sonucu yaşamını yitirdi.
  • 30 bin kişi sakıncalı olduğu için işten atıldı.
  • 1402 sayılı yasa nedeni ile 3 bin 854 öğretmenin ve 120 öğretim görevlisinin işine son verildi.
  • 1402 sayılı yasa nedeniyle 9 bin 400 kişi kamu görevinden atıldı ya da sürüldü.
  • 47 yargıç görevden atıldı.
  • 7 bin 233 devlet görevlisi bölgeleri dışına sürüldü.
  • 937 film ‘sakıncalı’ bulunduğu için yasaklandı.
  • 23 bin 667 derneğin faaliyeti durduruldu.
  • İstanbul’da gazeteler toplam 300 gün yayımlanmadı.
  • 13 büyük gazete için 303 dava açıldı.
  • 31 gazeteci cezaevine konuldu.
  • Gazeteciler hakkında toplam 4 bin yıl hapis cezası istendi.
  • Gazetecilere toplam 3 bin 715 yıl hapis cezası verildi.
  • 300 gazeteci saldırıya uğradı.
  • 3 gazeteci öldürüldü.
  • 49 ton gazete, dergi ve kitap, sakıncalı olduğu için imha edildi.[1]

Her ne kadar 12 Eylül darbesinde yer alanlar hakkında yargılama başlatıldıysa da etkili bir çözüm olmadı. Dahası var olan cezasızlık politikası sonucunda darbeci zihniyet devam etti.

En son yaşanan 15 Temmuz 2016’daki darbe girişimini de bu çerçevede değerlendirmek gerekmektedir. Başarısız olan darbe girişiminin ardından 20 Temmuz 2016’da ilan edilen OHAL ise 2 yılın ardından resmi olarak kaldırılsa dahi mantalitesi hala uygulamadadır. Bu nedenle, gösteri hakkı, ifade özgürlüğü engellenmekte. Muhalif olan veya muhalif olarak addedilen gazeteciler, siyasetçiler, avukatlar, insan hakları savunucuları hala baskıya maruz kalmakta.

Neden mi?

Çünkü yargılamalar, darbe rejimine, darbe kurumlarına, darbe anayasası ve değiştirilemez maddelerine, tekçi /militarist ideolojiye, tekçi din ve mezhebin ayrıcalığına, tekçi dil ve tekçi vatandaşlık ve tekçi devlet tanımına dokunmadı.

12 Eylül darbesi ile gerçek bir yüzleşme sağlanmadığı için zihniyeti hala devam ediyor. Yaşanan darbelerle yüzleşilmediği sürece demokrasiyi tesis etmek de mümkün değildir. Olsa olsa ancak göstermelik “demokrasicilik oyunu” sahnelenebilir.

Tekçi dünyanın ürünü “sivil” politikacılara, tekçi Evrenizm yasaları o kadar iyi geldi ki, on yıllardır darbe demokrasiciliği oyunu oynadılar.

12 Eylül işbirlikçisi olduğu halde neredeyse “demokrat” ilân edilen Özal’da bu oyunun bir figüranıydı.

1991’de demokrasi vaadiyle hükümet olan DYP-SHP koalisyonu klasik demokrasiye ihanet ederken, Çiller – Karayalçın koalisyonu üzerinden “kirli savaş” hükümeti de bu oyunun gereğiydi.

Erbakan’ın uzlaşma çabaları oyunun dışına çıkamadı.

Ecevit-Yılmaz-Bahçeli koalisyon hükümeti asker kontrolünde geçiş hükümeti rolü oynadı.

28 Şubatçı askerler,  uluslararası güçlerin de telkinleri ve yönlendirmesiyle, Deniz Baykal üzerinden 2000’li yıllarda Tayip Erdoğan ile bu oyuna devam edilecekti.

Bütün bu süreçte, 1980 – 83 döneminde 12 Eylül Darbecileri tarafından yapılan 600’ün üzerinde yasa tasfiye edilmedi. Aksine rejim çıplak bir tekçilikle aslını ortaya koydu.

12 Eylül cunta şefi Evren’in avukatı mahkemede, “onlar kurucu, ülkeyi onların yaptığı kanunlarla idare ediyorsunuz, yargılayamazsınız” derken bir gerçeğe de parmak basıyordu. Evrenizm yasalarıyla siyaset yapanlar, yıllarca darbecilerin yargılanmasını ve demokratikleşmeyi engellemişti. Özal’dan Erdoğan’a kadar bütün politikacılar darbe rejimini katmanlaştırmış, süreklileşmiş bir  demokrasi suçu işlemişlerdir.

Ne Oldu, Ne oluyor?

* Hukukun üstünlüğü, demokrasi ve insan hakları prensiplerine dayalı her idari yönetimde olması gereken denge ve denetleme kurumları işlevsizleştirilmektedir. Örneğin, TBMM işlevini yerine getirmediği için devre dışı kalmış görüntüsü vermektedir.

*İçerde ve dışarıda anti Kürt, “beka” aldatmacasıyla, “hileli” yönlendirmelerle, ayrıştırma, bölme, Kayyım ve savaş politikalarıyla yürüyor. Yalnızlaştırma ve dışlama politikalarıyla HDP siyaset dışı bırakılmak isteniyor.

*Gerçek “beka”nın ve istikrarın ülke içinde “Toplumsal Barış” ile sağlanacağı açıkken, “Güvenli Bölge” adı altında işgal politikaları uygulanmaya çalışılıyor.

Kayyım atamaları üzerinden demokrasiye, hukuka, halkın seçme, seçilme ve siyaset yapma hakkına darbe yapılıyor, haklarına ve iradesine sahip çıkan halka baskı ve şiddet uygulanıyor.

* Aşırı milliyetçi, siyasî İslâmcı diktatoryal iktidar, doğası gereği demokrasinin kırıntısına dahi karşı.  Bu da darbe rejiminin katmanlaşarak sürmesine ve darbelerin birbirini takip etmesine yol açıyor.

İhtiyaç:

Bir “Toplumsal Sözleşme”ye yani Anayasaya ihtiyaç vardır.

Bu sözleşmenin ilk adımı öncelikle “Toplumsal Barış” olma durumundadır.

Çünkü silahların ve cenazelerin eşliğinde demokrasi olmaz. İçeride ve dışarıda daha fazla gecikmeden çatışma çözümüne ihtiyaç var.

Yargı bağımsızlığına, acil olarak da adil ve adaletli bir yargıya ihtiyaç vardır. Bu çerçevede, yargı reformu paketinin ülkemizdeki siyasal ve toplumsal meselelere çözüm bulacak şekilde hazırlanması ve derhal yaşama geçirilmesi gerekmektedir.

Kürt sorunu, Alevî sorunu vb. farklı inanç ve kimlik sahibi grupların karşı karşıya olduğu sorunlar ele alınmalı ve çözüme kavuşturulması için katılımcı, şeffaf, kapsayıcı çalışmalar yürütülmelidir.

Bütün bu süreçte, darbelerle ve darbeci siyasetle, Geçiş Dönemi Adaleti çerçevesinde yüzleşme sağlanmalıdır.

Darbeler ve darbeci siyaset bütün yanlarıyla halka anlatılmalıdır.

Bütün bunlar için de demokratik güçlerin barış ve demokrasi talepleri etrafında birleşmesi gerekiyor.

 İNSAN HAKLARI DERNEĞİ  ¦  ANKARA 78’LİLER GİRİŞİMİ