12 Haziran, yetişkinler tarafından kurgulanan dünya düzeninde çocukların nesneleştirildiğini, araçsallaştırıldığını, sömürüldüğünü; çocuklarla hiyerarşik ve tahakküm ile ilişkilenildiğini görünür kılmaya ve bunlarla mücadeleye bir davet!
Bu davet, dünyada gittikçe artan çocuk işçiliğine karşı farkındalık yaratmak ve çocuk işçiliğini ortadan kaldırmak olmak amacıyla Birleşmiş Milletler tarafından 2002 yılında Dünya Çocuk İşçiliğiyle Mücadele Günü ile ilan edildi. Bugün bu davetin 17. Yıl dönümü ve 17 yıldır, özellikle Sanayi Devrimi ile birlikte başlayan pazar için üretim yarışı, daha fazla üretim ve daha fazla kazanma hırsıyla; üretimde güvencesiz, örgütsüz ve düşük ücretle çalışacak iş gücü oluşturulması sonucu, artan Çocuk Emeği Sömürüsünü ortadan kaldırmak için mücadele etme davetidir.
Her bir çocuk hak sahibi bir insandır. Kendini gerçekleştirmesi ve yapabilir olması için olanakların oluşturulması, çoğaltılması ve ona zarar verebilecek durumların önlenmesi için başta devlet olmak üzere tüm yetişkinlerin sorumlulukları vardır. Bu sorumluluklar, 1924 yılında Cenevre Çocuk Hakları Beyannamesi ile başlayıp 20 Kasım 1989 yılında Birleşmiş Milletler Genel Kurulunda kabul edilen Çocuk Haklarına dair Sözleşme ile taraf devletlerce taahhüt altına alınmıştır.
1919 yılında kurularak çalışma hayatı ile ilgili uluslararası normlar belirleyen Uluslararası Çalışma Örgütü ’de çocukların erken yaşlarda çalışma yaşamının ağır koşullarında uzak kalmaları amacıyla önemli düzenlemeler yapmış olmakla birlikte; halen dünya üzerinde milyonlarca çocuğun Emek Sömürüsüne ve beraberinde çalışma yaşamının ağır koşullarında sistematik olarak ihmal, istismar ve şiddete uğrayarak hayatını sürdürmektedir.
18 yaşın altındaki her bireyin çocuk olduğu gerçeği söz konusu çalışma yaşamı olunca esnetilmiş ve Asgari Çalışma Yaşı (138 sayılı sözleşme 170 ülke taraf) gibi sorunlu bir kavram Çocuk İşçiliğinin sürmesini olağanlaştırmıştır. Çocuk İşçiliğinin aşamalı olarak sonlandırılması amacıyla 1992 yılında Çocuk İşçiliğinin Sona Erdirilmesi Programı (ILO/IPEC) başlatılmıştır.1993 yılında Türkiye Programa dahil olmuş ve halen belirli iş kollarında sürdürülmektedir.
Bunun yanı sıra 18 yaş altında olan çocukların hiçbir surette çalıştırılamayacağını ön gören 182 sayılı ILO sözleşmesi (1999 yılı 181 ülke taraf) En Kötü Biçimlerdeki Çocuk İşçiliğini önleme amacıyla oluşturulmuştur. Sözleşmenin birinci maddesi: Bu Sözleşmeyi onaylayan her üye ülke acil bir sorun olarak en kötü biçimlerdeki çocuk işçiliğinin yasaklanmasını ve ortadan kaldırılmasını temin edecek ivedi ve etkin önlemleri alır.” şeklindedir.
Türkiye 1924 Cenevre Çocuk Hakları Beyannamesinden 1989 yılında kabul edilen BM Çocuk Haklarına dair Sözleşmesi dahil insan hakları belgelerinin tamamına kısmi çekincelerle taraf olmuştur. 1932 yılından beri de ILO sözleşmelerine de taraftır.
Çocuk işçiliğinin önlenmesiyle ilgili çaba sarf eden BM kuruluşlarından birisi de 1946 yılında kurulan UNICEF’tir. Türkiye’de 1951 yılından beri UNICEF saha çalışması yürütmektedir.
Dünyadaki tüm çabalara rağmen çocuk işçiliği dünya ölçeğinde kısmen azalmış olmakla birlikte varlığını halen sürdürmektedir. 2017 yılında ILO’nun desteğiyle Arjantin’de toplanan Çocuk İşçiliğinin Kalıcı Biçimde Sona Erdirilmesi IV Küresel Konferansında dünyada halen 73 milyonu çocuk işçiliğinin en kötü biçimlerinde olmak üzere tahminen 152 milyon erkek ve kız çocuğun çalışmakta olduğu belirtildi. Buna ek olarak 4 milyonu çocuk olmak üzere 25 milyon insan zorla çalıştırılmaktadır. Daha önceleri 2015 yılı sonunda en kötü biçimlerdeki çocuk işçiliğinin bitirilmesi öngörülürken şimdi 2025 yılı olarak hedef uzak bir tarihe revize edilmiştir.
Türkiye’de ise Çocuk İşçiliğinin önlenmesine dair çeşitli çalışmalar başlatılmış olup bu çalışmaların en önemlileri ise;
Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanlığınca hazırlanmış olan Çocuk İşçiliği ile Mücadele Ulusal Programında (2017-2023), öncelikli hedef grupları “Sokakta Çalışma, Küçük ve Orta Ölçekli İşletmelerde Ağır ve Tehlikeli İşlerde Çalışma, Tarımda Aile İşleri Dışında, Ücret Karşılığı Gezici ve Geçici Tarım İşlerinde Çalışma” olarak belirlenmiştir.
Mevsimlik Tarım İşçileri ile İlgili 2017/6 Sayılı Başbakanlık Genelgesi (METİP) ile mevsimlik tarım işçisi olarak çalışmak amacıyla; bulundukları illerden başka illere giden vatandaşların ve ailelerinin bu süreçte yaşadıkları sorunlarının giderilmesine yönelik yapılacak çalışmalar ve ilgili kurum ve kuruluşların sorumlulukları düzenlenmiştir. Geçtiğimiz yıl Karadeniz Bölgesi illeri başta olmak üzere değişik bölgelerde yaşanan sel ve doğal afetler sonucu mevsimlik işçilerin ve çocukların yaşadığı zorluklar METİP genelgesinde öngörülen tedbirlerin mevsimlik işçiler ve çocukların yaşamlarını kolaylaştıracak şekilde etkili önlemlere dönüşmediğini gözler önüne sermiştir. Çocuk İşçiliği ile mücadele gününde Eskişehir ilinde yaşanan sel nedeniyle çocuklarıyla birlikte tarım işçiliği yapan ailelerin çadırları sele kapılmış ve aileleriyle birlikte onlarca çocukta hayati tehlike yaşamıştır.
20 Şubat 2018 tarihinde Resmî Gazete ’de yayınlanan Başbakanlık Genelgesiyle “2018 Yılı Çocuk İşçiliği ile Mücadele Yılı” olarak ilan edilmiştir. Ancak tüm dünyada olduğu gibi Türkiye’de de çalışma çağındaki yetişkin insanların işsizlik oranları giderek artarken çocukların kuralsız ve güvencesiz olarak iş yaşamına dahil edilmelerinin artarak devam ettiği gözlenmektedir. TUİK’İN 2012 yılından sonra yetersiz parametreleri baz alarak hazırladığı 2018 yılı işgücüne katılma anketine göre 15-17 yaş grubundaki erkek çocukların işgücüne katılma oranları 2017 yılı verilerine göre bir buçuk puan artarak yüzde 30 oranında gerçekleşmiştir. Kız çocuklarının iş gücüne katılma oranları ise her iki yılda da 11.8 oranında olmuştur. Kız çocuklarının ev ve mevsimlik tarım işçiliği çadırlarında yaptıkları ev işleri ve kendilerinden küçük kardeşlerine bakma şeklindeki çalışmalarının dikkate alınmadığı gözlenmektedir. Çocuk nüfus oranının toplam nüfus içindeki sayısı her yıl azalmasına rağmen işgücüne katılım oranlarının artması çocuk işçiliği ile mücadele konusunun ciddiyetle sürdürülmediğini düşündürmektedir. Yetkili kamu kurumları 2018 yılı içerisinde Çocuk İşçiliğini Önleme konusunda kat ettikleri mesafeyi ve aldıkları tedbirleri kamuoyuna ivedilikle açıklamalıdır.
İşçi Sağlığı ve İş Güvenliği Meclisi’nin (İSİG) raporlarına göre 23’ü 14 yaş ve altında, 44’ü ise 15-17 yaş olmak üzere en az 67 çocuk işçi yaşamını kaybetmiştir.[1] IŞIG, her yıl en az 60-70 çocuğun çalışırken yaşamını yitirdiğini, çocuk iş cinayetlerinin en fazla yaşandığı üç ilin tarım işçiliği ve kırsalda yoksulluğun had safhada yaşandığı Gaziantep, Şanlıurfa ve Mardin olduğu ve bu illerin aynı zamanda mülteci nüfusun da yoğun olduğu iller olduğunu bildirmektedir.
Türkiye’de Çocuk İşçiliği – çocukların çalışma yaşamındaki yeri ve sayısı konusunda sağlıklı veriler ne yazık ki toplanamamaktadır. ILO sözleşmelerine taraf ve ILO/IPEC programının yürütücüsü olan bir ülkede güncel ve sağlıklı parametrelerle Çocuk İşgücü verilerinin yayımlanmıyor olması yürütülen programlarda alınan sonuçların ne olduğu konusunu muğlak bırakmaktadır. TÜİK ivedi olarak sağlıklı parametrelerle ülkemizdeki çalışma yaşamına dahil olan çocuk sayılarını cinsiyet ve işkolları bazında geçmiş yıllardaki durumu da gösterecek şekilde yayımlamalıdır.
Öte yandan çocuk işçiliğinin tüm dünyada olduğu gibi ülkemizde de en önemli sebeplerinden olan gelir adaletsizliği- ailelerin insani koşullarda yaşamlarını sürdürmeleri için gereken ekonomik gelirden yoksun olma durumları sürmekte; eğitimin kesintili hale getirilmesi (4+4+4) ile ilkokuldan itibaren uzaktan- açıktan devam eden eğitim süreçleri milyonlarca çocuğun okul ortamlarından uzaklaşmalarına ve ucuz iş gücü olarak çalışmalarına kapı aralayan bir araca dönüşmektedir. Milli Eğitim Bakanlığının yayımlamış olduğu 2018 yılı okullaşma oranları ilkokulda giderek okullaşma oranlarının azaldığını göstermektedir. Bölgesel ve cinsiyete göre yapılan okullaşma analizlerinde ise kız çocuklarının ve yoksul aile çocuklarının giderek eğitim hayatından uzaklaştığını ortaya koymaktadır. Eğitim ve sağlık hizmetlerinin giderek paralı hale gelmesi, kamusal eşit ve ücretsiz eğitim, sağlık ve sosyal güvence ile sosyal destekten yoksunluk aileleri çocuklarını küçük yaşlarda çalıştırarak kısa vadede aile bütçesine gelir, uzun vadede de ise eğitim kurumlarından beklentilerinin azalması sonucu niteliksiz iş gücü olmaya yönlendirmektedir.
Eğitim Sistemi yeniden tüm toplumsal kesimlerin katılımı ile ele alınmalı demokratik, kamusal, eşit ücretsiz, ulaşılabilir ve anadilde sunulacak şekilde nitelikli hale getirilerek ailelerin eğitim kurumlarından beklentileri arttırılarak çocuklarını iş yerlerine değil okullara göndermeleri sağlanmalıdır.
Türkiye’de örgün eğitimin bir parçası olan ve çocuklara meslek edindirmeyi amaçladığı söylenen, yeterli denetim ve kontrolden uzak halde sürdürülen çıraklık ve meslek lisesi öğrencilerinin tabi olduğu staj çalışmaları adeta çocukların kuralsız ve acımasız çalışma yaşamına alıştırılma ve sömürünün öğretilmesi işlevini görmeye evirilmiştir. 2017 yılından beri yürürlükte olan “İstihdama Teşvik Programları “ile kuralsız ve denetimsiz çocuk işçiliği olarak yürütülen faaliyetler çıraklık ve meslek edinme adı altında meşrulaştırılmış ve 2015 yılında 260 bin olan çocuk (işçi) çırak sayısı teşviklerle birlikte 2017 yılında bir milyon yüz yetmiş bine çıkmıştır.
Üretim süreçlerinin ve üretim ilişkilerinin dağınık ve parçalı hale gelmesiyle İş Kanunu, İşçi Sağlığı ve Güvenliği Kanunu da bu parçalı ve bölünmüş üretim süreçlerini daha az denetleyecek nitelikte düzenlenerek 50 den az çalışanın olduğu iş yerlerinin kısmı olarak denetlenmesi öngörülmüş; Temmuz 2017 tarihinden itibaren yürürlüğe girmesi beklenen 10 ve altında işçi çalıştıran işyerlerinin işçilerine iş sağlığı ve güvenliği hizmeti verme zorunluluğu 1 Temmuz 2020’ye kadar ertelenerek Meslek Lisesi Öğrencileri ile İŞ-KUR üzerinden sürdürülen meslek edindirme, staj ve işbaşı eğitimlerinin büyük oranda gerçekleştiği bu tür küçük iş yerleri tümüyle denetim dışına çıkarılmıştır. İş yerleri çocukların bedensel, ruhsal ve psikolojik gelişimleri ile oyun ve sosyal kültürel ihtiyaçlarından uzak bir mantıkla tehlikeli, az tehlikeli ve tehlikesiz olarak sınıflandırmakta ve Çocuk İşçiliği meşrulaştırılmaktadır. Uluslararası standartlara göre Çocuk İşçiliğinin En Kötü Biçimi olarak tarif edilen Tarımsal faaliyetlerde görülen Çocuk İşçiliği ülkemizde mevsimlik olmaktan çıkmış ürün hasat dönemlerine göre her mevsimde farklı hasat bölgelerinde görülen “gezici sürekli tarım işçiliğine “dönüşmüştür. Bu konuda yayımlanmış olan Mevsimlik Tarım İşçilerinin yaşamlarını kolaylaştırmayı amaçlayan 2017/6 sayılı Başbakanlık Genelgesinin (METIP)uygulanmasında çocukların ve ailelerinin eğitim, sağlık, sosyal ve kültürel ihtiyaçları ile insani koşullarda barınma imkanları sağlanmadığı gibi coğrafyamızda -komşu ülkelerde devam eden iç savaşlar ve çatışmalar nedeniyle Türkiye’ye sığınmak zorunda kalan mülteci-sığınmacılarında çalışmak için sahaya dahil olmasıyla birlikte daha kötü koşullarda daha az ücretle çalışma giderek yaygınlaşmıştır. Ülkemizde de çatışmalı sürecin yeniden hız kazanmasıyla kırsal bölgelerde tarımsal faaliyetler ve hayvancılık ile geçimlerini sağlayan aileler bu faaliyetlerinin sürdürülemez hale gelmesiyle çocuklarıyla büyük kentlere göç etmekte beraberinde kent yaşamının ekonomik zorlukları nedeniyle çocuklar çalışma yaşamına dahil olmak zorunda kalmaktadırlar.
İnsan Hakları Derneği olarak tüm dünyada ve Türkiye’de çocuk işçiliğinin önlenebilir olduğunu hatırlatıyoruz. 12 Haziran Dünya Çocuk İşçiliği İle Mücadele Gününde ulusal ve uluslararası demokratik kişi kurum ve örgütleri Çocuk İşçiliğinin tümden ortadan kaldırılması konusunda samimi, kararlı, tutarlı ve ısrarcı çalışmalar yapmaya, üretim ve tüketim süreçlerinin insani ve sürdürülebilir olması için çaba sarf etmeye, dünyada ve Türkiye’de çocukların insan haklarına saygı duyulması, korunması ve gerçekleştirilmesini sağlama konusunda hak temelli ve bütüncül bir yaklaşımla çalışmaya davet ediyoruz.
Çocuklar İçin Savaşsız Sömürüsüz Bir Dünya Yaratma Umuduyla…
İnsan Hakları Derneği
[1] guvenlicalisma.org/19796-hangi-savasta-bu-kadar-arkadasimizi-kaybediyoruz-2018-yilinda-en-az-1923