15-16 HAZİRAN İŞÇİ EYLEMİ SOSYAL HAKLARIN MÜCADELE İLE KAZANILABİLECEĞİNİ GÖSTERMİŞTİR

Bugün Türkiye işçi hareketi tarihinin en büyük eylemlerinden birisi olan "15-16 Haziran Direnişini" hep beraber anıyoruz. Bundan tam 35 yıl önce, 1970'de, dönemin hükümeti tarafından, gelişen işçi hareketini dağıtmak, işçilerin örgütlenme haklarını ellerinden almak amacıyla TBMM' ye sunulan Sendika, Toplu Sözleşme ve Grev yasalarındaki değişiklik önerisi, işçiler tarafından iki gün süren büyük eylemelerle karşılandı. Örgütlenme, toplu sözleşme ve grev haklarına sahip çıkan yüz binlerce işçi kararlı ve örgütlü mücadeleleri sonucu haklarını korumayı başardılar. Ancak o dönem amaçlarına ulaşamayan siyasal iktidarlar, 10 yıl sonra 12 Eylül ürünü anti-demokratik çalışma yasalarıyla beraber isteklerine bir şekilde ulaşmış oldular.

12 Eylül dönemi yasaları ile çalışma yaşamındaki geriye gidiş yetmezmiş gibi Küreselleşme adı altında neoliberal politikaların uygulandığı günümüz dünyasında, bu politikalar ülkemizde de bir bir hayata geçmektedir. 2000 ve 2001 yılları ekonomik krizlerinin ardından IMF, Dünya Bankası ve Dünya Ticaret Örgütü ile giderek artan yakınlaşma ile birlikte, bunların politikalarını uygulama sürecinde, neoliberal politikaların devletlerin "sosyal yapısını", "piyasa yapısına" dönüştürme stratejisinin Türkiye'de Hükümetçe uygulandığını görmekteyiz. Bu durum temel hak ve özgürlüklerden olan ekonomik ve sosyal hakların geriletilmesi sonucunu doğurmaktadır.

Birleşmiş Milletler İnsan Hakları Evrensel Bildirgesinin 22. maddesinde herkesin sosyal güvenliğe sahip olma hakkının olduğu, herkesin ekonomik, sosyal ve kültürel haklarını devletin teşkilat ve kaynaklarına uygun olarak gerçekleştirme hakkı olduğu, 23. madde ile herkesin çalışma hakkına, adil ve elverişli çalışma şartlarına, işsizlikten korunma hakkına, eşit iş karşılığında eşit ücret alma hakkına, adil ve elverişli bir ücret alma hakkına, sendika kurup faaliyette bulunma hakkına, 24. maddede dinlenme hakkına çalışma sürelerinin makul suretle sınırlandırılması hakkına, ücretli tatil hakkına sahip olduğu düzenlenmiştir.

Birleşmiş Milletler Evrensel Bildirgesinde yer alan ekonomik ve sosyal haklar Birleşmiş Milletler Genel Kurulunun 16 Aralık 1966 tarihli kararı ile kabul edilen "Uluslar arası Ekonomik, Sosyal ve Kültürel Haklar Sözleşmesi" ile ayrıntılı olarak düzenlenmiştir. Bu sözleşme Türkiye tarafından onaylanarak, yürürlüğe konmuştur.

Anayasa'nın temel haklar ve ödevler başlıklı ikinci kısmının üçüncü bölümünde sosyal ve ekonomik haklar düzenlenmiştir. Buna göre; çalışma yaşamı ile ilgili olarak 45. maddede tarım hayvancılık ve bu üretim dallarında çalışanların korunması gerektiği, 48. maddede çalışma ve sözleşme hürriyeti, 49. maddede çalışma hakkı, 50. maddede çalışma şartları ve dinlenme hakkı, 51. ve 53. maddelerde örgütlenme toplu sözleşme ve grev hakkı, 55. maddede ücrette adalet sağlanması hakkı, 60. maddede sosyal güvenlik hakkı düzenlenmiştir.

Anayasa'daki bu düzenlemelere, BM sözleşmelerine rağmen, son dönemde Türkiye’deki ekonomik ve sosyal alandaki gelişmeler tersine bir sürece girildiğini göstermektedir.

Yeni İş yasası ile çok büyük bir işçi kesimi iş güvencesinden mahrum edilmiş, iş ilişkileri esnek hale getirilmiştir. Seka, Tüpraş, Seydişehir, Erdemir’le devam eden büyük özelleştirmeler, giderek artan işsizlik oranları ülkemizde çalışma hakkının asgari düzeyde bile güvence altında olmadığını göstermektedir.

Gelir dağılımındaki adaletsizlik, büyümenin halka ve emekçilere yansımaması, kayıtdışı istihdam ve ekonominin büyüklüğü adil ve uygun şartlarda çalışma hakkının koşullarının yerine getirilmediğini göstermektedir.

İLO normlarında düzenlemelerin yapılmaması, kamu görevlilierinin toplu pazarlık ve grev haklarının verilmemesi, işçilerin sendikaya üye olma ve sendika seçme özgürlüğü önündeki baraj ve engellerin kaldırılmaması, devam eden sendikal yasaklar sendika hakkının bir bütün olarak yerine getirilmediğini göstermektedir.

TBMM’de görüşülmeyi bekleyen Sosyal Sigortalar ve Genel Sağlık Sigortası kanun tasarısı ile çalışanların emekli olabilmesi için prim ödeme gün sayıları 9000 güne çıkarılmakta, emekli yaşı doğumda yaşam beklentisi yaşına yükseltilmekte, prim oranları artırılmakta, emekli aylıkları düşürülmekte, sağlık hakkından yararlanmak için prim ödeme şartı getirilmekte ve her aşamada ayrıca katkı payı alınmakta, sağlık ve sosyal güvenlik piyasa koşullarında verilmek istenerek, sosyal güvenlik ve sağlık özelleştirilmek istenmektedir. Böylece sosyal devletin en önemli görevlerinden olan sağlık hakkı ile sosyal güvenlik hakkı piyasanın insafına terk edilmektedir.

Sosyal devletin ödevlerinden kaçması ve toplumsal sorunların şiddete dayalı çözüm stratejileri toplumun yapısını bozmuş, artan suç oranları, zorunlu ve ekonomik göçler, devletin sosyal hizmet ödevlerinden kaçması ile ailenin, anneliğin, çocukların ve gençlerin korunması hakkı ile yaşama standardı terk edilmiş durumdadır.

15-16 Haziran'ın yıldönümünde çalışma yaşamının demokratikleşmesini, tüm çalışanlara istisnasız örgütlenme, toplu sözleşme ve grev hakkının tanınmasını, sendikalaşmayı engelleyen antidemokratik yasaların değiştirilmesini, iş güvencesinin tüm işyerlerinde ve tüm çalışanlar için uygulanmasını, çalışma sürelerinin kısaltılmasını, istihdam ve yatırım imkanlarının yaratılarak işsizlere iş sağlanmasını, ülkenin borç ve faiz kıskacından çıkarılacak politikalarla yönetilmesini, kadınların çalışma yaşamında karşılaştığı cinsiyet ayrımcılığının kaldırılmasını ve yukarıda sakıncalarını belirttiğimiz, halk ve emekçiler aleyhine olan bu gidişatın değiştirilmesini siyasal iktidardan, talep ediyoruz.

İnsan Hakları Derneği olarak temel hak ve özgürlüklerin birbirinden ayrılmaz bir bütün olduğunu, ekonomik ve sosyal haklarda geriye gidişe karşı mücadele edeceğimizi, bu alandaki hak ihlallerine karşı duyarlılığımızın artarak devam edeceğini kamuoyunun bilgisine sunuyoruz.

15-16 Haziran 1970'de, büyük işçi eylemini gerçekleştirenleri sevgiyle anıyoruz.Bu eylemiyle Türkiye işçi sınıfı, hak arama bilincini geliştirmiştir.Sosyal hakların korunmasının ne denli yaşamsal olduğunu ortaya koymuştur.İnsan haklarının kaynağının hayatın kendisi olduğu bu büyük eylemde bir kez daha kanıtlanmıştır.

İNSAN HAKLARI DERNEĞİ

Bir cevap yazın