19 Aralık Hapishaneler Tarihinde Kara Bir Leke Olarak Hatırlanan Gündür

Bundan tam 15 yıl önce, 19 Aralık 2000 tarihinde Türkiye’de 20 cezaevine “HAYATA DÖNÜŞ” adı altında operasyonlar gerçekleştirildi. İnsanlık, yüzlerce tutuklu ve hükümlünün maruz kaldığı şiddete, yanmış vücutlara, cezaevlerinde yükselen alevlere tanık oldu.

Bu kanlı operasyonun öncesinde, 20 Ekim 2000 tarihinde bazı tutuklu ve hükümlüler açlık grevine başlamışlardı. Açlık grevleri F tipi cezaevlerinin tecrit koşullarını içermesine tepkiyi ifade ediyordu.

Zamanın Adalet Bakanı Hikmet Sami Türk, demokratik kamuoyu tarafından F tipi cezaevlerine yöneltilen eleştiriler karşısında, 9 Aralık 2000 tarihinde bir açıklama yapmış ve toplumsal mutabakat sağlanmadan F tipi cezaevlerinin kullanıma açılmayacağını duyurmuştu.

Ancak kısa bir süre sonra sorunun diyalog yoluyla çözümü yöntemi terk edilmiş ve bilinen trajik gelişmeler yaşanmıştı.

18 Aralık’ı 19 Aralık’a bağlayan gece cezaevlerinde görevli tüm asker ve infaz koruma memurları geriye çekildi, onların yerine özel eğitilmiş askerler ve özel tim mensupları yerleştirildi. Bu saldırıda iş araçları, buldozerler, ateşli silahlar, her türlü bomba ve kimyasal madde kullanılarak operasyon naklen yayınla tüm topluma seyrettirildi.

Çocuklarının, yakınlarının akıbetlerini merak edip cezaevleri önüne giden tutuklu yakınlarına yönelik engelleme çoğu kez şiddete dönüşürken polisin çok sayıda tutuklu yakınını döverek, tartaklayarak gözaltına aldığı görüldü.

Gözaltılar ve sivil toplum örgütlerine yönelik baskılar yoğunlaştı. “Operasyonu protesto” eden tüm etkinliklere polis şiddet kullanarak müdahale etti. Ülkenin her yerinde bu baskılar devam etti.

20 Cezaevine düzenlenen saldırıda 2’si güvenlik görevlisi 32 kişi yaşamını yitirdi. Bu operasyon tarihe “hayata dönüş“ değil, 19 Aralık katliamı olarak geçti.

Yapılan bir hayat kurtarma operasyonu değildir. 32 kişi yaşamını yitirdi, binlerce kişi yaralandı. Ölüm oruçları ve açlık grevleri artmıştır.

Bu operasyonlarla yıllardır verilen mücadeleler sonucu tutuklular tarafından kazanılmış tüm haklar şiddet kullanılarak gasp edildi.

Devlet, medyayı yönlendirmiş, medyanın haber alma kanallarını tümüyle tıkamış ve haberlerin tek kaynaktan alınmasını sağlamıştır. Kamuoyunun sağlıklı haber alma hakkına saygı gösterilmemiş, kamuoyu yanıltılmıştır. Devlet, güvenliğinden sorumlu olduğu tutukluların can güvenliklerini sağlamak yerine kendi otoritesini kanıtlamak adına, temel hak olan yaşama hakkını çiğnemiştir. Operasyon sonrası Başbakan Bülent Ecevit ,“Zayiat beklediğimizden az oldu” derken dönemin Adalet Bakanı Hikmet Sami Türk, “Cezaevlerinde devletin egemenliği sağlandı” diyerek asıl amaçlarının ne olduğunu ortaya koydular.

Katliamın ardından bu kanlı operasyonun planlamasında ve icrasında görev alanlar, terfi ettirildiler, ödüllendirildiler. Dönemin Ceza ve Tevkifevleri Genel Müdürü Ali Suat Ertosun, operasyondan kısa bir süre sonra ‘Devlet Üstün Hizmet Madalyası’yla ödüllendirildi. Bu operasyonlardan sonra F tipi tecrit uygulamalarına acımasızca geçildi ve hak araması mücadelesi sürdüren mahpuslar ve yakınları, yaşamını yitirenlerin aileleri, avukatların suç duyuruları ve açılan davalar tam bir hukuk faciasına dönüştürüldü. Mühürlenen hapishanelerde beş yıl sonra keşif yapıldı ve onlarca yıl boyunca mahpusların haklarını koruyacak ve gerçekleri açıklayabilecek delillerin savunmada kullanımı engellendi. Birçok mahpus hakkında karşı davalar açıldı, kadın mahpusların yanarak ölmelerine neden olan kimyasalların ne olduğu halen anlaşılmamıştır. Bugüne kadar operasyonla ilgili tüm delilleri yok etmeye, karartmaya çalışıldı.

‘Tufan planı’ olarak tasarlanan saldırı planı 11 yıl sonra ortaya çıktı. Düşman kabul edilen mahpuslara nasıl yok edici müdahalelerde bulunulacağının ayrıntılı olarak hesaplandığı, planlandığı görüldü.

İnsan Hakları Derneği, 16-17 Kasım 2002 tarihlerinde gerçekleştirdiği Genel Kurulu’nda 19 Aralık gününü “Cezaevlerinde İnsan Hakları İçin Mücadele ve Dayanışma Günü” olarak ilan etme kararı aldı. Gün, tutuklu ve hükümlülerle dayanışmayı, onların cezaevlerinde de insan onuruna uygun koşullarda yaşamasını amaçlamaktadır. Amaç, ulusal-üstü insan hakları belgelerinde yer alan haklarına saygının gösterilmesini sağlamaktır. Yalnız Türkiye’de değil, tüm dünyada cezaevlerindeki koşullara dikkat çekmek ve insan onuruna saygı gösterilmesini istemektir. Evlatlarını cezaevlerinde yitiren ailelerin acılarını paylaşmaktır.

19 Aralık operasyonu, devletin muhalif güçlere, asıl olarak da örgütlü sol güçlere karşı ezme, yok etme, sindirme amaçlı bir hegemonya sağlama girişimiydi. Toplumsal hafızaya kazınan bu vahşetle birlikte aynı zamanda bütün toplum terörize edilerek suskunluk, tepkisizlik yaratılmaya çalışılmıştır.

19 Aralık 2015 hala ülkemiz hapishanelerinde tecrit devam ediyor, işkence baskı ve kötü muamele uygulamaları keyfi sevkler, sürgünler devam ediyor, hasta mahpuslar ölüme terk ediliyor, mahpuslar hala işkence ve kötü muamele ile ölüyor, öldürülüyor.

Bir kez daha 19 Aralık katliamının sorumlularının yargı önüne çıkartılması ve hesap sorulmasının takipçisi olduğumuzu belirtiyoruz.

19 Aralık katliamını unutmadık, unutturmayacağız.

İNSAN HAKLARI DERNEĞİ MERKEZİ HAPİSHANELER KOMİSYONU

Bir cevap yazın