Türkiye’de işkence:
“İşkenceye ve Diğer Zalimane, İnsanlıkdışı ya da Aşağılayıcı Muamele ya da Cezaya karşı Sözleşme”nin 1. maddesinde işkence şöyle tanımlanır:
1.Bu sözleşmenin amaçları bakımından “işkence” terimi, bir kişi üzerinde kasıtlı biçimde uygulanan ve o kişiden yahut üçüncü bir kişiden bilgi edinmek yahut itiraf elde etmek; o kişinin ya da üçüncü bir kişinin gerçekleştirdiği yahut gerçekleştirdiğinden şüphelenilen eylemden ötürü cezalandırmak; ya da o kişiyi ya da üçüncü kişiyi korkutmak yahut yıldırmak/sindirmek için; ya da ayrımcılığın herhangi bir türüne dayanan herhangi bir nedenle, bir kamu görevlisi ya da resmi sıfatla hareket eden bir başka kimse tarafından bizzat yahut bu kimselerin teşviki ya da rızası yahut da bu eylemi onaylaması suretiyle yapılan ve gerek fiziksel gerekse manevi/zihinsel ağır acı ve ıstırap veren herhangi bir eylemdir.”(Gemalmaz Semih,, İşkence Yasağına İlişkin Ulusalüstü Belgeler, İstanbul Barosu yayını, İstanbul, 2002)
Maddede, görüldüğü gibi “zalimane”, “insanlık dışı”, “aşağılayıcı muamele” ya da cezanın ne olduğu tanımlanmamıştır.
Belirtmemiz gerekir ki, Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi ve Avrupa İşkenceye Karşı Sözleşme’de “zalimane” terimi yer almamaktadır.
Sözleşmelerde yasak olanlar şunlardır:
1.İşkence
2.Zalimane muamele,
3.Zalimane ceza
4.İnsanlıkdışı muamele
5.İnsanlıkdışı ceza
6.Aşağılayıcı muamele
7.Aşağılayıcı ceza
Yukarıda belirtilen 7 durumda da istisna bulunmamaktadır. Devlet/ler, işkence ve kötü muamelede bulunmama, buna meydan vermeme ve bu muamele ve cezaları önlemekle yükümlüdür. Bu yasak, bütün durumlar için geçerlidir. Barış dönemi/savaş dönemi ayrımı yapılmaksızın yasaklar, bir yükümlülük olarak devletler açısından geçerlidir.
Avrupa İnsan Hakları Komisyonu, Danimarka, Norveç, İsveç ve Hollanda v.Yunanistan davasında (App.no:3321,3322,3323,3324/67 YB 1969) idari pratik konusunda,
“İşkence ve kötü muamele yasa dışı olmasına karşın, yetkili amirlerin eylemi yapanları hoşgörmesi; cezalandırmak için tasarrufta bulunmaması; yinelenmesini önlememesi ya da daha yüksek düzeydeki yetkililerin çok sayıda şikayet bulunmasına karşın bunların doğruluğu yahut yanlışlığını saptama için yetkin bir soruşturma açtırmaması, şikayetçilerin yargı usullerinden, şikayetini yansız bir yargı birimine sunması olanağından yararlandırılmaması” değerlendirmesinde bulunmaktadır.
Komisyon aynı kararında, “insanlıkdışı muamele” terimini, “belirli bir durumda, kişiyi fiziksel ya da zihinsel bir şiddet uygulamasına kasıtlı olarak maruz bırakan gayrimeşru edim” olarak açıklamıştır. Komisyona göre, insanlıkdışı muameleyi meşrulaştırmanın olanağı yoktur. Komisyon, aynı kararında “aşağılayıcı muamele” terimini de açıklamıştır. Buna göre, “bireyi, diğer kişiler önünde büyük ölçüde (grossly) utanca boğan ya da onu kendi arzu yahut istencine aykırı (against his will or conscience) biçimde davranmaya yönlendiren eylemler aşağılayıcı muameledir.” Örneğin, kişinin çıplak bırakılması.
Komisyona göre, fiziki olmayan işkence ise,“bedene tecavüzün dışında, bireyde stres ve derin keder yaratan zihinsel acı verici uygulamalardır.”
İrlanda v.Birleşik krallık davasında ( App.No: 5310/71, 5451/72) Komisyon önünde “beş teknik” tartışılmıştır. 1.Ayakta tutma, 2.Gözbağı, 3.Gürültüye maruz bırakma, 4.Uyutmama, 5.Yiyecek ve içeceğin azaltılması
Komisyon uygulamaların işkence olduğuna karar vermiştir. Ancak dosya Mahkemeye intikal etmiş ve mahkeme uygulanan tekniklerin insanlık dışı ve aşağılayıcı muamele olduğunu, ancak işkence sözcüğünün ifade ettiği anlamdaki şiddetlendirilmiş ve zalimce olan acı (ızdırap) verme düzeyinde olmadığına karar vermiştir. (Gemalmaz Semih, İşkencenin Önlenmesi, Amaç yayınları s.82-90, 1990 )
Birleşmiş Milletler İşkenceyi Önleme Komitesi, işkencenin sistematik uygulaması konusunda şöyle der:
“İşkencenin belli bir yerde ya da belli bir zaman zarfında tesadüfi olarak değil; fakat en azından söz konusu yerin anlamlı bir bölümünde; daimi, yaygın ve kasten meydana geldiğinin açıkça görülmesi halinde işkence sistematik olarak uygulanıyor demektir.”
Ayrıca komiteye göre,” bu durum hükümet iradesinden kaynaklanıyor olması gerekli değildir. Hükümetin kontrol etmekte zorlandığı bazı faktörlerin bir sonucu olarak da böyle bir durum ortaya çıkabilir. Böylesi bir zorlanmanın varlığı, merkezi hükümetin tayin ettiği politikalar ile, bunların yerel idareler tarafından uygulanması arasındaki ihtilafa işaret ediyor olabilir.
İşkencenin uygulaması için, uygulamada boşluk bırakan yetersiz hukuki mevzuat, işkence uygulamasının sistematik yapısına katkıda bulunabilir.” (Giffard, Camile, İşkencenin rapor Edilmesi El kitabı, Essex Üniversitesi yayını, Çeviri Av.Orhan Kemal Cengiz, İzmir Barosu yayını, Mart 2001)
İşkence yasağı konusunda yasal durum:
İşkence Osmanlı imparatorluğu döneminde, 1876 tarihli Kanuni Esasi’den beri yasaktır. Cumhuriyet ile birlikte de Anayasa ve yasalarda yasak eylem olarak sayılmıştır. Ancak işkence uygulaması yasa dışı olmasına karşın, yaygın ve sistematik olarak uygulanmıştır. 1999 yılından beri yasalarda sağlanan gelişmeleri kısaca özetleyelim:
Dönemin Başbakanı sayın Bülent Ecevit imzasıyla 25 Haziran 1999 tarihinde işkencenin önlenmesi için Genelge yayımlandı. Ağustos 1999’da Türk Ceza Kanunu’nun işkence suçunu düzenleyen maddeleri olan 243 ve 245. maddelerde öngörülen ceza süreleri arttırıldı. 2001 yılı Anayasa değişiklikleri ile, gözaltı süreleri en fazla 4 güne indirildi. 2002 yılı içersinde çıkarılan Şubat 2002, Mart 2002 ve Ağustos 2002 uyum paketlerinde CMUK ve Devlet Güvenlik Mahkemeleri Kanunlarında gözaltı süreleri ve gözaltına alınan kişinin hakları konusunda iyileştirmeler yapıldı. 2003 yılında kabul edilen 4.,5.6.ve 7.uyum paketlerinde de, işkence suçu nedeniyle verilen hapis cezalarının para cezasına ya da başka tedbirlere çevrilemeyeceği, ertelenemeyeceği, işkence soruşturma ve davalarının acele işlerden sayılacağı, 30 günden fazla ertelenemeyeceği, işkence suçu nedeniyle sorumlu kamu görevlileri hakkında Cumhuriyet savcılarının doğrudan soruşturma açacağı, izin istenmeyeceği, işkence suçu nedeniyle Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi tarafından verilen ve devletçe ödenen tazminatların işkence yapan kamu görevlilerinden tahsil edileceği, gözetim altında bulunanların işledikleri iddia edilen suçlara bakılmaksızın avukatları ile görüşebilecekleri, hazırlık soruşturması aşamasındaki iki farklı Ceza Muhakemeleri Usulü Yasası uygulamasından vazgeçilmesi gibi olumlu yasa değişiklikleri gerçekleştirilmiştir.
Uygulama ve İşkencenin sistematik oluşunun göstergeleri
Birleşmiş Milletler İşkenceyi Önleme Komitesinin sistematik uygulama konusundaki ölçütlerine göre, tesadüfilik yerine “daimilik, süreklilik” unsuru açısından durum nedir?
1994 yılında 594 kişi,2000 yılında yine 594 kişi, 2001 yılında 862 kişi, 2002 yılında 876 kişi, 2003 yılında 1391 kişi işkenceye maruz kaldığını belirtmiştir.İşkence şikayetleri 2004 yılında da devam etmektedir.
“Yaygınlık” unsuru açısından veriler: İşkence, ülkenin bir ya da birkaç kentinde meydana gelmemektedir. İHD’nin 2003 yılı raporunda 32 ilde işkence ve onur kırıcı muamele şikayetleri yer almaktadır.Bu iller şunlardır:
Gaziantep, İstanbul, Diyarbakır, Urfa, Siirt, Şırnak, Adana, İzmir, Isparta, Muş, Mardin, Hakkari, Konya, Kayseri, Ankara, Van, Batman, Ağrı, Bingöl, Ardahan, Mersin, Ordu, Manisa, Tunceli, Bursa, Samsun, Edirne, Elazığ, Tekirdağ, Adıyaman, Aydın, Iğdır
Kasıt unsuru açısından verileri, mağdurların anlatımlarında buluyoruz. Ya itiraf elde etmeye dönük ya da cezalandırma amacıyla, öğrenilmiş teknikler uygulanarak işkence ve onur kırıcı muamele uygulaması yapılmaktadır. Diyarbakır’da uygulanan teknik ile, İzmir ya da Adana’da uygulanan teknik aynıdır. Diyarbakır şubemizin uygulanan teknikler konusundaki sınıflandırması, diğer bölgeler için de geçerlidir. Çünkü yıl içersinde, değişik emniyet birimleri tarafından değişik illerde ve değişik tarihlerde gözaltına alınanlar, kendilerine yapılan muameleleri anlatmaktadır. Bu uygulamalar, birkaç kendini bilmez kamu görevlisinin kişisel özelliğinden kaynaklanan olaylar değildir.
Tekil hale gelen, işkence uygulamasındaki bazı yöntemlerdir.Örneğin, falaka, elektrik şoku ve askıya alma işkencesinin tekil olay haline geldiğini gözlemliyoruz.2003 yılı raporumuza göre, Ankara emniyetinde bu üç yöntemin hiçbirisi uygulanmamıştır.İstanbul’da bir kişiye falaka işkencesi uygulanmış, bir kişiye elektrik şoku işkencesi yapılmıştır.İstanbul’da işkence görenlerin sayısı 2003 yılında 283 kişidir.
Ayrıca 2003 yılında, kayıt dışı gözaltına alma ve işkence uygulamaları yaygınlık göstermiştir. Bu önemli bir sapmaya işaret etmektedir. 1391 kişiden 241’i, resmi gözaltı merkezleri dışındaki yerlerde işkence ve kötü muameleye maruz kalmışlardır.
Sistematik işkence ile hükümet arasındaki ilişki nedir?
İHD, hükümete, işkence yapılması konusunda emir,talimat verdiği yolunda bir suçlama yöneltmemektedir. Tersine, “işkenceye sıfır tolerans” söylemini olumlu bulmaktadır. Bu tür kararlılık ifade eden sözlerin hükümetler tarafından sarfedilmesi işkencenin önlenmesinde gereklidir. Ayrıca hükümet, işkencenin önlenmesi için çok sayıda yasa da çıkarmıştır. Ancak hükümet, güvenlik bürokrasisi üzerinde yönlendirme, görevlendirme/atama, denetim, kontrol ve yaptırım olarak gerekli iradeyi gösterememiştir. Hükümete, İHD ve TİHV başkanları olarak, işkence yapmakla suçlanan polis memurunu, amirini, emniyet müdür yardımcısını, Emniyet müdürünü ve gerekirse Valiyi görevden el çektirme/açığa alma yöntemlerini önerdik.(Devlet Memurları Kanunun 137. maddesindeki görevden uzaklaştırma yaptırımı.) Yalnızca yargıya intikal ettirmek işkencenin önlenmesi için caydırıcı bir etki yaratmamaktadır. Aynı polisler 10 yıl 15 yıl yargılanıyor ama o yıllar içinde hiçbir şey olmamış gibi görevlerine devam ediyorlar. Hatta bazıları, değişik tarihlerde birden fazla işkence davasında yargılanıyorlar. İşkencenin önlenmesi için diğer önlemlerle ilgili önerilerimiz, sunduğumuz belgelerde yer almaktadır. Hükümet, ortaya çıkan işkence sonuçlarından sorumludur. Kendisinin işkence yapılması doğrultusunda bir talimatı, emri olmamasına karşın, objektif olarak sorumludur. Türkiye’deki durum, tam da BM İşkenceyi Önleme Komitesinin “hükümet iradesinden kaynaklanmayan” diye tanımladığı sistematik uygulamaya örnektir. Dolayısıyla hükümetin güvenlik bürokrasisi üzerindeki otoritesini oluşturması şarttır.
Hüsnü Öndül
İHD Genel Başkanı