Kalıcı OHAL rejimi altında insan hakları savunucularına yönelik baskılar artmasına rağmen insan hakları ve demokrasi mücadelesi kararlılıkla devam etmektedir.
Dünya Sağlık Örgütü’nün kararı uyarınca 10 Mart 2020’de başlayan ve 2021 yılı boyunca devam eden Covid-19 pandemisi, hak ve özgürlüklerin kısıtlanmasında daha fazla araç olarak kullanılmıştır. Bu süreçte başta kişisel ve siyasal haklar olmak üzere ekonomik, sosyal ve kültürel haklarda ciddi hak kayıpları yaşanmıştır. Türkiye’deki otoriter rejim bu kayıpların daha fazla yaşanmasına sebep olmuştur.
24 Temmuz 2015 tarihinde başlayan silahlı çatışmalar ve devamında 15 Temmuz 2016 tarihinde yaşanan darbe teşebbüsü gerekçe gösterilerek 20 Temmuz 2016’da başlatılıp 19 Temmuz 2018 tarihinde sona erdirilen OHAL (Olağanüstü Hal Uygulaması) zamanında çıkarılan KHK’ların kalıcı kanunlar haline getirilmesi ve ayrıca özel olarak çıkarılan 7145 sayılı kanunla OHAL rejimi kalıcı hale getirilmiştir. Türkiye bugün OHAL rejimi özelliği taşıyan otoriter bir dönemi yaşamaktadır. OHAL koşullarında yapılan ve 16 Nisan 2017 tarihinde kabul edilen Anayasa değişikliği ile rejim değiştirilmiş ve bu rejim “Türk Tipi Başkanlık Modeli” veya “Cumhurbaşkanlığı Kabinesi” gibi isimlerle adlandırılmıştır. Bu rejimin tipik özelliği otoriter bir yönetim anlayışı olmasıdır. Türkiye’deki bu yönetim, pandemi süreci ile karşılaşınca otoriter uygulamalarını çeşitli idari tedbirler adı altında ve Anayasaya aykırı olacak şekilde yasaklama tedbirleri ile yönetmeye çalışmıştır. Bir başka ifadeyle, 2021 yılında da pandemi yönetimi daha çok İçişleri Bakanlığı ve valiliklerin “yasallık ilkesi”ne aykırı olacak şekilde aldığı yasaklama kararları ile geçmiştir.
Kürt sorununun çözümsüzlüğü ve silahlı çatışmaların devamı maalesef 2021 yılı boyunca da devam etmiştir. Haziran 2020 ile birlikte Türkiye’nin askerî harekâtları Irak’ın kuzeyini kapsayacak şekilde genişletilmiş ve Suriye’den sonra Irak’ın da kuzeyinde belirli bölgeler denetim altına alınmaya çalışılmış ve çatışma sahası 2021 yılında daha da genişlemiştir. Kayyım atama ve yerel yönetimlerde halkın iradesinin yok sayılması siyaseti 2021 yılı boyunca da devam ettirilmiştir. Alevilerin eşit yurttaşlık hakkı kapsamındaki talepleri 2021 yılında da karşılanmamıştır.
Avrupa Konseyi Parlamenterler Meclisi’nin 25 Nisan 2017’de Türkiye’yi yeniden siyasi denetime tabi tutması ile ilgili süreç 2021 yılında da devam etmiştir. Türkiye’deki demokrasi ve insan hakları sorunlarının büyüklüğü karşısında AİHM’in göstermiş olduğu tutum ibret vericidir. Demirtaş ve Kavala davaları ile sınırlı olarak verilen ihlal karalarının gereği bile yapılamamıştır. Hukukun üstünlüğü ilkesinden uzaklaşan AİHM’in kendisine dava gelmemesi için sürekli olarak Türkiye’deki Anayasa Mahkemesi’ni işaret etmesi insan hakları değerlerinin korunmasında yaşanan aşınmayı çok net olarak ortaya koymuştur. AİHM’in, Kavala dosyasında Türkiye aleyhine ihlal prosedürü kapsamında bir kez daha ihlal kararı vermesine karşın, AK Bakanlar Komitesi’nin süreci yavaştan alması insan haklarının korunmasında verilen tavizlere bir yenisini göstermiştir. Bunun yanı sıra Anayasa Mahkemesi’nin özellikle “devletin milli güvenlik politikaları” konusunda insan haklarından yana karar üretmediği ve olumsuz bir tutum içerisinde olduğu gözlemlenmiştir. Özellikle OHAL KHK’ları hususundaki olumsuz tutumu insan haklarının korunmasında etkili bir mahkeme olmadığını ortaya koymuştur. OHAL sona erdikten sonra yasalaşan OHAL KHK’ları ile ilgili 2019 yılında kısmi bazı iptal kararlarının verilmeye başlanması ve bu tutumun 2021 yılı boyunca sürdürülmesi ise umut verici olarak değerlendirilebilir.
2021 yılı da pandeminin de etkisi ile kalıcı OHAL rejiminin liberalizmin belirsizlik yaratan yeni tip otokratik rejimi olarak uygulanmış, en temel haklardan olan ifade, örgütlenme, toplanma ve gösteri haklarının oldukça fazla sınırlandırılıp, yasaklandığı bir yıl olmuştur. Baskı araçlarının başında ise maalesef yargı kullanılmış ve adalete olan güven en alt seviyeye inmiştir.
Raporun Tamamı için: 2021 yılı raporu
2021 yılı bilançosu için: 2021 yılı insan hakları bilançosu