Dünya, ekolojik yıkımın eşiğinde hızla ilerlemekte. İklim krizi, türlerin yok oluşu, fosil yakıt tüketiminin sürdürülebilirliğe darbesi, savaşların insan ve doğa üzerindeki yıkıcı etkileri gibi temel çevresel sorunlar giderek derinleşmekte. Ancak, bu temel sorunları ele almak yerine, günümüz karar alıcıları kentsel dönüşüm politikalarıyla doğaya ve barınma hakkına zarar veren düzenlemeleri hayata geçirmekte. Kentsel Dönüşüm Başkanlığı’nın son kararnameleri, doğal alanları tehdit eden ve insan haklarını göz ardı eden bir süreci yaratmış durumda.
Ekolojik kriz ve kentleşme süreci, karbon ayak izinin azaltılması, doğayla uyumlu kentleşme modellerinin oluşturulması ve afetlere dayanıklı, sürdürülebilir şehirlerin inşası ile yönetilmelidir. Ancak mevcut politikalar, kentlerin yeşil planlamadan uzak, bilimsel dayanaktan yoksun ve rant odaklı yönetildiğini gösteriyor. Tarım ve orman alanlarının korunması, kentlerin ekolojik dirençliliğinin artırılması ve doğa dostu teknolojilerin teşvik edilmesi gerekirken, coğrafya topyekûn bir saldırı altındadır.
Bu rapor; kentleşme, yapılaşma, doğal alanların kullanım süreçlerinde doğa ile uyumlu, sürdürülebilir ve insan odaklı politikaların olmayışını, son 1 yılda bölgemizde yaşanan ve bilimsellikten uzak uygulamalara bakarak değerlendirmeyi amaçlamaktadır. 2024 yılı İç Anadolu bölge ekolojik hak ihlalleri Raporu; basın taramaları ile sivil toplum örgütlerinin ve meslek odalarının raporları ışığında son bir yılda yaşanan ekolojik hak ihlallerini raporlamak için hazırlanmıştır.
Ankara’nın son 25 yılına ve İç Anadolu Bölgesi’ndeki siyasal uygulama ve kararlara bakarsak her yeni gün, bölgenin ve kentin ekolojik sorunlarına bir çözüm değil, eklenen yeni problemler ve coğrafyanın yıkımına yol açacak kararlar üretildiğini söylememiz gerekiyor. Bölgenin, kentin, çevrenin eko-bozumunda siyasal bir ekoloji sorununu da not düşmemiz gerekmekte.
Ankara ve İç Anadolu Bölgesi, son yıllarda hızla değişen kentsel ve ekolojik dinamiklerle karşı karşıya. Plansız kentleşme, tarım ve orman alanlarının yapılaşmaya açılması, sanayi ve enerji projelerinin doğa üzerindeki baskısı, bölgenin ekolojik dengelerini giderek zayıflatıyor. Kentsel dönüşüm adı altında yürütülen projeler, halkın barınma hakkını göz ardı ederek daha çok rant odaklı ilerliyor. Mahallelerde yaşayan insanlar, yılların emeğiyle sahip oldukları evlerini terk etmek zorunda kalırken, yeni yapılan konutlar dar gelirli kesimler için erişilemez hale geliyor. Bu süreç, kent çeperlerine yönlendirilmiş, sosyal donatıdan yoksun alanlarda yeni yaşamlar kurma zorunluluğunu dayatıyor.
Özellikle Ankara’da kentsel dönüşüm adı altında yürütülen projeler, halkın barınma hakkını göz ardı ederken, sermaye sahipleri için rant kapıları açıyor. Eskiyen yapıların yenilenmesi gerektiği bahanesiyle yapılan müdahaleler, mevcut sakinlerin haklarını koruyarak değil, onları kent çeperlerine iterek gerçekleştiriliyor. Yeni yapılan konutlar ve projeler yüksek maliyetleri nedeniyle dar gelirli kesimler için erişilemez hale gelirken, şehir planlamasında sosyal donatı alanları, yeşil alanlar, afet yönetimi ve dirençli kent modelleri göz ardı ediliyor. Bu durum, hem kentlerin sağlıklı bir şekilde büyümesini engelliyor hem de kent sakinlerinin sosyal yaşamlarını olumsuz etkiliyor.
Bununla birlikte, İç Anadolu bölgesinin ekolojik yapısı da büyük tehditlerle karşı karşıya. Ormansızlaşma, kontrolsüz madencilik faaliyetleri, su kaynaklarının kuruması ve tarım alanlarının sanayiye veya yapılaşmaya açılması, bölgedeki doğal dengeyi sarsıyor. Kuraklık riski her geçen yıl artarken, büyük ölçekli enerji projeleri ve endüstriyel üretimin ekosistem üzerindeki baskısı daha da büyüyor. Küresel iklim değişikliğinin etkileri, İç Anadolu’da artan sıcaklıklar, azalan yağışlar ve verimsizleşen topraklar şeklinde kendini gösterirken, karbon salımını artıran yanlış kentleşme politikaları ve plansız sanayileşme, bölgenin geleceğini belirsizliğe sürüklüyor.
Buna ek olarak, göç ve nüfus artışı, plansız kentleşme sürecinin hızlanmasına neden oluyor. Özellikle ekonomik nedenlerle yaşanan iç göç, büyükşehirlerde konut krizini derinleştirirken, kırsal bölgelerde tarımsal üretimin zayıflamasına yol açıyor. Kent merkezlerinde yükselen beton bloklar, sadece doğayı değil, sosyal dokuyu da yok ediyor. Mahalle kültürü giderek kaybolurken, ulaşım, altyapı ve temel hizmetlerde büyük aksaklıklar yaşanıyor.
Ancak bu karanlık tablonun karşısında sürdürülebilir, doğa dostu ve dirençli kentleşme modelleri geliştirmek hâlâ mümkün. Bunun için, kentlerin büyüme süreçlerini yalnızca ekonomik kazanç üzerinden değil, ekolojik denge, sosyal adalet ve insan hakları perspektifinden ele almak gerekiyor. Yeşil kent koridorları, ekolojik tarım alanları, yenilenebilir enerji kaynaklarına dayalı altyapılar, afetlere karşı dayanıklı yapılar ve düşük karbon salınımına sahip şehir modelleri geliştirilmek zorundadır. Bunu sağlamak için yerel yönetimlerin; şehir plancıları, mimarlar, ekoloji uzmanları, mahalle meclisleri ve sivil toplum kuruluşlarıyla ortak hareket etmesi gerek ve şarttır.
Bugün artık kentlerimizi ve doğal alanlarımızı korumak için daha fazla bekleyemeyiz. Neo-liberal büyüme modeli ve rant odaklı politikalar, yaşadığımız çevreyi geri dönülemez şekilde tahrip ederken, yerel halkın karar süreçlerine dahil edilmediği bir yönetim anlayışı sürdürülebilir değildir. Yaşanabilir, sağlıklı ve dirençli şehirler kurmak için, doğayla uyumlu, sosyal açıdan kapsayıcı ve uzun vadeli planlara ihtiyacımız var.
Ekolojik kriz, yalnızca doğa tahribatıyla sınırlı değildir; aynı zamanda kentleşme politikalarıyla doğrudan bağlantılıdır. Eğer kentlerimizi planlarken doğayı, sosyal yaşamı ve sürdürülebilirliği merkeze almazsak, iklim krizinin etkileri daha da şiddetlenecek, su ve gıda güvenliği tehlikeye girecek ve gelecekte çok daha büyük krizlerle karşı karşıya kalacağız. Şimdi, rant odaklı büyüme modelini terk edip, insan ve doğa odaklı kentleşme politikaları geliştirme zamanı. Eğer şehirlerimizi ve bölgemizi korumak istiyorsak, bunu ancak kolektif bir mücadele ve bilimsel temellere dayalı planlama ile gerçekleştirebiliriz.
Unutmayalım, hak temelli bir ekoloji politikası geliştirmek anayasal bir zorunluluktur.
İHD Ankara Şubesi Afet ve Ekoloji Komisyonu
Raporun Tamamı:EKOLOJİ-2024-lq