27.01.2014
UNUTMUYORUZ!
27 OCAK HOLOKOST KURBANLARINI ANMA GÜNÜNDE BİR KEZ DAHA VE SONSUZA KADAR “BİR DAHA ASLA”
27 Ocak, Nazi rejiminin bir avuç yöneticisinin emriyle ama binlerce mühendis, doktor, teknisyenin el birliğiyle kurduğu en büyük ölüm kampı olan Polonya’daki Auschwitz-Birkenau’nun Sovyet askerleri tarafından kurtuluş günü… O kadar büyük bir anlam taşıyordu ki, o gün Birleşmiş Milletler tarafından 2005 yılında Uluslararası Holokost Kurbanlarını Anma günü ilan edildi.
Bir Holokost kurtulanı olan Aharon Appelfeld’in anlatımıyla, bundan 69 yıl önce 27 Ocak 1945’te imha çarkları durduğunda ortalığı kaplayan ölüm sessizliğiydi. Hayatta kalan bir avuç insan için kurtuluş bir mutluluk değildi; dondurucu, hissizleştiren, sakatlayan bir sessizlikti. Kimse sevinemedi. Kimse konuşamadı. Bu kadar büyük bir suç ancak insan ruhunun en derinlerindeki karanlığın harekete geçirilmesiyle mümkün olabilirdi. İnsana ait hiçbir dilin sözcükleri bunu anlatmaya yetemezdi. 2005 yılındaki törende, kampa ilk ulaşanlardan emekli asker Golomov, onur konuğu olan, hepsi 90’lı yaşlarındaki Kızıl Ordu askerleri adına konuştu. “Aynı bugün gibi, çok soğuk ve karlı bir gündü. Dikenli telleri görünce burasının bir kamp olduğunu anladık” dedi, hâlâ dikenli tellerin gerili olduğu beton direkleri göstererek. “İçerde bir deri bir kemik binlerce insan ve bir odun yığını gibi düzgün bir şekilde istiflenmiş, Almanların yakmaya fırsat bulamadığı cesetler gördük. Dayanılır gibi değildi.”
II. Dünya Savaşı sırasında Holokost’ta öldürülen Yahudi sayısı 6 milyon olarak kabul edilir. Holokost sırasında 800 bin civarında Roman (yani Avrupa Roman nüfusunun yarısı) da katledildi. Katliama hedef olan gruplar arasında Sovyet tutsaklar, sakatlar, eşcinseller, Yahova Şahitleri, komünistler ve diğer siyasi muhalifler, sendikacılar da yer alıyordu.
Holokost’un en belirgin karakteristikleri, a) Endüstriyel ölçekte oluşu, sistematiklik düzeyi, elde mevcut bütün kaynakları ve teknolojiyi kullanarak gerçekleştirilmiş olması; b) Geniş coğrafi yayılımı (Nazilerin işgal ettiği bugünün 35 ülkesini içine alan bir coğrafya); c) uygulanan soğukkanlı vahşetin derecesi; d) Kurbanların bileşimi ve e) Ölü sayısı olarak gösterilir.
Holokost, endüstriyel ölçekte, teknolojinin en ileri olanakları kullanılarak ve en üst düzeyde örgütlü bir şekilde Yahudilerin kitlesel olarak öldürülmesi, çoğu kez insan aklının algılamakta zorlandığı uç bir edim olarak görülür. Oysa bu akıl almaz zulüm bir avuç canavarın işi değildir. Sıradan insanların, kendilerini verilen emirlere uymakla görevli hisseden son derece “normal” vatandaşların işlediği bir suçlar manzumesidir. Hannah Arendt’in dediği “Kötülüğün Sıradanlığı”dır.
Dünyanın sanatta, kültürde, endüstride en gelişmiş ülkelerinden birinde, insanlar, toplumun çoğunluğu, gündelik, sıradan faşizm ve ırkçılıkla adım adım alıştırılarak bu soykırımı onaylama ve kabullenme aşamasına getirilmiştir. Alıştırmak için küçük dozlar halinde verilen bu zehrin adı anti-semitizmdir. Holokost her nasılsa yaşanmış bir felaket değil, yüzyıllardır anti-semitizm’le beslenmiş bir coğrafyada hayata geçme olanağı bulmuş bir projedir ve anti-semitizm var oldukça potansiyel bir tehlike olarak varlığını sürdürecektir.
Anti-semitizm, yani Yahudi düşmanlığı, ırkçılığın özel bir biçimidir. Çünkü Yahudilerin “öteki”liği, diğer azınlıklardan farklı olarak “sınırlar ötesi”dir. Örneğin Japonya’da tarihsel olarak bir Yahudi nüfusu, Yahudi varlığı yoktur. Ancak anti-semitizm vardır.
Yahudiler çeşitli zamanlarda, çeşitli coğrafyalarda “günah keçisi” yapıldılar, insanlığın başına gelen kötülüklerden, örneğin Avrupa’yı kasıp kavuran veba salgınlarından sorumlu tutuldular. İçme suyu kuyularını zehirledikleri ve bu hastalığı bilerek bulaştırdıkları söylentisi sonucunda birçok kentte topluca öldürüldüler. Ekonomik krizlerden sorumlu tutuldular, sürüldüler.
Rusya’da Fransa’da yaşadıkları dev hapishaneler olan gettolarda tarih boyunca pogromlara maruz kaldılar. Rusya’da 1881-1883 ile 1903-1906 dönemindeki büyük pogromlar binlerce Yahudi’nin katledilmesine ve yüz binlercesinin her şeyini kaybetmesine neden oldu.
Kısacası, anti-semitizm ırkçılığın zaman ve mekân ötesi özel bir biçimidir.
Holokost’u yaratan anti-semitizme karşı olmayan bir toplum, bir çevre, bir siyasi hareket ırkçılık karşıtı olamaz.
Soykırımları ve insanlığa karşı suçları yargılamayan hiç bir toplum milliyetçilikten ve ırkçılıktan kurtulamaz.
Kendi işlediği suçlarla soykırımlarla yüzleşmeyen bir toplum, bütün insanlık her an Holokost benzeri felaketlerle karşılaşabileceğini bilmelidir.
Biz İnsan Hakları Savunucuları, Irkçılık ve Ayrımcılık Karşıtları, herkesi 27 Ocak’ta Holokost kurbanlarının önünde saygıyla eğilmeye ve BİR DAHA ASLA demeye çağırıyoruz.
İNSAN HAKLARI DERNEĞİ-IRKÇILIK VE AYRIMCILIĞA KARŞI KOMİSYON