6 AYLIK İNSAN HAKLARI İHLALLERİ RAPORU

Değerli Basın mensupları,
2001 Yılının ilk 6 ayına ait insan hakları raporumuzun ve bilançonun sunulacağı basın toplantımıza hoşgeldiniz.

Değerli Basın Mensupları,
2001 yılının ilk 6 ayına damgasını vuran iki olay var. Bunlardan ilki, etkilerini 2001 yılında da sürdüren 19 Aralık 2000 tarihinde 20 cezaevine yapılan operasyon ve F tipi cezaevlerinin uygulamaya geçirilmesi, diğeri 19 Şubat 2001 tarihli büyük mali krizdir. Her iki olay da güncelliğini koruyor. 19 Aralık tarihli operasyon, cezaevlerindeki mahpuslar açısından onların haklarını (yaşam, işkence yasağı, kişi özgürlüğü ve güvenliği, adil yargılanma ve cezaevinde de sahip olmaları gereken, eğitim, sağlık, beslenme, yakınları ve avukatları ile iletişim kurma ve benzeri hakları) gündeme getirdi.Operasyon ve F tipi Cezaevlerine ilişkin demokratik tepkilerini dile getirenler açısından ise yargı pratiği, yasa dışı örgütlere yardım ve yataklık suçlaması şeklinde belirdi. 32 kişinin yaşamını yitirdiği operasyon sonrasında da devam eden ölüm oruçlarında bugün itibariyle toplam 31 kişi (5'i tutuklu yakını) yaşamını yitirdi. Sorun olduğu yerde duruyor. F tipi cezaevlerinde mahpuslar tecrit koşullarında tutuluyorlar. Yalnızca tecrit koşullarında tutulmuyorlar. Başka insan hakları hukukuna aykırı muamelelere de tabi tutuluyorlar. Bunun son örneği Kandıra Cezaevinde yaşandı. Kandıra Cezaevinde günde bir kez yapılan sayımların sayısı ikiye çıkarıldı. Mahpuslar sayımları ayakta ve hazırolda vermeye mecbur bırakıldılar. Bu kurala uymayanlara dayak atıldı. Hastane ve mahkemeye nakiller öncesi tutuklu ve hükümlülerin makatları aranmak istendi. Ring araçlarında elleri arkadan kelepçeli tutuklular bir de ring aracına kelepçelenmekteler. Bu onların yolda can güvenliği riskini arttırmakta. Gebze cezaevinden Kandıra cezaevine nakledilenlere Kandıra Cezaevine girişte sıra dayağı atıldı.

Ölüm orucu sürecinde ve halen devam eden süreçte, İHD olarak sürekli tecrit koşullarına karşı çıktık. F Tipi cezaevlerine yönelttiğimiz temel eleştiri bu noktada toplanmaktadır. Sorunun çözümü için dialog çağrısında bulunduk. Dialoğun çözücü olduğuna inanıyorduk. O nedenle, Samuel Beckett'in Godot'yu Beklerken adlı oyununa göndermede bulunarak, "her noktadan yola çıkılabilir" dedik. Adalet Bakanlığı'na sesimizi duyuramadık.

İkinci önemli olay, 19 Şubat mali krizidir. Büyük sermaye grupları, siyasetçi ve yüksek bürokrasi üçlüsünün yön verdiği ekonomi politikalar, Türkiye'yi krize sürükledi. Gayri safi milli hasılasına göre dünyanın en büyük 4 silah alıcısı ülke konumundaki Türkiye'de, kriz öncesi kişi başına ulusal gelir 2850 dolar seviyesindeydi. Uygulanan ekonomi politikaların Türkiye halkını getirdiği seviye bu idi. Ayrıca çeşitli toplumsal sınıflar ve kesimler arasındaki gelir dağılımı uçurumu giderek açılmıştı. Bu durum Türkiye'nin çeşitli bölgeleri açısından da kendisini gösteriyordu.Dolayısıyla Türkiye'de sosyal adalet ilkesine aykırılık söz konusu idi.

Türkiye borç batağına saplanmışken, Türkiye'ye yön verenler, tıpkı Shakespeare'in Atinalı Timon adlı oyunundaki Atinalı Timon gibi davranıyorlardı. Yönetici kadroların ciddi bir şekilde Türkiye'yi ve dünyayı okumada algılama sorunlarının olduğunu gösteriyordu bu durum. Kalkınma ve gelişme stratejisinin ve uygulamasının getirdiği nokta, Türkiye toplumunun ezici çoğunluğunun yokluk ve yoksulluk içersine sokulduğudur. Sosyal devlet, çoktandır aşındırılıyordu. Krizle birlikte, sosyal alan yok edilmiştir.

Değerli Basın Mensupları,
Daha önceleri de açıkladığımız gibi, İHD Avrupa Birliği sürecini de insan hakları ve demokratik standartlar açısından izlemektedir. O nedenle de, süreci 1999 bilançomuzu da gözeterek izliyoruz. Zira Türkiye'nin Avrupa Birliği'ne üyelik için aday ülke ilan edildiği tarih 10 Aralık 1999'dur. Geçen yıl 1999 yılının ilk 6 ayı ile, 2000 yılının ilk 6 ayını karşılaştırmalı olarak analiz etmiştik. Bu defa da aynı yöntemi izleyeceğiz. Türkiye'yi yöneten kadrolar her ne kadar, insan hakları ve demokratikleşme adımlarını "Avrupa istediği için değil, biz istediğimiz ve yapmamız gereken bir şey olduğu için yapacağız" demekteyseler de cümle alem biliyor ki, içerdeki dinamiklerden ziyade, dış dinamiklere göre şekillenmekte bazı konular. Takvim yaprakları da buna göre çevrilmekte. Bilançolarda da görüldüğü gibi, karşılaştırma yapmaya gerek olmaksızın, örneğin, Türkiye'de yaygın ve sistematik olarak işkence sürmektedir. Başka bir hak kategorisinden örnek verecek olursak, örneğin ifade özgürlüğü alanındaki hoşgörüsüzlük artmıştır. Eskisine göre Cumhuriyet Savcıları daha çok sayıda insan için soruşturma ve dava açma yoluna gitmektedir. Dolayısıyla, gerek yürütme gücüne bağlı birimlerin insan hakları uygulamalarında, gerekse yargının yaklaşımında, olumlu işaretler görülmemektedir. İnsan hakları uygulamalarında özde bir değişiklik gözlenmemektedir.

1999 yılının ilk 6 ayında, gözaltına alınan 35.242 kişiden 334'ü,
2000 yılının ilk 6 ayında gözaltına alınan 15.980 kişiden 263'ü,
2001 yılının ilk 6 ayında gözaltına alınan 21.812 kişiden 435'i işkence şikayetinde bulunmuştur.
Türkiye'de resmi rakamlara göre her yıl gözaltına alınanların sayısı ortalama üçyüzbin civarındadır. İşkencenin gözaltı uygulaması ile bağlantısı düşünüldüğünde sayısal olarak (hem gözaltına alınan insan sayısı, hem de işkence gören insan sayısının) İHD'nin saptamalarından kat kat fazla olduğu düşünülebilir. Esasen mevcut durum korkunç bir gerçekle karşı karşıya olduğumuzu göstermektedir.O nedenle, işkence mutlaka önlenmelidir.Türkiye gözaltı birimlerinde işkence yapan bir ülke durumundan mutlaka çıkarılmalıdır. Ülkesini ve insanı seven her duyarlı yurttaş, her kamu görevlisi, her politikacı, her Bakan, işkence karşısında ikircikli değil, kararlı ve kesin tutum almalıdır. İşkencenin önlenmesi için İHD'nin 26 Haziran 2001 tarihinde kamuoyuna açıkladığı, idari, yargısal, yasal ve eğitsel önlemler, gecikmeksizin alınmalıdır.

İfade özgürlüğü alanındaki uygulama ilginçtir. 1999 yılının ilk 6 ayında Cumhuriyet Savcıları düşüncelerini açıklayanlar hakkında toplam 372 yıl 6 ay hapis cezası isterken, 2000 yılının ilk 6 ayında 813 yıl 8 ay hapis cezası istemişler, 2001 yılında ise, düşüncelerini açıklayan 1519 kişi için 3125 yıl 4 ay hapis cezası istemişlerdir. Cumhuriyet Savcılarının ifade özgürlüğü alanındaki bu tutumunu açıklamakta zorlandığımızı itiraf etmeliyiz. Tarafı olduğumuz Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi, yargı yetkisini kabul ettiğimiz Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi'nin içtihatları Cumhuriyet savcılarının insan hakları hukukuna uygun uygulama içersinde olmalarını sağlayamamaktadır. Türkiye'nin, imzasının bulunduğu belge ve kurumları, "dış güç-dış kurum" gibi algılamadan vazgeçmesi gerekiyor. Mevcut kadrolarda zihniyet değişikliği sağlanmadan demokratik hukuk devletini yaratmak ve bu arada Avrupa birliği sürecinde mesafe almak olanaklı değildir.

Değerli Basın Mensupları,
Hükümet ve yasama organı, Helsinki sürecinin üzerinden neredeyse 2 yıla yakın bir zaman geçmiş olmasına karşın, insan hakları ve demokratik standartlarla ilgili, atılması gerekli adımları atmamakta, zamana yayılmış politika izlemekte ısrarlı davranmaktadır. Hükümet, AB tarafından hazırlanmış olan Katılım Ortaklığı Belgesi'ne karşılık gelecek ve fakat kesinlikle KOB'la uyuşmayan Ulusal programı bile yaşama geçirmekte çekingen davranmaktadır. Hükümet ne zaman Türkiye toplumunun sesine kulak verecek, merak ediyoruz?.

1999, 2000 ve 2001 yıllarına ait bilançolar ektedir. Sistem, yasal, yargısal ve idari pratiği ile değişmemiştir. Çeşitli insan hakları kategorilerinde insan hakları ihlalleri aynen sürmektedir. Bazılarında, sanki Türkiye'nin demokratikleşme yönelimi yokmuş gibi olağanüstü artışla sürmektedir. Türkiye'nin ciddi insan hakları sorunları vardır. Bu sorunlar hafife alınarak çözülemez ve demokratikleşmede mesafe alınamaz. Hükümet, güçlü bir insan hakları ve demokratik standartlara ulaşma iradesini ortaya koymalıdır. Bu iradeye uyum göstermeyecek her kademeden bürokrata yaptırım uygulanacağı ilan edilmelidir. Devletin asli ve sürekli hizmetleri bürokratlar tarafından yürütülmektedir ve siyasi irade, insan hakları ve demokratik değerlere direnç gösterenlerle birlikte yol alamaz.

Hüsnü Öndül
İHD Genel Başkanı

Bir cevap yazın