Bandırma T Tipi Hapishanesi Heyet Gözlem Raporu

Bandırma T1 ve T2 Numaralı Hapishane’de yaşanan hak ihlallerine ilişkin Çanakkale Şubemiz’e mektup yoluyla yapılan başvurular neticesinde, İnsan Hakları Derneği Çanakkale ve İzmir Şubeleri’nin, Av. Zafer İncin, Av. Eylem Zengin, Av. Velat Zeren ve Av. Necibe İnci İncesağır’ın katılımı ile oluşturduğu heyet olarak, yaşanmakta olan hak ihlalleri ve varsa hasta mahpusların durumlarının incelenmesi amacıyla 20.09.2021 tarihinde ziyaret ve gözlem yapılmıştır.

Hapishane İzlenimi:

  • Hapishane şehir merkezinin dışında olup, yakınında market olmamasından ve kantinin açık olmamasından kaynaklı basit bir su ihtiyacımızı bile gideremedik.
  • Hijyen ve temizlik konusunda hapishanenin hem dışarısı hem de içerisi temiz olmadığı, avukat görüş odalarının pandemi nedeniyle, tedbirler doğrultusunda naylon branda ile ayrıldığı, görüş odasında sigara izmaritleri ve küllerinin olduğu, kirli olduğu gözlemlenmiştir. Avukat görüş odalarında havalandırma olmadığı, havanın sıcak olmasından kaynaklı da sağlıklı görüşme ortamının mevcut olmadığı gözlemlenmiştir.
  • Mahpusların avukat görüşme odasına getirilmesi yaklaşık 30 dakika sürmüş olup bu sürenin uzunluğuna anlam verilememiştir.

BANDIRMA T TİPİ KAPALI HAPİSHANESİ HAK İHLALLERİNE İLİŞKİN TESPİT VE DEĞERLENDİRMELER

1- Öncelikle T-1 Hapishanesinde bulunan hükümlü F.Y. ve T-2 Hapishanesinde bulunan hükümlü S.A., ağır akıl sağlığı sorunları yaşayan ve hiç bir şekilde hapishanede kalması mümkün olmayan iki mahpustur. Bu mahpusların acilen bir sağlık kurumunda yatılı şekilde tedavi görmeleri zorunludur.

2 – Salgın nedeniyle tamamen durma noktasına gelen sağlık hizmetinin, çok ağır ve acil hastalar için kısmen yeniden işlemeye başladığı tespit edilmiştir. Ancak bu defa, kurum dış güvenliğini sağlayan Jandarma tarafından, mevzuatta yeri olmayan, tamamen keyfi ve onur kırıcı bir şekilde ağız içi araması uygulaması dayatıldığı tespit edilmiştir. Mahpuslar her hastaneye gidiş ve dönüşünde, hiçbir dayanağı olmayan bu ağız içini aratma dayatması ile karşı karşıya kalmaktadır.  Halen hapishanedeki çok sayıdaki hasta mahpus, bu uygulamayı kabul etmediği için aramaya direnmiş gibi işlem yapılarak koğuşuna geri gönderilmekte ve gerekli sağlık desteğini alamamaktadır. Yine dış güvenlikten sorumlu Jandarma personelinden bazılarının, mahpuslar hastaneye getirildiğinde muayene edecek olan doktora “bunlar terörist” diyerek önyargı oluşturmaya çalıştığı belirtilmiştir. Sıcak su sınırlıdır. Yemekler yeterli, hijyenik ve besleyici değildir. Hasta mahpuslara diyet yemek verilmemektedir. Odalarda havalandırma yetersizdir, yeterli temizlik ve hijyen malzemesi verilmemektedir.

Ceza ve Güvenlik Tedbirlerinin İnfaz Hakkında Kanunu’nun “Kuruma alınma ve kayıt işlemleri başlıklı 21. Maddesinde “(1) Haklarında kesinleşmiş hapis cezasını içeren mahkûmiyet ve ödenmeyen adlî para cezalarının hapse çevrilmesine ilişkin karar bulunanlar, Cumhuriyet Başsavcılığının yazılı emriyle ceza infaz kurumuna gönderilirler. Üstleri ve eşyaları arandıktan sonra kabul odalarına konulur ve hekim muayenesinden sonra kuruma yerleştirme işlemleri yapılır.” hükmü yer almaktadır. Görüleceği üzere mahpusların ağızlarının içlerinin aramaya tabi tutulması hukuken mümkün değildir. Kaldı ki böyle bir düzenleme var olsa bile tarafı olduğumuz uluslararası sözleşmeler ve Anayasaya göre onur kırıcı muamele hiçbir istisnası olmaksızın yasaklanmış olduğundan, uygulama hukuka aykırıdır ve hatta suçtur. Bu uygulamadan derhal vazgeçilmesi, uygulamayı sürdürmekte ısrar eden kamu görevlileri hakkında gerekli disiplin ve cezai tahkikatın başlatılması gerekmektedir.

Anayasanın “sağlık hizmetleri ve çevrenin korunması” başlıklı 56. maddesinin ilgili fıkraları “Herkes, sağlıklı ve dengeli bir çevrede yaşama hakkına sahiptir. Çevreyi geliştirmek, çevre sağlığını korumak ve çevre kirlenmesini önlemek Devletin ve vatandaşların ödevidir.” şeklindedir. Yine Avrupa Konseyi Bakanlar Komitesi’nin Üye Devletlere Avrupa Cezaevleri Kuralları Hakkında Rec (2006) 2 Sayılı Kararınca, özgürlüğünden yoksun bırakılan herkese insan haklarının gerektiği gibi saygılı davranılması ile hükümlü mahpuslara uygulanan rejimin hapsedilmenin doğasında var olan sıkıntıyı daha da ağırlaştırmaması gerekmektedir. Devlet, özgürlüğünden yoksun bıraktığı bireye, suçu her ne olursa olsun, gerekli tıbbi tedavi ile ilaçları sağlamak yükümlülüğü altında olduğu gibi, kişinin bedensel ve ruhsal sağlığını koruyup iyileştirmelidir; aksi durumda sorumluluğu doğmaktadır.

Tutuklu veya hükümlülerin sağlık hakkının ihlali insan onuruyla bağdaşmadığı gibi aynı zamanda kötü muamele olup suç teşkil etmektedir. (İnsan Hakları Evrensel Bildirgesi m. 25, Birleşmiş Milletler (BM) Ekonomik Sosyal ve Kültürel Haklar Sözleşmesi m. 12, Avrupa Sosyal Şartı m. 11, Avrupa Birliği Temel Haklar Bildirgesi m. 35, Anayasa m. 56, Ceza İnfaz Kurumlarının Yönetimi ile Ceza ve Güvenlik Tedbirlerinin İnfazı Hakkında Kanun m. 71., 78-81, Hasta Hakları Yönetmeliği md. 5/a, Hekimlik Meslek Etiği Kuralları md. 7., 33., 34., 35, Avrupa Konseyi Bakanlar Komitesi’nin Üye Devletlere Avrupa Cezaevi Kuralları Hakkında 2 Sayılı Tavsiye Kararı’nın “Sağlık” başlıklı 3. Bölümünde ve Tutuklulara Uygulanacak Asgari Kurallara İlişkin (73) 5 Sayılı karar, Mahpusların Islahı İçin Asgari Standart Kuralların “Sağlık hizmetleri” başlıklı 22. maddesi)

Ceza İnfaz Kurumlarının Yönetimi ile Ceza ve Güvenlik Tedbirlerinin İnfazı Hakkında Tüzük’ün 4. Maddesine göre, “Kurumlarda hükümlülerin düzenli bir yaşam sürdürmeleri sağlanır. Hürriyeti bağlayıcı cezanın zorunlu kıldığı hürriyetten yoksunluk, insan onuruna saygının korunmasını sağlayan maddi ve manevi koşullar altında çektirilir.” 5. Maddesine göre ise “Kurumlarda, hükümlülerin yaşam hakları ile beden ve ruh bütünlüklerini korumak üzere her türlü koruyucu tedbirin alınması zorunludur. Ceza ve güvenlik tedbirlerinin infazında zalimane, insanlık dışı, aşağılayıcı ve onur kırıcı davranışlarda bulunulamaz.”

Türk Tabipler Birliği’nin 24.09.2018 tarihli “Özgürlüğünden Yoksun Bırakılanların Sağlık Hakkı İle İlgili Etik Kurul Görüşü” başlıklı yayınında aynen “Kapatılmanın kendisi sağlık açısından ciddi bir risktir. Cezaevlerinin kapalı ve sınırlı doğası, kalabalık ve hızlı değişen nüfusu, havalandırma, beslenme ve tıbbi bakım yetersizliği, mahpusların genellikle yoksul ve toplumsal açıdan dezavantajlı gruplardan oluşması, sigara, alkol, madde bağımlılığı, şiddetin yaygınlığı ruhsal ve bulaşıcı hastalıklar başta olmak üzere hastalıkların oluşumunu ve yayılmasını kolaylaştırmaktadır. Bu hususlar cezaevleri ve alıkonulma mekânlarında “sürekli, özelleşmiş, nitelikli, eşit ve bağımsız” ve bütüncül bir sağlık hizmetini gerektirmektedir. İnsanlığın evrensel değerleri ve toplum vicdanı, tutuklu ve hükümlülerin gereksiz acı ve mağduriyetten korunmasını, sağlık hizmetlerine eşit şartlarda ulaşmasını gerektirir. Cezaevinde bulunan tutuklu ve hükümlüleri de kapsayacak şekilde sağlık hakkı, 1955 tarihli “BM Mahpuslara Uygulanacak Asgari Standartlar”, 1982 tarihli “BM Tıbbi Etik İlkeler”, 1988 tarihli “BM Herhangi Biçimde Alıkonulan veya Hapsedilen Kişilerin Korunması için İlkeler Manzumesi”, 1990 tarihli “Mahpusların Islahı için Temel İlkeler” ve 1990 tarihli “Özgürlüğünden Yoksun Bırakılmış Çocukların Korunmasına İlişkin Birleşmiş Milletler Kuralları” ile tanımlanmıştır. Avrupa İşkencenin ve İnsanlık Dışı veya Onur Kırıcı Ceza ve Muamelenin Önlenmesi Komitesi de (CPT) mahpusların sağlık hizmetlerinden eşit faydalanmalarında “doktora erişim, bakımdan eşitlik, hastanın onayı ve gizlilik, önleyici sağlık hizmetleri, özellikle ağır ve ölümcül hastalar başta olmak üzere insani yardım ile sağlık personelinin mesleki bağımsızlığı ve mesleki yetkinliği” öncelikli başlıklar olarak belirlemiştir. Konuyla ilgili metinler genel olarak değerlendirildiğinde devletin kişileri etkin olarak kontrolü altına aldığı andan itibaren tüm alıkonulma mekânlarında insan haklarının korunması açısından sağlık hizmetinin verilmesinde “tutuklu ve hükümlülerin muayenelerinin de diğer hastalar gibi, kişilik haklarına saygı gösterilerek hekimlik sanatını uygulamaya elverişli koşullarda yapılması; hastaların ırk, dil, din, mezhep, cinsiyet, siyasi düşünce, felsefi inanç, ekonomik ve sosyal durum ile benzer farklılıklarının dikkate alınmaması; her türlü tıbbi müdahalenin hastanın mahremiyetine saygı gösterilmek suretiyle yerine getirilmesi”temel kural olarak belirtilmiştir. Sağlık hakkından yoksun bırakılma asla bir cezalandırma aracı olamaz.” ifadelerine yer verilmiştir. Hem Anayasamız, hem ulusal mevzuatımız hem de tarafı olduğumuz uluslararası sözleşme ve standartlar gereğince, mahpusların yeterli ve gerekli tıbbi müdahaleye erişimi için gereken standartlar acilen sağlanmalı, ağız içi araması gibi tamamen hukuk dışı ve gayri insani uygulamadan vazgeçilmeli ve bu hususlardaki mağduriyetler giderilmelidir. Mahpusların sağlıklı ve hijyenik bir ortamda yaşamını sürdürebilmesi için acilen gerekli hijyen tedbirleri alınmalı, mahpuslara ücretsiz yeterli maske ve dezenfektan sağlanmalıdır.

3- Tüm koğuşların fiziki olarak yetersiz ve kapasitesinin üzerinde dolulukta olduğu, 10-12 kişilik odalardaki mahpus ortalamasının 15-17 olduğu, bu sayının adli tarafta 20-22 kişiye çıktığı, buna karşılık sadece 10-11 eşya dolabının olduğu öğrenilmiştir.  Yaşanan sıkışıklık gerekçe gösterilerek mahpuslara, her mahpus için sadece 5 kitaba izin verileceği, eşyalarının azaltılacağı belirtilmiştir. Mahpuslar temel ihtiyaçlarını karşılamaya yetecek eşya dışında eşyalarının olmadığını, sıkışıklığın odaların kapasitenin üzerinde mahpus kalıyor olmasından kaynaklandığını, eşyalarını vermek istemediklerini belirtmişlerdir.

Ceza ve Güvenlik Tedbirlerinin İnfaz Hakkında Kanun’nun “Hükümlülerin Barındırılması ve Yatırılması” başlıklı 63. Maddesi – (1) Tehlikeli hâli bulunan hükümlü ancak bir veya üç kişilik odalarda, diğer hükümlüler ise kurumun fizikî yapısı, kapasite durumu ve güvenlik gerekleri göz önüne alınarak cezaevi yönetimi tarafından belirlenecek sayıda mahkûmun kalabileceği odalarda barındırılırlar. (2) Her hükümlüye yöresel iklime uygun nitelikte tek tip yatak ve yeterli sayıda yatak takımı verilir. (3) Kadınların erkeklerle, hükümlülerin tutuklularla, çocukların yetişkinlerle, örgüt veya çıkar amaçlı örgüt suçluları ile terör suçlularının Kanunda sayılan hâller dışında bir araya gelmelerine ve bağlantı kurmalarına izin verilmez. (4) Oda ve kısımlarda iklim koşulları göz önüne alınarak yeterli yer, ışık, ısınma, havalandırma ve hijyen sağlanır.” Hükümlerini içermektedir.

Özgürlüğünden mahrum bırakılmış kişiler insani muamele ve insanın doğuştan kazandığı insan onuruna saygılı davranış görme hakkına sahiptir. (Ceza ve Güvenlik Tedbirlerinin İnfazı Hakkında Kanunu md. 2., Ceza İnfaz Kurumlarının Yönetimi ile Ceza ve Güvenlik Tedbirlerinin İnfazı Hakkında Tüzük md. 4., Medeni ve Siyasal Haklara İlişkin Uluslararası Sözleşmesi md. 7., 10., Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi md. 3., İşkence ve Diğer Zalimane, İnsanlık Dışı veya AşağılayıcıMuamele veya Cezaya Karşı Birleşmiş Milletler Sözleşmesi md. 2.)

5275 sayılı İnfaz Kanunu’nun 2. maddesi ile infaz hukukunun temel ilkeleri belirlenmiş ve ceza ve güvenlik tedbirlerinin infazına ilişkin kuralların hükümlülerin ırk, dil, din, mezhep, milliyet, renk, cinsiyet, doğum, felsefî inanç, millî veya sosyal köken ve siyasî veya diğer fikir yahut düşünceleri ile ekonomik güçleri ve diğer toplumsal konumları yönünden ayırım yapılmaksızın ve hiçbir kimseye ayrıcalık tanınmaksızın uygulanacağı öngörülmüştür.

Ceza İnfaz Kurumlarının Yönetimi ile Ceza ve Güvenlik Tedbirlerinin İnfazı Hakkında Tüzük’ün 4. Maddesine göre, “Kurumlarda hükümlülerin düzenli bir yaşam sürdürmeleri sağlanır. Hürriyeti bağlayıcı cezanın zorunlu kıldığı hürriyetten yoksunluk, insan onuruna saygının korunmasını sağlayan maddi ve manevi koşullar altında çektirilir.” 5. Maddesine göre ise “Kurumlarda, hükümlülerin yaşam hakları ile beden ve ruh bütünlüklerini korumak üzere her türlü koruyucu tedbirin alınması zorunludur. Ceza ve güvenlik tedbirlerinin infazında zalimane, insanlık dışı, aşağılayıcı ve onur kırıcı davranışlarda bulunulamaz.”

Mahpusların insani ve sağlıklı koşullarda barındırılması devletin sorumluluğunda olan bir husustur. Odaların kalabalık oluşunun gerekçe gösterilerek kitap ya da kişisel eşyalara el konulması temel mülkiyet hakkının ihlali ve insanlık dışı muamele niteliğinde bir işlem olacak ve ilgili kamu görevlilerinin yasal sorumluluğunu doğuracaktır.

4- Kürtçe yazışma-mektuplaşmanın başladığı ancak tercüman yokluğu nedeniyle mektupların çok geç gidip geldiği anlaşılmıştır. Türkçe mektupların da geç ulaştığı belirtilmiştir. Aktivitelerin çok kısıtlanmış olduğu, havalandırma dışında neredeyse aktivite yapılmadığı, koğuşlar arası sohbete imkân verecek şekilde aktivite yapılmadığı, koğuşların kendi içinde yoğun şekilde izole edildiği anlaşılmıştır. Mahpuslara istedikleri gazetelerin verilmediği, kitap alımının sınırlandırıldığı, dergilerin hiçbir şekilde verilmemeye başlandığı tespit edilmiştir. Mahpuslar açısından zaten hiç yapılmayan sosyal etkinliklerin, salgın gerekçesiyle tamamen sıfırlandığı, tecritin çok sıkıntılı boyutlara ulaştığı tespit edilmiştir. Ailelerle yapılan telefon görüşmelerinin önceden haftada iki gün 10’ar dakika olmasına rağmen, haftada bir gün 20 dakikaya çevrilmesi mahpuslar açısından olumsuz bir değişiklik olmuştur. Zira mahpusların birçoğunun zaten ailesi zaten çok uzakta olması ve görüş yüz yüze görüş süresinin çok kısa olması nedeniyle tek iletişim yöntemi telefon olmaktadır. Bu nedenle mahpuslar aileleri ile haftada iki gün iletişim kurmaya devam etmek istemektedir.

Halbuki; Bakanlığın 22/01/2007 tarih ve 45/1 sayılı Genelgesi’nin “Ortak Etkinlikler’’ başlıklı bölümünde; “Güvenlik bakımından tehlike yaratmadığı ölçüde, idare ve gözlem kurulu tarafından belirlenen istekli hükümlü ve tutuklular, 10 kişiyi aşmayacak gruplar hâlinde ve idarenin gözetiminde, açık görüş alanlarında veya diğer ortak yerlerdeki sosyal faaliyetler çerçevesinde haftada toplam 10 saati aşmamak üzere sohbet amacıyla bir araya getirilebilir.’’ demek suretiyle güvence altına alınmış mahpusların bu temel haklarının pandemi gerekçesiyle orantısız şekilde kısıtlandığı görülmektedir. Gerekli hijyen ve sosyal mesafe tedbirleri alınarak sosyal etkinliklere hızlıca başlanmalıdır.

Avrupa Konseyi Bakanlar Komistesinin R(2006)2 sayılı ‘’Cezaevi Kuralları Hakkında Tavsiye Kararları’’konulu tavsiye kararının 27. Paragrafı “Spor, oyunlar, kültürel faaliyetler, özel hobiler ve diğer boş zaman uğraşlarını kapsayan eğlendirici fırsatlar yaratılmalıdır ve mümkün olabildiğince mahpusların bu etkinlikleri organize etmelerine izin verilmelidir. Mahpusların egzersiz esnasında ve eğlendirici faaliyetlere katılmaları için birbirleriyle bir araya gelmelerine izin verilmelidir.” demektedir. Ancak mevcut uygulamada ise farklı mahpusların bir araya gelmeleri bir yana, tüm gün aynı oda/blokta bir arada bulunan ve sürekli birbirlerini gören mahpusların yine kendi aralarında bir takım sosyal ve kültürel faaliyetlerde (sohbet gibi) bulunma durumunun bile kısıtlandığı görülmektedir.

Mahpusların aile ve sevdikleri ile görüşmeleri, hem Devletin “Aile hayatının korunması yükümlülüğü” nün bir sonucudur hem de mahpusun hayattan kopmaması, ruh sağlığı açısından elzemdir. Bu nedenle ziyaretlerin tam olarak ve sağlıklı bir şekilde gerçekleşmesi için gerekli tedbirler alınmalı hem mahpusların hem de ziyaretçilerin hakları korunmalı ve gözetilmelidir.

5- Birçok mahpusun ailelerinden uzakta olması nedeniyle, ailelerinin bulunduğu illere sevk talebinin reddedildiği, uzun zamandır hiçbir mahpusun sevk edilemediği tespit edilmiştir.

Ceza İnfaz Kurumlarının Yönetimi ile Ceza ve Güvenlik Tedbirlerinin İnfazı Hakkında Tüzük’ün 4. Maddesine göre, “Kurumlarda hükümlülerin düzenli bir yaşam sürdürmeleri sağlanır. Hürriyeti bağlayıcı cezanın zorunlu kıldığı hürriyetten yoksunluk, insan onuruna saygının korunmasını sağlayan maddi ve manevi koşullar altında çektirilir.”

Kamu Denetçiliği Kurumu, 29.06.2017 tarihli, 2016/4874 başvuru numaralı ve 02.02.2018 tarihli, 2017/12517 başvuru numaralı kararıyla, tutuklu/hükümlülerin nakil taleplerinin karşılanmamasının, 5275 sayılı Kanun’un 3. maddesine aykırılık teşkil ettiği gerekçesiyle başvurucuların ailesinin bulunduğu veya yakınlarındaki illere nakil taleplerinin kabul edilmesi gerektiğine dair Bakanlığınıza tavsiyede bulunmuştur.

Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi Avşar ve Tekin v. Türkiye, Başvuru no. 19302/09 ve 49089/12, 17.09.2019 tarihli kararıyla, ailelerinden uzak olan mahpusların nakil taleplerinin karşılanmaması nedeniyle, Mahkeme Sözleşme’nin 8. Maddesinin ihlal edildiğine karar vermiştir. Mahkeme, Hükümet’in başvuruculara kişi başı 6.000 Avro manevi tazminat ödemesine hükmetmiştir.

Yukarıda açıklananlar doğrultusunda, mahpusların ailesine yakın olan ve talep etmiş olduğu ceza infaz kurumuna sevki konusunda gerekli işlemler ivedilikle yerine getirilmelidir.

Bandırma T Tipi Hapishane hakkındaki gözlem ve değerlendirme raporumuzu saygılarımızla sunarız.

raporun tamamı için: BANDIRMA HEYET RAPORU-20.09.2021

İnsan Hakları Derneği Çanakkale Şubesi

İnsan Hakları Derneği İzmir Şubesi