Bir kuyu hikâyesi;
Mardin ili Kızıltepe ilçesine 15 km mesafedeki Katarlı köyünün sakinleri, güvenlik nedeniyle 1993 yılında köylerini tamamen boşaltırlar. Ayrılırken köy kuyusunu ağzı açık, normal bir su kuyusu olarak bırakırlar. Yıl 1995, köylüler köylerine geri dönerler. Ağzı betonla kapatılmış bir kuyu karşılar onları. Artık onlar için, köy kuyusunun ismi gizemli beton kuyu olmuştur. Ve 17 Ekim 2008 günü kuyunun gizemi sona erer.
Bir zorla kaybedilme hikâyesi;
Fatma Tunç adlı kişi 09.08.2004 tarihinde İnsan Hakları Derneği Mardin Şubesine başvurur. Başvurusunda; 1993 yılında Kızıltepe ilçesine bağlı Kengerli köyünde ikamet ederken, eşi Yusuf Tunç’un kimliği belirsiz ve silahlı şahıslarca kaçırıldığını, kendisinden bir daha haber alamadığını, resmi makamlar nezdinde yaptığı tüm başvuruların sonuçsuz kaldığını belirterek hukuki yardım talebinde bulunur. Kızıltepe ilçesi Şenyurt Jandarma Karakolunun kayıp kaydına alması olmuştur, o güne kadar resmi makamların yurttaş Yusuf Tunç için yaptığı tek şey. Umuda olan yolculuğuna İHD’yi de katmıştır artık Fatma. Yusuf Tunç’un akıbetini öğrenmek isteyenlerin sayısı artmıştır. Aradan 4 yıl geçer. Fatma Tunç 09.07 2007 tarihli başvurusunda; eşi Yusuf Tunç’a ait cesedin Kızıltepe ilçesine bağlı Katarlı köyü sınırları içinde bulunan kuyuda olabileceği şeklinde duyum aldıklarını, kuyunun açılması için hukuki işlem başlatılması talebinde bulunur.
Acı ve umudun kucaklaştığı bir yolculuk hikâyesi;
Fatma Tunç, İHD Merkez Yönetim Kurulu üyesi Av. Hüseyin Cangir ve İHD Mardin Şube Başkanı Av Erdal Kuzu’ya verdiği vekâletname ile onları vekil olarak tayin eder. Vekiller, bu beyanları esas alan başvurularını 02.10.2008 tarihinde Kızıltepe C.Başsavcılığına yapar. Betonlanmış kuyunun açılması talebinde bulunur.
Bir kuyu hikâyesinin devam;
Tarih 17 Ekim 2008. Vekiller, Fatma Tunç, teknik bir ekip, güvenlik görevlileri, kepçe, vinç buluşur gizemli beton kuyunun başında. Yaklaşık 14 metre derinlikte olan beton kuyunun gizemine ulaşmak 12 saatini alır onların. Önce iş makinesi yardımı ile kuyunun ağzındaki beton kaldırılır, ışık verilir kuyunun derinliğine, su kuyuların doğallığında bulunmayan karartılı nesneler yansır kuyuya eğilenlerin gözlerine. Beline sardığı halat ile iner kuyuya bir kişi, anlatır gördüklerini ve yankı yapar sesi kuyudan çıkıncaya kadar. Kuyu başında toplaşanların kulaklarına “ bir kafatası ve kemikler var, kireç var, zirai ilaç bidonları var, sivil elbiseler var, naylon terlikler var, büyük taşlar var, taşın altında da kemikler ve elbiseler var.” sözleri ulaşır. Getirilen vinç yetişir imdada. Her şey yukarıya çıkarılır. 2 az hasarlı kafatası ve bir yığın kemik. Beton kuyunun gizeminde sivil insanlara ait cesetler varmış meğer.
Acı ve umudun kucaklaştığı bir yolculuk hikâyesinin devamı;
Fatma için, eşinin sıcak bedenine olan özlemi azalsa da, eşine ait soğuk ceset kemiklerine ulaşma umut yolculuğu, DNA sonuçlarına kalmıştır, belli günlerde eşinin, çocuklarının babasına ait mezar taşıyla dertleşir, sohbet eder diye. 15 yıldır yaşadığı işkence belki biraz hafifler.
Eğer çıkarılan cesetlerden bir tanesi zorla kaybedilen Yusuf Tunç’a ait ise; diğeri/diğerleri kime aittir acaba.
Öyküleri ve tanıklığı olanların, öykülerini Başta Mardin Şubemiz olmak üzere İnsan Hakları Derneği ile paylaşması halinde diğerinin/diğerlerinin kimliği/kimlikleri tespit edilme süreci başlatılarak tespit edilebilir.
Saygılarımızla,
Mihdi Perinçek
İHD Doğu-Güneydoğu Bölgesi Temsilcisi