Prof. Dr. Şebnem Korur Fincancı yalnız değildir!

Bir YouTube kanalında 11 Şubat 2024 tarihinde yayına girdiği anlaşılan bir “belgesel”de yer alan hakikat dışı söylemlerle, Türk Tabipleri Birliği (TTB) Merkez Konseyi Başkanı ve Türkiye İnsan Hakları Vakfı (TİHV) Yönetim Kurulu üyesi sevgili arkadaşımız Prof. Dr. Şebnem Korur Fincancı’nın işkence yasağı ihlallerine karşı sürdürdüğü olağanüstü kıymetli bilimsel çalışmalar ve mücadele itibarsızlaştırılmaya, daha da önemlisi Prof. Dr. Şebnem Korur Fincancı’yı hedefe koyarak işkence ve diğer kötü muamele meşrulaştırılmaya çalışılmaktadır.

İnsan onurunun ve insan haklarına saygının bu denli bir pervasızlık ve sorumsuzlukla ayaklar altına alınmaya çalışılmasından büyük endişe duymaktayız.

Bir işkence iddiasının etkili biçimde soruşturulması ve belgelendirilmesine dair evrensel ilke ve standartların neler olduğu, “İşkence ve Diğer Zalimane, İnsanlık Dışı veya Aşağılayıcı Muamele veya Cezaların Etkili Biçimde Soruşturulması ve Belgelendirilmesi için El Kılavuzu” olan İstanbul Protokolü’nde açık olarak belirtilmiştir. Söz konusu “belgeselde” dile getirilen tıbbi değerlendirme raporları da İstanbul Protokolü ışığında Prof. Dr. Şebnem Korur Fincancı ile birlikte ilgili uzmanlık alanlarından görüşler ve gerekli incelemelerin sonuçları değerlendirilerek hazırlanmıştır.

Yine aynı “belgeselde” tıbbi değerlendirme raporlarının ‘beş yıl sonra’ hazırlandığı ifade edilip, “böyle bir şey olabilir mi?” diye sorularak bu raporlar hakkında şüphe oluşturma girişiminde bulunulmaktadır. Buna karşın, bilimsel çalışmalar ve adli bilimler alanındaki gelişmeler çok uzun yıllar sonra dahi işkence ve diğer kötü muamelenin fiziksel ve ruhsal bulgu ve kanıtlarının ortaya konulabildiğini göstermektedir. Yanı sıra, kurulduğu 1990 yılından bu yana 21.898 kişi işkence ve kötü muameleye maruz kaldığı gerekçesiyle TİHV’e başvurmuştur. Bu kişilerden talep edenler için İstanbul Protokolü ilkeleri kapsamında düzenlenen pek çok tıbbi değerlendirme raporu da üzerinden uzun bir süre geçse dahi işkence ve diğer kötü muamelenin kanıtlarının ortaya konabileceğini göstermektedir.

Öte yandan, yine İstanbul Protokolü’nde de yer verildiği gibi, işkence ve diğer kötü muameleye maruz kaldığı iddia edilen kişilerin rehabilitasyon ve/veya tıbbi değerlendirme raporları dahil giderim hakkı kapsamında, kendisinin seçtiği bir veya daha fazla sağlık çalışanına, ihtiyaç duyduğu ya da koşullarının uygun olduğunu hissettiği herhangi bir anda başvurma hakkı vardır.

Bu bilgiler göz önünde tutulduğunda, usulüne uygun olarak hazırlanmış tıbbi değerlendirme raporlarının hiçbir bilimsel kural ve ilkeye dayanamadan, hakikat dışı söylemlerle değersizleştirilmesi çabaları doğrudan işkenceyi meşrulaştırmaktan başka bir şey değildir. Bu tür çabalar bir yandan işkencenin devam etmesine yol açan cezasızlık sorununu derinleştirirken, öte yandan da işkenceye maruz kalanların onarım ve giderim süreçlerinin zarar görmesine yol açmaktadır.

Söz konusu “belgeselde”, ayrıca TİHV tarafından 2005 yılında somut hazırlıklarına başlanıp 2007 yılında yayımlanan ve bu alanda dünyada ilk örneklerden biri olan ‘İşkence Atlası’ ile ilgili her açıdan gerçek dışı ve daha da önemlisi her bir cümlesiyle işkencenin alenen meşrulaştırılması anlamına gelen ifadelere yer verilmiştir. ‘İşkence Atlası’ bir kişinin değil kurumsal olarak TİHV’in bir yayınıdır. Sağlık çalışanlarının mesleki uygulamalarına katkı sağlama amacıyla aralarında Prof. Dr. Şebnem Korur Fincancı’nın da olduğu dokuz bilim insanı ve uzman tarafından TİHV’in tedavi ve rehabilitasyon merkezlerine başvuran 10.000’den fazla işkence gören kişiye ait 6.000’i aşkın fotoğraf ve röntgen filmi değerlendirilerek hazırlanmıştır.

Kaldı ki, söz konusu “belgeselde” aktarılan ve ülkedeki herkesin tanıklığında yaşanan olayla ilgili bilgiler yargıda, pek çok kamu kurumunda ve açık kaynaklarda yer almaktadır. Dolayısı ile sözü edilen olay örgüsüne yönelik adil bir yargılama süreci işletilmesi için herhangi bir engel bulunmamaktadır. Herhangi bir suç isnadı ile karşılaşan kişilerin yargılama süreçleri evrensel hukuk normları ışığında yürütülmeli, adil bir yargılama süreci sonucunda da suçlulukları kanıtlandığı ölçüde cezalandırılmalıdır.

Bir kez daha hatırlatmak isteriz ki, işkence mutlak olarak yasaktır ve hiçbir koşulda istisnası olamaz. Türkiye’nin de altına imza attığı sözleşmelerde yer verilen mutlak işkence yasağı, insanlık tarihinden süzülerek gelen, insanın sahip olduğu onur ve değeri koruma amacının en somut ifadelerinin başında gelmektedir. İşkence, sadece işkence gören kişiyi değil, işkenceyi yapanları da insanlıktan çıkaran bir şiddet eylemidir. Bu nedenledir ki, kim olursa olsun, ne ile suçlanırsa suçlansın bir kişiye işkence yapılması o kişi şahsında insanlığa karşı işlenen bir suçtur.

Hal böyle iken, medya yoluyla yapılanlar da dâhil olmak üzere bir bilim insanı ve insan hakları savunucusu olarak Prof. Dr. Şebnem Korur Fincancı’nın itibar ve güvenilirliğine zarar verme ve işkenceyi meşrulaştırma amacı ile yapılan tüm karalamalar hiçbir şekilde kabul edilemez.

Herkes şunu iyi bilsin ki, ömrünü başta işkence olmak üzere insan hakları ihlalleriyle mücadeleye adayan sevgili arkadaşımız Prof. Dr. Şebnem Korur Fincancı asla yalnız değildir.

 

Türkiye İnsan Hakları Vakfı – İnsan Hakları Derneği