2023 Yılı Ekolojik Hak İhlalleri Raporu

İnsan hakları evrensel, bölünmez birbirine bağlı ve kendi içlerinde birbirleriyle ilişkili bir haklar bütünüdür. BM Genel Kurulunun kabul ettiği üzere temiz, sağlıklı ve sürdürülebilir bir çevredeyaşamak temel bir insan hakkıdır. Bu hakka paralel olarak Anayasanın 56. Maddesi herkesin sağlıklı ve dengeli bir çevrede yaşama hakkının korunması gerektiğini belirtir. Mülkiyet, barınma, sağlıklı ve güvenli bir çevrede yaşam haklarını gözetmeyen her türlü ekolojik ihlal/ yıkım temelinde insan hakları ihlali içerir. Çoklu krizler çağında temel bir sorun olarak yaşadığımız ekolojik yıkım, rant ve talan politikalarıyla yaşam, sağlık, beslenme, barınma, kent ve çevre haklarının gasp edilmesi sonucunda ortaya çıkmıştır. Her doğal afet sonrasında bu haklarımızın iktidar tarafından nasıl gasp edildiğini ve de (hukuk eliyle) CB Kararnameleri/126. KHK ve 6306 sayılı kanunda yapılan değişikliklerle Anayasa’daki temel hakların ihlal edildiğini görmekteyiz. Yasaların bu haliyle uygulanmasının sosyolojik ve ekolojik tahribatlara yol açacağı, toplumsal barışı zedeleyeceği, temel hak ve özgürlüklerimizi gasp edeceği ortadadır. Hak temelli bir ekoloji politikası geliştirmek Anayasal zorunluluktur. 2023 yılı ekolojik yıkım ve hak ihlalleri raporu, ekolojik yıkımlarla ihlal edilen temel hakların bilançosunu çıkarabilmek için hazırlanmıştır.

1-06 ŞUBAT 2023 KAHRAMANMARAŞ DEPREMLERİ AFET VE YIKIM BİLANÇOSU: 06.02.2023 de yaklaşık 350.000 km* alanı kapsayan 11 ili ve yaklaşık 15.000.000 insanı etkileyen Kahramanmaraş merkez üslü depremlerde 280.000 bina yıkılmış ya da ağır hasar görmüştür. 130.000den fazla kişi hayatını kaybetmiştir. Milyonlarca kişi, can ve mal ve geçim kaynaklarını ciddi oranda kaybetmiş, 9,1 milyon kişiden 3 milyonu evlerini terk edip düzenli veya düzensiz yerleşim yerlerine yerleşmek veya başka bir şehre taşınmak zorunda kalmıştır. Depremin yıldönümünde hala bölgedeki depremzedeler konteyner şehirlerde yaşamaktadır. * Depremin yaşandığı bölgenin; fay hatları üzerine “güvenlik” baraj, termik santral, nükleer santral ve havalimanı inşaatları gibi pek çok ekolojik suçun işlendiği bölge olması ve bu suçun depremden sonra 7 projenin daha onaylanması ile devam ettirilmesi vahimdir. Deprem sonrasında kurtarma çalışmalarının ardından apar topar başlayan enkaz kaldırma işlemi sırasında sulama gibi hiçbir işlem yapılmaması nedeniyle ortaya çıkan kanserojen lif, asbest ve toksik tozlar, ilerleyen yıllarda kanser başta olmak üzere ciddi hastalıklara neden olabilir. Enkazların profesyonel ekiplerce kaldırılmadığı, molozların şirketlere satıldığı tespit edilmiştir. İş makinelerinin çalıştırılma şekli etrafa asbest yayılmasını azaltabilecekken, enkaz kaldırma çalışmalarında suyun tozun etkisini azaltması uyarıları dikkate alınmayarak halk sağlığı ve sağlık hakkı ihlal edilmiştir.

2- KÜRDİSTAN ÖZEL EKOLOJİK YIKIM BİLANÇOSU: Kürdistan’ın doğasına yönelik özellikle köy ve ilçelerde 90’larda köy yakmalarıyla başlayan insansızlaştırma politikası ekolojik yıkımın araç olarak kullanılması ile sürmektedir. Barajlar, özel güvenlik bölgeleri, yangınlar, üretimin sınırlandırılması ve sınırlarda inşa edilen büyük duvarlar ile bölge zorunlu göçe maruz bırakılmaktadır. 2009 yılından itibaren adına “güvenlik barajı” adı altında Hakkâri ve Şırnak’ta 11 barajın yapımına başlanmıştır. Bölgedeki insan varlığını azaltmak ve bölgeyi askerileştirmek için yapılan bu barajlar Devlet Su İşleri’nin (DSİ) 2007 yılı faaliyet raporunda, “2007 yılında yatırım programına etüt-proje kapsamında sınır güvenliği sebebiyle alınan Su Şişirme Bentleri adı altında 11 adet barajın kati proje yapımı ihale edilmiştir” sözleriyle yer bulmuştur. Irak Su Kaynakları Bakanlığı Sözcüsü, Türkiye’den Dicle ve Fırat nehirleri aracılığıyla Irak’a gelen suya koydukları engelleri kaldırmasını istediklerini ve Türkiye’nin Irak’a gelen suyun yüzde 75’ini engellediğini belirtmiştir. Kürdistan Yeşil Parti Başkanı Milko Bazyani ise Türk devletinin bir şirket aracılığıyla Behdinan’da 4 milyon ağaç kestiğini belirtmiş, Birleşmiş Milletler’e (BM) Türkiye’nin Kürdistan’ın ormanlarını yok etmesi konusunda şikayetçi olduklarını ancak hiçbir yanıt alamadıklarını belirtmiştir. Kürdistan coğrafyasında son yıllarda orman kıyımının yaşandığı yerlerde yeni karakol ve kalekollar inşa ediliyor. Bu kalekol ve karakollara ulaşım için yolların yapımında ağaç kıyımları yaşanıyor. Sistematik olarak, ekolojik yıkım, savaş politikalarının aracı haline getirilmektedir.

SONUÇ VE TALEPLER

Ekolojik yıkımdan kaynaklı iklim krizi dünya genelinde etkisini kuraklık, aşırı yağışlar, sel, fırtınalar ve tsunamiler gibi birçok farklı yolla göstermektedir. Dünyanın farklı bölgelerinde yaşanan ekolojik talanlar hız kesmeden devam ederken özellikle ormanlık alanların talan edilmesiyle birlikte yağışlarda yaşanan dengesizlik tarım arazilerinin de yok olmasını ve ciddi gıda krizlerini beraberinde getirmektedir. Çevre hakkı ve sağlık hakkı gasp edilmektedir. İktidarın maden ve enerji politikaları, Türkiye ve Kürdistan’ın dört bir yanında ekolojik talanı yaygınlaştırmaya devam etmektedir. Su kaynakları, ormanlar ve tarım arazileri, yerel ve yabancı sermaye gruplarına pazarlanırken, maden, enerji santralleri, yat limanı ve kıyı dolgu projeleri ile yaşam alanlarının yanı sıra arkeolojik ve geçim kaynağı olan tarım alanlarını da yok etmektedir. Ekolojik hak mücadelesi veren savunucular yargısal tacizlerle bastırılmaya, kolluk şiddeti ve idari para cezaları yoluyla engellenmeye çalışılmıştır. Ekoloji aktivistlerinin protesto ve gösteri haklarının gasp edildiği, yoğun direniş ve gösterilerin orantısız kolluk şiddetine maruz kaldığı vakalar mevcuttur. Jandarmanın konteynıra ceza kestiği, eylem alanından geçen araçlara ceza yazdığı ve eylemcileri bu para cezaları ile caydırmaya çalıştığı tespit edilmiştir. Yaşanan deprem sonrasında molozların bilinçsizce bertaraf edilmesi, ekolojik yıkıma ve sağlık hakkı gaspına neden olmuştur. Kürdistan coğrafyasında güvenlik gerekçesiyle yaşanan ağaç kesimleri ve barajların inşası ile bölgenin suya erişim hakkı gasp edilmiştir. Yerel direniş gösteren, dernekleşme çabası içinde olan bir aktivist 2 kez darp edilerek, hastanelik olmuş, can güvenliğinden mahrum bırakılmıştır. Protesto gösterilerine katılan Milletvekilleri ve Siyasi Parti temsilcileri kolluk şiddetine ve biber gazlı müdahalelere maruz kalmıştır. Çevre, şehircilik ve İklim değişikliği bakanlığı, afet riskli alan ile rezerv alan arasında ayrımı, rantabl bir şekilde ortadan kaldırmış, acele kamulaştırma kararları verilerek, mülkiyet hakkı gasp edilmeye çalışılmıştır. Deprem sonrası çıkarılan 126 sayılı Kanun Hükmünde Kararname ile ormanlık ve mera alanları imara açılmıştır. Tüm yapılan tespitler ışığında, çevresel değerlendirme raporlarının, uzmanlarca ve rant amacı gütmeyen kurumlarca yapılması TMMOB tarafından değerlendirilmesi ve kontrol edilmesi gerekmektedir. Ormanlık alanların orman arazisi vasfından çıkarılması engellenmelidir. Sağlıklı bir çevrede yaşama hakkına istinaden, tarım alanlarına ve sulak alanlara yakın kurulan madenlerin ruhsatları iptal edilmelidir. Mülkiyet, barınma, sağlıklı ve güvenli bir çevrede yaşam haklarını gözetmeyen her türlü ekolojik ihlal/ yıkım temelinde insan hakları ihlali içerir. Temel haklar ayrılmaz bir bütündür.

Raporun tamamı için: 2023 Ekoloji Raporu

İnsan Hakları Derneği Ankara Şubesi

Ekoloji Komisyonu