Güvenlik güçleri, 19 Aralık 2000 günü 20 cezaevine operasyon yapmıştı. Operasyon sonucu ikisi asker 32 kişi yaşamını yitirmiş ve yüzlerce mahpus yaralanmıştı.
O tarihlerde siyasi tutuklu ve hükümlüler, yeni yapılan F Tipi hapishane denilen hapishanelere sevk edilmek isteniyordu. Ancak, siyasi tutuklu ve hükümlüler ile demokratik kamuoyu, F Tipi cezaevlerini tecrit koşullarını içerdiği için eleştiriyor; Adalet Bakanlığı’nı bu haliyle F tipi cezaevlerini kullanıma açmaması konusunda uyarıyordu. Mahpuslar bu amaçla 20 Ekim 2000 tarihinden itibaren açlık grevi yapıyordu. Bakanlığa yapılan uyarılar sonuçsuz kaldı ve yukarıda belirtildiği gibi, 19 Aralık 2000 günü 20 cezaevine operasyon yapıldı.
19 Aralık operasyonuna Adalet Bakanlığı, “hayata dönüş operasyonu” diyordu. Oysa hem operasyonda onlarca insan yaşamını yitirmiş, yüzlercesi yaralanmış; hem de açlık grevleri ölüm orucuna dönüşmüş ve ölenlerin sayısı yıllar içersinde artarak 122’ye ulaşmıştı.
İnsan Hakları Derneği, 16–17 Kasım 2002 tarihinde yapılan 11. Olağan Genel Kurulu’nda aldığı kararla, “19 Aralık” gününü, “19 Aralık Cezaevlerinde İnsan Hakları İçin Mücadele ve Dayanışma Günü” ilan etti.
Operasyonun üzerinden 8 yıl geçti.
Cezaevlerindeki insan hakları sorunlarının çözümü bir yana; sorunlar artarak devam ediyor. Devletin ceza ve infaz politikasında olumlu yönde bir gelişme gözlenmiyor. Yeni İnfaz Kanunu, mahpusların haklarını koruma açısından yetersizlikler taşımaktadır. Uygulamada ise ciddi insan hakları ihlalleri yaşanmaktadır. Cezaevlerinde bulunan mahpusların haklarının ve özgürlüklerinin yargısal koruma ile garanti altına alınması gerekirken, infaz yargıçlığı müessesesi mahpusların aleyhine sonuçlar doğuran ve cezaevleri idarelerinin eylem ve işlemlerine hukuksallık kazandıran bir işlev görüyor. Aynı şekilde Cezaevleri İzleme Kurulları da cezaevlerinin sivil denetime açılması ilkesine uygunluk taşımıyor. Hükümet İşkencenin Önlenmesi Sözleşmesine ek Seçmeli Protokolü de TBMM’ne sevk etmemiştir. Cezaevleri o kadar sivil denetimden ve hukuksal denetimden uzaktır ki, sadece 2008 yılının ilk 9 ayında cezaevlerinde 238 kişi işkence ve onur kırıcı muameleye maruz kalmıştır. 2008 yılının 11 aylık döneminde cezaevlerinde yaşamını yitiren insan sayısı 36’dır. İHD’ye 2008 yılının 11 aylık döneminde cezaevlerinden yapılan şikayet başvuru sayısı 2110’dur. F tipi cezaevlerinde sağlık haklarının ihlal edildiği, keyfi disiplin cezalarının uygulandığı, tecrit koşullarının hafifletilmesine yönelik 45/1 genelgesinin uygulanmadığı; dil yasaklarının, gazete, dergi ve kitap yasaklarının geçerli olduğu biliniyor.
F Tipleri, 24 saat kameralarla gözetlenmektir; çoğu kez telefon hakkının keyfi bir biçimde engellenmesidir; mektup yazamamaktır, görüşlere çıkarılmamaktır.
Yeni Türk Ceza Kanunu’nun insan hakları ve özgürlüklerine saygı temel alınarak hazırlandığı iddia edilmiş olmasına karşın özellikle ifade özgürlüğü alanında son derece sakıncalı düzenlemeleri içermektedir. Ayrıca yasa özgürlükler aleyhine sonuçlar doğurmuştur. Bu durum yalnızca uygulama sorunu olarak da açıklanamaz. Türkiye’de cezaevlerinin doluluk oranı ortalama 50–60 binlerde seyrederken yeni Türk Ceza Kanunu’nun kabulünden sonraki dönemlerde müthiş bir artış gözlenmektedir. Adalet Bakanlığının verilerine göre 2005 yılında 66 bin olan hapishanelerdeki insan sayısı, 2006 da 70 bine, 2007 yılında 90 bine ve 2008 yılında da 101 bine ulaşmıştır. Bütün bu durumlar, devletin insan haklarını koruma doğrultusunda adımlar atmadığını, sürecin yurttaşların haklarını ve özgürlüklerini koruma ve geliştirme doğrultusunda gelişmediğini göstermektedir.
Devletin ceza ve cezaların infazı politikasının insan hakları hukukuna uygun olmadığı çok açık olarak görülmektedir.
19 Aralık operasyonunun 8. yılında kamuoyuna ve yetkili makamlara sesleniyoruz:
-
Tüm mahpusların insan onuruna saygı gösterilmelidir.
-
Hiçbir mahpus tecrit ve izolasyon koşullarında tutulmamalıdır.
-
19 Aralık katliamı davası sorumluları yargılanmalıdır. Zamanaşımı usulü ile uygulanan cezasızlık politikasına son verilmelidir.
-
Adalet Bakanlığı kendisinin hazırlayıp yayınladığı 45/1 nolu Genelge’yi, hiçbir mazeret ileri sürmeden derhal uygulamalıdır.
-
Hükümet, Birleşmiş Milletler İşkencenin Önlenmesine ek Seçmeli Protokolü TBMM’ne sevk etmelidir. Protokol onaylanmalıdır.
-
Tutuklu ve hükümlülerin haklarını ihlal eden, onlara işkence yapan, yaralayan ve öldüren kamu görevlileri hakkında davalar açılmalı, açılmış davalar bir an önce sonuca bağlanarak failler hak ettikleri cezalara çarptırılmalıdır.
-
Cezaevleri sivil izlemeye açık olmalıdır.
-
Cezaevlerinde mahpusların, savunma, şiddete maruz kalmama, sağlık, eğitim, beslenme, aileleriyle ve avukatlarıyla ve genel olarak dış dünya ile iletişim haklarına saygı gösterilmelidir.
-
Yaklaşık 10 yıldır uygulanan tecrit koşulları insan haklarına aykırı olduğu için, özel mevzuatla yönetilen tek kişilik İmralı kapalı Cezaevi kapatılmalıdır.
-
Mahpusların aile ve yakınlarıyla iletişimlerindeki Kürtçe konuşma yasağı kaldırılmalıdır.
-
Yeni İnfaz Yasası, ilgili uzmanlık örgütleri ve insan hakları örgütlerinin görüşleri alınarak insan hakları hukukuna uygun değişikliklere uğratılmalıdır.
-
Kadın ve Çocuk cezaevleri ve ıslahevleri, insan onurunun korunması bakış açısıyla yeniden düzenlenmelidir.
İNSAN HAKLARI DERNEĞİ