2023 Yılı Hak İhlalleri Raporu

Türkiye, 20 Temmuz 2016 yılında ilan edilen ve 19 Temmuz 2018’de resmen kaldırılmış olsa da pek çok yasal düzenleme ile süreklilik kazandırılan bir OHAL rejimi ile yönetilmektedir.

Siyasal iktidarın ekonomiden toplum sağlığına kadar ülkenin tüm meselelerini güvenlik sorunu haline getiren, toplumu kutuplaştıran, ülke içinde ve dışında şiddeti esas alan, özellikle de Kürt sorununun ve uluslararası sorunların çözümünde çatışma ve savaşı tek yöntem haline getiren politikaları sonucunda 2023 yılında da birçok alanda insan hakları ihlalleri yaşanmıştır.

2023 yılının en önemli ve üzerinde en çok durulması gereken olaylarından biri, binlerce insanımızın hayatını kaybetmesine neden olan, 6 Şubat’ ta art arda yaşanan iki depremdir. Depremin yarattığı sorunlar, mağduriyetler ve hak ihlalleri, üzerinden yaklaşık bir buçuk yıl geçmesine rağmen bütün ağırlığıyla devam etmektedir. İHD olarak 14 üye ve yöneticimizi kaybettiğimiz 6 Şubat depremlerinin yarattığı sonuçları yerinde görmek ve raporlamak üzere birçok kez heyetler oluşturduk ve deprem gözlem raporlarımızı kamuoyu ile paylaştık.[1][2][3]

2023’ün bir diğer önemli konusu da 14 Mayıs 2023’te yapılan Cumhurbaşkanı Seçimi (ve 28 Mayıs 2023, ikinci tur seçimi) ile 28. Dönem milletvekili seçimleridir. İHD bu seçim sürecini ve yaşanan hak ihlallerini yakından izlemiş ve gözlemlerini raporlar halinde kamuoyu ile paylaşmıştır.[4]

İşkence olgusu 2023 yılında da Türkiye’nin başta gelen insan hakları sorunlarından biri olmaya devam etmiştir. 6 Şubat depremleri sonrasında deprem bölgesinde OHAL ilan edilmesi ve gözaltı süresinin uzatılması işkence yasağı ihlallerinde endişe verici bir artışa yol açmıştır.

Siyasal iktidarın düşünce ve ifade özgürlüğüne yönelik kısıtlamaları, özellikle de basın ve insan hakları savunucuları üzerindeki kaygı verici boyutlarda artan baskı ve kontrolü 2023 yılında da sürmüştür. Düşünce ve ifade özgürlüğünün kullanımını engelleyen yasaların yanı sıra kamuoyunda “Dezenformasyon Yasası” olarak bilinen, 18 Ekim 2022 tarih ve 31987 sayılı resmi gazetede yayınlanarak yürürlüğe giren Basın Kanunu’nda bazı değişiklikler yapan 7418 sayılı Kanun ile başta gazeteciler olmak üzere ifade özgürlüğünü kullanmak isteyen herkesin üzerindeki baskı ve kısıtlamalar daha da artmıştır.

Kobani Kumpas Dosyası olarak bilinen, HDP eş başkanlarının, HDP’li seçilmiş siyasilerin, MYK üye ve yöneticilerin yargılandığı Kobani davası, 6 Şubat 2023 depremlerinde, Kobani dosyasından yargılanan siyasetcilerin avukatlarının birçoğunun depremden etkilenen illerde yaşaması ve deprem sebebiyle mesleklerini icra edemeyecek durumda olmaları sebebiyle duruşmanın geç bir tarihe ertelenmesi talebi kabul edilmemiş ancak avukatların duruşmaya gelememeleri üzerine mahkeme duruşmayı ertelemek durumunda kalmıştır. Duruşmada yargılananların tamamının savunması alınmadığı halde 5268 sayfadan oluşan savcı mütalaasında, yargılama başladığından itibaren yargılanan siyasetçiler lehine dosyaya giren bütün deliller yok sayılmıştır. Mütalaada siyasetçiler hakkında yüzlerce yıl hapis cezaları istenmiş buna karşın avukatların ve siyasetçilerin savunma yapmaları engellenmiştir. 16 Mayıs 2024 tarihindeki son duruşmada verilen karar[5] ile hukuksuzca ağır cezalar verilmiş ve yargılanan siyasetçilerin adil yargılanma hakkı, özgürlük ve güvenlik hakkı, ifade özgürlüğü, etkili başvuru hakkı, ayrımcılık yasağı, seçme, seçilme ve siyasi faaliyetlerde bulunma hakkı gibi pek çok hakları ihlal edilmiştir.

Cezasızlık, Türkiye yargı sisteminde en temel sorunlardan biri olmaya devam ediyor. Yıllara yayılan yargılamalar, faillerin çoğu zaman mahkemeye dahi gelmediği davalar zamanaşımı gerekçesiyle ceza verilmeden kapatılmaktadır.

Yıllar boyu süren yargılamalar da faillerin beraatiyle sonuçlanmaktadır. Örneğin, Ankara ve çevresinde 1993-1996 yılları arasında Altındağ Nüfus Müdürü Abdülmecit Baskın’ın da aralarında olduğu 19 kişinin ölümüyle ilgili açılan “JİTEM” davasında tüm sanıklar hakkında, 26 Mayıs 2023’te beraat kararı verilmiştir. Bu karar ile yaşam hakkı, işkence yasağı ihlal edilmiştir. Mahkemelerin tarafın devlet olduğu insanlığa karşı suçlarda devlet görevlilerini koruma pratiği burada da açığa çıkmış ve savcının sanıkları savunma şeklindeki mütalaasına uygun olarak beraat kararı verilmiş, böylece bu dava da cezasızlıkla sonuçlandırılmıştır.

Yargının Anayasa Mahkemesi (AYM) kararlarına uymaması, 2023’te yaşanan, bir hukuk devletinde olmaması gereken ve devam eden bir uygulama… Anayasa Mahkemesi’nin, Milletvekili Can Atalay’ın yaptığı başvuruyla ilgili olarak hak ihlali kararı vermesinden sonra bu kararı tanımak zorunda olan hem yerel mahkeme hem de Yargıtay bu kararı tanımadığını açıklamıştır. Oysa Anayasanın 153. Maddesi Anayasa Mahkemesi’nin kararlarının, yasama yürütme yargı ve idare makamlarını, gerçek ve tüzel kişileri bağladığını açıkça yazar. Yargıtay bu kararla Anayasayı ilga etmiş ve adil yargılanma hakkı, etkili başvuru hakkı, özgürlük ve güvenlik hakkı, seçme, seçilme ve siyasi faaliyetlerde bulunma hakları ihlal edilmiştir. Yargıtay 3. Dairesi bununla da kalmamış Anayasa Mahkemesinin kararına uymayacağı kararını dile getirerek Türkiye Büyük Millet Meclisi’ni eleştirmiş ve ona adeta görevini hatırlatarak Anayasa Mahkemesi üyeleri hakkında suç duyurusunda bulunulmasına karar vermiştir. Bu bir yargı darbesidir ve insan hakları savunucuları olarak hukuk darbelerinin her zaman karşısındayız!

Anayasanın 2. maddesi, Türkiye Cumhuriyeti’nin bir “hukuk devleti” olduğunu ilan etmektedir. Hukuk devleti; her şeyden önce, Devletin tüm organ, kurum ve görevlilerinin Anayasaya uygun hareket etmesini, Anayasa ile bağlı olmasını zorunlu kılmaktadır. Anayasanın 153. Maddesi AYM kararlarının “kesin” olduğunu ve “yasama, yürütme ve yargı organlarını, idare makamlarını, gerçek ve tüzel kişileri” bağladığını belirtmektedir. AYM kararlarının bağlayıcılığının kabul edilmesi, Anayasa ile öngörülmüş bir emirdir. “Anayasanın bağlayıcılığı ve üstünlüğü” başlıklı 11/1 maddesine göre “Anayasa hükümleri, yasama, yürütme ve yargı organlarını, idare makamlarını ve diğer kuruluş ve kişileri bağlayan temel hukuk kurallarıdır.”

Türkiye hukuk sisteminde hiçbir kuruma veya kişiye AYM kararlarına “direnme” yetkisi tanınmamıştır. AYM kararlarının “yetki aşımı” veya “fonksiyon gaspı” gerekçesiyle uygulanamayacağını ileri süren görüş, kullanılan “direnme” yetkisinin kaynağını açıklamamaktadır. Hukukun tanımadığı ve düzenlemediği bir yetkinin “hukuk adına” kullanılması ciddi bir çelişki ortaya çıkarmaktadır.

Baştan beri yargı aracılığıyla siyasal bir intikam davası olduğu bilinen Gezi Davası’nda Osman Kavala, Can Atalay, Çiğdem Mater, Tayfun Kahraman ve Mine Özerden’e verilen cezaların Yargıtay tarafından onaylanması, Türkiye’de yargının sadece siyasi bir cezalandırma mekanizması olarak işlediğinin ve tüm hukuki zeminlerini terk ettiğinin ilanıdır.

Bu kabul edilemez onama kararıyla sadece yaşadığımız ülke için değil tüm yeryüzü için adalet talep eden insan hakları savunucularına yargı eliyle bir kez daha zulmedilmiştir. İnsan haklarını savunmanın esasının adaletsizliği görme kapasitesi olduğu bilinciyle, bu kararla sabitlenen adaletsizliğe karşı adaleti savunma inadımızı sürdüreceğiz. Haksızlığa karşı çıkmanın ağır bir şekilde suçlulaştırılmasına itiraz etmekten, haksızlığı, adaletsizliği dile getirme sorumluluğumuzdan vazgeçmeyeceğiz.

Artık Türkiye toplumunun bir parçası, asli unsuru haline gelen sığınmacı, mülteci ve göçmenler, hala her türlü ayrımcılığa ve istismara, nefret söylemine ve ekonomik sömürüye yoğun bir şekilde maruz kalıyorlar. 2023’te de ırkçı ve nefret içerikli şiddete maruz kalan sığınmacı ve mülteciler yaşamlarını yitirdiler. Sığınmacı ve mülteciler, yaşanmakta olan ağır krizin etkilerini fiziksel, ruhsal, sosyal ve ekonomik olarak en derin şekilde yaşayan toplumsal kesimlerden birini oluşturmaktadırlar.

Cumhuriyet tarihinin en ağır ekonomik krizini yaşayan Türkiye, yurttaşların insani koşullarda yaşamlarını sürdürebilmelerini tümüyle imkânsız hale getirmektedir. Bu durumun kendisi ağır bir insan hakkı ihlalidir.

YAŞAM HAKKI İHLALLERİ

 Yaşam hakkına yönelik ihlaller, yıllık insan hakları bilançolarımızda önemli bir başlık olmaya devam ediyor. Şiddeti esas alan politikalar, devletin insanını koruma ve insan yaşamına kasteden fiilleri önleme yükümlülüğünü yerine getirmemesi, hata ve ihmalleri nedeniyle yaşanan ihlaller ve daha pek çok ihlal alanı bu başlık altında ele alınmıştır.

İHD Dokümantasyon Merkezi’nin verilerine göre 2023 yılında,

  • Dur ihtarına uymadıkları gerekçesiyle güvenlik güçleri tarafından öldürülen ve yaralananlar ile silah kullanma yetkisinin ihlali ve toplumsal gösterilerdeki saldırılar sonucu 17 kişi yaşamını yitirmiş, 16 kişi yaralanmıştır.
  • Köy korucuları tarafından 1 kişi öldürülmüş, 1kişi yaralanmıştır.
  • Sınır bölgelerinde 43 kişi öldürülmüş, 35 kişi yaralanmıştır.
  • Hapishanelerde 42 kişi yaşamını yitirmiş, gözaltında 6 kişi yaşamını yitirmiş 6 kişi de yaralanmıştır.
  • Faili meçhul saldırılar sonucu 7 kişi yaşamını yitirmiş, 1 kişi yaralanmıştır.
  • Resmi hata ve ihmal sonucu 369 kişi yaşamını yitirmiş, 108.502 kişi de yaralanmıştır. Bu sayılara, resmi rakamlara göre depremde ölen 53.227 kişi ve yaralanan 107.213 kişi dahildir. Ayrıca, 58 kişi sel felaketi nedeniyle yaşamını yitirmiş, 171 kişi de yaralanmıştır. Askeri araç çarpması sonucu 3 kişi yaşamını yitirmiş, 8 kişi de yaralanmıştır.
  • Polis ve asker İntiharı /şüpheli ölümlerde yaşamını yitiren kişi sayısı 24’tür.
  • Yasadışı örgüt saldırılarında 2 kişi ölmüş, 4 kişi yaralanmıştır.
  • Siyasi parti, sendika, dernek üyesi/yöneticisi, gazeteci, öğretmen/öğretim üyesi/öğrenci, işçi/sağlık çalışanı/memur/yabancı uyruklu/siyasi parti mensubu vd. saldırıya uğrayarak yaşamını yitiren kişi sayısı 7, yaralanan kişi sayısı 176.
  • Silahlı çatışmalarda toplam 242 kişi yaşamını yitirmiş, 58 kişi yaralanmıştır.
  • 285’i kadın, 39’u çocuk olmak üzere toplam 358 kişi şüpheli ölüm olarak, 4’ü çocuk 2’si kadın 6 kişi de şüpheli yaralanma olarak kayıt altına alınmıştır.
  • Kadınların yaşam haklarına yönelik ihlaller başlığı altında, 27 kadının intihar ederek yaşamını yitirdiğini, 6 kadının ise intihara teşebbüs nedeniyle yaralandığını; Toplumsal Alanda Kadına Yönelik Şiddet, Tecavüz ve Taciz, Ev İçi Şiddete Uğrayan Kadınlar başlığı altında, 349 kadının yaşamını yitirdiğini, 1265 kadının ise taciz, tecavüz, darp, tehdit ve alıkoyma sonucu yaralandığını tespit ettik.
  • Çocuklara yönelik yaşam hakkı ihlallerinde, 7 çocuk intihar sonucu yaşamını yitirmiş, 2 çocuk da intihara teşebbüs nedeniyle yaralanmıştır. Evde, okulda, toplumsal alanda şiddete, taciz ve tecavüze uğrayarak yaşamını yitiren çocuk sayısı 51, yaralanan çocuk sayısı 805’tir.

2023 yılının en can alıcı ve çok sayıda insanımızın hayatını yitirmesiyle sonuçlanan olayı kuşkusuz ki 6 Şubat’ta yaşadığımız iki büyük deprem oldu. Yukarıda da belirttiğimiz gibi, İHD olarak, biz de 14 üye ve yöneticimizi 6 Şubat depremlerinde kaybettik. Depremden etkilenen 11 ilimizde resmi verilerde telaffuz edilen 53.227 kişiden çok daha fazla kişinin yaşamını yitirdiği yönünde genel bir toplumsal kanı var. Ayrıca hayatta kalanların halen barınma, temiz suya erişim, beslenme ve daha pek çok temel ve hayati konuda çok büyük sorunlarla yüz yüze kaldığı da bir gerçek. Devletin, yurttaşını korumak ve deprem gibi doğal afet durumlarında gerekli tedbirleri almak, arama kurtarma çalışmalarını gereği gibi yapmak, hayatta kalanlar için gerekli altyapı koşullarının, hijyenin ve yeterli beslenme olanaklarının sağlandığı yaşam alanları oluşturmak ve sağlık hizmetleri sunmak görev ve sorumluluğu olduğu ancak bu sorumlulukları gereği gibi yerine getirmediği çok açıktır.

Hapishanelerde ölüm olayları 2023 yılında da devam etmiş, bize gelen başvurulardan, hapishane komisyonumuzun çalışmalarından elde ettiğimiz verilere göre 42 kişi hapishanelerde yaşamını yitirmiştir. Gerçek sayının bundan çok daha yüksek olabileceği açıktır.

Genel olarak yaşam hakkı ihlallerinin azalmasında, herkesin yaşam hakkının korunmasında, öncelikli olarak devletin bağlı olduğu iç hukuk ve uluslararası hukuk kurallarına tam olarak uyması, imzalamadığı/tarafı olmadığı uluslararası sözleşmeleri imzalaması, Uluslararası Ceza Mahkemesi’nin yargı yetkisini kabul etmesi ve özellikle belirtilmesinde fayda gördüğümüz, kadınlara yönelik her türlü hak ihlali ile mücadelede etkili bir araç olan İstanbul Sözleşmesi’nden geri çekilme kararını iptal ederek yeniden bu sözleşme hükümlerine bağlı hale gelmesinin çok elzem olduğu kanısındayız.

KÜRT MESELESİ

 Kürt sorunu, Türkiye’nin demokratikleşmesinin önündeki en temel engellerden biri olarak varlığını korumaktadır. Sorunun barışçıl, demokratik ve adil çözümüne yönelik esas olarak iktidarın bütünlüklü adımlar atmaması, Ortadoğu’daki gelişmeler, başta yaşam hakkı olmak üzere ağır ve ciddi insan hakları ihlallerine yol açmaktadır.

24 Temmuz 2015 tarihinde yeniden başlayan silahlı çatışmalar ağır insan hakları ihlallerine neden olmuştur. Kürt sorunun demokratik ve barışçıl şekilde çözülmesinden, demokratik, insan haklarına ve hukukun üstünlüğüne dayalı bir toplumsal düzenin oluşmasından yana hak savunucuları olarak, siyasal iktidarın, Türkiye içinde ve dışında barışçıl politikalar geliştirmesinin elzem olduğu kanısındayız. Oysa, bunun tam aksi bir politikanın varlığı aşikardır.

Türkiye’nin içinde bulunduğu ekonomik krizin en temel ve gözlerden kaçırılan, üzerinde durulmayan sebeplerinden biri de askeri harcamalardır. Böylesi bir ekonomik yapı, birçok sosyal ve ekonomik hak ihlaline neden olmakta; nüfusun büyük bir kesimini açlık ve yoksulluğa mahkûm etmektedir.

Siyasal iktidar ve devletin güvenlikçi politikalarda ısrar siyaseti sonucu, Irak Kürdistan Bölgesel Yönetimi topraklarında süreklilik kazanan kalıcı askeri operasyonlar; 24 Ağustos 2016 tarihinden itibaren “Fırat Kalkanı, Zeytin Dalı ve Barış Pınarı” operasyonları ile Suriye Topraklarına da yayılmıştır. Yürütülen bu operasyonlar devletin Türkiye’nin temel demokrasi ve insan hakları meselesi olan Kürt Meselesinin çözümünde ne kadar uzak olduğunun da bir göstergesi olmaktadır. Bu güvenlikçi politikaların Kürt Meselesinin çözümünü daha da zorlaştırdığını hatırlatmak isteriz.

Abdullah Öcalan ve İmralı Yüksek Güvenlikli Hapishanesi’nde kalan diğer mahpuslar 25 Mart 2021 tarihinden beri aile ve avukatlarıyla görüştürülmemektedir. Hiçbir hukuki dayanağı olmayan bu uygulama ile mahpusların bu en temel haklarından mahrum bırakılması, akıbetlerinin bilinmemesi sadece ulusal hukukun değil uluslararası insan hakları hukukunun da ciddi bir şekilde ihlal edilmesidir.

Avrupa İşkencenin Önlenmesi Komitesi (CPT), yüksek güvenlikli hapishanelerde tutulan kişilere nasıl muamele edildiğini incelemek amacıyla, 13-22 Şubat 2024 tarihlerinde Türkiye’yi ziyaret etmiş; İmralı F Tipi Yüksek Güvenlikli Hapishanesini ziyaret etmemişse de, Türkiye ziyaretine ilişkin 23 Şubat 2024’te yaptığı basın açıklamasında ilgili resmi makamlarla yapılan görüşmelerde bu hapishanede tutulan kişilerin “dış dünya ile temaslarıyla ilgili konuların da gündeme getirildiği”ni ifade etmiştir.[6]

CPT’nin yıllar içinde İmralı F Tipi Yüksek Güvenlikli Hapishanesine yaptığı onu aşkın ziyarette ifade ettiği temel hususlardan biri, mahpusların aile ve avukatlarıyla görüşmelerinin sağlanması gerektiğidir.

Kürt sorununun çözümü yolunda atılacak adımlarda, hiçbir hukukiliği olmayan bu tür uygulamalara da derhal son verilmesi gerekmektedir.

İHD, 16-17 Mart 2024 tarihlerinde, Diyarbakır’da “Kürt Meselesinin Çözümü ve Barış Konferansı” düzenlemiş ve konferansın sonuç bildirgesinde, Kürt meselesinin çözümü ve barışın sağlanması yolunda atılması gereken adımlara işaret etmiştir.[7]

İŞKENCE, KÖTÜ MUAMELE, ONUR KIRICI ve KÜÇÜK DÜŞÜRÜCÜ DAVRANIŞ ve CEZALANDIRMA

Bu başlık altında, 2023 yılında, İHD olarak tespit etiğimiz verilere göre, toplam 5312 kişi işkence, kötü muamele, onur kırıcı ve küçük düşürücü davranış ve cezalara maruz kalmıştır. Buna göre 348 kişi gözaltında işkence ve kötü muamele; 733 kişi gözaltı yerleri dışında işkence ve kötü muamele; 16 kişi köy korucuları tarafından işkence ve kötü muamele; 594 kişi hapishanelerde işkence ve kötü muamele görmüştür. Ayrıca, tehdit ve ajanlık teklif edilenler/kaçırılma iddialarına maruz kalanlar 134 kişi; toplumsal gösterilerde güvenlik güçlerinin müdahalesi sonucu dövülen ve yaralananlar 3487 kişidir.

Gözaltı merkezlerinde, gözaltı yerleri dışında, sokakta, hapishanelerde, köy korucuları tarafından işkence uygulamaları ile toplantı ve gösterilerde güvenlik güçlerinin “işkence” düzeyine ulaşan “aşırı ve orantısız güç” kullanması önceki yıllarda olduğu gibi bu yıl da yaygın bir uygulama olmuştur.

Yüksek güvenlikli “kuyu tipi” hapishanelerde[8], tutuklu ve hükümlülerin tek kişilik hücrelerde tutulması, havalandırma alanlarının darlığı ve havalandırmaya çıkma koşullarının kısıtlılığı başlı başına bir işkence ve kötü muameledir.

Aynı şekilde, 1995’ten beri İstanbul’da Galatasaray Meydanı’nda toplanan ve gözaltında kaybedilen yakınlarının akıbetini sorarak oturma eylemi yapan Cumartesi Anneleri’ne her hafta yaşatılan engelleme-gözaltına alma uygulamaları, işkence ve kötü muamelenin en somut örneklerinden biridir.

Anayasa Mahkemesi (AYM), Cumartesi Annelerinin/İnsanlarının Galatasaray Meydanı’ndaki bu buluşmalarıyla ilgili 2023 yılı içinde, “grubun kaybolan yakınlarının bulunması ve kamuoyunda farkındalık yaratılması amacına yönelik oturma eylemi ve basın açıklaması yapmak istemesi demokratik bir toplumda saygı ile karşılanmalıdır” gerekçesi ile, “Anayasa’nın 34. maddesinde güvence altına alınan toplantı ve gösteri yürüyüşü düzenleme hakkının ihlal edildiği ve kararın bir örneğinin yeni ihlallerin önlenmesi için Beyoğlu Kaymakamlığına gönderilmesi” hükmünü içeren iki ayrı karar vermiştir. AYM’nin bu açık kararlarına rağmen Cumartesi Anneleri/İnsanları, Galatasaray Meydanı’na her çıkışlarında kolluk görevlilerince tecrit edilmiş, ters ya da düz kelepçe, kaba dayak vb. işkence ve diğer kötü muamele düzeyine ulaşan uygulamalar ile keyfi bir şekilde gözaltına alınmışlardır.[9]

2018’den beri Galatasaray Meydanı’ndan toplanmalarına izin verilmeyen Cumartesi Anneleri’nin, yaklaşık beş buçuk yıl sonra ilk kez 11 Kasım 2023’te yeniden Galatasaray Meydanı’nda bir araya gelmelerine izin verilmiştir.[10] Ancak, 972. haftadan itibaren Cumartesi Anneleri’nin toplandığı bir alan olarak Galatasaray Meydanı’nda sınırlı sayıda (10 kişi) kişinin bir araya gelmesine izin verilmektedir. Katılacak kişi sayısına getirilen kısıtlama ve hukuksuzluklar sürmektedir. Her Cumartesi aynı yerde bir araya gelen Cumartesi Annelerine yönelik polis müdahalesi, gözaltı uygulamaları, yargılamalar devam etmektedir[11].

İşkencenin önlenmesine engel oluşturan en temel meselelerden biri de cezasızlıktır. İşkence ve kötü muamele faillerine soruşturma açılmaması, dava açılan durumlarda ise işkence yerine daha az ceza öngören suçlardan iddianame hazırlanması, sanıklara ceza verilmemesi veya cezaların ertelenmesi gibi uygulamalarla süregiden cezasızlık, işkencenin devam etmesinin başta gelen nedenlerinden biridir.

Raporun tamamı için: 2023 Yılı Hak İhlalleri Raporu

2023 Yılı Bilançosu için: 2023 Yılı Hak İhlalleri Bilançosu

 İnsan Hakları Derneği

[1]https://www.ihd.org.tr/hatay-deprem-bolgesi-gozlem-tespit-degerlendirme-raporu/
[2]https://www.ihd.org.tr/ihd-fidh-omct-tarafindan-ortak-aciklama-depreme-mudahale-sirasinda-insan-haklarini-koruyun/
[3] https://www.ihd.org.tr/hatay-ili-deprem-raporu/
[4] https://www.ihd.org.tr/cumhurbaskani-secimi-ve-28-donem-milletvekili-genel-secim-gozlem-raporu/
[5] https://www.ihd.org.tr/toplumsal-barisi-ve-demokratik-siyaseti-savunanlar-cezalandirilamaz/
[6] https://www.ihd.org.tr/imrali-f-tipi-yuksek-guvenlikli-hapishanesinde-tecrit-ve-mutlak-iletisimsizlik-devam-ediyor/
[7] https://www.ihd.org.tr/kurt-meselesinin-cozumu-ve-baris-konferansi-sonuc-bildirgesi/
[8] https://www.ihd.org.tr/iskence-kotu-muamele-ve-hak-ihlallerinin-yasandigi-kuyu-tipi-hapishaneler-kapatilsin/
[9] https://www.ihd.org.tr/cumartesi-anneleri-turkiyenin-anayasal-normlarina-ve-uluslararasi-hukuk-kurallarina-dayanan-mesru-taleplerimizde-israr-edecegiz/
[10] 27 Mayıs 1995’ten beri Galatasaray Meydanı’nda bir araya gelen Cumartesi Annelerinin buluşması, polis müdahaleleri sonucu 1999’dan 2009’a kadar kesintiye uğramış, 25 Ağustos 2018’deki 700. Hafta buluşmasından itibaren de Galatasaray Meydanı’nda toplanılmasına izin verilmemişti.
[11] https://www.ihd.org.tr/front-line-defenders-cumartesi-anneleri-insanlari-bariscil-toplanma-haklarini-kullandiklari-icin-yeni-bir-davayla-karsi-karsiya/
[12] https://www.ihd.org.tr/insan-haklari-savunuculari-uzerindeki-yargisal-tacize-son-verin/
[13] https://www.bbc.com/turkce/articles/c727exvzdzqo
[14] https://www.ihd.org.tr/ifade-ozgurlugu-istiyoruz-2/
[15] https://www.isigmeclisi.org/20959-yasamak-icin-orgutlenmek-direnmek-zorundayiz-2023-yilinda-en-az-1932
[16] https://www.ihd.org.tr/iskence-kotu-muamele-ve-hak-ihlallerinin-yasandigi-kuyu-tipi-hapishaneler-kapatilsin/