İnsan Hakları Derneği Merkez Yürütme Kurul toplantısı

İnsan Hakları Derneği Merkez Yürütme Kurulu 18.02.1999 günü toplanmış ve son birkaç günde meydana gelen gelişmeleri değerlendirmiştir.

Abdullah Öcalan’nın Kenya’da yakalanıp Türkiye’ye getirilmesinin ardından hukuksal süreçlerin nasıl işleyeceği konusunda görüşler ortaya konmaktadır.

İHD, ceza kovuşturma ve soruşturmasının bir bütün olduğunu, o nedenle de tüm süreçlerde hukuka uygunluk ilkesine göre hareket edilmesi gerektiği görüşündedir. İlkin, Öcalan’ın Kenya’da yakalanması, devletler hukuku normlarına uygunluk sorununu gündeme getirmektedir. Operasyonun nasıl yapıldığı tarafımızdan ve kamuoyunca bilinmediği için, devletler hukuku normlarına uygun davranılıp davranılmadığı konusunda bir değerlendirmede bulunamamaktayız. Operasyonda Türkiye, ABD, İsrail, Yunanistan ve Kenya devletlerinin ortak iradelerinin bulunduğu anlaşılmaktadır.

İç ve dış kamuoyu doğal olarak sağlıklı bilgilenme hakkı çerçevesinde bilgilenmek istemektedir. Abdullah Öcalan şu anda gözetim altındadır.
Bu süreçle ilgili olarak,

a) İşkenceve onur kırıcı muamele yasağı,
b) kişi özgürlüğü ve güvenliği hakkı,
c) adil yargılanma hakkı gibi haklara, herkes gibi O da sahiptir.
İHD, kurulduğu günden beri işkence ve onur kırıcı muameleye kime yapılırsa yapılsın karşı çıkmaktadır. Herkes için kişi özgürlüğü ve güvenliği hakkını ve herkes için adil yargılanma hakkını savunmaktadır.

İHD bu hakkı, Genel Başkanını öldürmek isteyenler için de savundu. Duygusal değerlendirmeler yerine evrensel ilkeleri savundu. Devletlerin görevi, kim olursa olsun ve ne ile suçlanırsa suçlansın, insanlara ve yurttaşlarına insan onuruna uygun muamelede bulunmaktır. İnsan onuruna saygının gereği budur. Türkiye Cumhuriyeti Başbakanı da Öcalan olayında bu konularda taahhütte bulunmaktadır. Yalnız bu noktada Türkiye’nin tarafı olduğu Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi uyarınca oluşturulmuş Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi’nin DGM’lerle ilgili kararı karşısında, adil yargılanma hakkının pratik olarak nasıl sağlanacağı sorusu ortadadır ve Sayın Başbakan bu noktaya açıklık getirmemektedir.

İHD yaşam hakkını, şartsız savunduğu için ve başka bir çok nedenlerle, kurulduğu günden beri ölüm cezasına, kime uygulanırsa uygulansın, hangi suç için öngörülürse öngörülsün, karşı çıkmaktadır. Bu cezanın yasalardan çıkarılması doğrultusunda Meclise sunulmuş yasa tasarıları da bulunmaktadır. Ayrıca devlet yetkilileri pek çok kez, Türkiye’nin ölüm cezalarını yasalarında muhafaza etmesine karşın bunu uygulamadığını dolayısıyla ölüm cezalarının infazının Türkiye’nin gündeminde bulunmadığını açıklamışlar; Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi gibi yargı organlarına da resmen bildirmişlerdir. Belirtilen durumda uygar dünyanın beklentileri ve hassasiyeti ile Türkiye’nin bu olay öncesinde açıklanmış iradesinin örtüştüğü görülmektedir. Bu olay vesilesiyle ülke içersinde belirli bir yasal siyasal partinin üye ve yöneticilerine ya da genel olarak farklı düşünceden insanlara dönük kitlesel gözaltı ya da baskıların gündeme getirilmiş olmasından kaygı duymaktayız. Üçüncü bin yıla girerken, Türkiye barışın ve özgürlüğün egemen olduğu bir ülke olmalı; insan hakları ve demokratikleşme alanında köklü değişikliklere gidilmelidir.

İHD, kalkınma ve gelişmenin temelinin insan hakları ve demokratikleşmeye dayandığı inancındadır. O nedenle, insan hakları standartlarının yükseltilmesi için çalışılmalıdır. Toplumumuzun ihtiyaç duyduğu şey, kine, düşmanlığa, vurmaya ve kırmaya dönük ajitasyon ve propaganda değil;başta Kürt sorunu olmak üzere insan hakları ve demokrasi sorunlarımızı barışçıl ortamlarda özgürce ve serinkanlı olarak düşünmek, tartışmak ve çözümlerini bulmaktır.

İHD Merkez Yürütme Kurulu

Bir cevap yazın