KÜRT SORUNU SİYASAL OLDUĞU KADAR İNSAN HAKLARI SORUNUDUR

İHD, Türkiye’nin temel sorunun insan hakları ve demokrasi sorunu olduğunun tespit etmiş ve en önemli sorun halkasının da Kürt Sorunu olduğunu belirtmiştir. İHD, kuruluşundan bugüne kadar Kürt Sorunu nedeniyle çok kereler ağır ve haksız ithamlara maruz kalmış, genel başkanı dernek binasında silahlı saldırıya uğramış, üye ve yöneticilerinden 22 kişi yaşamını yitirmiş, çok sayıda üye ve yöneticisi hapse atılmıştır. Halen süren onlarca ifade özgürlüğü davaları ile de uğraşmaktadır. Ancak İHD ilkeli ve tutarlı duruşunu muhafaza etmiş, bu sorunun Türkiye’nin en önemli sorunu olduğunu söylemeye devam etmiştir.

Sayın Cumhurbaşkanımızın Mayıs ayında yaptığı açıklamalarda Kürt Sorununu Türkiye’nin en önemli sorunu olduğunu ifade ederek nihayet bu sorunun çözümünde ortaya kararlı bir duruş koyabilmiştir. Ancak insan hakları savunucuları olarak bizler Kürt Sorununun çözümünde Hükümetin ve Parlamentonun atması gereken adımların hala atılmamasını temkinli bir şekilde dikkatle takip etmekteyiz.

Kürt Sorunu siyasal olduğu kadar bir insan hakları sorunudur. Kültürel haklar bağlamında Kürtlerin topluluk olarak kimliklerinin tanınması ve kültürlerinin yaşatılması için ulusalüstü insan hakları belgelerine uygun anayasal düzenlemeler yapılması, insan hakları temel belgelerinin çekincesiz bir biçimde kabul edilmesi sorunun çözümünde çok önemli bir işlev görecektir.

İHD, yıllardır Türkiye’de demokrasi ve insan hakları sorunu olduğunu söyleye gelmiştir. Bu çerçevede Kürt Sorunu kadar askeri vesayet sorunu, ifade özgürlüğü sorunu, din ve vicdan özgürlüğü sorunu, azınlık hakları, hukukun üstünlüğü ve insan haklarına saygı sorunlarını ana sorunlar olarak ifade etmiştir. Demokrasinin yerleşebilmesi için çoğulculuğa, katılımcılığa ve açıklığa ihtiyaç bulunmaktadır. Çoğulculukla farklı etnik kimlik ve kültürler tanınır ve bunların yaşatılması için gerekli tedbirler alınır. Açıklık ilkesi ile hukukun üstünlüğüne uygun bir devlet ve yargı yapılanmasına geçilir. Katılımcılık ilkesi ile yerinden yönetim güçlendirilerek, seçim barajının kaldırıp, halkın kendi iradesinin yönetime yansıması gibi kimlik ve kültürüne uygun olarak kendisini yönetmesinin önündeki engeller kaldırılır. Dolayısıyla Kürt Sorununun çözümünde demokrasi ve insan hakları perspektifi çerçevesinde tüm bu sorunların bütüncül bir şekilde ele alınması ve yapılacak demokratik bir anayasa ile kalıcı çözümlere ulaşılabilir.

Peki, bu çözüm bulununcaya kadar neler yapılabilir:

Öncelikle Kürt Sorunu gibi kronik bir sorunun demokratik ve barışçıl yollardan çözülebilmesi için ifade özgürlüğü önündeki tüm engeller kaldırılmalıdır. Sorun toplumun tüm sosyal ve siyasal kesimleri tarafından özgür bir ortamda tartışılmalı, sivil ve toplumsal muhalefet yargı baskısından kurtarılmalıdır. DTP’ye, KESK’e, barış ve insan hakları savunucularına, öğrencilere, aydın ve yazarlara yönelik yargı yoluyla baskı uygulamaları devam ettiği sürece Kürt Sorununda olduğu gibi diğer sorunların çözümünde de kalıcı iyileştirmelere gidilemez.

Bu sorunun çözümünde yapılması gereken bir başka şey ise; diyalog ortamının biran önce kurulmasıdır. Devletin, “ben yaparım, ben yaptım oldu, ben bilirim” yaklaşımı bugüne kadar hiçbir sorunu çözememiştir. Sorunun çözümünde sorunu yaratanlarla sorunun çözümünü isteyenler bellidir. Öncelikle Parlamento çatısı altında sağlıklı bir diyalog mekanizması kurulmalı, Hükümet sivil ve toplumsal muhalefet örgütleriyle diyaloga geçmelidir.

Bu sorunun çözümünde yapılacak diğer önemli bir şey ise silahlı çatışmaların kalıcı olarak durmasını sağlamaktır. Bunun için Hükümetin yapması gerekenlerle ilgili olarak uluslararası deneyimler dikkate alınmalıdır.

Bütün bu yapılması gereken çalışmalardan sonra demokratik bir anayasa yapılması, Türkiye halen altında imzası olan uluslararası sözleşmelerdeki tüm çekince ve beyanlarını kaldırması, bunun dışında ulusal, etnik, dinsel ve dilsel azınlık veya yerli halklarla ilgili uluslararası sözleşmeleri onaylaması, ayrımcılığın tüm unsurlarının önlenmesiyle ilgili sözleşme ve BM bildirilerini kabul etmesi, kadın ve çocuk haklarıyla ilgili tüm BM sözleşme ve bildirilerini kabul etmesi, yaşam hakkı ve işkence yasağı ve hukukun üstünlüğü, adaletin yürütülmesiyle ilgili tüm sözleşme ve bildirilerini kabul etmesi gereklidir.

Tabi Kürt Sorununun bir de sosyal ve adalet boyutu bulunmaktadır.

Sosyal açıdan koruculuk sisteminin lağvedilerek, köye dönüşlerin önü açılmalıdır. Sosyal açıdan rehabilitasyon programları uygulanmalıdır. Şiddet kültürü ile mücadele edecek programlar yapılmalıdır.

İşin adalet boyutu en çok savsaklanan ve vicdanları yaralayan konu olmuştur. Silahlı çatışma dönemi boyunca zorla kaybedilenlerin akıbetinin araştırılması ve faili meçhul cinayetlerin aydınlatılması için Hükümet siyasi irade ortaya koymalı, bunun için yeni soruşturma ve kovuşturmalar etkili bir şekilde yapılmalıdır. JİTEM, Kontrgerilla gibi yasadışı suç örgütleri lağvedilmeli, suç işleyenler yargı önüne çıkarılmalıdır.

İHD olarak Türkiye’nin demokratik bir ülke olmasını, insan hakları ve özgürlüklerin tüm toplum kesimleri için yaşam bulmasını istiyoruz.

Biz İHD olarak barış ve demokrasi istiyoruz. Savaşa karşı çıkıyoruz. Bütün bu nedenlerle Kürt Sorununun barışçıl ve demokratik tarzda çözümü için demokratik kamuoyunu, siyasi partileri ve devlet organlarını göreve davet ediyoruz.


İNSAN HAKLARI DERNEĞİ

Bir cevap yazın