27 ARALIK 2009- 09 OCAK 2010 TARİHLERİ ARASINDA, EDİRNE’DE YAŞANAN, DEMOKRATİK-YASAL HAKLARIN KULLANIMINI ENGELLEMEYE VARAN SALDIRI VE LİNÇ GİRİŞİMLERİNİ İNCELEME VE ARAŞTIRMA RAPORU
Heyetimiz, Edirne ilinde yaşanan ve Edirne Gençlik Derneği’nin 27 Aralık 2009 tarihinde basın açıklaması yapmasını linç girişimiyle engellemeye çalışan bir başka grubun başlattığı saldırılarla tırmanan, yerel halkı ve kitle örgütlerini de endişeye sevk eden olaylar nedeniyle İnsan Hakları Derneği olarak 13.01.2010 tarihinde Edirne’ye giderek incelemelerde ve Edirne Valisi Mustafa Büyük, Başsavcı Selami Hatipoğlu, DİSK bölge temsilcisi Arif Kuday, Eğitim-Sen temsilcisi, SES temsilcisi, Edirne gazetesi sorumlu yazı işleri müdürü Şennur Karagöz, linç girişimine maruz kalan iki öğrenci, AKP, BDP ve ÖDP il başkanları ile görüşmelerde bulundu.
OLAY
16 Aralık 2009 tarihinde Edirne’de broşür dağıtan Edirne Gençlik Derneği öğrencilerine polis tarafından yapılan müdahale sonucunda gözaltına alınanlardan üç kişinin tutuklanmasının ardından 27 Aralık 2009 tarihinde, tutuklanan arkadaşlarının serbest bırakılması amacıyla basın açıklaması yaparak imza kampanyası başlatan öğrencilere, hazırlıkları önceden yapılan kışkırtmalarla değişik yerlerden getirilen grup tarafından linç girişiminde bulunulmuştur. Çıkan olaylarda basın açıklaması yapan gruptan sekiz kişi gözaltına alınmış ve ikisi tutuklanmıştır. 03 Ocak 2010 tarihinde, tutuklanan arkadaşları için basın açıklaması yapmak amacıyla İstanbul’dan gelen Halk Cephesi üyeleri Edirne’ye güvenlik gerekçesi ile sokulmadıkları gibi, il merkezinde toplanan ve sayısı iki bin olduğu söylenen saldırgan grup önceden hazırlanan sopalarla otoyol gişelerine gelerek saldırgan tutumlarını burada da sürdürmüştür. Grubun Edirne’ye sokulmamasının ardından bir grup öğrencinin İl Merkezinde basın açıklaması ile durumu protesto etme girişimi de yine çevrede bulunan kişilerin saldırısı ve linç girişimi nedeni ile engellenmiş, bu saldırgan tutum açıklama yapmak isteyen grubun otogara kadar takip edilmesi boyutuna kadar vardırılmıştır.
AMAÇ
Kürtler üzerinden, PKK nin adı kullanılarak geliştirilen ve halk arasında aylardır yürütülen çalışmalar ve asılsız söylemlerle büyütülen saldırganlık eğilimi ve düşmanlık birçok kitlesel katliamda karşımıza çıkan kirli oyunun yeniden tezahürü olarak göründüğünden ve bu saldırganlığın daha vahim sonuçlara yol açmadan önlenmesi için olayların gerçek boyutlarını açığa çıkarmak, toplumu ve yetkilileri uyarmak, objektif bilgilere dayalı olarak hazırlanacak raporu kamuoyu ve yetkililerle paylaşmak amacıyla İHD Marmara Bölge Şubelerinin ve İstanbul Şubenin kararları ve organizasyonu ile bir heyet oluşturulmuştur.
HEYETİN OLUŞUMU
İHD MYK üyesi ve Marmara Bölge Temsilcisi Rıza Dalkılıç, İHD İstanbul Şube Başkanı Gülseren Yoleri, İHD İstanbul Şube Yönetim Kurulu üyesi Sevim Kalman, İHD İstanbul Şube Yönetim Kurulu üyesi Fazıl Ahmet Tamer ve İHD Çanakkale Şube Yönetim Kurulu üyesi Hayrettin Pişkin
YAPILAN GÖRÜŞMELER
DİSK Bölge Temsilcisi Arif Kuday; “Olayların öncesinde Alperen ve Ülkü Ocaklarının öğrencileri okuldan alarak eylemlere götürdüklerine dair öğrenci velilerinden duyumlar alıyorduk. Linç olayını televizyondan izledim ve tam anlamıyla şok oldum. Olaylara karışan kişilerden bazılarını ilk defa görüyordum. Bu saldırıdan önce kendilerini polis olarak tanıtan bazı sivil kişilerin esnafı dolaşarak ‘PKK geliyor, Edirne’ye saldıracaklar, camlarınızı kıracaklar, hazırlıklı olun.’ Diye kışkırtmalarda bulundukları bilgisini almıştık. İlk saldırı sonrası ‘Vali, Belediye Başkanı ve sivil toplum örgütü temsilcileri ile birlikte çıkıp esnafı dolaşarak durumu anlatalım. Yaratılan gerginliği azaltabiliriz.’ Biçiminde yaptığımız öneriye vali sıcak bakmadı. Olayları önlemede vali çok pasif kaldı. Yetkililer ve emniyet kuvvetleri toplananlara dağılmaları yönünde uyarılarda bulunmadılar. Olayların yaşandığı günün akşamı katıldığım bir televizyon programından sonra tehditler aldım. Şiddet içermeyen, demokratik bir hakkın kullanıldığı basın açıklamasına yapılan saldırıyı anlamakta zorluk çekiyorum. Çünkü Edirne’de bu tür olay hiç yaşanmadı. Bu işin içinde organize olmuş provokatörler var. Cep telefonu ile mesaj çekerek toplanıyorlar.
Olaylar sırasında saldırganlar tarafından baştan PKK’yı kınama ve protesto için atılan sloganlar daha sonra değişerek “Türkiye laiktir laik kalacak, Şehitler ölmez vatan bölünmez, Ya Allah bismillah allahuekber, Edirne Dev-Genç’e mezar olacak” şeklinde değişim gösteriyor. Bu durum bizce anlamlıdır. Bir çok olayda benzeri sloganların atılması çok yönlü düşünülmesi gereken bir durumdur.
Olaylara karışanlar arasında Edirne’den tanınan kişiler de var, tanınmayanlar da var. Köylerden, ilçelerden araçlarla insanlar getirilmişti.
Herkesin elinde sopalar, demir çubuklar vardı. Bir kadının poşet içinde getirdiği, sopaları insanlara dağıttığını gören arkadaşlar var. Durumun fark edilmesi üzerine kadının olay yerinden kaçtığını duyduk.
Olay sırasında saldırgan gruba emniyet güçleri tarafından müdahale edilmedi. Sonrasında ve kamuoyu baskısı ile başlatılan soruşturmada da saldırıya karışanlardan 8 kişi başka nedenlerle haklarında soruşturma bulunduğu için gözaltına alınmış.
Edirne’de bu manzara ile 12 Eylül döneminde bile karşılaşılmadı. Bu ilk. Örgüt temsilcileri olarak daha önce öğrencilerin yaptığı bir çok basın açıklamalarına katıldık. Bu saldırı ilk defa oluyor.
Hazırlıkları aylar öncesinden başlatılan bir provokasyon yapıldı aslında.
Bildiğimiz kadarı ile saldırı sırasında, resmi polisler önde yürüyor. Arkada slogan atanlar var. Öğrencilerin yanına kadar polisler onları getiriyor. Linçciler “Edirne Uyuma Vatanına Sahip Çık” diyor. Gençler de “Amerika Defol Bu Vatan Bizim” diyor. Bu slogan üzerine linççiler yuh diye slogan atıyorlar. Daha sonra polis çekiliyor ve saldırı başlıyor.
Duyumlarımıza göre İstanbul’dan gelen Halk Cephesi üyeleri gişelerin önüne gelince, bir polis Edirne’yi arıyor ve İstanbul’daki grup geldi siz neredesiniz diyor. Sanki saldırganları çağıran bir durum var.
Gazetecilerin de olaylar sırasındaki gözlemlerine göre, hep aynı kişiler saldırılarda önde rol oynuyor.
CNN’de 5N 1K’da olaylarla ilgili yapılan programın çekimi sırasında da Alperen Ocakları Başkanı ve üyeleri çekim yerinde toplanarak tehditlerde bulundular.
Olaylar sonrasında Alperen Ocakları ve MHP temsilcileri biz gençlerimizi uzak tutmaya çalışıyoruz diye açıklamalarda bulunsalar da, saldırılar sırasında MHP bayrakları açıldığını herkes biliyor. Saldırılara karşı olduklarını söylüyorlar ama engellemek için bir girişimlerine tanık olmadık.
İlk olay sonrası Edirne’de 35 sivil toplum örgütü olarak bir araya geldik. Oynanan oyunu boşa çıkarmak için neler yapabileceğimizi tartıştık. İlk etapta kentte bulunan panolara ‘Şiddete hayır, Edirne barış ve demokrasinin kenti olacak’ yazılı pankartları astırdık. Yine yerel gazetelere bu gün 5 gündür tam sayfa ilanlar verdik.
Trakya Üniversitesi Öğrenci Derneği öğrencisi; “ 20 Aralık 2009 tarihinde bir basın açıklaması yaptık. Herhangi bir saldırı olmadı ama bir hazırlık yapıldığı gözleniyordu. Malum söylentiler yayılmaya başlamıştı. 27 Aralık 2009 tarihinde PTT önünde basın açıklaması yaparak imza kampanyasını başlattık. Polis kameraları sürekli çekim yapıyordu. Tutuklanan arkadaşlarımızın resimlerini asmıştık. Bu arada hazırladığımız broşürü dağıttık. Polisler yoğun güvenlik almışlardı. 3’er 5’er kişi gelip sordular “ne yapıyorsunuz” diye. Bir arkadaşımız, etrafta toplanan kalabalığa polisin ‘şimdi değil biraz sonra saldırın’ dediğini duymuş. Ayrıca bir esnaf bize ‘kendilerini polis olarak tanıtan kişiler gelerek PKK gelecek ve Edirne’ye saldıracak vb’ şeyler söylendiğini aktardı. Polis bizi teşhir ettiği için saldırılar yoğunlaştı. Saldırganlar ‘kurt işareti’ yapıyorlardı.
Basın açıklamasını yapan arkadaşlarımızdan birine yaklaşan bir kişi ‘Ben istihbaratçıyım, yapmayın çok kötü şeyler olacak’ diye bir uyarı yapmış. Sivil bir astsubayın da kışkırtmalarda bulunanlar arasında olduğunu duyduk. Bize saldırıda bulunanların çoğunda telsiz vardı. Saldırganların içinde isminin Soner olduğu söylenen bir astsubay da vardı. Yüzleşme yapılırsa bu kişileri teşhis edebiliriz. O gün açıklama yapmak isteyen gruptan 8 kişi gözaltına alındı ve iki arkadaşımız tutuklandı ama saldırganlardan hiç kimse gözaltına dahi alınmadı.
İstanbul’dan gelen ve gişelerde bekletilip Edirne’ye sokulmayan gruba destek için gişelere gitmemize izin vermediler ama. Ama linç grubu oraya gidebildi kolaylıkla.
Edirne Gençlik Derneği önünde toplanıp sloganlar attık. Polisler böyle dolaşmayın diye müdahale ediyorlar. Polislerin bizi hedef gösterdiğini düşünüyoruz.
Polisler, stant açtığımızda “burada stant açmayın” diyorlar. “Siz nasıl propaganda yapıyorsanız karşı tarafın da sizi protesto hakkı var” diyorlar.
İlginç bir durum, saldırılardan sonra üç ilde basın açıklaması oldu ve hepsinde açıklamaya saldırı oldu ve 43 kişi gözaltına alındı.
Saldırı sırasında köylerden insanlar getirmişler ve polis gözetiminde saldırılar gerçekleşti. Okul kantinlerinde malum söylentiler ve kışkırtmalar halen devam ediyor. Okulda ve yurtta üzerimizde baskı kurmaya çalışıyorlar.
Eğitim-Sen Temsilcisi; Olaydan önce “Edirne’ye iki bin PKK militanı gelecek ve buranın altını üstüne getirecekler, vb söylentiler çok hızlı bir şekilde yayıldı. Dışardan gelenlerin kışkırtmaları sonucu gerginlik yaratıldı. Siyasi rant peşinde olanlar, geçmişte ırkçı ve milliyetçi söylemleri kullananlar bu olaylarda rol aldılar. Önceden hazırlıkları yapılan bir provokasyondur. Yetkililer ve emniyet güçleri toplanan saldırgan gruba dağılmaları yönünde herhangi bir uyarıda bulunmadı. Yetkililer ve emniyet güçleri gerekli önlemleri almadı. İşin hazırlık aşamasında gerekli önlemler alınsaydı bu olayların hiç birisi olmayacaktı. Linç ve şiddeti mahkum etmek için çalışacağız. Şiddet içermeyen demokratik hakların kullanımı noktasında 35 sivil toplum örgütü bir araya geldik. İlan panolarına ‘Edirne barışın ve kardeşliğin kentidir’ içerikli afişler astırdık. Amacımız, Linç olayını Edirne halkının vicdanında mahkum etmektir.
Barış ve Demokrasi Partisi Yöneticisi; 12 Aralık 2009 tarihinde Diyarbakır’da yaşanan olaylarda Aydın Erdem isimli gencin öldürülmesini protesto etmek için 16 Aralık 2009 tarihinde bir basın açıklaması yaptık. Bu açıklamadan sonra kışkırtmalar başladı. Basın açıklamasının ertesi günü yerel basında DTP’ye yönelik bir linç kampanyası başlatıldı. Yerel Edirne TV kanalında Adem Özsoy isimli gazeteci ‘Bunlar (Kürtleri kastederek) otuz yıl önce buraya geldiler. Önce el arabası ile meyve ve sebze satıyorlardı. Şimdi ev ve iş sahibi oldular’ diyerek, Kürtleri küçümseyen ve ötekileştiren bir söylem kullanıyor. Bazı kişiler gizli bir şekilde ‘Kürtlere iş vermeyin ve onlardan alış-veriş yapmayın’ biçiminde propaganda yapıyorlar.
Basın açıklaması ve imza kampanyası sırasında, bazı kişiler cep telefonu ile sağı-solu arayarak toplanıyorlar ve saldırıyorlar. ‘Avrupa’dan ve İstanbul’dan PKK gelecek, buraları yerle bir edecek’ biçiminde söylentiler önceden yayılıyor. Saldırı araçları (sopa, bıçak, şiş vb) önceden hazırlanmıştır. Emniyet güçleri toplanan saldırgan gruba dağılmaları yönünde uyarılarda bulunmuyor. Ayrıca son yapılan basın açıklamasında yaşanan linç girişiminde, olay yerinde hiç polisin olmaması düşündürücüdür. Olayların başlangıcından itibaren başta vali olmak üzere yetkili kişilerin açık bir ihmali söz konusudur.
Sivil toplum örgütlerinin bir araya gelerek oluşturduğu platform birlikte hareket ederek bu oyunları boşa çıkarabilir.
Sağlık Emekçileri Sendikası temsilcisi Sezgi Tağaç; “ Diyarbakır’da çıkan olaylarda öldürülen bir genç için yapılan basın açıklamasında da saldırı oldu. Ama bu hiç gündeme gelmedi. Son saldırılarda hazırlıkların önceden yapıldığı açıktır. Örgütlü ve organizeli bir çalışma var. Esnafı dolaşan kişiler bilinen kışkırtmalarda bulunuyorlar. Son dönemde Edirne’ye çok sayıda istihbaratçı ve emekli subayların giriş-çıkış yapmaları düşündürücüdür. Yetkililerin açık bir ihmali var. Şiddeti meşrulaştıran bir yaklaşım sergilenmiştir. Atılan sloganlar farklı bir organizasyonu akla getirmektedir. Yapılan saldırılar tesadüfen veya bir öfke patlaması ile açıklanamaz. Köylere kadar giderek ön hazırlıkları önceden yapılmış planlı bir saldırı bu.”
Özgürlük ve Dayanışma Partisi İl Başkanı Nevzat Çolak; “Yaşanan olaylar, hazırlığı önceden yapılarak planlanan ciddi bir senaryodur. İki ay önceden başlayarak malum söylentiler yayılarak gerginlik tırmandırıldı. 03 Ocak 2010 için yapılan ciddi bir hazırlık var. Halk Cephesi’ne bir değerlendirme yapmaları konusunda öneride bulunduk. Ama onlar da bu uyarımızı dikkate almadılar. Emniyet güçleri sınıfta kalmıştır. Saldırıyı önlemeye yönelik hiçbir önlem alınmamıştır. Sivil toplum örgütleri olarak, ırkçı ve şoven mantığı toplumun vicdanından atmamız gerekir. Bize kadar yönelen tehditler var. Malum söylentiler Edirne ili ile sınırlı kalmıyor. Çevre illere kadar yayılıyor. Bu mantığı (linç) toplumun vicdanında mahkum etmemiz gerekir.
AKP İl Başkanı Müjdat Kahve; Ben daha önce böyle bir olay hatırlamıyorum. Demokrasi tahammül rejimidir. Rahatsız edici şeyler de söylenebilir. Terör örgütünden yola çıkılarak sanki vatanseverlik yapılmaya çalışılıyor. Bunun yanlış olduğunu anlatmaya çalıştık. Vali iyi yönetti. Çok daha büyük olaylar olabilirdi. Kimse kendisini cezalandırıcı konumuna koyamaz. Bunu yapacaklar bellidir. Bu saldırılar, Edirne’de doğal olarak gelişecek bir refleks değildir. Edirne’ye gelmek isteyenlerin de iyi niyetli olduğunu düşünmüyorum. Edirne hakkında kurgu yapanlar varsa basın açıklaması yapanlar da aynı oyunun içindedirler. Her iki tarafta da bu eğilimlerin olduğunu düşünüyorum. İlk başta masum başlamıştır, ama devamında iyi niyetli olmadığını düşünüyorum. Ama iyi niyetli olmasalar da demokratik ve yasal haklarını sonuna kadar kullanmaları gerektiğini düşünüyorum.
Orada otomatik bir tepki de var. Esnaf açısından.
Olaylarda her kesimden insan vardı, ama AKP yoktu. Haklarını kullanmak isteyenleri korumak gerekir. Sempatik bakmaktan vazgeçmek lazım. Ben bu konuda uyarılar yapıyorum, bu uyarılarım nedeniyle tepki de alıyorum.
Bunu demokratik açılıma bağlayanlar da var.
Olayların ön habercisi sayılabilecek çalışmalar olduğuna dair duyum aldık ama bu kadar ciddi bir sonuç beklemiyorduk, ayrıca saldırganlara karşı, basın açıklaması yapanların yanında yer almak terör örgütünü desteklemek olarak algılanabilir endişesi herkeste vardı. Bu endişe önleyici müdahalelerde eksiklik nedeni olabilir.
Edirne Gazetesi Sorumlu Yazı İşleri Müdürü Şennur Karagöz; Edirne’de olay yoktur. Cinayet yoktur. Malzeme bulamayız gazete için.
Muhabirlerimin aktardıklarına göre, olaylar sırasında tanıdık yüzler yokmuş. Bu olayda çoğunlukla Edirne’nin yoksul mahallelerindeki gençlerin kullanıldığı bilgisi var. Öncesinde “PKK’lılar geliyor” diye söylenti çıkmıştı.
“BBP ilçe başkanı olaydan bir gün sonra geldi. ‘Biz kimi dövdüğümüzü bilmiyormuşuz, biz onları PKK’lı sandık’ dedi.”
Peki o zaman hata yaptın, bir hafta sonra ne oldu, niye böyle yaptınız sorusunun cevabı yok.
Polis sanki ilk olayda onların dövülmelerini bekledi. Polis ilk gün hazırlıksız olabilir. Ama onların basın açıklaması yapacağı belliydi. Toplasan 10 tane polis var, ellerinde bir şey yok. Karşı tarafta 100 tane saldırgan genç var.
Vali geç konuştu.
Gişeler önünde olay olduğunda, olaylara müdahale etmesi gerekirken merkezdeydi.
Edirne Cumhuriyet Başsavcısı Selami Hatipoğlu; “Yasalarla belirlenmiş demokratik hakları kullanmak herkesin engellenemez hakkıdır. Birilerinin kendini devletin yerine koyarak bunu engellemeye kalkması kabul edilemez bir durumdur. Tespit edebildiklerimizden (8 kişi) ifadesine başvurduklarımız var. Benzer olayların tekrarı halinde bu tespit ettiklerimiz hakkında yasal işlem yapacağız. Durumun normalleşmesi için herkese görev ve sorumluluk düşüyor. Vali’nin bu yönlü iyi niyetli çalışmaları var.
Olaylara karışanlar için TCK 86 ve 115. maddeler çerçevesinde soruşturma açılabilir ama bu suçların takibi şikayete bağlı olduğundan şikayet olmayınca bir işlem yapılamıyor.
Başka bir operasyon nedeniyle yaptığımız teknik takip sırasında saldırıdan sorumlu kişilere ulaştık ancak delil yasal olmadığı için kullanamıyoruz.
Saldırganları görüntülerden tespit etmeye çalışıyoruz. 8 isim var elimizde. Bir daha böyle olursa gözaltına alacağız. Normalleşmeye ihtiyacımız var. Edirne böyle bir yer değil.
Kimsenin görüşlerini açıklama hürriyeti ihlal edilemez.
Bizim elimizde olaya istihbaratçıların katıldığı şeklinde bilgi yok. Şehir dışından gelenleri de tespit edemedik.
İnsanlar neci olursa olsun, bunların cezasını verecek olan devlettir.
Devlet gerçek bilgilendirmeyi yapamadı. Ama 8-10 kişi negatif bilgilendirmeyi başardı.
Son saldırı sırasında emniyet güçlerinin olaya müdahalede geç ve yetersiz kaldıklarını düşünüyorum.
Bundan sonra saldırganlara da gözaltı yapacağız. Organizatörleri bulabiliriz. Herkesi alamayız.
Edirne Valisi Mustafa Büyük; “Yasal ve demokratik bir hakkın kullanılmasının engellenmesini yanlış buluyorum. Yasa kapsamında bir suç işleniyorsa bunu soruşturacak merciiler bellidir. Birilerinin bundan vazife çıkarması doğru değildir. Olaylarda sağduyulu davranarak daha büyük olayların meydana gelmesini önledik. Son basın açıklaması ile ilgili olarak ben ve emniyetin bilgisi yoktu. Habersiz ve ani gelişen bir olay olduğu için hazırlıksız yakalandık. İlgili kurumlarımız aklıselim davranarak olayların daha kötü bir yöne evrilmesini önlemiştir. Tepki gösterenler içinde her görüş ve meslekten insanlar vardı. Görüntüleri izlerken tanıdığım birçok insanı gördüm. Bu tepkiyi anlamakta zorluk çekiyorum. Bu tepki çağdışı ve ilkel bir davranıştır. Elimizden geldiğince bunu anlatmaya çalışıyoruz. Sivil toplum örgütleri ile diyalog içindeyiz.
Bir araya gelerek, Edirne’de bir daha benzer olayların yaşanmasına meydan vermeyeceğiz.
Polis her şeyi doğru yapar demiyorum. Hepsine kefil olmam. Varsa bir eksiklik bunu söylemek gerekir.
Son olay iki dakika sürmüş zaten. Görüntülerde bir sivil polis engellemeye çalışıyor.
Burası bir turizm kenti. Ekonomisi turizme bağlı sayılır. Saldırı olaylarından sonra turist sayısında ciddi bir azalma var. Biz bu nedenle her tarafta polis istemiyoruz. Özellikle üniformalı polisleri her tarafa yerleştirmek istemiyoruz.
Basın açıklamalarında polis yığmak istemiyoruz.
Yapılanlar kötü. Yanlış bir iştir. Ticaret Odası Meclis Başkanı da orada saldırganlar arasında, 50 yaşında adam. Utanmıyor musunuz dedim.
Dışarıdan birileri geldi saldırdı diyorlar, ama bunlar içimizden.
Bütün basın açıklamalarında haber verilirse basın gelir. Son olayda bizim haberimiz yoktu. Gençler habersiz geldiler.
KANAAT VE SONUÇ
Heyetimiz yaptığı görüşmeler sonucundaki kanaatlerini kısaca dört noktada topladı.
– Söz konusu saldırıların planlı ve uzun bir çalışmanın sonunda gerçekleşen, halklar arasında ayrımcılık ve düşmanlık yaratmayı amaçlayan provakatif saldırılar olduğu,
– Olayların hazırlık aşamasında kışkırtmada bulunanların tespit edilip soruşturulmaması, olaylar başladığında da demokratik ve yasal haklarını kullanırken saldırıya uğrayanların göz altına alıp tutuklaması yanında saldırganlara gözaltı işlemi dahi yapılmaması, Edirne’de bulunan yetkili makamların olayların gelişimini önceden bilmelerine rağmen, gerekli önleyici tedbirleri almadıkları ve saldırganlara açık bir teşvik ve koruma sağlandığı,
– Vatandaşının yasal ve demokratik haklarını kullanmalarını sağlama yükümlülüğü bulunan devletin, yasal bir hak olan, izin yada bildirim prosedürüne tabi olmayan basın açıklaması yapma hakkının, linç girişimleri ile engellenmesi, saldırganların yeterli yada hiç soruşturulmaması yanında haklarını kullananların değişik ithamlarla gözaltına alınması ve tutuklanmaları başlı başına, devletin sorumluluklarını yerine getirmediği ve hak gaspına ortak olduğu
– Olaylara saldırgan grubun ve devletin yaklaşımında, iki alanda ayrımcılık yapıldığı, yayılan asılsız ve saldırıya zemin yaratan söylemlerin odak noktasının Kürtler olması nedeni ile Kürtlere yönelik bir ayrımcılık yapıldığı ve yine yasal haklarını kullanan sistem muhaliflerine yöneltilen güvenlik ve yargı uygulamalarının ağır yaptırımlar ve cezalar içermesine rağmen saldırganların korunmaları karşısında yasal haklarını kullanan muhaliflere siyasi görüşlerinden dolayı ayrımcılık yapıldığı, kanaati yaratmıştır.
Sonuç olarak;
Edirne Valisi ve Cumhuriyet Başsavcısı’nın vatandaşların basın açıklaması yapabilmesi, görüşlerini ifade edebilmesine ilişkin yaklaşımlarını olumlu olarak değerlendiriyoruz. Her iki görevli de basın açıklaması yapmak isteyen gençlere yönelik linç girişimlerini kabul edilemez bulduğunu söylemiştir. Edirne Valisi, bu girişimleri utanç verici olarak nitelendirmiştir. En üst düzey resmi yetkililer ortada bir suç olması durumunda bile bunu cezalandıracak, kovuşturacak olanın devlet birimleri olduğunu belirterek dışarıdan yapılan müdahalelerin anti-demokratik ve hukuk dışı olduğunu tespit etmişlerdir.
Genel yaklaşım bu olmakla birlikte, bilinçli bir tutum olduğunu düşünmüyor olsak da ilin her düzeyde resmi görevlisinin sorumluluğu dahilin de linç girişiminde bulunan gruba en azından oldukça müsamahakar davranıldığı da bir gerçektir. Görüştüğümüz her iki resmi görevliyi hariç tutarak belirtmek istiyoruz ki linççi grup bazı emniyet görevlileri tarafından açıkça desteklenmiş, basın açıklamasında bulunan gençler hedef gösterilmiştir. Olaylara kimi askeri yetkililerin katıldığı iddiaları da tarafımızdan ciddi bulunmuştur.
Sol görüşlü ve sistem muhalifi kesimlere yönelik polisin ve devletin çeşitli birimlerinin katı ve çoğu kez haksız, hukuka ve insan haklarına aykırı tutum ve saldırıları düşünüldüğünde linççi grubun korunması açık bir ayrımcılık ve destek anlamına gelmektedir.
Her kesime yönelik şiddete karşı çıktığımızı önemle vurgulayarak belirtmek istiyoruz ki, sol görüşlü ya da sistem muhalifi bir grubun yasal, demokratik, meşru haklarını kullanmaları halinde sonuç çoğu zaman şiddetli saldırı ve gözaltılar, tutuklamalar oluyorken linççi grubun önünün açılması, bu gruptan insanların gözaltına alınmaması bizce kaygı verici tutumlardır.
Devletin belirli görüşteki gruplara karşı tutumu ve yönelimi o denli korumacı ve kimi kez teşvik edicidir ki, örneğin tutumunda samimi olduğunu düşündüğümüz Edirne Başsavcısı linçe kalkışan grubun cezalandırılması için sadece şikâyete bağlı yaralama suçunu ya da cezası nispeten az olan bir hakkın kullanılmasını engellemek suçunu dikkate alırken, sistem muhaliflerinin uzun yıllar hapis cezası istemi ile tutuklanmasına neden olan 2911 sayılı Toplantı ve Gösteri Yürüyüşleri Yasası hiçbir şekilde gündeme gelmemektedir. Hâlbuki aynı durum farklı görüşteki kişiler için gerçekleşmiş olsaydı, ilk akla gelecek olan yasal düzenleme bu olacaktı.
Bu yaklaşımın devletin içine işlemiş, yapısal özelliği haline gelmiş olan sistem muhaliflerine yönelik acımasız, hukuku da çiğneyen sert tutumu, buna mukabil olarak da yandaş ya da kullanılabilir olarak değerlendirdiği kesimlere yönelik olarak müsamahakar, teşvik edici niteliği ile bağlantılı olduğunu düşünüyoruz. Öyle ki demokrat, insani görüşlere sahip olan devlet görevlileri bile bu kültürü, yapısal özelliği aşamamakta, aşma cesaret, beceri ve iradesini gösterememektedir. Aşabilenler ise bir çok örnekte görüldüğü gibi değişik yaptırımlara maruz kalabilmektedir.
Edirne’de yaşananlar, karanlık bir oyunun parçası ve yasal, demokratik hakların kullanımının engellenmesi, her iki durum da sistemin militarist, tekçi, farklılıklara kapalı yanına bizi götürmekte olduğundan bu olayların tekrarının önlenmesi için alınacak tedbirler yanında bir sistem ve zihniyet değişikliğine gereksinim olduğu ve çözümün Türkiye’nin bir bütün olarak demokratikleştirilmesi, insan haklarına dayalı bir yönetime geçilmesiyle bağlantılı olduğu görülmektedir.
Görüştüğümüz gerek resmi makamlar ve gerekse sivil toplum örgütleri olayları çok yönlü ele alıp, benzer olayların Edirne’de bir daha yaşanmaması için alınması gereken önlemleri tartışmaktadırlar.
Benzer linç girişimlerinin süreklilik kazanması ve toplumsal bir kültür haline getirilmeye çalışılması kaygı verici bir durumdur. Gelinen bu kaygı verici durumda, mevcut yasalardaki ırkçı, tekçi ve farklı toplumsal kesimleri yok sayan ayrımcı anlayışın payı yadsınamaz. Bu noktada Türkiye’de toplumun ve yetkililerin ayrımcılık karşıtı bir anlayışla eğitilmeleri yanında, devlet derhal 1. maddesinde “Kanunda öngörülen haklardan yararlanma, cinsiyet, ırk, renk, dil, din, siyasi veya başka görüşler, ulusal ya da sosyal köken, ulusal bir azınlığa mensubiyet, servet, doğum veya başka bir statüden kaynaklanan herhangi bir nedenle ayrım yapılmaksızın sağlanır.
Kimse, herhangi bir kamu otoritesi tarafından, 1. fıkrada sayılan gerekçelerle ayrımcılığa tabi tutulamaz.” diyen AİHS-Ek 12 No’lu protokolü onaylamalı, ayrımcı anlayış ve uygulamalarla mücadele araçları geliştirmelidir.
Rıza Dalkılıç |
Gülseren Yoleri |
Sevim Kalman |
Fazıl Ahmet Tamer |
Hayrettin Pişkin |
İHD MYK Üyesi ve Marmara Bölge Temsilcisi |
İHD İstanbul Şube Başkanı |
İHD İstanbul Şube Saymanı |
İHD İstanbul Şube Yönetim Kurulu Üyesi |
İHD Çanakkale Şube Yönetim Kurulu Üyesi |