HUKUKUN ÜSTÜNLÜĞÜ İLKESİNİ GERÇEKLEŞTİRECEK BİR YARGI İSTİYORUZ

İnsan haklarının hukuk yoluyla korunması için, hukukun üstünlüğü ilkesinin gerçekleşmesi gerekir. İnsan haklarının hukukun üstünlüğü ilkesine uygun olarak korunmasında; yargı birliği, yargıç bağımsızlığı ve yargıç güvencesinin bulunması gerekir.

Türkiye’deki yargı, hukukun üstünlüğü ilkesini gerçekleştirmekten oldukça uzak bir konumdadır. Bunun değişik nedenleri vardır.

1- Kaynağını 1982 Anayasasından alan ve özellikle temyiz mahkemeleri ile yüksek mahkemelerde ve özel görevli ve yetkili ağır ceza mahkemelerinde görülen ideolojik tutum ve davranışlar
2- HSYK’nın yapısı ve işleyişi nedeniyle yargıdaki siyasallaşma eğilimleri
3- Yargı birliğinin bulunmaması. Türkiye’deki yargı, askeri ve sivil yargı olarak ikiye ayrılmaktadır. Her iki yargının da temyiz mahkemeleri vardır. Sivil yargı da kendi içinde özel yetkili ve görevli ağır ceza mahkemeleri nedeniyle ikiye ayrılmaktadır. Adeta savaş dönemine göre yapılanmış bir yargı ile adalete erişilmesi mümkün değildir.
4- Yargıç bağımsızlığının ve tarafsızlığının sağlanamamış olması. İlk üç maddede belirtilen durumların yanı sıra, demokratik bir hukuk devleti olmamaktan kaynaklanan somut durumun yargıdaki dışa vurumu.
5- Yargıç teminatının bulunmaması
6- Yargıyı teknik olarak çalışamaz duruma getiren her türlü koşullar

AKP Hükümeti 3 Kasım 2002’den beri, yargı ile ilgili olarak Anayasada köklü hiçbir değişiklik yapmamıştır. Sadece 2004 yılında DGM’ler kaldırılmış, ancak onun yerine isim değişikliği yapılarak CMK 250 ve 251. maddelerle özel yetkili ve görevli ağır ceza mahkemeleri getirilmiştir. Geçen 8 yıllık süreçte hukukun üstünlüğü ilkesinin hayata geçmesi noktasında zaman boşa harcanmıştır. Siyasi iktidar sadece kendine demokrat bir tutum sergilemiş, kendisine yönelik her türlü teşebbüsü özel görevli ve yetkili ağır ceza mahkemeleri savcılıkları vasıtasıyla soruşturma ve kovuşturma konusu yaptırmıştır. Burada da zannetmiştir ki; suç ve suçlulukla etkin bir şekilde mücadele edilecektir. Gelinen aşama, göstermiştir ki, adaletin tecelli etmesi demokratik ülkelerdeki hukukun üstünlüğüne uygun bir yargı yapılanması ile mümkün olabilir. AKP Hükümetleri döneminde, yargı alanında neler oldu, toplumsal muhalefet nasıl baskı altına alındı, bunu belirtmek gerekir.

2004 yılında, DGM’ler kaldırıldığı halde CMK 250-251-252 ile buna aynen benzer bir düzenleme yapılmak suretiyle hukuka karşı hile yapıldı. Bu tip özel yargılama mekanizmaları her zaman toplumsal muhalefeti sindirme ve baskı altına alma aracı olarak kullanılmaktadır. AKP Hükümeti AB’ye uyum süreci çerçevesinde 2005 yılında yürürlüğe koyduğu yeni CMK ve TCK ile ifade özgürlüğünü tamamen baskı altına alma yolu izledi. CMK 100. madde ile, özel yetkili ve görevli ağır ceza mahkemelerinin çok kolay tutuklama yapmasının yolunu açarak “Katalog Suçlar” tanımını getirdi. Özel yetkili savcının katalog suçlardan herhangi biriyle suçladığı bir kişinin adeta tutuklanma sebebi var kabul edildi. Bu uygulama o kadar amansız kullanıldı ki, toplumsal muhalefeti oluşturan kesimlerin yanı sıra, belediye başkanları, insan hakları savunucuları ve cumhuriyet başsavcıları çok rahat tutuklanır oldu. CMK’daki düzenlemeler yetmedi, TCK 134,214,215,216,217,218,220/6,7,8 222,277,285,288,300,301,305,314/3, 318 ve 341. maddeleri ile ifade özgürlüğü tamamen baskı altına alındı. Öyle ki, TCK 220/6,7 ve TCK 314/3 ile Yasadışı silahlı örgüt üyesi olmadıkları ve hiçbir şekilde şiddete başvurmadıkları halde, binlerce insan yasadışı örgüt üyeliğinden tutuklandı, cezaevinde tutuldu ve cezalandırıldı. AKP Hükümeti’nin icat ettiği bu yöntemi 12 Eylül’cüler bile akıl edememişti. Ceza hukukumuzda şiddet yöntemlerini kullanan ile şiddetten uzak duranlar arasında hiçbir ayrım yapılmadı.

AKP Hükümetleri için bunlar da yetmedi. 2006 yılında, Terörle Mücadele Kanunu değişikliği ile şiddet yöntemlerine başvurma kriteri getirilmeden doğrudan doğruya tıpkı TCK 220/8’de olduğu gibi, TMK 7/2 ile “Propaganda” suç haline getirildi. Artık her yıl 6 Kasım YÖK protestosu, 8 Mart Dünya Kadınlar Günü, 21 Mart Newroz, 1 Mayıs İşçi sınıfının uluslar arası birlik dayanışma ve mücadele günü gibi birçok önemli günde yapılan gösterilere katılanlara TMK 7. madde bol bol uygulandı. TMK 6. Madde ile muhalif basın üzerinde yoğun bir baskı uygulandı. Uygulayan mahkemeler özel yetkili ve görevli ağır ceza mahkemeleri. Hükümete bu da yetmedi. 2006 TMK değişikliğinde 15-18 yaş arası çocukların özel yetkili ve görevli ağır ceza mahkemelerinde yargılanmalarının önü açıldı. Çocukları büyükler gibi yargılayan bu mekanizma çocuk hakları sözleşmesini ayaklar altına aldı. Hükümet hala sessiz. Çocuklar için DGM’nin devamı özel görevli ve yetkili mahkemelerden adalet çıkacağına kendisi dışında hiç kimseyi inandıramadı.

AKP Hükümetine bu da yetmedi. 2007 yılı PVSK değişikliği ile polisin yetkileri artırıldı. Özellikle silah kullanma yetkisi genişletilerek yargısız infazlara davetiye çıkarıldı.

Örnekleri çoğaltmak mümkün. Hükümetin bu süreçte, yaptığı tek iyi düzenleme, sivillerin askeri mahkemelerde yargılanmasının önüne geçme ve askerlerin belirli suçlarda sivil mahkemelerde yargılanmasını sağlamak. Ancak buna da ideolojik bir tutum içerisinde olan Anayasa Mahkemesi’nden gelen itirazlar mevcut.

Türkiye’de hukukun üstünlüğü ilkesine uygun yargı yapılanmasına geçmek için hala çok geç değil. Hükümetin Anayasadan başlamak üzere mevcut yasalarda gerekli değişiklikleri yaparak bunu gerçekleştirmesi artık bir zorunluluktur. Aksi halde bu mekanizma AKP’yi de mağdur edecek bir noktaya gelmiş durumdadır.

Yargı birliğinin sağlanması için askeri mahkemeler kapatılmalı, sadece askeri disiplin mahkemelerine izin verilmelidir. CMK 250-251-252 derhal kaldırılmalı, özel görevli ve yetkili mahkeme ve savcılık uygulamasına son verilmelidir.

Yargıç bağımsızlığı ve güvencesi için mevcut HSYK modeli terk edilmeli, tamamen hakim ve savcılardan oluşan yeni bir HSYK kurulmalı, Adalet Bakanlığı’nın vesayeti sona erdirilmelidir.

Yargıdaki kaynağını Anayasadan alan ideolojik tutumun sonlandırılabilmesi için özellikle Anayasanın başlangıç kısmı tamamen değiştirilmeli, Türkiye’de farklı etnik, din ve dil gruplarının hakları güvence altına alınmalı, herkesin ve her grubun haklarının güvencesi olarak yargı yeniden tarif edilmelidir.

 Temel hak ve özgürlüklerle ilgili uluslar arası mevzuatın yargı tarafından uygulanması bir zorunluluk haline getirilmelidir.

Öneriler çoğaltılabilir.

Türkiye’nin ana çerçevesini çizdiğimiz şekilde acilen bir yargı reformunu gerçekleştirmesi hepimiz için, iktidar için, muhalefet için, hakim ve savcılar için elzemdir.

İNSAN HAKLARI DERNEĞİ

Bir cevap yazın