25 Kasım Kadına Yönelik Şiddete Karşı Uluslararası Dayanışma ve Mücadele Gününü yaşadığımız bir süreçte, çatışmalı ortamların ve savaşların etkisiyle, dünyanın birçok coğrafyasında her renkten, sınıftan, siyasetten, meslekten, vs kadın, kendisine yöneltilmiş şiddetin her türlüsüne maruz kalıyor. Bugün, Dominik Cumhuriyetinde Trujillo diktatörlüğüne karşı mücadele eden Mirabel kız kardeşlerin 25 Kasım 1960 tarihinde, cezaevlerindeki eşlerini ziyaret ettikten sonra ıssız bir yerde gizli polis tarafından tecavüze uğradıktan sonra öldürülmelerinin 47. yıldönümü. Oysa bizler biliyoruz ki, kadının “öteki” cins olarak anıldığı günden bugüne, yani onbinlerce “47” yıldır kadına yönelik şiddet hızından hiçbirşey kaybetmeden devam etmektedir.
Değerli Basın Mensupları,
Türkiye, 128 ülke arasında kadın-erkek eşitliği anlamında ve kadına yönelik her türlü şiddetin yaşanmasıyla ilgili olarak 121. sırada yer almaktadır. Bu rakam bile yaşadığımız ülkede kadının statüsünün ne kadar vahim durumda olduğunu ispatlamaktadır. İHD’li kadınlar olarak, bir 25 Kasım Kadına Yönelik Her Türlü Şiddetle Mücadele ve Dayanışma Gününü daha;
- Türkiye’de kadın katliamlarına dönüşen “namus” gerekçesiyle işlenen cinayetlerin insanlığımızdan kaybettirdiği bir dönemde karşılıyoruz,
- Ana dilinde basın-yayın, ifade ve eğitim hakkını kullanamadığı için kendisini toplumsal yaşamın bir parçası olarak göremeyen kadınların yükselen talepleriyle karşılıyoruz,
- Milyonlarca yurttaşın oyunu alarak milletvekili seçilen Kürt kadınlarının kişilik haklarına yönelik kabul edilemez saldırılarla ve bazı medya çevrelerinin savaş çığırtkanlığıyla hedef gösterilmeleriyle karşılıyoruz,
- Kürt sorununun barışçıl ve demokratik yöntemlerle çözülmemesinden kaynaklı, savaşın karar vericisi olmadıkları halde yaşamlarını yitiren gençlerimizin annelerinin gözyaşlarıyla karşılıyoruz,
- Politik ve adli cezaevlerindeki kadın mahkûmların son derece insan onuruna aykırı koşullarda tutulduğu bir ortamda karşılaşıyoruz,
- TV’lerden Devletin koruması altındaki, Sosyal Hizmetler ve Çocuk Esirgeme Kurumuna bağlı kurumlardaki çocuk bedenlerin nasıl bir pazar yaratılarak “erkek”lere pazarlandığını izlemenin dehşetiyle karşılıyoruz,
- Başörtüsü yasağı nedeniyle eğitim ve çalışma hakkı ellerinden alınan kadınların maruz bırakıldığı ihlaller altında karşılıyoruz,
- Zorla evlendirilmek istenen, tecavüzcüsüyle evlenmek zorunda bırakılan, maruz kaldığı tecavüzün sorumlusu gibi görüldüğü için “intihar” adı altındaki cinayetlere zorlanan kadınların yüreğimizi sızlattığı bir dönemde,
- Fuhuşa zorlama vakalarında %300’ü aşan bir artışı yansıtan dehşet verici ihlal raporlarıyla karşılıyoruz.
Değerli Basın Mensupları,
Sadece 2007 yılının ilk altı ayında tespit ettiğimiz rakamlara göre; 17 kadın “namus” adına katledildi, 40 kadın intihar etti, 11 kadın intihara teşebbüs etti, ev içi şiddet sonucu 33 kadın öldürülürken 38’i yaralandı, 303 kadın kendisine zorla fuhuş yaptırıldığını beyan etti, 30 kadın toplumsal alanda (okul, işyeri, sokak, vs) kadına yönelik şiddet sonucu öldürüldü ve 38 kadın bu saldırılar sonucu yaralanırken 39 kadın da cinsel şiddete maruz kaldı. Bizler, gerçek tablonun bu rakamların çok üzerinde olduğunu biliyoruz. Rakamlarla ifade edilen ve aslında gerçek mağdurlarının tüm insanlık ailesi olduğunu bildiğimiz bu tablonun, hangi yöntemlerle ortadan kalkacağını da biliyoruz. Erkek egemen militarist politikalar, hayatımıza yön vermeye devam ettikçe en fazla kaybedenin kadınlar olacağını da biliyoruz. Sivil Anayasa taslağı olarak bilinen AKP’nin hazırlatmış olduğu Anayasa taslağında kadına dair düzenlemeler mevcut halin de gerisindedir. Taslağın 89. maddesindeki “…Kadınlar, çocuklar, yaşlılar ve engelliler gibi özel surette korunmayı gerektiren kesimler için alınan tedbirler, eşitlik ilkesine aykırı olarak yorumlanamaz…” şeklindeki düzenleme, mevcut idari bürokrasinin, Hükümetin, kadına bakış açısındaki geriliği gözler önüne sermektedir. Oysa yapılması gereken, İHD’nin 2004’deki Anayasa değişikliği sürecinde önerdiği gibi, kadın-erkek eşitliğinin yanı sıra, Kadına Yönelik Pozitif Ayrımcılık ilkesinin kabul edilmesi ve tüm idari ve yargı mekanizmalarının da buna göre değiştirilmesidir.
İnsan hakları savunucuları olarak bizler, kadının cinsel, fiziksel, psikolojik bütünlüğünün dokunulmaz olduğunu; kadının insan haklarının temel insan hakkı olduğunu bir kez daha hatırlatıyor; kadına yönelik her türlü şiddet sonlanıncaya kadar mücadelemizi sürdüreceğimizi yüksek sesle ifade ediyoruz.
KADININ RENGİ BARIŞ, DİLİ BARIŞ…
İHD’Lİ KADINLAR