Türkiye Kürt Sorunu nedeniyle uzun yıllardır ekonomik, kültürel, sosyal ve insani boyutlarda ağır yıkım ve büyük acılara yol açan bir çatışma ve şiddet ortamında yaşıyor.
Çatışma ve şiddet kültürü, ülkemizde 30 yıl boyunca, 40.000’ nin üzerinde yurttaşımızın yaşamını yitirmesine, 17 bin faili meçhule, binlercesinin sakatlanmasına, 3 milyona yakın insanımızın zorla göç ettirilmesine, sayıları binlere varan kayıplara, , çevrenin tahrip edilmesine ve bütünüyle Türkiye yurttaşlarında onarılmaz tahribatlar yaratan bir travmaya maruz kalmasına neden oldu. KCK’ nin Ramazan ayı süresince 20 Eylül 2010 tarihine kadar eylemsizlik kararı vermiş olması, ölümlerin yaşanmayacağı duygusu biz insan hakları savunucularını umutlandırmış ve kaygılarımızı azaltmıştı.
Hakkâri’nin Aksu Köyü Bileh û Binevşan bölgesinde Devlet güçlerince yapılan operasyonlarda 9 PKK militanın yaşamını yitirmesi, umutlarımızı kırmış ve kaygılarımızı arttırmıştır.
Artık gelinen aşamada toplumun daha fazla bedel ödeyecek gücü ve tahammülü kalmamıştır. Çünkü mevcut çatışma ve şiddet ortamı, kurucu bir öğe olarak giderek toplumumuzu geri dönüşü olmayacak bir kutuplaşma ve parçalanmaya doğru sürüklemektedir.
Bundan sonra da yaşamımızın bir parçası haline getirilmeye çalışılan bu şiddet ve çatışma ortamının sona erdirilmesi gerekmektedir. İnsan hakları savunucularının yıllardır yaptıkları bu yönlü çağrılara rağmen Kürt sorunu başta olmak üzere bütün toplumsal sorun alanlarında, militarizme teslim olmuş, politikasız ve siyasi iradeden yoksun hükümetlerce yok sayılan, demokratik barışçıl yaklaşıma her zamankiden daha çok ihtiyacımız var.
Toplumumuzun etnik, dini ve kültürel olarak çok bileşenli yapısının ve farklılıklarımızla bir arada yaşama isteğinin demokratik bir anayasa ile güvence altına alınması, tüm toplum kesimlerinin ve medyanın toplumsal sorunlarımızın çözümünde şiddet ve çatışma yerine; barış, hoşgörü ve diyalogu yöntem olarak öne çıkarması gereken bir süreçten geçiyoruz.
Şiddetin tahrip ettiği siyasal alanı yeniden tesis etmek, siyasetin asli unsurları olan sözü ve diyalogu egemen kılmak için, Barış zeminini gelişmesi için acil olarak devletin operasyonların durdurulması gerekmektedir. Kalıcı bir çatışmazlık için devlet hemen adım atmalı ülkenin demokratikleşmesini, barışını, inşa etmelidir. Kalıcı bir çözümü mümkün kılmak için diyalog süreci başlatılmalı ve bu süreçten kendini çözümün tarafı olarak gören hiç bir aktör dışlanmamalıdır. Çatışmaların son bulması için yasaklardan arınmış bir diyalog ortamı oluşturulmalı ve inisiyatif sahibi şahsiyet ve dinamiklerin önerileri ön yargısız olarak tartışılabilmelidir. Bütün güçlerin görüşlerini dile getirmesi gerekmektedir. Bunun için başta temsilde adaletsizliğe sebep olan seçim barajı kaldırılmalı, siyasi partiler ve seçim yasası yasaklardan arındırılmalıdır. Siyasi tutuklular, insan hakları savunucuları ve barışa katkı sunmak için silahlarını bırakıp geldikleri için tutuklanan barış elçileri derhal özgürlüklerine kavuşmalıdır. Medyanın dili, eşitliği ve özgürlüğü esas almalı, tüm tarafların katılacağı müzakere zemini oluşturulmalıdır. Bu ateşkes dar siyasi çıkarlara heba edilmemelidir ve operasyonlar durdurulmalı. Ateşkese günler kala çatışmazlık için hükümet bir an önce adım atmalı müzakere ve diyalog çalışmaları başlatmalıdır.
İHD Siirt Şubesi
