ANADİL HAKTIR, ENGELLENEMEZ

Barış ve Demokrasi Partisi’nin çok dilli yaşamla ilgili almış olduğu sivil itaatsizlik kararlarına karşı TBMM’nin, siyasal iktidarın ve milliyetçi parti ve çevrelerin tepkisi antidemokratiktir.
 
TBMM kürsüsünde Kürtçe konuşulduğu zaman tutanaklara “bilinmeyen dil” veya “xxx” tabirlerinin yazılması Parlamentonun kendi geçmişine olan yabancılaşmasını ve haklara olan inançsızlığını göstermektedir. TBMM kuruluş yıllarına geri dönmeli ve o dönem parlamentoda Türkçe, Kürtçe, Arapça, Çerkezce konuşulabildiğini öğrenmeli ve bu inkârcı tutumundan vazgeçmelidir. TBMM Başkanı’nın BDP’li milletvekillerinin Kürtçe konuşması üzerine Savcıları göreve davet etmesi tuhaf bir ironi yaratmıştır. DGM Savcıları tarafından 3 Mart 1994 günü TBMM’den gözaltına alınan DEP milletvekilleri gerçeği çabuk unutulmuşa benziyor. Parlamenterin hak ve çıkarlarını korumak yerine Savcıları göreve davet eden bir Parlamentodan demokratik açılımlar beklenemez. TBMM Başkanı 12 Eylül Anayasası’na sığınmakta, darbe anayasasının yargı vesayetini içselleştirmiş olarak hareket etmektedir. Unutulmamalıdır ki, vesayet rejimini içselleştirmiş parlamenterlerle temel hak ve özgürlükler korunamaz. TBMM Başkanı öncelikle Kürtlerden özür dilemeli, Savcılık rolünü terk etmelidir.
 
Çok dilli yaşamla ilgili sivil itaatsizlik eylemlerinin başlaması üzerine gösterilen diğer tepkiler anlaşılır gibi değildir. Milliyetçi çevrelerin tepkisi 20. yüzyılın asimilasyoncu devlet politikalarının devam ettirilmesi biçiminde kamuoyuna tezahür etmiştir. Bu çevrelere şunu hatırlatmak gerekir; Türkler sadece Anadolu’da yaşamıyor. Balkanlarda, Kafkasya’da ve Orta Asya’da da yaşıyorlar ve çok sayıda devletleri var. Türkiye’deki siyasetçiler Bulgaristan’da, Makedonya’da, Kosova’da Türklerin dil hakkı için ne talep ediyorsa aynı talebi Türkiye’deki Kürtler ve diğer etnisiteler için de istemelidirler. Orada yaşayan Türkler dil haklarını kullandıkları için o ülkeler bölünmediğine göre Türkiye’de bölünmeyecektir. Ancak milliyetçi çevrelerin asimilasyoncu politikaları dayatmaları ve bunun için gerekirse şiddet kullanacaklarını söylemeleri Türkiye için bölünme tehlikesi yaratabilir. Bu çevrelerin hak ve özgürlüklere olan bakış açılarını artık değiştirmeleri gerekmektedir.
 
Türkiye Cumhuriyeti anadil hakkının kullanımını, eğitimini ve öğrenimini artık tanımalı ve gerekli anayasal ve yasal düzenlemeleri yapmalıdır. Bu düzenlemeler yapılıncaya kadar gerçekleştirilecek sivil itaatsizlik eylemlerini demokratik bir hakkın kullanımı olarak görmelidir. Kaldı ki dil hakları ile ilgili yapılan ve yapılacak olan sivil itaatsizlik eylemlerine Lozan antlaşmasının 39. maddesi de imkân tanımaktadır.
 
 
Anadil haktır. Anadilin kullanılması, eğitilmesi ve öğretilmesi önündeki tüm engeller kaldırılmalıdır. Siyasal iktidar yasası olmadığı halde TRT’de Kürtçe yayın yapabiliyorsa, Kürtler de herhangi bir yasal düzenleme beklemeden kendi dillerini istedikleri gibi kullanabilirler. (Üstelik Lozan var) AK Parti yapınca meşru, BDP yapınca gayrimeşru gösterilmesi tam bir ikiyüzlülük ve ayrımcılıktır. AK Parti’yi ayrımcı uygulamalar yapmaya son vermeye davet ediyoruz.
 
BDP’nin çok dilli yaşamla ilgili kararını kamuoyuna açıkladıktan sonra BDP’ye, Kürt kökenli milletvekillerine, Kürtlere ve Kürtçeye yönelik ayrımcılığın yanısıra nefret içeren söylemler de kullanılmaya başlanmıştır. Siyasal iktidarın nefret söylemini engelleyici tutum alması ve nefret suçlarını düzenlemesi gerekmektedir. Şiddete başvurulmadan sivil itaatsizlik eylemleri ile hak arama yolunun nefret söylemi ile engellenmesi uygulamalarına son verilmelidir.
 
İHD GENEL MERKEZİ

Bir cevap yazın