Av. Hüsnü Öndül
(Bu makale İsmail Beşikçi’ye armağan kitabında yer alması için Temmuz 2010 tarihinde yazıldı ve kitap “İsmail Beşikçi” adıyla, Derleyenler Barış Ünlü ve Ozan Değer, İletişim Yayınları 2011 yayınlandı.)
ZORLA YERİNDEN ETME UYGULAMASI
(Acıyı gören insan başkasını acıtmaz, Göç Hikayeleri)
Zorla yerinde etme uygulaması, Türkiye’de, uzun yıllar, daha çok kamulaştırma sorunları nedeniyle karşılaşılan bir sorun olarak biliniyordu. Bir insan hakkı sorunudur elbette. Buradaki “zor”, devlet gücüyle, idari organların idari kararlarıyla ve bedeli ödenmek suretiyle; gerektiğinde yargısal süreçler işletilerek uygulanan zor anlamına geliyordu. Bir yasal dayanak vardı. Kamulaştırma bedellerinin geç ödenmesi, taşınmaz için takdir edilen miktarın gerçek değerinin altında olması ve ödemelerde gecikme ile ilgili faizlerin çok düşük olması gibi sorunlar yaşanıyordu. Bir de Türkiye’de pek tartışılmayan ve araştırılmayan kamulaştırmanın sosyal boyutu sorunu yaşanıyordu. Çiftçinin elinden tek bildiği iş fiilen alınıyor ve toprağı işlemekten başka bir uzmanlık alanı bulunmayan kişiye “al bu parayı ne yaparsan yap” deniyordu. Hep böyle dendi. Ne doğru dürüst bir kurs düzenlendi, ne de başkaca eğitim ve diğer yönlendirme etkinlikleri…
1980’li yılların sonuna doğru ise en başta insan hakları savunucuları yeni bir sorunla karşılaştılar:
Köyler yakılıyor, yıkılıyor ve boşaltılıyordu.
Devlet yapıyordu bunu.
Devlet kim mi?
Devlet, subaydı, astsubaydı, korucuydu oralarda. Oralar dediğimiz doğu ve güneydoğu bölgesi… Valiler, “devlet yapmıyor” diyordu.”Münferit hadiseler oluyor” diyordu. En çok da “terör örgütü yakıyor, yıkıyor; vatandaş da terör nedeniyle bölgeyi terk ediyor” diyorlardı.
Bölgede 1987 tarihinden itibaren Olağanüstü Hal rejimi uygulanıyordu.
Bu yazının yazıldığı Mayıs 2010 tarihi itibariyle, ne doğu ve güneydoğu bölgesinden fiilen sorumlu askeri yetkililer, ne OHAL valileri, ne Genelkurmay, ne İçişleri Bakanlığı ne bir tek vali, kaymakam kabul etti devletin sorumluluğunu.
Bir el, İHD verilerine göre 3700’e yakın köy ve mezrayı yakmış, yıkmış ve boşaltmıştı.
Köy boşaltmaların büyük bir kısmı, devlet ile PKK militanları arasındaki çatışmaların yaşandığı 1984-1999 tarihlerinde meydana gelmişti.
OHAL Bölge Valiliği’nin Kasım 1997 açıklamasına göre, boşaltılan köy sayısı 820, mezra sayısı 2.345 ve zorla yerinden edilen insan sayısı 378.335’dir.(1)
İçişleri Bakanlığı, aynı döneme ilişkin 945 köyün, 2.021 mezranın boşaltıldığını ve 358.335 kişin yerinden olduğunu açıklamaktadır.(2)
İHD 1994 yılı Mayıs ayında yayınladığı kitapta boşaltılan köy ve mezraların toplam sayısını 1993 yılı sonu itibariyle 923 olarak vermektedir.(3)
İHD’nin 1994 yılı yıllık raporunda sadece 1994 yılında boşaltılan köy ve mezra sayısı 1500 olarak bildirilmektedir.(www.ihd.org.tr)İHD.
Toplam sayıya bakıldığında köy ve mezraların en fazla boşaltıldığı yılın 1994 yılı olduğu anlaşılmaktadır.
İHD, Habitat 2 Konferansının İstanbul’da yapılması sırasında yayımladığı,”Habitat 2 Alternatif rapor, eşit, özgür, ayrımsız yerleşim hakkı” başlıklı çalışmanın 11. sahifesinde, 1 Mart 1996 itibariyle boşaltılan köy sayısını 2657 olarak bildirmektedir.(4)
İnsan hakları örgütleri zorla yerinden edilen nüfusu çoğu kez “3 milyonun üzerinde” ya da “üç milyon civarında” diye ifade etmektedirler. Bu konuda resmi rakamlarda da netlik bulunmamaktadır. Öte yandan değişik zamanlarda yapılan Genelkurmay Başkanlığı, İçişleri Bakanlığı ve OHAL Bölge Valiliği açıklamalarının da birbiriyle çeliştiği görülmektedir.
Yerinden edilmiş nüfus konusunda Hacettepe Üniversitesi Nüfus Etüdleri Enstitüsü’nün Devlet Planlama Teşkilatı’nın koordinatörlüğünde gerçekleştirdiği araştırmada(2004-2006) yerinden edilen kişilerin sayısı, 953.680-1.201.000 şeklinde bildirilmektedir.(5)
Hükümet, zorla yerinden edilenlerle ilgili Temmuz 2004 tarihinde 5233 sayılı Terör ve Terörden Doğan Zararların Karşılanması Hakkında Kanun’u çıkardı. Avrupa Birliğinin hazırladığı “Türkiye 2009 İlerleme Raporu”ndaki bilgilere göre( s.31) toplam 361.000 başvurunun %50’si sonuçlandırılmıştır. Başvuruların yaklaşık üçte ikisine tazminat ödenmiştir. Bu demektir ki, Hacettepe Üniversitesi araştırmasını esas alacak olursak mağdurların %20-30’u başvuruda bulunmuş ve beş yılda başvuruların ancak yarısı sonuçlandırılabilmiştir.
Zorla yerinden etmelerle ilgili olarak Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi’nin İçyer/Türkiye kararı çok önemli bir karardır. Bilindiği gibi Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi, Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi’nin 13. maddesindeki “etkili başvuru hakkı”nın sağlanacağı yerin mahkeme olması gerektiğini söylememektedir. Önemli olan başvurulan yolun ya da öngörülen mekanizmanın etkili olmasıdır. Sonuç almaya elverişli olmasıdır. Madde, başlığı ile birlikte şöyledir:
“Etkili başvuru hakkı
Madde 13 Bu Sözleşme’de tanınmış olan hak ve özgürlükleri ihlal edilen herkes, ihlal fiili resmi görev yapan kimseler tarafından bu sıfatlarına dayanılarak yapılmış da olsa, ulusal bir makama etkili bir başvuru yapabilme hakkına sahiptir.”
OHAL döneminde Avrupa İnsan Hakları Komisyonuna iç hukuk yollarını tüketmeden yapılan başvurular kabul edilmişti.Türkiye’de etkili başvuru yolunun bulunmadığı anlamına geliyordu bu.Ancak Doğan ve Diğerleri-Türkiye davasında(Haziran 2004) Avrupa İnsan hakları Mahkemesi köylerindeki mallarına ulaşamadıklarını bildiren başvuru sahiplerin başvurularını haklı bulmuştur.( Doğan ve Diğerleri, AİHM 3.Daire, Başvuru No: 8803/02, karar tarihi 29.06.2004, aihm.anadolu.edu.tr, çeviren Hasan Kemal Elban)
Başvuru sahipleri Ekim 1994 tarihinde köyleri güvenlik kuvvetleri tarafından zorla boşalttırılan ve yakılan Tunceli ili Hozat ilçesi Boydaş köyü sakinleridir. Hükümet zorla yerinden etmeyle ilgili olarak PKK’yı sorumlu tutmaktadır. Karar metninde hükümetin açıklamalarına yer verilmektedir.
“20.Bu terör faaliyetleri, bölgedeki nüfusun hızlı bir şekilde güvenli kentlere ve kırsal alanlara akmasıyla sonuçlanmıştır. Bu nedenle bölgedeki köylerin ve mezraların sakinleri, PKK’nin terör tehdidi yüzünden evlerini terk etmişlerdir.
21.Bununla birlikte, bir dizi yerleşim yeri, nüfusun güvenliğini sağlamak için bir önlem olarak idari makamlar tarafından boşaltılmış olabilir. Resmi rakamlara göre terör yüzünden yerlerinden edilen nüfusun sayısı 380.000 civarındadır. Bu rakam 853 köy ve 2.183 mezrada bulunan 48.822 evin boşaltılmasına karşılık gelmektedir.
22.Başvurucular Boydaş köyü sakinleridir. Resmi kayıtlar, Boydaş sakinlerinin PKK’nın baskısı sonucu boşaltıldığına işaret etmektedir. Başvurucular köylerinden güvenlik güçleri tarafından ayrılmak zorunda bırakılmamışlardır.”
AİHM, anılan kararda, Avrupa Konseyi Parlamenterler Meclisi’nin kabul ettiği rapor ve kararlara değinmektedir. Aynı zamanda Birleşmiş Milletler Genel Sekreterinin özel temsilcisi Francis Deng’in Türkiye ziyaretine ve hazırladığı rapora yer ermektedir. Kararda, Hükümetçe alınan önlemlerin yetersizliği ve etkili iç hukuk yolunun bulunmadığı tespitinde bulunulmaktadır. Zorla yerinden etmeyle ilgili bu ihlal kararından sonra 27 Temmuz 2004 tarihli 5233 sayılı kanun yürürlüğe girmiştir. İçyer-Türkiye kararında 85. paragrafta AİHM şöyle demektedir:”Böylece Mahkeme, Doğan ve Diğerleri kararında ülke içinde zorla yerinden edilen kişilerle ilgili yapısal bir sorunun varlığını belirlediğini ve Türkiye’deki bütün sistemi etkileyen (sistemic) bu duruma son verilmesi için alınması gereken muhtemel tedbirlere işaret ettiğini kaydetmektedir.Söz konusu kararın ardından, davalı Devletin yetkilileri, köylerindeki mal ve mülklerine ulaşmaları engellenen kimselerin Sözleşmedeki haklarının ihlaline karşılık bir giderim sağlamak amacıyla, 27 Temmuz 2004 tarihli tazminat yasasını çıkarmak dahil, birkaç tedbir almıştır.Böylece Hükümet mevcut sistemi etkileyen bu durumu gözden geçirip etkili bir başvuru yolu oluşturma konusundaki görevini yerine getirmiş sayılabilir.”(İçyer/Türkiye, 3.Daire, Başvuru No:18888/02, karar tarihi 12.01.2006, aihm.anadolu.edu.tr, çeviren Hasan Kemal Elban)
Zorla yerinden etme konusunda Türkiye, 10 Aralık 2007 tarihli Resmi Gazete’de bir Milletlerarası Andlaşma yayınladı. Bu andlaşmanın adı, “Birleşmiş Milletler Kalkınma Programı Türkiye No:00045992
Türkiye’de Ülke İçinde yerinden Olmuş Kişiler(ÜİYOK) Programının Geliştirilmesine Destek Projesi”dir. Projenin “kısa tanıtım” bölümünde şöyle denmektedir.
“Proje(1) istişare ve danışma yoluyla uluslararası standartlara göre bir ÜİYOK araştırmasının geliştirilip uygulanmasına destek vererek (2) hükümetin geri dönüşü ve/veya bütünleşmeyi destekleme çabalarını kolaylaştırmak için Güneydoğu veya Doğu Anadolu’da bir ilde pilot çalışma yaparak (3) UNDP’nin, talep üzerine, Hükümet ve BM Ülke Ekibi’nin teknik ve uzmanlık ihtiyaçlarına cevap vermesini olanaklı kılarak(4) BMÖ Ülke İçinde Yerinden Olma Konusunda Yol Gösterici İlkeleri yayıp, İlkelere yönelik kapasiteyi geliştirip ve farkındalık yaratarak T.C Hükümetine iyi tanımlanmış bir ÜİYOK geri dönüş programı geliştirmede yardım edecektir.”
Projenin içeriğinin şekillenmesinde 2002 yılında Türkiye’yi ziyaret etmiş olan ve insan hakları örgütleriyle de görüşmelerde de bulunmuş olan BM Genel sekreterinin Ülke İçinde Yerinden Olmuş Kişiler özel Temsilcisi Deng’in ziyaret sonrası hazırladığı raporunun etkisinin olduğu kabul edilmektedir. Bu vesile ile açıklamalıyız ki, Deng’le İHD Genel Başkanı sıfatımızla yaptığımız görüşmede geç müdahalelerin yarattığı sorunlara dikkat çekmiştik. Öyle ya, Birleşmiş Milletler sistemi bütün bir 90’lı yıllar boyunca zorla yerinden edilenlerin durumunu anlamaya 2002 yılında geliyordu. Düşünün ki, 1994 yılında belki de bütün bir 90’lı yıllar boyunca hiçbir ülkede gerçekleştirilmemiş zorla yerinden etme uygulaması( o yıl 1500 köy ve mezra boşaltılmıştı) Türkiye’de yapılmış ve 1996 yılında BM Habitat 2 Konferansı da hiçbir şey yaşanmamış gibi Türkiye’de gerçekleştirilmişti. Bu her şey olup bittikten sonra BM sistemin nihayet harekete geçebilmiş olması dünya sisteminin insan haklarını koruma konusundaki zafiyetini göstermektedir. Tuhaf bir durum ama yerleşim alanlarının boşaltıldığı tarihlerde OHAL Valisi olan Ünal Erkan Habitat 2‘nin gerçekleştirildiği tarihlerde Tansu Çiller hükümetinde bir dönem şehircilikten sorumlu devlet bakanlığı görevine getirilmişti. Konferansta zorla yerinden etme sorunu şöyle bir değinilip geçilen bir sorun olarak görüldü. Habitat Konferans alanının dışında insan hakları savunucularının feryatları polis copları ve gözaltılarla karşılık buluyordu.
Yukarıda sözünü ettiğimiz Birleşmiş Milletler ile Türkiye arasındaki Andlaşma ağırlıklı olarak kalkınma perspektifini taşıyor. Sorun ekonomik ve sosyal boyutu ile değerlendiriliyor. Esasen 5233 Sayılı Tazminat yasası da ancak sınırlı bir tazminat boyutunu gündeme alan bir yasa. Manevi zararları kapsamıyor ve hak sahiplerinin başka bir anlatımla mağdurların hakları hakkında bilgilendirildiğini söylemek de olası değil.
Birleşmiş Milletler Ülke İçinde yerinden Olma Konusunda Yol Gösterici İlkeler(6), genel İlkeler başlığı altında 4 ilkeye, ülke içinde yerinden olmaktan korunmaya ilişkin ilkeler başlığı altında beş ilkeye, yerinden olma konusunda korumaya ilişkin 14 ilkeye, insani yardımlara ilişkin 4 ilkeye ve geri dönüş, yeniden yerleştirme ve yeniden entegrasyon konularına ilişkin İlkeler olmak üzere üç ilkeye yer verir.
Türkiye’nin zorla yerinden etme konusunda ne yukarıda değindiğimiz Birleşmiş Milletler ilkeleriyle uyumlu bir zihniyete ve ne de pratiğe sahip olduğunu söyleyebiliriz. Türkiye’de yüzleme, hesaplaşma geleneği yok. Hiçbir olağanüstü dönemle hesaplaşılabilmiş değil. Ne 27 Mayıs askeri darbesinin, ne 12 Mart’ın ne 12 Eylül’ün. Aynı zamanda güneydoğu da cereyan etmiş-etmekte olan silahlı çatışmalar ve OHAL rejimi uygulamalarıyla ilgili(gözaltında kayıplar, faili meçhul siyasal cinayetler) bir yüzleşme-hesaplaşma yaşanıyor.
Olağanüstü dönemlerde ağır insan hakları ihlallerinin yaşanması ve insancıl hukukun ciddi ihlalleri durumuyla ilgili Birleşmiş Milletlerce kabul edilmiş bir belge var.60/147 sayılı Birleşmiş Milletler kararı ile genel Kurul, “Uluslararası İnsan Hakları Hukukunun Ağır İhlallerinden ve İnsancıl Hukukun Ciddi İhlallerinden Mağdur Olanların Bir Hukuk Yoluna Başvurma ve Giderim Elde Etme Haklarına Dair Temel Prensipler ve Rehber İlkeleri 16 Aralık 2005 tarihinde kabul etmiştir. Buna göre tazminat, yerine koyma, zarar tazmini, zihinsel ve fiziksel rehabilitasyon ve sosyal statünün geri kazandırılmasını kapsamaktadır. Tazminat yanında “hakikatin ortaya çıkarılması, suçluların cezalandırılması ve sürmekte olan hak ihlallerinin önüne geçilmesi gibi adımlar da mağdurların durumunun iyileştirilmesine katkıda bulunacaktır.(7)
Burada dile getirilen görmüşlere paralel görüşler TOHAV(Toplum ve hukuk Araştırtmaları Vakfı)Zorunlu Göç Mağdurlarına Hukuki Destek Programı tarafından da dile getirilmiştir:” Sorunun çözümü için öncelikle inkâr politikasının yumuşatılması anlamına gelen örtme ve öteleme politikası yerine mağdurların kendini ifade edeceği, BM Yol Gösterici İlkeler temelinde, gerçeklerin açığa çıkarılacağı, toplumsal mutabakatın sağlanacağı kalıcı ve sürdürülebilir bir çözüm politikasının hayata geçirilmesi her zamankinden daha fazla olanaklıdır.”(8)
Zorla yerinden etme politikası ve uygulamalarına dönük olarak Tesev Raporu’nda şu tür önerilerde bulunulmaktadır:
47
“Öneri
• Yasada ölüm, yaralanma ve sakatlanma için belirlenen tazminat miktarları, tazminat hukukunun temel ilkeleriyle
uyumlu olacak şekilde artırılmalıdır.
• Bu zararlar için bugüne dek tazminat ödenmiş olan hak sahiplerine, yeni belirlenecek tazminat miktarıyla
daha önce kendilerine yapılan ödeme arasındaki fark ödenmelidir.
• Zarar tespit komisyonlarının vermiş oldukları bütün kararları gözden geçirmek üzere özel bir denetim
mekanizması oluşturulmalıdır. Taşınır ve taşınmaz mallar ile mallara ulaşamamaktan kaynaklanan zararlar
için bugüne dek belirlenmiş olan tazminat tutarları gözden geçirilmelidir. Zarar tespit komisyonlarının verdiği
bütün ret kararları yeniden değerlendirilmeye alınmalıdır.
• Yasa’ya bir geçici madde eklenerek, Mahmur Kampı’nda ve Avrupa’da yaşayan mülteci göç mağdurlarının
Yasadan yararlanabilmesi için başvuru süresi uzatılmalıdır.
• Yasa’dan yararlanma hakkı olan zorunlu göç mağdurlarına, yaşadıkları psikolojik kayıp ve travma nedeniyle
manevi tazminat ödenmelidir. Bu hak, başvurmuş ve başvuracak olan bütün hak sahiplerine tanınmalıdır.
• Yasanın uygulanmasının hızlandırılması adına, özellikle başvuruların yoğun olduğu eski OHAL illerinde, çok
sayıda ek Zarar Tespit Komisyonu kurulmalı, bu komisyonların tam zamanlı olarak çalışmasının koşulları
yaratılmalı, bütün başvurular 2010 sonuna dek sonuçlandırılmalıdır.”(9)
Bir insan hikayesiyle bitirelim yazımızı:_
”Acıyı gören insan başkasını acıtmaz…”
Siirt’in Güçlükonak İlçesi Bane köyü(Köyün resmi adı Ormaniçi…) halkındandılar. Adile Ekin adındaki beş yaşındaki bebek de o köydendi. Şubat 1993 günü ortalık karlarla kaplıyken, beyaz elbiseli askerler geldiler köye.Yaylım ateşline tutuldu köy.Adile bebeği de o kurşunlar katletti.Sabahtan itibaren köyün erkeklerini topladılar köy meydanına, yüzü koyun karların ve çamurların üstüne yatırdılar, akşama kadar. Çocukları da karın altında beklettiler öylece, sonra da gözlerini bağladıkları erkeklerin ellerini de birbirlerine bağladılar. On kişiyi helikopterle Şırnak’a götürdüler. Otuzüç kişiyi de iki- üç saat yürüterek Güçlükonak’a…Askeriyeye ait bir inşaatta tutuldular gözaltı niyetine ve 15 gün boyunca geceleri işkenceye maruz kaldılar.İbrahim Ekinci orada işkence de öldü.. Mehmet Ali Çetin’in iki ayağı dizaltından kesildi..Soğuktan kangren olmuştur ayaklar.Daha öyle pek çok kişinin ayakları kangren olmuştur.Bütün bunları anlatan Resul Aslan, 68 gün gözaltında kalmıştır.Hiç hakim yüzü görmemiştir.Hastaneye kaldırılır askerler tarafından.Ayakları kesilir.Dört kişinin ayakları kesilir kangren nedeniyle.Ankara’ya nakledilirler.Köylerine dönüşleri haziran-temmuz 1993 aylarını bulur.Köylerine geldiklerinde bütün evlerin yakılmış olduğunu, hayvanlarının öldürüldüğünü görürler.Halk camiye sığınmıştır.1994’de köyü yine basıp dört kişiyi öldürürler.Aslan İstanbul’a gelir, Türkiye İnsan Hakları Vakfı’nın tedavi programına alınır.Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi’ne de intikal eder olaylar.AİHM ihlal kararı verir.(Ahmet Özkan ve diğerleri/Türkiye davası)
Resul Aslan bütün olup bitenlere dair şöyle der:”Geçmişe dönüp baktığımda keşke hiçbir zaman savaşlar olmasaydı. Zaten savaş özellikle dar geçimli insanlara yansıyor. Zenginlere hiç yansımıyor zaten. Dünyanın hangi ülkesinde olursa olsun, hep fakirlere yansıyor, yani zenginlere yansımıyor. Hatta zengin belki daha çok kazanıyor. Ama işte bu dünyanın düzeni midir işte öyle diyelim, bilmiyorum. Oluyor işte. Dünyada böyle savaşlar devam ediyor. Keşke olmasaydı ama maalesef oluyor… Herkes iyi olsaydı bu olmazdı. Ama demek ki insan hep bir olmuyor. Temiz insanlar var kötü insanlar var…
“Şöyle bir durum var. Çok eziyet gören, yokluğu çeken, acıyı gören insan nazik kalpli oluyor.
“.Daha duygulu oluyor, daha efendi oluyor. Bir tecrübe kazanıyor. İnsanlık tecrübesi. Böyle yokluğu görmeyen, acıyı görmeyen insan, haberi olmuyor yokluktan, acıdan. Yani biz bir insanlık dersini öğrendik… Daha tecrübeleri kazanmışız. Ben bazen diyorum ki, ben çok şanslı bir insanım, ben bu kadar acıyı görmüşüm. Bu kadar baskıyı işkenceyi görmüşüm. Ben belki de böyle bir üniversite okumuş gibi, ben orada bir tecrübe kazanmışım. Demek insanlıkta, dünyada böyle şeyler oluyor. Biraz kendimiz yaşadık. Kesinlikle acıyı gören bir insan başkasını acıtmaz. Bunu yapanlar acımamışlar. Canları acımamış.(10)
Kimsenin canı acımasın…
1)(Av. Karakuş Hakan, Avrupa İnsan hakları mahkemesi kararları ve karşıoylarında Türkiye, İstanbul Barosu yayınları, İstanbul, 2001 sahife 380).
2)Güvensizlik mirasının aşılması: Devlet ve yerinden edilmiş Kişiler arasında toplumsal mutabakata doğru” Tesev Norveç Mülteci Konseyi, çeviri, Metin Çulhaoğlu, s.13, dipnot:12)
3)Yakılan Köylerden Bir Kesit, İHD yayınları, yayına hazırlayan Erol Anar, Nisan 1994, s.7)
4) Habitat 2 Alternatif rapor, eşit, özgür, ayrımsız yerleşim hakkı, İnsan Hakları Derneği Yayını, Ankara,1996
5)hips.hacettepe.edu.tr/tgyona/TGYONA-rapor.pdf
6)Birleşmiş Milletler Ülke İçinde yerinden Olma Konusunda Yol Gösterici İlkeler(Brookings Enstitüsü yerinden Olma Projesi, çeviri: Yrd. Doc. Dr. Kerem Altıparmak, İmaj yayınevi Ankara, Temmuz 2005)
7)İnternatıonal center for Transıtıonal Justıce, Teoride ve Pratikte Tazminat, çeviri Zeyneb Gültekin, New York, 2007
8)Toplum ve hukuk, Toplum ve Hukuk Araştırmaları Vakfı yayını, İstanbul, yaz:2007, sayı:12, s.11
9)Kürt Sorunu’nun Çözümüne Doğru: Anayasal ve Yasal Öneriler, Dilek Kurban-Yılmaz Ensaroğlu, Tesev yayını, İstanbul, Haziran 2010, s.46-47
10.Göç Hikâyeleri, Göç-Der Yayını, yayına hazırlayan, Namık kemal Dinç, İstanbul, s.4