20.02.2012
23 Ekim 2011 günü meydana gelen Van depreminden hemen sonra İHD Genel Merkezi ve İHD Şubeleri/Temsilcilikleri ayni yardım kampanyası başlatmış, toplanan eşyalar Van da bulunan İHD Van Şubesinin de içinde olduğu sivil toplum örgütleri yardım merkezine ulaştırılmıştır. İHD Van şube yöneticileri kendileri de depremzede olmalarına rağmen gerekli duyarlılığı göstermiş, yardım çalışmalarına aktif olarak katılmışlardır.
Van’da 9 Kasım 2011 günü meydana gelen 2. yıkıcı depremden sonra İHD Genel Merkezi tarafından Genel Başkan Öztürk Türkdoğan, Genel Sekreter yardımcıları R. Reşat Çetinbaş ve Emrah Öner’den bir heyet oluşturulmuş ve İHD heyeti 25-26-27 Kasım 2011 tarihlerinde Van’da incelemelerde bulunmuştur. Heyete Van da bulunan İHD MYK üyesi ve bölge temsilcisi Şevket Akdemir, İHD Van şube Başkanı Ömer Işık, İHD Van şube yönetim kurulu üyesi Sami Görendağ da katılmıştır.
HEYETİN İZLENİMLERİ VE YAPTIĞI GÖRÜŞMELER
Deprem bölgesine, birinci depremin üzerinden 1 aydan fazla bir zaman geçtikten sonra gitmemize rağmen ilk gözlemimiz şehrin trafiğinin yok denecek kadar az olduğuydu. Bu durum büyük oranda kentin boşalmasına bağlı ise de ekonomik yaşamın durma noktasında oluşunun da etkisi olduğu söylenebilir. Hemen her binanın etrafında birkaç çadırdan oluşan öbekçikler vardı. Şehri terke etmeyenlerin büyük çoğunluğu evlerinin yakınlarında kurdukları bu çadırlarda kalıyorlardı. İlk olarak KESK gönüllülerinin kurduğu ve yönettiği gönüllüler çadırını ziyaret ettik. Burada gönüllülerle yaptığımız görüşmelerde; “depremin ilk günlerinden itibaren gelen yardımların dağıtılmasında resmi yetkililerin yetersiz kaldığı ve organize olamadığı, gönüllü kuruluşların ve belediyenin yardım çalışmalarına katılımının da engellendiği ve özellikle ülke dışından gelen yardımlara valilik tarafından el konulduğu, Erciş ve köylere yapılan yardımların daha iyi ulaştırılmasına rağmen özellikle Van merkezindeki birçok mahalleye resmi yetkililerin hiç uğramadığı buralara yardımların sadece gönüllü kuruluşlar tarafından ulaştırıldığı” ifade edildi. Valilik kriz masası tarafından yönlendirilen yardım çalışmaları imamlar ve okul müdürleri aracılığıyla yapıldığı, bu nedenle yardımların ihtiyaç sahiplerine ulaştırılmasında yetersiz kalındığı özellikle vurgulandı. Barınma sorununun çok büyük boyutlarda olduğu, gelen konteynerlerin birkaç köye kurulduğu ve büyük kısmının kışlalara verildiği onun dışında kalanların çadırlarda barındığı, kış şartlarında çadırların ısıtılmasının çok zor olduğu ve bu nedenle halkın büyük bir kısmının şehri terk ettiği belirtilerek bu durumun yetkililer tarafından desteklendiği ve adeta biz zorunlu göçe dönüştürüldüğü vurgulandı.
İkinci görüşmemiz TMMOB Van il başkanıyla oldu. Burada, “ana depremden sonra 5000’ in üzerinde artçı deprem olduğu, bu nedenle binaların çoğunun durumunun kötü olduğu TMMOB olarak hasar tespit komisyonunda yer almak için yaptıkları başvurunun önce ret edildiği ve kendilerine komisyonlara sivil topum örgütlerinin dahil edilmediğinin bildirildiği, ancak daha sonra yeniden baş vurdukları ve bu ikinci baş vurunun valilik tarafından kabul edildiği, şu an TMMOB’ın 50 mimar ve mühendisle hasar tespit çalışmalarına katıldığı” bilgisi verildi.
Daha sonra ki görüşmemiz Van Belediye Başkanı Bekir Kaya, o gün Van’da bulunan BDP Genel Başkanı Selahattin Demirtaş ve belediye yetkilileriyle oldu. Bu görüşmede de “ilk günlerde belediyenin, afet koordinasyon merkezi çalışmalarına dahil edilmediği hatta belediye başkan yardımcısının içişleri bakanı tarafından; siz gidin alt yapı çalışmalarıyla ilgilenin bu bizim işimiz denilerek dışarı çıkarıldığı, sonraki süreçte de Valiliğin belediye ile iş birliği yapmakta isteksiz davrandığı, Devletin yardımları ulaştırma da ayrımcı davrandığı, AKP’yi destekleyen bölgelere daha çok ve öncelikli yardım ulaştırdığı diğer bölgelerin ise göçe teşvik edildiği” bilgisi anlatıldı.
Ayrıca, şu an bir belediye başkan yardımcısının afet koordinasyon merkezinde görev yaptığı ancak fazla etkin olmasına izin verilmediği, ifade edildi. Halen Van ın altı bölgeye ayrıldığı ve her bölgenin BDP’li bir kaç belediye tarafından tüm ihtiyaçlarının karşılanacağı bir organizasyon planı oluşturulduğu, bu yönde çalışmaların başladığı ve 1. Bölgenin tamamlandığı diğer bölgelerinde birkaç gün içinde hazır olacağı bildirildi.
Sonraki görüşmemiz Van Valisi Münir Karaloğlu ile oldu. Yardım çalışmalarının organizasyonu konusunda bilgi aldık, ardından sivil toplum kuruluşları ve belediye yetkilileri ile işbirliği konusundaki eksikleri dile getirdik, buna cevaben Vali, “sivil toplum kuruluşlarıyla işbirliği konusunda bir sorun olmadığını, usulüne uygun olarak başvuran ve çalışmak isteyen gönüllü kuruluşları çalışmalara dahil ettiklerini, ancak belediye yetkilileriyle iş birliği konusundaki yetersizlikle ilgili olarak, daha çok belediye başkanını eleştirel bir tutum içine girerek, belediye başkanının afet koordinasyon kurulunun doğal üyesi olduğu için deprem sonrasındaki ilk toplantıya çağrıya gerek olmadan gelmesi gerektiğini ancak gelmediğini ve buna rağmen valiliği suçlar bir tavır içine girdiğini” belirtmiştir.
Polisin protestocu depremzedelere karşı kötü tutumunu ve aşırı müdahalesi konusundaki sorumuza ise, bu duruma çok üzüldüğünü ve bir daha olmaması için çevik kuvvetin elindeki gaz bombalarını toplattığını, belirti.
Barınma sorunuyla ilgili olarak ta, halen çadır alamamış kimsenin olmadığını, 22 bin konteynır sipariş edildiğini, ancak nakliye ve lojistiğinin çok zor olması sebebiyle sürecin yavaş ilerlediği, zaman içinde sorunun hafifleyeceği, bilgisi verildi.
İkinci gün önce TTB ve SES üyeleri tarafından hizmet verilen sağlık merkezini ziyaret ettik. Burada; ilaç ve malzeme açısından fazla bir sorun bulunmamasına rağmen sağlık merkezlerinin ve hizmet sunan personel sayısının son derece yetersiz olduğu anlatıldı. Bölge de hizmet veren tek hastanenin Bölge Eğitim ve Araştırma Hastanesi olduğu ve buranında doğal olarak çok yetersiz kaldığı, aile hekimlerinin kendilerinin de depremzede olduğu buna rağmen çalıştırılmaya devam ettirildiği ancak artçıların devam etmesi ve binaların hasarlı olması sebebiyle hizmet vermeye çekindikleri ve psikolojik durumlarının bozuk olduğu belirtildi.
Daha sonra belediye ve valiliğe ait birkaç depoyu gezdik. Depolarda yeterince yardım malzemesi olmasına rağmen ortak sorun, bunların tasnif edilerek ihtiyaç sahiplerine ulaştırılması için gereken insan gücünün yetersizliğiydi. En önemli talepleri gönderilecek yardım malzemelerinin guruplarına göre paketlenerek gönderilmesiydi.
Ardından birkaç çadır kenti ziyaret ettik. Buralarda durum daha iyi görünmekle beraber kapasitesi çok sınırlıydı ve halkın büyük çoğunluğu çadır kentlere rağbet etmiyordu.
Son ziyaretimiz Bostan içi belediye başkanlığına oldu. Başkan bize birinci depremde fazla hasar görmedikleri için yardım ulaşmadığını, halen de yardımların en az ulaştığı yerin beldeleri olduğunu, hala çadır alamamış insanlar bulunduğunu anlattı. Barınma sorunuyla ilgili olarak valilikle yaptığı görüşmede, kendilerine çadır değil de artık konteyner tahsis edileceğini belirtmesine rağmen henüz bir çalışma yapılmadığını belirtti. (İHD adına toplanan yardımların önemli bir kısmının burada dağıtıldığı belediye başkanı tarafından da ifade edildi)
Yaptığımız görüşmeler ve ziyaretlerin dışında Van’da çok büyük bir güvenlik sorununun da bulunduğunu gözlemledik. Halk eşyalarını hırsızlık ve yağmaya karşı korumak için evlerinin önünde ateşler yakarak silahla nöbet tutuyor ve geceleri şehrin her yanından sabaha kadar süren silah sesleri geliyordu. Bu silah sesleri herhangi bir çatışmadan kaynaklanan sesler değil, insanların nöbet sırasında gelişigüzel ateşledikleri silahlardan kaynaklanıyordu. Normal zamanlarda şehrin her yanında devriye gezen güvenlik güçlerinin izine pek rastlanmadı.
Ayrıca, Kızılay’a ve devlete ait yardım araçlarına pek rastlamadığımız halde İHH’nın yardım araçlarının pek çok yerde bulunduğunu gördük. Halk içindeki yaygın bir söylenti Kızılay yardımlarının bu vakıf aracılığıyla yapıldığı şeklindeydi.
Vanlıların önemli bir kısmı AKP’nin özellikle barınma sorununu bilerek çözmediği ve bu yolla bir çeşit zorunlu göçe ittiğini düşünmekteydi. Bunun bir siyasi intikam aracı olarak kullanıldığına dair yaygın bir kanı mevcut.
HEYETİN HAK İHLAL TESPİTLERİ
1. Yaşam Hakkı İhlali;
a) Van’da 23 Ekim 2011 günü 7.2 ve 9 Kasım 2011 günü gerçekleşen 5.9 büyüklüğündeki iki deprem sonrası çok fazla binanın yıkılması veya ağır hasar görmesi sonucu 640 civarında insanın yaşamını yitirmesi ihmal nedeniyle gerçekleşmiş bir yaşam hakkı ihlalidir. Türkiye deki mevzuat uyarınca 1. Derece deprem bölgelerindeki binaların 9 büyüklüğündeki depreme dayanıklı olarak yapılması gerekmektedir. Van depremi göstermiştir ki yaşam hakkı güvence altında değildir.
b) Deprem sonrası yabancı yardım kuruluşlarının yardım önerilerini ret eden hükümetin bu tutumu kurtarma çalışmalarında aksama ve gecikmeye neden olmuştur. Bu durumun can kayıplarının artmasına neden olduğu açıktır. Diğer yandan, deprem sonrası yapılan incelemelerde ikinci depremde (Edremit depremi) yıkılan otellere “kullanılabilir” raporu verilerek çalışmasına müsaade edilmesi, yaşam hakkı ihlaline çok açık bir örnek oluşturmaktadır.
2. Ayrımcılık yapılması; deprem sonrası Van, devletin ayrımcı yüzünün net olarak ortaya çıktığı bir yer olmuştur. Ayrımcılık üç ana noktada ortaya çıkmıştır. Birincisi, siyasi olarak; AKP’ye oy vermiş ve BDP’ye oy vermiş olan bölgeler ve kişiler arasında ayrımcılık göze çarpmıştır. AKP’ye oy veren kesimler (özellikle Erciş ve köyleri) yardımlardan daha iyi faydalanırken, BDP ye oy veren bölgeler (özellikle Van merkez) tamamen ihmal edilmiş ve göçe teşvik edilmiştir. İkincisi, kamu kuruluşları arasında ayrımcılık yapılmış, AKP’li Erciş belediyesi devlet imkânlarından sonuna kadar yararlanırken, BDP’li belediyeler dışlanmış ve kendi hallerine bırakılmış, yardım organizasyonlarına dahi katılması engellenmiştir. Üçüncüsü, yardım kuruluşları arasında ayrım yapılmış bazı vakıf ve kuruluşlar (İHH ve Kimse Yok mu Derneği gibi) çok rahat ve hatta devlet olanaklarını kullanarak çalışırlarken, diğer bazı yardım kuruluşlarına türlü bürokratik ve fiili engeller çıkarılmıştır, örneğin Sarmaşık Derneğinin hesapları bloke edilmiştir.
3. Barınma Hakkı İhlali; bir milyondan fazla kişinin yaşadığı deprem bölgesine aşağı yukarı on beş bin çadır gönderilmesi ve bunun da ihtiyaç sahiplerine dağıtımında ağır, yetersiz ve hatta ayrımcı davranılması sonucu birçok aile uzun süre çadırsız kalmış ve kendi olanaklarıyla derme çatma barınaklar yapmak zorunda kalmışlardır. Soğuk kış şartlarında ısınma konusunda zorluk çeken insanlar şehri terk etmek zorunda kalmışlar ve yetkililer barınma sorununun çözümünde adımlar atmak yerine göçü teşvik etmiş ve göç etmek isteyenlere bir miktar para yardımında bile bulunmuştur. Tüm bunlar Van’ da zorunlu göç yaşanmasına neden olmuştur. Ayrıca, deprem sonrası yardım etmek isteyen ülkelerin ve ülke dışı yardım kuruluşlarının yardım önerilerinin ret edilmesi barınma sorununun çözümünü oldukça güçleştirmiştir.
4. Sağlık Hakkı İhlali; şehirde bulunan bütün hastaneler ağır hasarlı durumdadır, bir tek bölge eğitim ve araştırma hastanesi hizmet verebilecek durumdadır ve buda ihtiyacı karşılayamamaktadır. Şehirde görev yapan aile hekimleri kendileri de birer depremzede olmalarına rağmen Sağlık Müdürlüğü tarafından zorla göreve çağrılmış ve hasarlı binalarda hizmet vermeye zorlanmışlardır. Hem kendi psikolojik durumları hem de binaların hasarlı olması nedeniyle fiilen hizmet vermeleri olanaksız olmasına rağmen il dışından hekim ve sağlık personeli görevlendirme ve bunların çalışacakları merkezleri oluşturma konusunda bir girişimde bulunulmamıştır. TTB ve SES tarafından kurulan sağlık merkezi yetersiz donanım ve olanaklarla ihtiyaç görmeye çalışmıştır. Tüm bu nedenlerden ötürü halkın sağlık hizmetlerine ulaşmasında büyük sorunlar oluşmuştur.
5. Dayanışma Hakkı İhlali; depremle ilgili maddi yardımların toplanması Kızılay’ın tekelindedir ve bunun dışındaki kuruluşların yardım toplama imkânı yoktur. Bu konuda yardım toplayan bazı kuruluşların hesaplarına bloke konulmuştur, örneğin Sarmaşık Derneği. Özellikle yurtdışı kaynaklı ayni yardımların da Valilik tarafından engellendiği ve gelen yardımlara el konulduğu görülmektedir. Bunun depremzedelerle dayanışma hakkını ihlal ettiği şeklinde yorumlamak mümkündür.
ÖNERİLER
1. Türkiye’de depreme dayanıklı konut yapılması ve yerleşim bölgelerinin gözden geçirilmesi gerektiği açıktır. Bu konuda devletin zaman kaybetmeksizin gerekli tedbirleri alması gerekir
2. Van depremi, afet hali durumda Belediyelerin hiçbir yetkisinin olmadığını, tüm yetkinin Vali’de yani hükümette olduğunu göstermiştir. Mevzuatın değiştirilerek Belediyelerin ve Belediye Başkanlarının yetkileri arttırılmalıdır.
3. Afet hallerinde barınma sorununun çözülebilmesi için çadır üretimi yerine prefabrik konut üretimi yapılmalı, bunun için bölgesel düzeyde fabrikalar kurulmalı, depolarda en az beş milyon insanın ihtiyacını karşılayacak stoklar yapılmalıdır. Van depremi Türkiye’nin doğal afetler karşısında ne kadar hazırlıksız olduğunu göstermiştir.
4. Doğal afet halinde sivil toplum örgütlerinin ayırımsız olarak yardım toplaması ve yardımda bulunabilmesi içim mevzuat değiştirilmelidir.
5. Doğal afet halinde en az 500 yataklı büyük sahra hastaneleri kurulması ile ilgili sağlık bakanlığının tedbir alması gereklidir.
6. Van’ da devam eden sorunların çözümü için; belediye- valilik işbirliğinin arttırılması, Van’ın alt yapısının (kanalizasyon, su, atık su, elektrik, doğalgaz, telefon gibi) yeniden yapılması ve tüm masrafların devlet tarafından karşılanması, kalıcı konutlar yapılıncaya kadar prefabrik konutlardan mahalleler oluşturularak zorunlu göç etmiş olan ailelerin geri dönüşünün sağlanması, acilen büyük bir sahra hastanesinin kurulması, kalıcı konutların, evleri yıkılmış veya ağır hasar görmüş aileleri alacak şekilde yapılması sağlanmalı, ekonomik yaşamın yeniden canlanması için gerekli istihdam ve ekonomik yatırım tedbirleri alınmalı, vergi ve sigorta ödemeleri en az iki yıl boyunca devlet tarafından ödenmesi sağlanmalı, kredi ödemeleri dondurularak, ekonomik yaşam normale döndükten sonra ( en az iki yıl) hiçbir hak kaybı yaşanmadan kaldığı yerden ödenmesi sağlanmalıdır.
7. Yaşanan ihlallerin giderilmesi ve zararların tazmin edilmesi için vatandaşın etkili hukuk yollarına başvurusu için yardım edilmelidir. Bu konuda dava açma süreleriyle ilgili olarak vatandaş bilgilendirilinceye kadar zaman aşımı süreleri durdurulmalı, hukuksal yardım ile ilgili Adalet Bakanlığı, Türkiye Barolar Birliği, Van Barosu ve konuyla ilgili sivil toplum örgütleri vatandaşa yardımcı olmalıdır.
İNSAN HAKLARI DERNEĞİ GENEL MERKEZİ
İNSAN HAKLARI DERNEĞİ VAN ŞUBESİ