Bugün, Birleşmiş Milletler İşkenceye Karşı Sözleşme’nin yürürlüğe girmesinin 9. yıldönümü ve "26 HAZİRAN, BİRLEŞMİŞ MİLLETLER İŞKENCE GÖRENLERLE DAYANIŞMA GÜNÜ".
İşkenceye karşı mücadelede, işkence mağdurlarının yanı başında olmak, onları desteklemek ayrı bir öneme sahiptir. Çünkü işkence; kişilere ve geniş yığınlara gözdağı vermeyi, yıldırmayı, bedensel ve zihinsel bütünlüğünü bozmayı ve yalnızlaştırmayı hedefler. Bu yüzdendir ki, insanlığa karşı işlenmiş suç olan işkenceye karşı çıkmak, işkencecileri kamuoyu önünde mahkum etmek ve işkence mağdurlarının yalnız olmadığını, her zaman onlarla dayanışma içerisinde olduğumuzu bir kez daha yüksek sesle dile getirmek için buradayız.
İnsan Hakları Evrensel Bildirgesi (madde 5) ve Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi (madde 3) dahil uluslararası insan hakları belgelerinin tamamında hiçbir istisnaya yer vermeden işkence “MUTLAK” bir şekilde yasaklanmıştır. Anayasa’nın 17. maddesinde de aynı yasak yer almaktadır.
İşkence yasağının mutlaklığı, işkenceyi önlemek için etkili yasal, adli, idari, her türlü tedbirin alınmasını; hiçbir istisnai durum, savaş hali, iç siyasi karışıklık veya olağanüstü halin, işkencenin gerekçesi olarak kullanılamayacağını, bir üst görevlinin veya bir kamu merciinin emrinin de, işkenceyi haklı gösteremeyeceğini ifade eder. Tahrik, meşru müdafaa, bir başka hakkın korunması, tehlikenin savuşturulması gibi gerekçeler de işkence uygulamasının dayanağını oluşturamaz.
Ülkemizde son yıllarda gerçekleştirilen yasa değişikliklerine ve sık sık tekrarlanan “işkenceye (0) tolerans” söylemine rağmen; gelinen noktada kayda değer bir gelişme yaşanmamıştır. Son olarak “Diyarbakır Olayları” sırasında gözaltına alınan ve aralarında çok sayıda çocuk ve kadının bulunduğu 500’den fazla kişiye işkence uygulanmış olması; işkenceye her an başvurulabileceği gerçeğini ortaya koymuştur.
Sadece siyasi nitelikli olaylarla ilgili soruşturmalarda değil, normal adli vakalarda ve özellikle çocuk soruşturmalarında işkence uygulamaları sürmektedir. Fakat, adli suç zanlısı işkence mağdurlarında hak arama bilincinin gelişmemesi ve diğer pek çok faktör, bu vakalarda işkencenin açığa çıkmasını ve işkenceye karşı mücadeleyi engellemektedir.
Derneğimizin izlediği 52 dava ve 59 işkence soruşturulmasında elde edilen sonuçlar, işkence sorumluların cezasızlığı ve korunması uygulamasında herhangi bir değişiklik olmadığını ortaya koymuştur. İşkencecilerin korunduğu ve bu amaçla idari ve yasal her türlü olanakların işkenceciler lehine kullanıldığı bir sistemde ve ortamda, başta işkence mağdurları olmak üzere, bireylerin kendilerini güvende hissetmeleri mümkün değildir.
İşkence mağdurlarının “adalet” talebinin gerçekleşmemesi ve işkencecilerin cezasız kalması, işkencecilere cesaret vermekte, işkencenin sistematik ve kurumsal yapısını güçlendirmekte, diğer işkencecilerin de "ceza görmeyecekleri” yönündeki inançlarının pekişmesine yol açmaktadır. Buna karşılık işkence mağdurlarına karşı dava ve soruşturmalar açılmak suretiyle sanık haline getirilmekte ve onlarda suçluluk duygusu yaratılmaktadır.
İnsan Hakları Derneği, işkencesiz bir Türkiye için mücadele etmektedir. İşkenceye karşı mücadelenin başarıya ulaşması, tüm toplumun işkence mağdurlarıyla dayanışmasına ve işkenceye karşı mücadelede güç birliği oluşturmasına bağlıdır. Bu konuda en büyük görevin Hükümetlere düştüğü de bir gerçektir.
- Hükümet; işkence vakalarının kararlılıkla ve etkili bir biçimde soruşturulmasını sağlamalı ve sadece işkence uygulayanları değil, bunların amirlerini ve her kademedeki sorumlularını derhal görevden almalıdır.
- İşkence gören kişiye, adil ve suçun ağırlığı ile orantılı tazminat verilmeli; işkence sonrasındaki bütün tedavi, rehabilitasyon ve benzeri sağlık harcamaları devlet tarafından karşılanmalıdır.
- İşkence gören kişi, kesin hükümle suçlu bulununcaya kadar asla tutuklanmamalı; suçlu bulunması halinde, cezanın infazı tedavi sonrasına bırakılmalıdır.
- İşkence suçu, insanlığa karşı işlenmiş bir suç olup zamanaşımına, affa uğratılamaz. Cezanın ertelenmesi, şartla salıverme gibi işkence nedeniyle verilen cezaların tam olarak infazını engelleyen cezasızlık mekanizmaları işletilemez. TCK’nın işkenceyi cezalandıran 94, 95 ve 96. maddeleri zamanaşımı kapsamından mutlaka çıkarılmalıdır.
- Basın ve yayın organları, işkence sorununa yer ayırmalı; işkence davalarını izlemek ve kamuoyu tarafından bilinmesini sağlamak suretiyle, işkenceye karşı kamuoyu bilincinin oluşmasına katkı sunmalıdır.
- Türkiye vakit yitirmeksizin, savaş, soykırım ve insanlığa karşı işlenmiş suçlar konusunda uluslararası yargılama yetkisine sahip Uluslararası Ceza Mahkemesi’ni kuran Roma Statüsü’ne katılmalıdır.
- İşkencenin önlenmesi, tutuklu, hükümlü ya da gözaltına alınarak özgürlüğünden yoksun tutulan kişilerin işkenceye uğramamasından en etkili yol olan “bağımsız sivil denetim mekanizmaları” kurulmasını öngören BM İşkenceyi Önleme Sözleşmesi Seçmeli Protokolü, Türkiye tarafından en kısa zamanda onaylanmalıdır.
İNSAN HAKLARI DERNEĞİ GENEL MERKEZİ