06.11.2013
6 Kasım 1982’de kurulan, askeri cuntanın yarattığı en baskıcı ve otoriter kurumların başında YÖK gelmektedir. Askeri cunta üniversiteleri YÖK bünyesinde zaptu rapt altına alarak kendi otoriter dünya görüşünü kalıcı hale getirmek için uğraştı. Bilimsel ve akademik özerklikten tamamen uzak, siyasal iktidarın denetiminde bir üniversite ortamı yaratılmak istendi ve maalesef kısmen başarıldı.
YÖK’ün kuruluşundan 31 yıl sonra darbeci generallerin bile aklına gelmeyecek şekilde üniversite öğrencilerinin özel yaşamlarının dahi kontrol altına alınmak istendiği bir süreci yaşıyoruz. Öğrenci evleri ile ilgili konuşan Başbakana sorular sormak istiyoruz. Öğrenciler ile ilgili istihbarat size nereden geliyor? Demek ki istihbarat birimleri işini gücünü bırakıp üniversite öğrencilerinin peşine düşmüş ve onların özel yaşamlarını rapor etmeye başlamışlar. Başbakan da öğrencileri kıskaç altına almak için mahalle baskısı yaratmak adına özel yaşamlarına müdahale etmek istemektedir. Başta Anayasa ve Türkiye’nin taraf olduğu uluslar arası insan hakları sözleşmeleri olmak üzere özel yaşam hukuk güvencesi altındadır. Reşit olan her birey kadın ya da erkek kendi iradeleri ile bir arada yaşayabilirler. Bunu engelleyebilecek hiçbir güç yoktur. Başbakanın gücünün yetmediğini bildiği halde mahalle baskısı yaratmak ve toplumdaki kutuplaşmayı arttırmak için kasıtlı olarak konuştuğunu düşünüyoruz. Kutuplaştırma siyaseti AKP’ye %50 oy sağlamıştır. Dolayısıyla AKP kendi siyasal hedeflerine ulaşmak için her yolu mübah görmektedir. Bu siyaset tarzı ile Türkiye’de insan hakları ve demokrasi sorunu çözülemez. Siyasal iktidarın bir an önce yanlıştan dönmesi ve öğrenci gençlik üzerinde yaratmak istediği mahalle baskısını sona erdirmesi gerekmektedir.
Gezi Parkı protestosu ve sonrasında yaşanan yaygın gösteriler sırasında Başbakanın kendi kitlesini zor tuttuğunu ifade etmesi gösteri hakkını kullananlara yönelik bir gözdağı idi. Anlaşılan o ki çeşitli illerde eli sopalılar ve palalılar tarafından yapılan saldırılar yetmemiş olacak ki şimdi de öğrenci evleri hedef gösterilmekte ve öğrenci gençliğin iradesi kırılmak istenmektedir.
Türkiye Devleti 1970’li yılların devrimci gençlik önderlerinden ve onların bıraktığı devrimci mücadele geleneğinden korkusunu devam ettirmektedir. Siyasal iktidarın sürekli gençlere yönelik aşağılayıcı ve onları baskı almaya dönük politikaları bunu somut olarak ortaya koymaktadır.
YÖK’ün 31. yıldönümünde 12 Eylül darbe düzeni maalesef devam etmektedir. Her ile üniversite kuran Türkiye’nin kurduğu üniversiteleri bilim yuvaları yapmak yerine, onları zaptu-rapt altına alınması gereken kışla olarak tahayyül etmesi demokrasisinin ne kadar şekilci olduğunu da göstermektedir. Üniversite binaları var ama bilimsel ve akademik özerklik yok. Adalet binaları var ama tarafsız ve bağımsız yargı yok. Gelişmiş ulaşım ağları var ama insan hayatına değer yok. Bu şekilci demokrasi, muhafazakâr demokratların Türkiye’ye biçtiği gömlek. Muhafazakar demokratlara sormak gerekir, muhafazakar olduğunuzu biliyoruz da demokrat olduğunuzu bilmiyorduk. Demokratlığınızı ne zaman göreceğiz.
Türkiye’nin YÖK gibi 12 Eylül darbe düzeninin en iyi ifade eden kurumundan bir an önce kurtularak, üniversiteleri bilimsel ve akademik özerkliğe kavuşturması, gençliğin özgürlük alanından elini çekmesi gerekmektedir. Hiçbir siyasal iktidarın özel yaşama müdahale hakkı yoktur. Böyle bir teşebbüs olduğunda o iktidara karşı meşru yollardan mücadele bir haktır. Muhafazakâr demokrat AKP hükümeti sınırlarını aşmamalı, Türkiye’ye yeni bir 28 Şubat süreci yaşatmamalıdır.
İnsan Hakları Derneği