13.02.2014
KÜRT/DEVRİMCİ ÜNİVERSİTE ÖĞRENCİLERİNE YÖNELİK BASKILARI KINIYORUZ
24 Aralık 2013 ve devamında Afyon Kocatepe Üniversitesi’nde, 27 Aralık 2013 ve devamında Bolu İzzet Baysal Üniversitesi’nde, 23 Aralık 2013 ve devamında Erzurum Atatürk Üniversitesi’nde Kürt/devrimci öğrencilere yönelik ırkçı-milliyetçi saldırılarla ilgili İnsan Hakları Derneği 3 ayrı rapor hazırlamıştır.
12 Eylül 1980 askeri darbesinden sonra darbeciler tarafından kurulan Yüksek Öğretim Kurulu (YÖK) üniversitelerin bilimsel ve akademik özerkliğini sona erdirmiş, üniversiteleri kontrol altında olması gereken birer devlet daireleri haline dönüştürmüştür. Bu ortamda üniversite gençliği sürekli olarak polis tarafından izlenmiş, sisteme itiraz eden ve muhalif olmak isteyen öğrenciler sürekli baskı ile karşılaşmışlardır. Esasen 60’lı yılların sonu ve 70’li yılların başında üniversite devrimci gençliğinin Türkiye’de yarattığı sol ve sosyalist değerlere bağlılık mücadelesi ve bu uğurda yapılan siyasal çalışmalar devleti etkilemiş ve böylece üniversite gençliği üzerinde sistematik bir baskı yoluyla ezilmesi gereken mücadele olarak algılanmıştır. YÖK düzeni devletin bu tutumunu daha kurumsal bir düzeyde sürdürmüştür.
Kürt siyasal hareketinin gelişmesi ile birlikte özellikle üniversitelerde bulunan devrimci Kürt öğrenciler bu mücadeleye katıldıkça, üniversite öğrencileri üzerindeki baskı da giderek artmıştır. 1980’den sonra devleti yöneten zihniyet ile ırkçı-milliyetçi siyasal anlayışlar aynılaşınca üniversitelerde de bunun izdüşümü yaşanmaya başlandı. Özellikle milliyetçi öğrenciler polis tarafından korunup kollandı ve böylece bu öğrencilerin kendileri gibi düşünmeyen öğrencilere yönelik baskıları giderek arttı.
17 Aralık sonrası hükümet tarafından yapılan açıklamalarda “paralel devlet” olarak tanımlanan ve esasında İslamcı-Türkçü siyasal anlayışı dini bir örgütlenme perdesi altında yaymaya çalışan anlayışların üniversitelerde giderek güçlendiği ve arkalarına polis desteğini alarak özellikle Kürt öğrencilere yönelik baskıları arttırdıklarına tanık olmaya başladık.
Üniversitelerde Kürt/devrimci öğrencilere yönelik baskılar genellikle şu şekilde yapılmaktadır:
Öğrencilerin yemek, yurt sorunu gibi en insanı ve sosyal ihtiyaçlarının giderilmesi ile ilgili talepleri ile ilgili yaptıkları basın açıklamalarına ırkçı-milliyetçi gruplar saldırtılmakta ve böylece sanki iki farklı görüş çatışıyormuş havası yaratılmaktadır. Bütün öğrenci olaylarında yaptığımız araştırmalarda görülmektedir ki, ırkçı-milliyetçi grupların içerisinde polisin yönlendirdiği kişiler, hatta bazı olaylarda bizzat polisin olduğu bilinmektedir. Üniversitelerin öğrencilerin sosyal ihtiyaçlarını karşılamaktan uzak durumu böylece öğrencilere karşı kullanılmaya çalışılmıştır.
İkinci olarak öğrencilerin demokratik ve siyasal talepleri ile ilgili yaptıkları basın açıklamalarına doğrudan doğruya üniversite içerisine alınan polis tarafından sert müdahale edilmekte ve öğrencilere yönelik cadı avı yapılmaktadır. Polisin izlediği bu taktik Kürt/devrimci öğrencilerin vize veya yılsonu sınav zamanlarında gözaltına alınmaları ve tutuklanmaları ile sürdürülmekte ve böylece bu öğrencilerin eğitim öğretim hakkı kesintiye uğratılmaktadır. Bu durum diğer öğrenciler üzerinde büyük bir gözdağı biçiminde sunulmaktadır.
Üçüncü olarak Kürt-devrimci öğrencilerin yurt ortamındaki baskılara katlanamaması nedeni ile kiraladıkları öğrenci evlerinde ırkçı-milliyetçi grupların ve polisin tacizi ile karşılaşmaları ile sürdürülmektedir. Afyon örneğinde görüldüğü gibi ırkçı-milliyetçi grupların baskıları öğrencileri evlerinden zorla alıp götürmeye kadar varmıştır.
Dördüncü olarak, öğrencilerin demokratik tepkilerini dile getirdikleri gösterilere ırkçı-milliyetçi gruplar ile polisin karşılık vermesi sonucu ortaya çıkan infaz ve yaralama olaylarıdır. Muğla’da Şerzan Kurt’un öldürülmesinde görüldüğü gibi bizzat polis göstericilerin arasına karışmakta ve hedef aldığı öğrenciyi infaz edebilmektedir.
Beşinci olarak, Kürt/devrimci öğrencilerin polis istihbaratı vasıtası ile takip edilerek fişlenmesidir. Böylece o şehirde en küçük bir olay olduğunda fişlenen öğrenciler rahatlıkla gözaltına alınabilmekte ve sorgulanabilmektedirler.
Altıncı olarak, üniversite yönetimlerinin polisle işbirliği yaparak üniversite kampuslarını adeta birer karakola dönüştürme uygulamalarıdır. Polisin üniversitelere rahatlıkla girdiği yerlerde öğrencilere yönelik anti-demokratik uygulamalar yaygınlaşmıştır.
Yukarıda belirttiğimiz tespitlere benzer tespitler çoğaltmak mümkündür.
Üniversitelerde Kürt/devrimci öğrencilere yönelik ırkçı-milliyetçi saldırıları sona erdirmek ve öğrencileri polis baskısından kurtarmak ile ilgili önerilerimiz şunlardır:
1- Kürt/devrimci öğrencilerin polis tarafından fişlenmesine son verilmeli, bu güne kadar bu konuda yapılan bütün anti demokratik uygulamalar ile ilgili emniyet genel müdürlüğü tarafından kapsamlı bir soruşturma yapılmalıdır.
2- Üniversite yönetimlerinin polisin üniversite içerisine girmesi uygulamasına son verilmelidir.
3- Valiliklerin önleyici tedbirler alarak Kürt/devrimci öğrencilerin bulundukları evlerde rahatsız edilmemelerini sağlayacak tedbirler alınmalıdır. Polis-milliyetçi öğrenci grupları ilişkileri araştırılmalı, bu uygulamalara son verilmelidir.
4- Irkçı-milliyetçi grupların Kürt/devrimci öğrencilerine yönelik saldırıları ile ilgili Cumhuriyet Savcılıkları tarafından etkili soruşturmalar açılmalı ve bu soruşturmalar kovuşturmaya dönüştürülmelidir.
5- Öğrencilerin eğitim öğretim hakkının ihlal edilmemesi için öğrencilerin vize ve yılsonu sınav dönemlerinde gözaltına alınması uygulamasına son verilmeli, öğrenci tutuklamalarından kesinlikle kaçınılmalıdır.
6- Halen cezaevlerinde tutuklu bulunan üniversite öğrencilerinin tutukluluğuna acilen son verilmelidir.
Türkiye üniversite gençliğinden korkmamalı, tam tersi ilerici fikirlere sahip üniversite gençliğinden öğreneceği çok şey olduğunu unutmamalıdır. Bu ülkede demokrasi mücadelesi veren insanların devrimci gençlik önderlerinin fikirlerinden etkilendiği gerçeği sürekli akılda tutulmalıdır.
Raporlara aşağıdaki linklerden ulaşabilirsiniz.
İNSAN HAKLARI DERNEĞİ