MİT KANUN TEKLİFİ TEMEL HAK VE ÖZGÜRLÜKLERE BÜYÜK BİR TEHDİTTİR.
AKP Çankırı Milletvekili İdris Şahin ve Niğde Milletvekili Alpaslan Kavaklıoğlu’nun hazırladıkları MİT Kanununda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Teklifi TBMM İçişleri Komisyonu’nda değiştirilerek kabul edilmiş ve Genel Kurul gündemine alınmıştır.
Türkiye gerek AB tam üyelik müzakere sürecinde, gerekse de Kürt sorununun çözüm sürecinde demokratikleşmek yolu ile demokrasi ve insan haklarını sorunlarını çözmek isteyen bir ülkedir. Bu ülke askeri darbelerin yaşandığı ve darbecilerin yaptığı Anayasa ile 54 yılını geçirmiş bir ülkedir. NATO’ya üye olması ile beraber Avrupa ülkelerinde Gladyo, Türkiye’de ile Kontr-gerilla olarak bildiğimiz devlet içi yasa dışı yapılanmaların işlediği katliamlar, cinayetler, suikastler, sabotajlarla anılan bir ülkedir. Bu ülkede konrt-gerillanın yanı sıra JİTEM, Hizbulkontra, Ergenekon gibi belki de ismini bilmediğimiz çok sayıda devlet içi çetenin yada paralel yapılanmaların verdiği zararlarla mücadele etmekteyiz. Hala bu ülkede geçmişle yüzleşme yaşanmadı. Bu ülkede hala bir hakikat ve adalet komisyonu kurulmadı. Bu ülkede hala devlet içi çeteler halka hesap vermedi ve siyasal iktidarlar bu çetelerden hesap soramadı. Böylesi bir tablo mevcut iken MİT yasasında yapılacak değişiklik ile MİT’in Anayasa üstü bir konuma çıkartılmak istenmesi şu anki siyasal iktidarı da vatandaşları da tehlikeye atan bir durumdur. Bunun iyi anlaşılması gerekir.
Kanun teklifini incelediğimizde;
1- MİT’in her türlü kamu kurum ve kuruluşunda, kamu kurum niteliğindeki meslek kuruluşlarında, bankacılık kanunu kapsamındaki her türlü kurum ve kuruluş ile tüzel kişiliği bulunsun bulunmasın tüm kuruluşlardan bilgi, belge, veri ve kayıt alabilme, bunlara ait arşivlerden, elektronik bilgi işlem merkezlerinden ve iletişim altyapısından yararlanabilme ve bunlarla irtibat kurabilme yetkisinin tanınması başta Anayasa’nın 20. maddesi ve AİHS’in 8. maddesi ile güvence altına alınan özel ve aile hayatının korunması ilkesi ile kişisel verilerin korunması ilkesine açıkça aykırıdır. Bu hüküm yasalaşırsa Türkiye’de hiç kimsenin tüzel kişiliği bulunsun bulunmasın özel veya tüzel hiçbir kuruluşun kendisine ait özel bilgileri ve kişisel verileri koruma altında olmayacaktır. Bu hükümle Türkiye her şeyin MİT kontrolünde olduğu bir devlet haline gelecektir.
2- Kanun teklifi ile devletin güvenliğine karşı suçlar, Anayasal düzene ve bu düzenin işleyişine karşı suçlar, milli savunmaya karşı suçlar ve devlet sırlarına karşı suçlar ve casusluk suçlarında hiçbir savcı soruşturmayı gizli olarak yürütemeyecek, MİT talep ettiğinde soruşturma dosyasını vermek zorunda kalacaktır. Bunun anlamı şudur: Başbakanlığa bağlı bir istihbarat örgütünün iktidardaki parti veya parti elemanlarına karşı yapılabilecek soruşturmaları öğrenme ve bunları bağlı olduğu Başbakanlığa bildirmek sureti ile delil karartılmasına, şüphelilerin kaçmasına sebep olacaktır. Bu durum Anayasanın 38. maddesine ve AİHS’in 6. maddesine açıkça aykırıdır. Bu hüküm yasalaşırsa belirtilen suçlar bakımından tüm soruşturma ve kovuşturmalarda adil yargılanma hakkı ihlal edilecektir.
3- Kanun teklifi ile istihbari faaliyetler için gerçekte varolmayan ancak varmış gibi gösterilen yeni tüzel kişilikler kurulacak ve böylece her türlü manipülasyona açık durumlar yaratılacaktır. Örneğin sahte bir gazete kurulacak, sahte bir dernek kurulacak, sahte bir şirket kurulacak bunların belge ve bilgileri gerçekmiş gibi kamuoyuna sunulacaktır. Dolayısıyla kamuoyu sık sık manipüle edilecektir. Kamuoyunun bilgilenme hakkı bu yolla ihlal edilecektir.
4- Kanun teklifi ile MİT mensupları MİT’in ihtiyaç duyduğu yargı kararlarını tüm Türkiye bakımından sadece HSYK tarafından belirlenecek Ankara Ağır Ceza Mahkemelerinden birisinin üyesi tarafından alacaklardır. Yani MİT’e özel yargıç atanacaktır. Bu durum doğal yargıçlık ilkesine ve dolayısıyla Anayasa’nın 37. maddesine aykırıdır. Özel yetkili mahkemelerin kaldırılması ile ilgili kanun daha yürürlüğe girmeden özel yetkili hakim uygulamasına geçilmesi büyük bir çelişki olarak kendini ortaya koymaktadır.
5- Kanun teklifi ile MİT mensuplarının soruşturulması ve kovuşturulması neredeyse imkansız hale getirilmektedir. Mevcut kanunda MİT mensuplarının görevleri ile ilgili hususlarda korunması söz konusu iken kanun teklifi ile mutlak bir dokunulmazlık altına alınmakta ve böylece Anayasanın 38. maddesi başta olmak üzere suç ve cezalara ilişkin her türlü ceza muhakemesi ilkesi ihlal edilmektedir. Cumhuriyet Savcılarının MİT görevlileri ile ilgili soruşturma yapabilmek için MİT ile temasa geçirilmesinin öngörülmesi tam bir hukuk skandalıdır. Bu kanuni düzenleme ile Türkiye’deki herkes MİT görevlilerinin keyfi uygulamalarına maruz kalma riski altındadır. Türkiye’de cezasızlık politikasının olduğu düşünüldüğünde böylesi bir kanun hükmünün yapılacak olması Anayasayı mülga etmek demektir. Halk nezdinde güvenilirliği olmayan ve mensupları bakımından güvenilmeyen bir kuruluşa mutlak dokunulmazlık sağlamak Türkiye’yi bir istihbarat devleti haline getirecektir. Siyasal iktidar yargının dokunulmasını istemediği tüm kadrolarını MİT bünyesi içine alacaktır. Bu durum toplumsal barışı tehdit edecektir. Siyasal iktidarın böyle bir kanunu yapma yetkisi ve hakkı yoktur. Bu teklifteki en tehlikeli madde bu maddedir. Bu maddenin mutlaka tekliften çıkartılması gerekmektedir. MİT’in özellikle Türkiye ile komşu ülkelere olan faaliyetleri bağlamında suçüstü yakalanmasından sonra böylesi bir kanun teklifi ile mutlak koruma sağlanması Türkiye’yi “savaşa sokma ihtimali”ni doğurmaktadır. Komşu ülkelere silah sevkiyatı yapmak, komşu ülkelerde uluslar arası sözleşmelere göre terör suçu olarak kabul edilen suçları işlemek için militan sevkiyatı yapmak, Türkiye’nin güvenliği bakımından da büyük suçlardır. Bu suçları işleyenlerin mutlak koruma altına alınması tamamen hukuka aykırıdır. Birkaç MİT mensubunun işleyeceği suçların faturasının yarın öbür gün Türkiye toplumunun tamamına kesilme ihtimali vardır.
6- Kanun teklifi ile Türk vatandaşları dışındaki tutuklu ve hükümlülerin başka bir ülkedeki tutuklu ve hükümlülerle takas edilmesi öngörülmektedir. Bu hüküm Anayasanın 38. maddesine aykırıdır. Suç ve cezalar şahsidir. Suç işleyenler suçlarının cezasını çekmek durumundadır. Takas işleminin sadece MİT mensupları bakımından yapılacağına dair sınırlama olmaması şüphelerimizi arttırmaktadır. Bu hükümle MİT uluslar arası alanda suç işleyen militanların ve onlara yardım edenlerin takasını kolaylaştırmış olacaktır. Halen Türkiye’de suç işlemiş yabancılar bulunmaktadır. Bu yabancıların takası ile ilgili hükümler konması Türkiye’de suçtan zarar görenler bakımından kabul edilemez bir durumdur.
7- Kanun teklifi ile MİT’ten sızdırılan bilgi ve belgelerin görsel, yazılı ve sosyal medya tarafından yayınlanması halinde hapis cezası öngörülmüş olması basın özgürlüğü ilkesine açıkça aykırıdır. MİT’ten belge ve bilgi sızdıranlar elbette cezalandırılmalıdır. Ancak halkın haber alma hakkını yerine getiren basın mensuplarına ceza verilmesi AİHS’in 10. maddesine aykırıdır.
8- Kanun teklifi ile MİT’e verilen görev ve yetkiler çerçevesinde yapılan her türlü talebin öncelikle yerine getirileceği, bu talepleri yerine getirenlerin hukuki ve cezai sorumluluğunun doğmayacağının belirtilmesi diğer kanunlarda aynı konuyu düzenleyen farklı hükümler bulunması halinde MİT kanunu hükümlerinin uygulanacağının belirtilmesi, suç ve cezalarla ilgili hukuk düzenini alt üst etmek demektir. Anayasanın 38. maddesi bu hükümle mülga edilmiş olacaktır. Böylesi hükümlerin konması vatandaşın MİT’le işbirliği yaparak suç işlemesinin önünü açacaktır. Oldukça tehlikeli bir maddedir.
9- MİT mensuplarının MİT’in görev ve faaliyetlerine ilişkin tanıklık yapamayacağının düzenlenmesi şu anlama gelmektedir. Bu kanun teklifi ile bu kadar çok Anayasa üstü yetki alan MİT’in ve mensuplarının hemen hemen her şeyden haberlerinin olacağı düşünülmüş ve böylece tanıklık yapmaları engellenerek işlenen suç ve cezaların ortaya çıkarılması engellenmek istenmektedir. Bu husus ceza hukuku normlarına aykırıdır. Adliye teşkilatı böyle bir hüküm karşısında çaresiz bırakılmak istenmektedir.
10- Kanun teklifi ile milli güvenliğin ve ülke menfaatini gerektirdiği hallerde yerli ve yabancı her türlü kurum ve kuruluş, tüm örgüt veya oluşumlar ve kişilerle doğrudan ilişki kurulabileceği, uygun koordinasyon yöntemlerinin uygulanabileceği belirtilmektedir. Siyasal iktidar barış ve çözüm sürecinin adını bir türlü koyamamakta ve bu sürecin kalıcı hale gelmesini sağlayacak müzakerelere geçmeyerek soruna güvenlik eksenli olarak yaklaşmaktadır. İmralı Adasında 16 yıldır tutulan PKK Lideri Abdullah Öcalan’la görüşen MİT Heyeti bu hükümle güvence altına alınmakta, ancak görüşmeleri gerçekleştiren Abdullah Öcalan’ın kendisi, BDP-HDP heyetleri, KCK yetkilileri, KCK yetkilileri ile görüşen gazeteciler ve STK temsilcileri, akil insanlar heyeti çalışmalarına katılan kişiler ve bir bütün olarak Kürt sorununun çözümü noktasında fiili insiyatif alıp çalışma yürüten kurum ve kuruluşlar ile gerçek ve tüzel kişiler koruma dışı bırakılmaktadır. Hükümetin yapması gereken şey bir an önce toplumsal barış ve müzakere yasasını çıkartmak ve bu sürecin hiç olmazsa kendisini yasal güvence altına almaktır. Dolayısıyla bu hükmün barış ve çözüm sürecinin lehine çıkarılmış bir hüküm olarak göstermek doğru değildir. Hükümet süreçteki isteksiz tutumunu sürdürmeye devam etmektedir.
Sonuç olarak MİT kanun teklifi beğenmediğimiz 82 Anayasasını mülga eden, devleti bir istihbarat devletine dönüştüren, siyasal iktidarı MİT marifeti ile muhalifleri tasfiye eden bir konuma getirmek istemektedir. TBMM Genel Kurulunda bu teklifin kabul edilmesi halinde teklifi kabul eden milletvekilleri yurttaşların temel hak ve özgürlüklerini ihlal edeceklerini unutmamalıdırlar. Teklifin yasalaşması halinde bunu onaylayacak olan Sayın Cumhurbaşkanının 40 kere düşünmesi ve ona göre karar vermesi gerekmektedir. Şayet onaylanırsa Anayasa Mahkemesinin çok acele yürütmeyi durdurma kararı vererek Anayasayı mülga eden bu yasayı durdurması gerekecektir. Şayet bunlar olmazsa Türkiye hukuk güvenliğinin tamamen yok edildiği bir ülke haline gelecektir.
İnsan Hakları Derneği