Barış ve Çözüm Süreci Devam Etmelidir.

01.10.2014

Barış ve çözüm sürecinin geldiği aşama itibari ile bir türlü müzakerelere başlanamamış olmasının yarattığı sorunlarla karşı karşıyayız. Hükümetin talimatı ile devlet görevlilerinin İmralı F Tipi hapishanesinde tutulan PKK Lideri Abdullah Öcalan ile görüşmelerinin diyalogdan müzakere aşamasına henüz geçmemesinin izah edilir bir yanı olmadığını belirtmek isteriz. Müzakere yapılabilmesi bakımından koşulların sağlanması ve gerekli mekanizmaların oluşturulmuş olması gerekmektedir. Bu kapsamda görüşmelerin kayıt altına alınmasını sağlayacak sekretaryanın kurulması, görüşmelerde konuşulacak konularla ilgili gerektiğinde hakemlik yapacak sivil bir izleme mekanizmasının kurulması ve Abdullah Öcalan’ın örgütü ve kamuoyu ile iletişim imkanlarının sağlanmasının, atılması gereken acil adımlar olduğunu vurgulamak isteriz.

Bu süreçte hükümet tarafından 6551 sayılı çerçeve kanun çıkarılmış ve 16 Temmuz 2014 tarihinde yürürlüğe konmuştur. Kanunun yürürlüğe girmesinden bu yana 2,5 ay geçmesine rağmen kanunda tanımlanan yetkilerin hala kullanılmamış olması, hükumetin Kürt sorununa hala güvenlik eksenli yaklaştığını göstermektedir. Oysa Ortadoğu’da yaşanan gelişmeler Kürt siyasal hareketini önemli bir küresel aktör haline getirmiş ve Kürt sorununun çözümünün halkların kendi geleceğini tayin hakkı çerçevesinde siyasi olduğunu yani bir statü sorunu olduğunu kez daha ortaya koymuştur.

IŞİD isimli radikal dinci cihatçı örgütün Suriye’de ve Irak’ta özellikle Kürtlere, sünni olmayan diğer etnik gruplara, Ezidilere ve Hıristiyanlara yönelik vahşi saldırıları karşısında Kürt siyasal hareketinin direnişi dünya kamuoyunda Kürt sorununa olan ilgiyi daha da artırmıştır. Kürtlerin Irak ve Suriye’deki direnişi dünya kamuoyunda takdirle karşılanmış, IŞİD isimli soykırımcı örgütün saldırılarını durdurmak amacı ile ABD’nin başını çektiği ulusla arası koalisyon bile kurulmuştur.

Tüm bu gelişmelere rağmen, hükumetin Ortadoğu’da özellikle Suriye’de izlediği anti-Kürt ve anti-Şii politikasını değiştirmemiş olması önemli bir sorun olarak varlığını sürdürmektedir. Türkiye’nin barış ve çözüm sürecinin ruhuna uygun olarak Kürtlerle dayanışmasını artırması gerekirken, Türkiye topraklarını kullanıp özellikle Suriye’de faaliyetlerini artırıp Kürtlere saldıran cihatçı örgütlere olan tutumunu değiştirmemesi süreci sekteye uğratmaktadır.

Siyasal iktidarın PKK ile müzakere yerine tasfiye edilmesi gereken bir örgüt olarak yaklaşımı barış ve çözüm sürecinin önemli açmazlarından birisidir. PKK’nin önemli bir siyasal yapılanma olduğu gerçeğinden hareketle bu siyasal yapılanmanın siyaset yapması önündeki engellerin kaldırılarak demokratik siyasete entegre edilmesi yerine, tasfiye edilmesi gereken bir yapı olarak görülmesi sürecin devamında en önemli güvensizlik yaratan faktörlerden bir tanesidir.

Suriye Kürdistan’ı olarak bilinen Rojava’da PYD öncülüğünde ilan edilen kantonların yoğun bir IŞİD saldırısı altında olması karşısında Türkiye’nin takındığı tutumun Kürt siyasal hareketi tarafından düşmanca bir tutum olarak algılanması sürecin diğer önemli kırılgan noktalarından bir tanesidir. Suriye’deki iç savaş başladığından beri rejime karşı mücadele eden Suriye muhalefetinin Türkiye tarafından desteklenmesi, bu muhalefetin zaman içerisinde radikal dinci örgütlerle yer değiştirmesi ve bu örgütlerin Türkiye topraklarını sıklıkla kullanması yaşanan olumsuz gelişmelerin başında gelmektedir. Kobane Kantonu’na yönelik IŞİD saldırılarının Türkiye tarafından seyredilmesi Kürtler’de önemli bir öfkeye sebep olmaktadır. Türkiye’de yaşayan Kürtler ile Rojava’da yaşayan Kürtlerin akrabalık bağı düşünüldüğünde Türkiye’nin kendi vatandaşlarının akrabalarına yardım etme zorunluluğu karşısında, seyirci kalması süreçteki diğer bir güvensizlik kaynaklarından birisini oluşturmaktadır. IŞİD saldırılarına karşı yapılan protestoların şiddet kullanılarak engellenmesi ise herkeste haklı bir öfke yaratmaktadır.

62.hükumetin kamuoyuna açıkladığı ancak hala deklere etmediği barış ve çözüm süreci ile ilgili yol haritasının belirsizliği sürecin sona ermesine sebep olabilecek kadar önemlidir. Hükumetin bir an önce 6551 Sayılı Kanunun verdiği yetkileri de kullanarak Kürt sorununun çözümünde müzakere aşamasına geçecek şekilde yol haritasını açıklaması gerekmektedir.  Hükümet  1 Ekim 2014 tarihli resmi gazetede yayınlanan “Terörün Sona Erdirilmesi ve Toplumsal Bütünleşmenin Güçlendirilmesine Dair kanun Kapsamında Yürütülecek Çalışmalara İlişkin Esaslar” başlıklı kararında sorumlu, görevli ve yetkili kamu kurumlarının ve oluşumlarının neler olduğunu ve hangi alanlarda çalışmalar yapılacağını  belirlemiştir. Bu hükümetin tamamen bir iç çalışmasıdır ve geç kalmış bir yazılı metindir. Kürt sorununun barışçıl ve demokratik çözümüne ilişkin bir yol haritası niteliğinde değildir. Bakanlar kurulu tarafından alınan bu karar hakların ve özgürlüklerin tanınması ve uygulanması süreciyle hakların ve özgürlüklerin esasına ilişkin ve eylem planı ve takvimini içermemektedir.

Irak’ta ve Suriye’de Kürt halkının bir bütün olarak elde ettiği ve elde etmeyi umduğu haklarına IŞID örgütünün saldırısı karşısında hükümetin Kürt halkı ile dayanışmayı sağlayacak her türlü tedbiri alması ve bu konuda Kürt halkının kendini koruması konusunda uluslar arası toplumun önüne engeller çıkartmaması gerekmektedir. Kendi halkını soykırımcı bir örgütün saldırılarından korumaya çalışan Kürt siyasal hareketinin silahlı kanadının neredeyse IŞİD’le bir tutulacak şekilde yapılan açıklamaların hayal kırıklığı yarattığı gerek Türkiye gerekse de dünya kamuoyunda hiçbir karşılık bulmadığı unutulmamalıdır. Siyasal iktidar mensuplarının bu süreçte nefret dili yerine dayanışma  ve insan hakları  dilini kullanmalarını öneriyoruz.

İnsan hakları savunucuları olarak barış ve çözüm sürecinin devam ettirilmesi konusunda ısrarcı olduğumuzu ve tarafları gerekli adımları bir an önce atmaya davet ediyoruz. Bu süreçte Türkiye’deki çatışmasızlık ortamının sürdürülmesini, sorunların müzakereler başlatılarak çözülmesini tavsiye ediyoruz. Türkiye’nin Suriye politikasını değiştirmesini Rojava’daki kantonları tanıyarak ilişki kurmasını ve böylece Kürt halkı ile dayanışmasını göstermelidir. IŞİD’in Kobane saldırısı karşısında açık ve net bir tutum almasını ve bugüne kadar sürdürdüğü politikayı değiştirmesini bekliyoruz.  Bu değişiklik çözüm sürecinin ilerlemesine hizmet edecektir.

Kobane’de yaşanabilecek bir katliamın önlenmesi için başta Birleşmiş Milletler olmak üzere, uluslararası  örgütleri Kobane halkına acilen yardım etmeye çağırıyoruz.

Tüm bunlar olurken TBMM’ye sevk edilen Irak ve Suriye Tezkerelerinin Anayasa’nın 92.maddesine aykırı olduğunu, Türkiye’nin BM kararı olmadan başka ülke topraklarına müdahalede bulunamayacağını bir kez daha hatırlatmak istiyoruz. Bu tezkerenin getirilmesi ve kabul edilmesi barış umudunu azaltacak, duygusal kopuşu arttıracak ve bir arada yaşamayı zorlaştıracaktır. Bu nedenle hükümetin tezkereyi geri çekmesini ve milletvekillerinin ret oyu vermelerini bekliyoruz.

İNSAN HAKLARI DERNEĞİ

Bir cevap yazın