OLAY
25 Aralık Perşembe günü Çukurova Üniversitesi öğrencileri, üniversite kampüsü R1 alanında 3.yılına giren Roboski katliamını kınamak ve ölenleri anmak amaçlı basın açıklaması ve yürüyüş yapmak istemişlerdir. Yürüyüş yapmak isteyen öğrencilere, çoğunluğu üniversite dışından olduğu iddia edilen ülkücü grupların ve polisin saldırısı sonucu birçok öğrenci, fiziki ve psikolojik işkenceye maruz kalmış, yaralanan öğrenciler olmuş ve ayrıca 96 öğrenci gözaltına alınmıştır.
Öğrenciler saldırıya uğradıkları esnada derneğimizi arayıp, can güvenlikleri olmadığını ve süreci gözlemlemek üzere üniversiteye bir heyet göndermemizi talep etmişlerdir. Bunun üzerine acilen heyet oluşturulmuş ve olayların olduğu esnada üniversiteye gidilmiştir.
HEYETİN OLUŞUMU
Üniversitede, demokratik hak olan basın açıklamasına müdahale ve demokratik hakkını kullanan öğrencilere yönelik saldırı haberinin alınması üzerine, acilen oluşturulan heyetimiz şu şekildedir.
İHD Adana Şube Eş Başkanı: İlhan ÖNGÖR
İHD Adana Şube Eş Başkanı ve MYK Üyesi: Sema PEYNİRCİ İHD Akdeniz Bölge Temsilcisi : Yasemin Dora Şeker
İHD Adana Şube Yürütme Kurulu Üyesi : Fedri SÖNMEZ
İHD Adana Şube Yürütme Kurulu Üyesi : Mehmet Ali Gülşen
İHD Adana Şube Hukuk Komisyonu Üyesi : Esem YEĞİT
HEYETİN GİRİŞİMLERİ VE TANIKLIKLARI
Heyetimiz haberi alır almaz, olayları gözlemleyip ve raporlamak, aynı zamanda iddia edildiği gibi varsa bir hak ihlali gerekli mercilerle görüşme yapıp, olayların yatışmasına katkı sunmak amaçlı üniversiteye gitmiş ve bizzat olaylara tanık olduğu gibi ayrıca heyet üyeleri üniversitede yaklaşık 300 kişilik ülkücü grup tarafından saldırıya uğramıştır. Heyetimizin üniversiteye gidişi ve üniversitede tanık olduğumuz tablo şu şekildedir.
Saat 13.30 sularında üniversiteye ulaştık. Kampusa girdiğimizde Turkuaz cafe yakınlarında yol, ortaya bırakılan bir doblo araç ile trafiğe kapatılmıştı. Aracımızı park edip R1-R2 alanına doğru yürümeye başladık. Turkuaz cafe önünden geçtiğimizde yaklaşık 500 kişilik bir grup ellerinde sopalar ile toplanmış bekliyor ve birbirlerine “ ülküdaşlarım askeri nizam alın” şeklinde komutlar veriyorlardı. Bu insanların çoğunluğu üniversite öğrencisi olmayacak yaşlarda insanlardı. Çevik kuvvet polisleri, ellerinde kalkanları ve yanlarında TOMA larıyla sıraya dizilmiş şekilde bu grupla beraber bekliyordu, biz bu grubun önünden geçtiğimiz sırada birbirlerine “bunlar kim lan “şeklinde seslendiklerini de duyduk.
Merkez kütüphane önüne ulaştığımızda tablo çok kötüydü. Kütüphane önü, yüzlerce çevik kuvvet, sivil polis ve TOMA’lar ile doluydu. Basın açıklaması yapmak isterken saldırıya uğradığını söyleyen öğrenciler, kendilerini korumak için kütüphaneye sığınıp, kapıları arkadan kapatmışlardı. Çevik kuvvet ise kütüphaneye gaz bombası atıp, gaz sıkıyor, öğrenciler kütüphane penceresinden “ gaz sıkmayın, içerde astım krizi geçiren arkadaşlarımız var, yaralı arkadaşlarımız var, ambulans çağırın “ şeklinde bağırıyor, aynı zamanda, pencereden temiz hava almaya çalışıyorlardı. Polis ise kapalı alana, kütüphaneye gaz sıkmaya devam ediyordu.
Heyetimiz karşılaştığı bu tablo üzerine oradaki emniyet yetkileri ile görüşmeye çalıştı.
Şube eş başkanlarımız, kendisini emniyet müdür yardımcısı olarak tanıtan ve güvenlik şube amiri olarak bildiğimiz kişi ile görüşüp, öncelikle kapalı alana gaz sıkmanın yasak olduğu hatırlatılıp, kütüphaneye gaz bombası atmamalarını, kapalı alana gaz bombası atarak, içerdeki öğrencilerin yaşam hakkına kast edildiğini, içerde yaralı öğrencilerin olduğunu söyledi. Emniyet yetkilileri “işimize karışmayın, geri çekilin” diyerek büyük bir öfke ile kütüphaneye saldırmaya devam etti.
Yetkili emniyet amirine, yaklaşık 200 metre arkamızda, sayıları 500’e yakın, çoğunluğu üniversite öğrencisi olamayacak yaşta olan, üstelik eli sopalı olan bu insanların kim olduğu, üniversite içerisinde ne gezdikleri ve neden onları üniversite dışına almak için bir şey yapmadıkları soruldu. Heyetimize ”işimize karışmayın onlar şuanda bişey yapmıyor bekliyorlar, burayı halledelim sonra onlara da bakarız “gibi cevaplar verildi.
Bu arada kütüphane önünde yaklaşık 100 kişilik öğrenci grubu da, polisin kütüphaneye saldırısını izliyor ve ara ara sloganlar ile bu saldırıyı protesto ediyordu. Polis bu öğrencilere de TOMA’lardan gaz sıkarak müdahalede bulundu ve elinde sopalar ile bekleyen gruba hiçbir uyarıda dahi bulunulmazken, kütüphane önünde polisin saldırısını sloganlar ile kınayan üniversitenin öğrencisine “ öğrenciler üniversiteyi terk edin” anonsu yapıldı. Bütün çabalarımıza rağmen polisin bu antidemokratik, insanlık dışı uygulamasının önüne geçemedik ve kütüphanedeki öğrencilerin can güvenliğinden endişelenerek, üniversite bunca can güvenliğini tehdit eden olaylar olurken, rektörlüğün, üniversite yetkililerinin hiçbirinin orada olup müdahale etmemesi karşısında, bir grup arkadaşımız rektörlüğe doğru geçti. Ancak heyetimiz Rektör Mustafa Kibar’a ulaşamadı, rektörün orda olmadığı iletildi.
Şube eş başkanımız İlhan Öngör telefondan savcı ile iletişim kurmaya çalıştı. Burada öğrencilerin can güvenliği sorunu var demesine rağmen; savcı, sekreteri aracılığı ile ilettiği mesajda “ polisimden gerekli bilgiyi alıyorum, haberdarım “diyerek eş başkanımızın telefonuna çıkmadı. Valilik arandı ancak aynı şekilde ulaşılamadı.
İlerleyen saatlerde polis kapıları, camları kırarak basının ve İHD heyetinin gözü önünde kütüphanedeki öğrencileri tekme-tokat döverek, ellerini arkadan kelepçeleyip, işkence ederek gözaltına aldı.
Öğrencilerin gözaltına alınıp emniyete götürülmelerinin ardından heyetimiz, Turkuaz cafe önünde olayların başladığı noktada inceleme yapmak istedi. O esnada yanımızda DİHA muhabiri 2 basın mensubu vardı. Turkuaz cafe önüne gelindiğinde, ellerinde sopaları ile
bekleyen o grup hala ordaydı ve heyetimiz bu grubun saldırısına uğradı.
Grubun içinden bazıları “reis bütün fotoğrafları bu çekti “ diyerek yanımızda bulunan DİHA muhabiri Ahmet Kanbal’ı birbirlerine gösterdiler. O anda Ahmet Kanbal’ın üzerine yürüyüp, sopalarla saldırmaya ve elindeki fotoğraf makinesini almaya çalıştılar. Bunun üzerine heyetimiz Ahmet Kanbal’ı korumaya çalışırken bu grubun sopalı saldırısına uğradı ve linç edilmek istendi. Yaralanan arkadaşlarımız oldu.
DİHA muhabirleri Ahmet Kanbal bu saldırıda yaralanarak, darp raporu aldı ve suç duyurusunda da bulundu. Ayrıca şube eş başkanımız İlhan Öngör’ün sol eline isabet eden polis jopundan kaynaklı elinde şişme ve morluk oluştu.
Emniyete ulaştığımızda, hukuk komisyonumuz tarafından, gözaltı sayısının 96 olduğu tespit edildi. ve polisin saldırısı emniyet önünde de devam etti. Emniyet önüne arkadaşlarını merak edip beklemeye gelen öğrencilere, ailelere, sivil toplum örgütü temsilcilerine defalarca TOMA’lardan gaz sıkıldı, gözaltındaki yakınlarını bekleyenlere yönelik saldırılar oldu.
HEYET ÜYELERİNİN YAPTIĞI GÖRÜŞMELER Mehmet Reşit Toygun İle Yapılan Görüşme
( Gözaltına alınan 96 öğrenciden biri, sınıf öğretmenliği 2.sınıf öğrencisi, 1994 doğumlu )
Mehmet Reşit TOYGUN’un aktarımı;
“25 Aralık Perşembe günü 3.yılına giren Kobane katliamını protesto etmek ve ölenleri anmak için okulda bir basın açıklaması yapılmak istendi.Basın açıklaması her insan’ın demokratik,yasal hakkıdır.Ancak açıklama esnasında çoğunluğu üniversite dışından gelen ülkücü gruplar ile polis bizlere saldırdı.Mühendisliğin çatısından eli sopalı insanlar,bizlere taşlar atıp,küfürler ederken ,poliste onlarla beraber saldırdı,TOMA’lardan gaz sıktı.O esnada kendimizi korumak için R2 ye geçtik,kimisi kütüphaneye. Ben R2 deyken çevik kuvvet fakülteyi basıp, hocalara dersleri bırakıp, sınıfları boşaltması için baskı yaptılar. ve fakülte içerisinde tekme, tokat, ellerlimizi arkadan kelepçeleyerek bizleri gözaltına aldılar. Ben yaklaşık 10 kadar çevik kuvvet polisinin saldırısı ile gözaltına alındım. Üstelik elimden yaralandım ve 2 dikiş atıldı.
Bu saldırılar, açıklama yapılan gün başlamadı aslında. Özellikle öğrenci konseyi seçimlerinden bu yana sürekli dışarıdan gelen ülkücü gruplar üniversitede ellerinde sopalar ile fakülteleri basıyor, devrimci demokrat öğrencilere yönelik saldırılar gerçekleştiriyor. Mesela 19 Kasım günü öğrenci konseyi sözde aşure günü düzenledi. Özellikle R derslikleri önünde düzenlediler. Çünkü eğitim fakültesi alanı, devrimci, demokrat, yurtsever örgencilerin Ali İsmail Korkmaz alanı dedikleri yerdir. Ve Eğitim Fakültesi genelde demokrat, devrimci öğrencilerin yoğun olduğu alandır. Burada sözde aşure yaptılar ancak mehter marşları çalarak, devrimci, demokrat öğrencilere sataşarak… O gün bende öğrencisi olduğum eğitim fakültesi alanında çimlerde arkadaşlarımla oturuyordum. Şarkılar, türküler söylüyorduk. Bir anda çevik ile beraber sözde aşure yapan ve yine çoğunluğu dışarıdan gelen bu öğrencilerin
saldırısına uğradık. Çevik “alla alla “naralarıyla üzerimize saldırdı.8 kadın 10 arkadaşımız gözaltına alındı. Galiba “suçumuz “öğrencisi olduğumuz fakültenin önünde şarkı söylüyor olmaktı. Bunların sorumlusu başta rektörlük, emniyet, valiliktir. Okulumuza bu insanların girmesine izin vermekteler ”üstelik bu hafta sınav haftası bu saldırılar eğitim hakkımızı da engellemektedir” dedi.
Seda Yılmaz İle Yapılan Görüşme
(Gözaltına alınan 96 öğrenciden biri.Emlak ve Emlak yönetimi 2.sınıf öğrencisi) Heyetimizin 2 Ocak günü yaptığı görüşmede Seda Yılmaz’ın aktarımları şu şekilde;
“25 Aralık günü saat 12.00 da Roboski katliamını kınamak ve katledilen canları anmak için R
1 alanında toplandık. Bir gün önce, Güzel Sanatlar Fakültesinde okuyan arkadaşlarımızın, aralarında öğrenci olmayan yaklaşık 100 kişi tarafından saldırıya uğramasına tepki olarak güzel sanatlar Fakültesine doğru yürüyüşümüz başladı. Fakat hemen polis barikatıyla karşılaştık. Bunun üzerine yürüyüşümüz başka bir güzergâha doğru şekillendi. Turkuaz cafenin olduğu güzergâha yaklaşıldığında, mühendislik fakültesinin damından bizlerin kafalarına taş ve soda şişeleri yağmaya başladı. Bizlere mühendisliğin çatısından küfür ve hakaretlerle, çoğunluğu okul öğrencisi olmayan bu grup saldırdığında, polis onları engellemesi gerekirken, onlarla beraber bize saldırdı. Tomalarıyla su ve gaz sıkmaya başladılar. Orada gazdan fenalaşan arkadaşlarımız oldu. Kitle müdahale sonrası eylemi gerçekleştirdiğimiz R1 alanına geri döndü. Oraya da polis müdahalesi gecikmedi. Sığınmak için R2 fakültesine geçtik. Polis binanın içine biber gazi atarak, ardından coplarla dersliklere sert bir şekilde girdi ve derste olan hocalara dersi bitirmeleri için baskı uyguladı..Orada basın açıklamasına katıldıklarını tespit ettikleri öğrencileri ve basın açıklamasına katılmadıkları halde çok sayıda öğrenci gözaltına alındık. Ben de bu sırada gözaltına alındım. Alınırken de, gözaltı aracında da coplarla sert müdahale devam etti ve gözaltı aracında ters kelepçe uygulaması yapıldı.
Demokratik hakkını kullanmak isterken saldırıya uğrayan biziz. polisin bizi koruması gerekirken, ülkücü gruplar ile beraber bize saldırması, üstelik çoğunluğu dışarıdan olan bu insanlara destek vermesi ve günlerdir üniversitede bu insanlar bu saldırıları gerçekleştirirken sürekli devrimci, demokrat, yurtsever öğrencilerin gözaltına alınıp, haklarında soruşturma açılması, okula bu insanların girişine izin vererek, polisin ve bu insanların öğrencilerine saldırısı karşısında rektörlüğün önlem almaması bize gösteriyor ki bunların hepsi planlı bir saldırıdır” dedi.
Aydın Yiğit İle Yapılan Görüşme
(Gözaltına alınan 96 öğrenciden biri, Elektrik Elektronik müh.3.sınıf öğrencisi 93 doğumlu) Heyetimiz 3 Ocak günü Aydın Yiğit ile görüşme yaptı. Aydın Yiğit’in aktarımları;
“25 Aralık günüyaklaşık 1000 öğrenci Roboski anması için yürüyüş yaparak demokratik hakkını kullandı. Fakat yürüyüş sırasında Turkuaz Cafe civarındaki bir fakültenin çatısından kitlenin üzerine taşların yağması sonucu çıkan olaylarda, bu grupla beraber polis de açıklama yapmak isteyen öğrencilere saldırdı. kampus alanının adeta bir savaş yerine dönmesinin müsebbibi polisin ta kendisidir. Ben de bu saldırıda Mithat Özsan amfisi civarında sivil polislerce gözaltına alındım. Ben üniversitedeki bu olayları sadece Roboski ile ilgili açıklama yapmak istediğimiz o güne bağlamanın yanlış olduğunu düşünüyorum. Bu saldırılar sadece o gün olmadı, öncesi günlerde de bu saldırılar vardı ve bu noktaya getirilmek istendiği belliydi. O nedenle biraz öncesinden bahsetmenin faydalı olacağını düşünüyorum;
Öğrenci Konseyi Seçimleri
Öğrenci konseyleri öğrenci ve rektörlük arasında bir birimdir ve öğrencilerin sorunlarını rektörlüğe iletmek ve bunlara çözüm bulmak için vardır. Buna dair üniversitemizde pek bir adım atıldığı söylenemez, bu yılın başında seçimleri üniversite içinde de yapılanan kendisini ülkücü olarak adlandıran grubun kazanması öğrenci konseyi tarafından dönem dönem nefret söylemlerinin artmasına neden oldu. Geçtiğimiz hafta yaşanan olaylarda Konsey tarafından yapılan 2 açıklama adeta devrimci demokrat öğrencileri tehdit eder nitelikte. Buradan sormakta fayda var Öğrenci Konseyi başta ring sıkıntısı (ulaşım) da çeken öğrencilere nasıl bir katkı sunmuştur?
19 Kasım Aşure Günü
19 Kasım’da yaşanan olaylar hem gelecek günlerin habercisi hem de devletin üniversitelerde ne yapmak istediğinin bir göstergesiydi. Zira yine öğrenci konseyi adıyla toplanan bu topluluk merkez kütüphane önünde aşure dağıtmaktayken 50 metre uzaklarında bulunan, halay çekip, şarkılar söyleyen Kürt öğrencilere yönelik saldırı olmuştu.. Kürtçe şarkı söylemeleri bahane gösterilen bu saldırı girişimlerinin ardından çevik kuvvet polisi saldıran gruba değil saldırıya uğrayan gruba müdahale ederek aslında mesajı vermişti tam anlamıyla. Zaten saldırıdan sonraki günlerde de saldıranlar değil saldırıya uğrayan öğrenciler emniyete çağrılarak tem şubede ifadeleri alındı.
22-23-24-25 Aralık Günleri
Roboski anması yapacak olan üniversitelilerin, diğer öğrencilere bildiri dağıttığı sırada (Turkuaz Cafe) ülkücü grubun bildiri dağıtan öğrencilere saldırması sonucu başlayan olaylar da pek çok öğrenci hem ülkücüler tarafından hem de polis tarafından yaralandı. 25 Aralık’a kadar çoğunluğu dışarıdan gelen grup okul içinde Kürt, demokrat, devrimci öğrenci avına çıktı desek abartmış olmayız. Zira öğrenci konseyinin 26 kasım Çarşamba günü üniversitemizde düzenlediği Ali Kınık konserinde konuşma yapan ülkü ocakları eğitim ve kültür vakfı başkanı yunus uzunluların “ bu üniversite 3-5 çapulcudan oluşmuyor, üniversite artık emin ellerde, komünistlerden temizleyeceğiz “ gibi sözleri bunun ispatıdır. Bu konuşmayı siz de izlediniz, internet ortamında paylaşılmış bir görüntüdür. Birçok görüntüde belgelendiği üzere Güzel Sanatlar fakültesinde 7 öğrencinin yaralandığı saldırıda polisin ve ÖGB’nin saldırgan grubun arkasında durup yalnızca izlediği görünüyor. Sormak gerekiyor.
- Emniyet güçleri, bu olaylar sırasında yüzleri de gayet belli olan saldırgan gruptan neden hiç kimseyi gözaltına almamıştır?(Çatıdan taş atanlara da güzel sanatlar fakültesine de saldıranlara da dokunulmamıştır)
- 3 gün boyunca biz öğrenciler okula kimlik kontrolü ile girdiğimiz halde dışarıdan gelen eli sopalı grup nasıl giriş yapmıştır.
- Öğrenciler ring bulamayıp derslere geç kalırken üniversite yönetimi belediyelere suç atarak otobüs olmadığını dile getiriyorken nasıl oluyor da dışarıdan gelenlere belediye otobüsü tahsis edilebiliyor.
- Bu olaylar sırasında Adana Ülkü Ocakları başkanı hangi sıfatla R 2 derslikleri önünde öğrencileri tehdit edercesine açıklama yapabiliyor?
- Ülkü ocakları başkanı hangi sıfatla üniversite içerisinde bu kadar rahat konuşup ,üniversite hakkında söz sahibi olabiliyor ?Bu desteği kimden alıyor?
Çukurova Üniversitesinde yaşanan ırkçı, faşizan saldırıları diğer üniversitelerde yaşanan saldırılarla birlikte ele almak daha doğru olacaktır. Biraz daha genelden özele giderek durumu değerlendirmek gerek. Dönem dönem üniversitelerde hiçte yabancı olmadığımız bu saldırı halinin altında yatan en büyük sebep AKP’nin her muhalif sesi başta fiziki yollar olmak üzere bastırmak istemesidir. Çünkü görüldüğü gibi ülke AKP eliyle hızla bir totaliterleşmeye doğru gitmektedir. Kendi muhafazakâr rejimini dayatmak üzere kadını her gün biraz daha öteleyen söylemler, işçinin emekçinin giderek daha sömürü koşullarında çalıştırılması, Kürt sorununda kendi istediği çözümü dayatarak tekçi politikalarına devam etmektedir. Hal böyle olunca üniversite gençliğine de bir pay düşüyor bu ortamdan. O da üniversitelerde tüm alternatif düşünceleri sindirerek tamamen anti-demokratik ve bilimsellikten uzak üniversiteler yaratmak. Son dönemde daha da artan saldırılarının sebebi budur.
Gezi ve Kobane ile dayanışma eylemlerini ele aldığımızda şunu gördük ki, AKP’nin tedirginliği buralarda daha da arttı ve bu tarz toplumsal hak arayışlarının önünü kesmek için önlem almaya girişti.Bu konuda polis ve güvenlik güçlerinin yetkilerinin artıran yasaları meclise sunarak, demokratik taleplerini dile getiren üniversitelilere,toplumun her kesimine göz dağını vermiş oldu” dedi.
DİHA MUHABİRİ AHMET KANBAL İLE YAPILAN GÖRÜŞME
Heyetimizin 2 ocak günü yaptığı görüşmede, Ahmet Kanbal;
“Dicle Haber Ajansı (DİHA) muhabiri olarak Çukurova Üniversitesi’nde Roboski katliamının yıldönümü gerekçesi ile öğrenciler tarafından katliamı protesto etmek için yapılacak olan yürüyüş ve basın açıklamasını takip etmek için 25 Aralık tarihinde Üniversite R1-R2 dersliklerinin olduğu alanda bulunuyordum. Kolluk kuvvetlerinin bir kaç sefer engelleme girişimlerinin olduğu yürüyüşte öğrenciler yemekhane önünde açıklama yaparak dağılacaklarını ifade edince kolluk kuvvetleri tarafından kabul edildi ve öğrenciler de açıklamalarını yaparak dağılmak istediler.
Ancak öğrenciler dağılmak üzere harekete geçtikleri esnada Çevre Mühendisliği binasının çatısında biriken ve kendilerine Ülkücü diyen bir grup öğrencilere çatılardan taşlar yağdırmaya başladı. Tabi bu sırada polis de çevik kuvvet ile barikat kurmuş durumdaydı. Öğrencilerin taşlarla saldırıya uğramasına aldırmayan kolluk kuvvetleri bir anda ne olduysa ırkçı gruba karşı kendisini savunmaya çalışan öğrenci grubuna TOMA, biber gazı ve plastik mermilerle saldırmaya başladı.
Olayları takip ettiğim sırada bir polis amiri olay sırasında video görüntüsü aldığım gerekçesi ile beni gözaltına almaya çalıştı. Gazeteci olduğumu söylememe rağmen önce bir direğ
kelepçeleyerek, kafamı direğe vurmaya çalıştılar, ardından ise ters kelepçe yaparak, hukuksuz bir şekilde üstümü ve çantamı aradılar. Diğer gazeteci arkadaşların tepki göstermesi ile serbest bırakmak zorunda kaldılar.
Ardından ise öğrenciler darp edilerek gözaltına alınan 100’e yakın öğrenci ile ilgili inceleme yapmak isteyen İHD Adana Şubesi heyeti, olayların ilk başladığı yerde inceleme yapmak istedi. Polisler eşliğinde yapılan bu inceleme sırasında gazeteci olarak fotoğraf çekmek istediğimiz bir anda tüm kolluk kuvvetlerinin gözü önünde saldırıya uğradık. Uğradığımız saldırı sırasında kolluk güçleri görevini yerine getirmeyerek suç işlemiştir. Aynı zamanda kolluk öğrenci olmadığı açık görülen bu grubun üniversite içerisinde öğrencilere saldırmasına göz yumarak ikinci bir suç daha işlemiştir.
Ancak Pawlov modeli ile yetiştirildiği açık ortada olan çevik kuvvet birimleri burada bizim polis olduğumuz yalanı üzerine harekete geçmiş ve zil sesi ile hareket ettiğini göstermiştir. Bu yüzden de tüm olanlardan başta Adana Vali’si olmak üzere Emniyet amirleri ve Büyükşehir Belediye Başkanı Hüseyin Sözlü ile UKOME Daire başkanlığı sorumludur” dedi.
YRD.DOÇ.DR.GÜNAL KURŞUN İLE YAPILAN GÖRÜŞME
(Çukurova Üniversitesi Hukuk Fakültesi, Ceza ve Ceza Muhakemesi Hukuku Anabilim Dalı) Yrd.DOÇ.Dr.Günal Kurşun;
“Üniversitemizde öğrencilerimize yönelik saldırıların yapılması kabul edilemez. Demokratik gösteri herkes için tanımlanmış anayasal bir haktır ve demokrasinin temelidir. Toplantı ve Gösteri Yürüyüşleri Kanunu’na göre önceden izin almaksızın kullanılabilen bu hak, herhangi bir müdahale ile karşılanmamalıdır. Çünkü müdahale şiddeti körükler.
Yönetimin görevi, demokratik hakkını kullanan öğrencilerin güvenliğini sağlamak olmalıdır. Üniversitemizde meydana gelen son olaylarda, özellikle öğrenci olmayan ve dışarıdan geldiği iddia edilen kişilerin kampusa girişlerinin önlenmesi gerekir. Kampus güvenliğinin öğrencileri rahatsız etmeyecek şekilde sağlanması Rektörlüğün temel görevleri arasındadır. Son olaylarda saldırıya uğrayan öğrenciler arasında benim de öğrencilerim var ve yaşananlardan ötürü çok üzgünüm. Demokrasinin temel kurallarını üniversitemizde bile işletemezsek, başka yerlerde işlemesini nasıl bekleriz bilemiyorum” dedi.
HEYETİMİZİN TESPİTLERİ
Demokratik tepkilerini dile getirmek her bireyin anayasal hakkıdır, dolayısı ile üniversite öğrencilerinin de, gerek anayasal gerek uluslararası sözleşmelerden doğan gösteri ve yürüyüş hakları vardır. Üniversite öğrencileri bu ülkenin geleceğini temsil etmektedirler. Ve üniversiteler eğitim-öğretimin, bilimin gelişmesi gereken alanlar olması gerekirken, öğrencilerin gerek üniversitelerde, gerek ise bu ülkenin gündemine dair söz söyleme, demokratik tepkilerini ortaya koyma hakları gasp edilmektedir.
25 Aralık 2014 Perşembe günü üniversitede yaşanılan olaylar ve öncesindeki durumlar, bizzat üniversitede tanık olduklarımız, görüntüler ve mağdurlar ile yaptığımız görüşmeler ve eş zamanlı olarak aynı hafta içerisinde birçok üniversitede aynı olayların yaşanması heyetimizi şu sonuca götürmüştür,
SONUÇ
Ülkemizin de imzacısı olduğu BM İnsan Hakları Evrensel Bildirgesi;
Madde 3; Herkesin yaşama hakkı ile kişi özgürlüğü ve güvenliği hakkı vardır.
Madde 5;Hiç kimseye işkence ya da zalimce, insanlık dışı ya da aşağılayıcı muamele ya da ceza uygulanamaz.
Madde 9;Hiç kimse keyfi olarak yakalanamaz, tutuklanamaz. Madde 19;Herkesin kanaat ve ifade özgürlüğüne hakkı vardır. Demektedir.
“İşkence veya insanlık dışı ya da aşağılayıcı muamele ya da ceza, her koşulda ve özellikle de gözaltında, sorgulama sırasında ve kişinin terör eylemleri ile suçlanması ya da bu suçtan ceza almış olması durumunda dahi, mahkûmiyet kararına neden olan suçun doğası ne olursa olsun mutlak olarak yasaktır.”denilmektedir.
Ancak üniversitede öğrencilerin kanat ve ifade özgürlüğüne yönelik, ülkücü grupların yaptığı saldırının önlenmesi gerekirken aksine polis de bu grup ile beraber hareket etmiştir.
İnsanlık suçu olan işkence bizzat heyetimizin ve basın mensuplarının gözü önünde demokratik haklarını kullanan öğrencilere karşı uygulanmış,kapalı alanda kullanılması yasak olan gaz bombaları öğrencilerin üzerine atılmış,yaşam hakları ,can güvenlikleri tehtit edilmiş ve öğrenciler tekme tokat gözaltına alınmıştır.
Bu yaşanılanlar göstermektedir ki; siyasal iktidar üniversiteleri sindirme politikasına devam etmekte,hak arama mücadelesi veren gençliği baskı ve zor ile susturmaya çalışmaktadır.
Öğrencisinin can güvenliğini sağlamak gibi bir sorumluluğu da olan rektörlüğün, dışarıdan eli sopalı insanlar üniversiteye doluşup öğrencilerin can güvenliğini tehdit ederken ve polis üniversitede insanlık suçu işlerken hiçbir müdahalede bulunmaması, savcılığın “ben polisimden gerekli bilgiyi alırım diyerek “geçiştirmesi, valiliğin telefonlara çıkmaması, üniversitede polisin ülkücü grup ile beraber hareket etmesi bizleri, bütün bu olayların siyasi erkin bir politikası olduğunu ve bu mülkü amirlikler arasında hak arama mücadelesi veren üniversite öğrencilerini sindirmek amaçlı bir işbirliği olduğu tespitine ulaştırmıştır.
Zira rektörlüğün izni olmadan polis üniversiteye giremeyeceği gibi, gerekli önlemler alınarak üniversiteye dışarıdan ülkücü grupların girişi de engellenebilir. Ama bu konuda hiçbir önlem alınmadığı gibi üniversite olayların olduğu gün adeta polise ve dışarıdan gelen ülkücü gruplara teslim edilmiştir
Siyasal iktidar kendisine muhalif olan her kesimi üniversiteleri de susturmaya çalışmaktadır. Kendinden olmayan her rengi, sesi, düşünceyi yok etmeye yönelik bu politika ülkemizi daha da karanlık bir yere götürmektedir.
Heyetimiz Çukurova üniversitesinde yaşanılan bu olayların bazı basın mensuplarının söylediği gibi üniversitelerde klasik bir sağ-sol çatışması olmadığını düşünmektedir. Yaşanılanlar siyasi iktidarın üniversiteler üzerindeki politikasıdır ve bunu, Roboski katliamından da,16 yaşında cumhurbaşkanına hakaretten tutuklanan liseli öğrenci olayından da,gezi olaylarında yaşanan polis şiddetinden de bağımsız değerlendirmemektedir.siyasal iktidar bir bütün olarak kendisine itiraz eden her sesi susturmaya yönelik politikası çerçevesinde çıkardığı “iç güvenlik “paketiyle de polisin yetkilerini daha da arttırmış , adeta hak ihlalini yasal güvenceye almıştır.
Türkiye’nin geleceği, farklılıklara saygılı, tüm kimliklerin eşit ve özgür biçimde kendini geliştirebileceği demokratik ve çoğulcu siyasal ve hukuksal sistemin yaşama geçirilmesine bağlıdır, İnsan Hakları Derneği Çukurova Üniversitesinde yaşanan muhalif görüşlü öğrencilere yönelik bu saldırılar ve ardından çıkan olaylar karşısında endişelenmekte, gerekli önlemlerin alınmaması halinde bundan sonra da benzer olayların yaşanacağı kaygısını taşımaktadır.
Özellikle Yaşam hakkı ve bağlı olarak eğitim hakkının engellenmesi ciddi sonuçları olan ve toplumsal barış ortamını zedeleyen ihlallerdir. Bütün insanlar arasında karşılıklı anlayış, hoşgörü ve dayanışmanın geliştirilmesini sağlayacak tüm önlemlerin alınmasını istiyoruz.
Bizler insan hakları savunucuları olarak insan haklarına saygılı demokratik ve hukukun üstünlüğünün egemen olduğu ve bunun tüm kurum, kural ve kültürü ile egemen olduğu bir Türkiye yaratma çabamızı dün olduğu gibi bugün, yarın da sürdüreceğiz.
İHD Adana Şube Eş Başkanı İlhan ÖNGÖR
İHD Adana Şube Eş Başkanı ve MYK üyesi Sema PEYNİRCİ
İHD Akdeniz Bölge Temsilcisi ve MYK üyesi Yasemin Dora ŞEKER
İHD Adana Şube Yürütme Kurulu Üyesi Fedri Sönmez
İHD Adana Şube Yürütme Kurulu Üyesi Mehmet Ali Gülşen
İHD Adana Şube Hukuk Komisyonu üyesi Esem Yeğit
(Not:olay anı ile görüntüler de aşağıdadır.)
ÇUKUROVA ÜNİVERSİTESİNDE DEVRİMCİ DEMOKRAT ÖĞRENCİLERE, ÜLKÜCÜ GRUPLAR VE POLİSİN SALDIRISI İLE İLGİLİ RAPORU'NUN PDF FORMATINDA İNDİRMEK İÇİN TIKLAYINIZ