Kuruluşlarımız yaklaşık 20 yıllık mücadele sürecinde, devlet kurumlarından ve bu kurumların desteğindeki organize siyasi gruplardan büyük baskılar görmüş, saldırılara uğramıştır. Saldırılar sonucu İHD’nin bir çok yöneticisi yaşamını yitirmiş, 1998 yılında dönemin genel başkanı ölümden dönmüştür.
Tüm bu baskı ve saldırılar İHD’nin ve TİHV’nın, kendi kuralları ve uluslararası insan hakları ilkeleri çerçevesindeki mücadelesine engel olamamıştır. İHD’yi ve TİHV’nı’ marjinalleştirme ve hukukun dışına itme çabaları sonuçsuz kalmıştır. Şayet bu gün Türkiye’de insan hakları kavramı daha fazla tartışılıyor ise ve göreceli olarak bu alanda bir takım iyileşmelerden söz edilebiliyorsa, bunda İHD’nin ve TİHV’nın mücadelesinin önemli bir payı olduğu görmezlikten gelinemez.
İHD ve TİHV, bu gün tüm dünyanın sözüne ve yaptıklarına güvendiği; referans olarak kabul ettiği; Onların içerisinde olmadığı oluşum ve çabaları kuşkuyla karşıladığı saygın birer insan hakları örgütleridir. Bu nedenledir ki, içerisinde Adalet Bakanı’nın da bulunduğu bu günkü Hükümet, İHD ve TİHV’nin Başbakanlık İnsan Hakları Danışma Kurulu ile İl ve İlçe İnsan Hakları Kurullarının faaliyetlerine katılması için ısrarlı taleplerde bulunmuştur. TİHV bir dönem Başbakanlık İnsan Hakları Danışma Kurulu’na katılmış, ise de bu kurulların yapıları ve işlevleri uluslararası standartlara uygun olmadığı için İHD, bu kurullara katılmayı reddetmiştir. Aynı şekilde, yine bu günkü Hükümet tarafından 9 Eylül 2005 günü yapılan “Sivil Toplum Zirvesi”ne her iki kuruluş da davet edilmiş, Türkiye-AB müzakere sürecine etkin bir şekilde katılmaları için de ayrıca yazılı davet göndermiştir.
İHD’nin ve TİHV’nın uluslararası kişi, kurum ve organizasyonlarla ilişkilerinde, görüşme istemleri hep karşı taraftan gelmiştir. Sayın Adalet Bakanı bu durumdan rahatsız olmak ve İHD ile TİHV’nı’ halktan kopuk marjinal bir örgütler olarak tanımlamak yerine, bu denli kabul görmelerinin nedenleri üzerinde düşünmelidir. Özellikle, “insan hakları sorunları ve ihlalleri” ile “insani sorunları” birbirine karıştırıp, buradan mantık yürüterek sonuçlar çıkarmak ve hele hele suçlamalarda bulunmak, Sayın Adalet Bakanı’nın nasıl bir vizyona sahip olduğunu göstermekten öte bir anlam ifade etmez.
Demokrasiye, insan haklarına, hukukun üstünlüğüne sahip çıktığı ve geliştirdiği iddiasında olan bir Hükümetin, her fırsatta insan hakları kuruluşlarını, özellikle de İHD ve TİHV’nı marjinallikle, yasa dışı örgüt yandaşlığı ile suçlayıp, hedef göstermesinin, bizzat o Hükümetin önemli bir zaafı olduğu açıktır. Hükümet, insan hakları konusunda ikircikli ve samimiyetsiz tutumunu gözden geçirmeli; insan haklarını özümsemelidir. Bu bağlamda, Hükümetin işe İHD’den ve TİHV’ndan özür dilemekle başlaması, samimiyetinin de bir ölçütü olacaktır.
Av.Yusuf ALATAŞ | Yavuz ÖNEN |
İHD Genel Başkanı | TİHV Başkanı |