25 KASIM KADINA YÖNELİK ŞİDDETE KARŞI ULUSLARARASI DAYANIŞMA VE MÜCADELE GÜNÜ

KADINA YÖNELİK ŞİDDETİ HEP BİRLİKTE DURDURABİLİRİZ
1981 yılında BM Genel Kurulunda alınan bir karar ile 25 Kasım günü kadına yönelik şiddete karşı mücadele ve dayanışma günü olarak ilan edildi. O yıldan bu yana her 25 Kasımda dünyanın her yerinde kadın örgütleri ve insan hakları örgütleri şiddetin sonlanması için, yaşam hakkına saygı gösterilmesi için etkinlikler gerçekleştiriyor.

25 Kasımın kadına yönelik şiddete karşı uluslararası mücadele günü olarak ilan edilmesine vesile olan Mirabel kız kardeşlerin Dominik Cumhuriyet’inde rejim karşıtları olarak öldürülmesi olayının üzerinden yaklaşık 45 yıl geçti. Ne Mirabel kardeşler şiddete uğrayan ilk kadınlardı ne de toplumsal bir gösteriye katıldığı için Arjantin’de polisler tarafından yerlerde sürüklenen hamile kadın son şiddet mağduru. Kadına yönelik şiddet bütün kadınların ortak yaşadığı evrensel, yaygın, sistemli olarak bütün dünyada kullanılmaya devam ediyor.

Cinsiyete dayalı şiddet, uluslararası sözleşmeler yoluyla korunan evrensel insan haklarının ihlalidir. Bu ihlal, kişi güvenliği hakkının, en yüksek standartta fiziksel ve manevi sağlığa sahip olma hakkının, işkence, aşağılayıcı, insanlık dışı muamele yasağının ve yaşam hakkının doğrudan ihlali anlamına gelmektedir.

"Fiziksel, cinsel veya psikolojik zarar ya da acı ile sonuçlanan, ister özel alanda, ister kamusal alanda olsun, baskı veya özgürlüğün engellenmesi” olarak tanımlanan cinsiyete dayalı şiddet, kadınların erkeklerle eşit bir biçimde haklarını ve özgürlüklerini kullanmasını ciddi bir biçimde engelleyen bir ayrımcılık türüdür. Yalnızca özel alanda değil ama aynı zamanda toplumsal alanda da cinsiyete dayalı şiddet bir araç olarak kullanılmakta ve yeniden üretilmektedir. Devletlerin, hem özel alanda hem de kamusal alanda mevcut olan şiddeti görmezden gelmesi ise cinsiyete dayalı şiddeti sürekli kılan bir etkiye sahiptir. Bu çerçevede, cinsiyete dayalı şiddet, herhangi bir gelenek, görenek, din, kültür ve politik iktidarla mazur gösterilmemeli, temel insan hakları ihlali olarak tanınmalıdır.

İnsan Hakları Derneği açısından cinsiyete dayalı şiddet, bir insan hakları sorunudur ve bu bağlamda cinsiyete dayalı şiddetin önlenmesine yönelik politika ve araçların geliştirilmesinde insan haklarına felsefesine dayalı bir yaklaşımın temel alınması gerektiğine inanmaktadır.

Böylesi bir yaklaşım, Türkiye'nin hemen hemen her bölgesinde neredeyse hergün gerçekleştirilen aile içi cinayetleri görmezden gelerek, sadece belirli bir bölgenin kültürel özelliği gibi sunulan öldürmeleri "Töre cinayetleri" olarak adlandırmaktan vazgeçilmesi demektir. Aile içi şiddetin en vahim sonucu olan ve yaşam hakkının ortadan kaldırılmasına yol açan, kadınlar açısından Türkiye'yi yaşama özgürlüğünün olmadığı bir ülke durumuna getiren bu öldürmeleri ortadan kaldıracak daha kapsamlı ve sorunu tüm Türkiye açısından ele alacak bir yaklaşımın geliştirilmesine acilen gereksinim vardır.

Bilinen en eski ve en yaygın bir şiddet biçimi olarak ortaya çıkan aile içi şiddetin ortadan kaldırılması için etkili, kararlı ve sonuç alıcı politikalar ve bu politikaların hayata geçirilmesini sağlayacak bütçe düzenlemeleri yapılmalıdır. Bu bağlamda kadınların sosyal ve ekonomik düzeyini yükseltecek kamusal hizmetlerin genel bir politika çerçevesinde güçlendirilmesi halen bir sorun olarak önümüzde durmaktadır.

Türkiye'de yaşanan şiddetin büyüklüğüne, yaygınlığına ve sitematikliğine karşın, kadınları şiddetten koruyacak hizmetlerin, özellikle de sığınma evlerinin ve danışma merkezlerinin sayısı son derece kısıtlıdır. Genel bir politika geliştirmeden sorunu sadece bir Belediye hizmeti olarak görmek, cinsiyete dayalı şiddetin ortadan kaldırılmasında kısmen katkıda bulunacak ancak sürdürülebilir olmayan sonuçlar ortaya çıkaracaktır.

Kadına yönelik şiddetin ortadan kaldırılmasına yönelik politikaların etkili olması, aynı zamanda işkence, aşağılayıcı, insanlık dışı muamele ve cezalandırma ile mücadelenin güçlendirilmesi ile de ilişkilidir. Gözaltı merkezlerinde ve gözaltı merkezleri dışında kamu görevlileri tarafından gerçekleştirilen kadına yönelik her türlü şiddet son bulmalıdır.

Kadına yönelik şiddetin insanlık dışı tezahürlerinden biri de fuhuştur. Kadınların kendi bedenleri üzerinde söz sahibi olmasını engelleyen fuhuş ile mücadele öncelikli olarak Devletin görevidir. Cezai tedbirleri artırarak fuhuşu ortadan kaldırmaya yönelik politikalar, etkisiz kalmaya mahkumdur.

Kadının giysi seçimine müdahale edilmesi, baskı altında tutulması, kamusal alandan dışlanması ise bir diğer şiddet biçimidir. Özellikle kadının eğitim, çalışma ve katılım haklarını ihlal eden başörtüsü yasağına derhal son verilmelidir.

Toplumsal cinsiyet konusunda ve eğitim programlarında ilkokuldan başlayarak şiddetin bir insanlık suçu olduğu öğretilmelidir. Şiddetle mücadele konusunda kadınların farkındalık düzeyinin artırılması için araçlar geliştirilmelidir. Toplumsal cinsiyet eşitliğine yönelik eğitim programları oluşturulmalı ve yaygınlaştırılmalıdır.

Devlet organları, onaylanan ve Anayasa'nın 90. maddesi yoluyla iç hukuk parçası haline gelen başta Kadına Karşı Her Türlü Ayrımcılığın Ortadan Kaldırılması Sözleşmesi ve İhtiyari Protokolü başta olmak üzere bütün sözleşmelerin gereklerini hayata geçirmeye yönelik politikaları ve araçları geliştirmelidir.

Mevcut kaynakların etkili bir biçimde kullanılması ile şiddetin ortadan kaldırılmasına yönelik olarak öncelikle silahlanmaya ve askeri harcamalara ayrılan payın azaltılması, sağlığa, eğitime, istihdama, toplumsal hizmetlere ayrılan payın anlamlı ve etkili bir biçimde artırılmasına ihtiyaç vardır.

Kadına yönelik şiddeti ortadan kaldırmak, herkesin görev üstlenmesi gereken bir mücadele alanıdır. Şiddet ortadan kaldırılmadan insan haklarından, demokrasi ve barıştan söz etmek olanaksızdır.

Şiddetten arındırılmış bir Türkiye olanaklıdır!

İNSAN HAKLARI DERNEĞİ

Bir cevap yazın