2004 yılı İnsan Hakları İhlalleri Raporu-Değerlendirme

Sayın Basın Mensupları;

Bilindiği gibi, Derneğimiz insan hakları konusundaki diğer faaliyetlerinin yanında, Türkiye’deki insan hakları ihlalleri ile ilgili olarak raporlar da yayımlamaktadır. 3’er aylık olan bu raporlar, yıl sonunda bütün bir yılı kapsayacak şekilde yıllık rapora dönüştürülmektedir. 2004 yılı içerisinde de 3’er aylık raporlar açıklanmıştı. Bu gün de, 2004 yılının tamamını kapsayan insan hakları yıllık raporumuzu kamuoyuna açıklamak üzere Sizleri buraya davet ettik.

Davetimizi kabul edip geldiğiniz için öncelikle hepinize teşekkür ederim.

2004 yılı İnsan Hakları Raporumuz 486 sayfadan oluşmaktadır.Rapor temel hak kategorileri esas alınarak hazırlanmış, temel hak kategorilerinin altında da o gruba giren alt başlıklara yer verilmiştir. Ana ve alt hak kategorilerinin belirlenmesinde uluslararası uygulamalar esas alınmıştır. Bu nedenle bazı hak grupları önceki yıllık raporlarımızdan farklılıklar içermektedir.

Her zaman olduğu gibi, bu gün de Sizlere kolaylık olması bakımından 2004 yılı rakamlarını içeren “2004 yılı İnsan Hakları Bilançosu”nu ayrıca dağıtacağız.Yine daha kolay karşılaştırma yapılabilmesini sağlamak bakımında Belli başlı hak alanları ile ilgili olarak 1999 dan 2004 yılına kadar olan rakamlar ayrı bir tablo olarak Sizlere verilecek belgeler arasına konulmuştur.

Sizlere yıllara göre İnsan Hakları İhlallerinin nasıl bir seyir izlediği, tespit edilen sayıları nasıl değerlendirdiğimizi karşılaştırmalı olarak açıklamak istiyorum. Daha sonra da, raporda yer almayan, ancak insan hakları bakımından son derece önemli gelişmelerin yaşandığı 2005 yılının ilk 2,5 aylık dönemi ile ilgili değerlendirmelerimizi Sizlerle paylaşmak istiyoruz.

Genel Olarak:

2004 yılı İnsan Hakları Raporunu 2 şekilde değerlendirmek mümkün. Birincisi, geçmiş yıllarla bağlantı kurmadan 2004 yılındaki insan hakları durumunun uluslararası insan hakları ilkeleri çerçevesinde değerlendirilmesidir. Bu şekilde bir değerlendirme yapıldığında, durumun hiç de iç açıcı olmadığı, Türkiye’de insan hakları ihlallerinin kabul edilemez boyutta olduğu ve minimum standartlar olarak değerlendirdiğimiz AB standartlarının çok uzağında olduğumuzu görüyoruz. Örneğin, temel insan hakkı olan “yaşam hakkı” halen büyük tehdit altındadır. 2004 yılında, yargısız infazlar yoluyla 42 kişi öldürülmüş, 36 kişi de yaralanmıştır. Cezaevlerinde 32 kişi yaşamını yitirdi. Silahlı çatışmalarda 240 kişi yaşamını yitirdi, 104 kişi yaralandı. Mayın ve sahipsiz bombaların patlaması nedenine bağlı olarak 59 kişi öldü, 52 kişi de yaralandı. Türkiye’nin en önemli sorunlarından birisi olan İşkence konusunda da durum farklı değil. 2004 yılında 843 kişi işkence ve kötü muameleye maruz kaldı. Kaçırma ve tehditler buna dahil değildir. Keyfi gözaltı olarak değerlendirdiğimiz 6391 gözaltı yaşandı. Demokrasilerin olmazsa olmaz temel özgürlük alanı olan İfade Özgürlüğü alanına baktığımızda da, 2004 yılı içerisinde 31 etkinliğin yasaklandığını, 9 kitap, dergi ve gazetenin yasaklanıp, toplatıldığını; 20 gazete ve yayın organına baskın düzenlendiğini; RTÜK tarafından 12 yayın durdurma cezası, 24 program durdurma cezası verildiğini tespit ediyoruz. 2004 yılı içerisinde düşüncelerinden dolayı 467 kişi hakkında 78 dava açılıp, 1557 yıl 2 ay hapis ve 350.000 YTL para cezası istendi. Yine 2004 yılı içerisinde düşünce suçları ile ilgili 72 dava sonuçlandı, 104 kişi beraat etti, 4 davanın düşmesine karar verildi, 693 kişi toplam 30 yıl 9 ay hapis ve 784.757 YTL. Para cezasına mahkum edildi.

Toplantı ve Gösteri Özgürlüğü ile ilgili olarak da, 124 etkinliğe polis tarafından müdahale edildi, 8 etkinliğe izin verilmedi, bu konularla ilgili 36 soruşturma açıldı. Bunlardan 11’nde 146 Eğitim-Sen üyesi, 12 KESK üyesi, 7 doktor ve 52 siyasi parti ve dernek üyesi çeşitli cezalara çarptırıldı. 2004 yılı içerisinde 27 dava açıldı, bu yıl içerisinde sonuçlanan 25 davada 135 kişi beraat etti, 134 kişi ise toplam 159 yıl 8 ay 2 gün hapis ve 8.840 YTL para cezasına mahkum edildi.

Örgütlenme Özgürlüğü alanında, 15 kuruluş polis baskınına uğradı. Toplam 41 kişiyi kapsayan 8 soruşturma açıldı. 23 Siyasi parti ve örgüt hakkında kapatma davası açıldı.

Ekonomik ve Sosyal Haklar alanına baktığımızda da; 13.931 kişinin siyasi ve ekonomik nedenlerle işten çıkarıldığını, 580 kişinin başka yerlere sürüldüğünü 181 kişinin iş kazasında öldüğünü ve 771 kişinin de yine iş kazası sonucunda yaralandığını görüyoruz.

Görüldüğü gibi tablo hiç de iç açıcı değil. Ne, Sayın Başbakan’ın “İşkenceye 0 tolerans” söyleminin ve ne de Sayın Başbakan Yardımcısı Gül’ün AB’ye yönelik olarak “Türkiye’nin ödevlerini tam olarak yerine getirdiği” söyleminin gereği yapılmamış. Halen, işkence son derece yaygın, halen yaşam hakkı güvence altına alınabilmiş değil, halen düşünce suç olmaya ve cezalandırılmaya devam ediyor, halen iç barış yönünden çatışma ortamı temel bir sorun olarak devam ediyor, her alandaki yasakçı zihniyet varlığını sürdürüyor. Sonuç itibariyle, insan hakları sorunlarımızın çözümü yönünde 2004 yılında da etkili ve kalıcı önlemlerin alınmadığını ifade etmek istiyoruz.

2003 yılı ile karşılaştırma:

İkinci bir değerlendirme ölçütü olarak, 2003 yılının insan hakları bilançosu ile 2004 yılının bilançosunu karşılaştırabiliriz. Bu takdirde göreceli olarak 2003 yılına göre 2004 yılında genelde bir iyiye gidişten söz edilebilir. Örneğin, 2003 yılında İşkence ve Kötü Muamele sayısı 1202 iken, 2004 de bu sayı 1040 (2003 ile karşılaştırmada aynı ölçütler kullanılması bakımından işkence ve kötü muamele bölümüne 197 “kaçırma,tehdit ve ajanlık teklifi” ilave edilmiştir), keyfi gözaltına alınma 2003 de 12406 iken 2004 de 9711. Kapatılan siyasi kuruluş, kitle örgütü, yayın organı 47 iken, 2004’de 13’e düşmüş. Toplatılan ve yasaklanan yayın sayısı da 285 den 9’a düşmüş. 2003 yılında 1706 kişi aleyhine düşüncelerinden dolayı dava açılmış iken, 2004 yılında 467 kişi hakkında dava açılmış. Fakat, bu genel sayılabilecek tablonun aksine çatışmalarda ölenlerin sayısında iki mislinden fazla artış olmuş. 2003 yılında çatışmada ölenlerin sayısı 104 iken, 2004 yılında 240 kişi yaşamını yitirmiş. Yargısız infaz/ işkence/ köy korucusu saldırısı ve gözaltında kuşkulu ölümler konusunda da bir artış var. Buna ilişkin sayı 44 den 47’ye çıkmış. Bundan şu sonucu çıkarabiliriz. 2004 yılında insan hakları ihlallerindeki göreceli kısmi iyileşmelere karşın, özellikle iç barış bakımından durum daha da kötüleşmiştir. Bu durum, bizim özellikle 2004 yılı Haziran’ından itibaren kamuoyunun dikkatini iç barışa çekme çabalarımızın ne kadar haklı olduğunu göstermektedir. Özellikle “Kürt Sorunu” konusunda barışçıl yöntemler zorlanarak, iç barışı tesis edilmediği takdirde, korkarız ki başta yaşam hakkı olmak üzere, insan hakları konusunda ilerleme kaydetmemiz pek mümkün olmayacaktır.

2005 yılı ilk 2,5 aylık dönemin değerlendirilmesi:

17 Aralık 2004 öncesine kadar, başta Hükümet olmak üzere AB’den müzakere tarihi alabilmek amacı ile insan haklarını ve özgürlükleri gözeten, bunları geliştirmeyi hedefleyen bir söylemin kullanıldığını, buna yönelik bazı adımlar atıldığını biliyoruz. Fakat 17 Aralık 2004’de müzakere tarihinin belirlenmesinden sonra tam tersi bir sürecin başladığını görüyoruz. İnsan hakları ve özgürlükler söylemi, yerini milliyetçi bir söyleme bıraktı, bize göre yeterli olmayan, eksik olan düzenlemeler dahi eleştirilmeye başlandı, bunların uygulanmamasının çareleri zorlandı. 2004 Yılı Raporumuz 31.12.2004 tarihine kadarki dönemi kapsadığı için, bu olumsuz gelişmeler raporumuza yansımamıştır.

Asker ve polis ağız birliği ederek, yapılan değişikliklerin suçla ve terörle mücadeleyi engellediğini iddia etmekte, yapılan değişikliklerin yürürlüğe konmamasını ve güvenlik güçlerine yine keyfi davranış olanaklarının getirilmesini istemektedir. Ve ne yazık ki bu istemlerin yankı bulduğunu da görüyoruz. İlginç bir şekilde, her gün suç artışlarına ilişkin açıklamalar yapılmakta, Genel Kurmay doğu ve güneydoğu bölgesindeki silahlı militan sayısının 1999 öncesinin üzerine çıktığını ve yapılan yasal değişiklikler nedeniyle yeterince etkili olamadıklarını söylemektedir. Fakat kimse, henüz yürürlüğe girmemiş düzenlemelerin nasıl olup da, suçların artışına ve terörle mücadeleyi zayıflamasına neden olduğunu sorgulamamaktadır. İstanbul’da suç artışlarında söz edilirken, bu sağlama konusunda sorumlu olan Vali ve Emniyet Müdür görevine devam etmekte, suç sadece yasalara atılmaktadır. Aynı dönemde, Anayasa Mahkemesi yabancılara g.menkul satışına ilişkin yasayı iptal etmekte, Yargıtay 312. madde konusunda 180 derecelik bir dönüşle özgürlükleri kısıtlayıcı bir yorumla karar vermektedir. Ermeni sorununda, ifade özgürlüğü hiç işlememekte, dünyaca ünlü bir yazarımız olan Orhan Pamuk açıkça tehdit edilip, hakkında davalar açılmaktadır. Ayın dönemde Emeğin Partisi’ne silahlı saldırı yapılmaktadır. Her alanda katı bir milliyetçi söylem geliştirilmektedir. İnsan Hakları ve Özgürlükler konusunda iddialı olduğunu söyleyen Hükümetin Çevre ve Ormanı Bakanı’nın talimatı ile, bitkilerin ve hayvanların bilimsel isimleri değiştirilmektedir. 6 Mart günü yaşanan polis saldırıları, buna ilişkin Hükümet üyelerinin ve yetkililerin söylemleri ürkütücüdür.

Bütün bunlar, insan haklarından, özgürlüklerden ve demokrasi standartlarının geliştirilmesinden rahatsız olanların atağa geçtiklerini ve ne yazık ki Hükümet ve diğer devlet organları üzerinde de etkili olduklarını göstermektedir.

Değerli Basın Mensupları;

Ülkemizin her zamankinden daha fazla özgürlüklere, insan haklarına ve demokrasiye ihtiyacı bulunmaktadır. Hükümet ve diğer devlet kurumlarının bunun sorumluluğu ile hareket etmelerini bekliyoruz. Yurttaşlar olarak da özgürlüklerimize ve demokrasiye sahip çıkmalıyız. Sadece özgürlük karşıtlarının, insan hakları karşıtlarının, demokrasi karşıtlarının sesi çıkmamalı, hepimiz gür bir sesle demokrasi, insan hakları ve özgürlük diye haykırmalıyız. İnsan Hakları Derneği olarak biz bunu yapacağız.

İNSAN HAKLARI DERNEĞİ
GENEL MERKEZİ

Bir cevap yazın