Bu Yılki İnsan Hakları Haftasında Yine En Fazla Barışa Gereksinim Duyuyoruz

Değerli Basın Mensupları,

Bugün, İnsan Hakları Evrensel Bildirgesi’nin kabul edilişinin 56. yıldönümü. 56 yıl önce insanlık, yaklaşık 36 milyon insanın yaşamını yitirdiği, atom bombalarıyla dünya habitatına korkunç zarar verildiği, nesilden nesile geçecek olan hastalıkların ortaya çıktığı bir yıkımın yaralarını sarmaya çalışıyordu. İnsan Hakları Evrensel Bildirgesi, bu yönüyle, dünya halkları bir daha savaşlara ve yıkıma yol açacak acılar yaşamasın diye, halkların eşit hak ve özgürlüklere sahip olduğunu vurgulayan bir içerikle 10 Aralık 1948’de Paris’de toplanan Birleşmiş Milletler Genel Kurulu’nda kabul ve ilan edilmişti.

Bildirge’nin, insanların temel hak ve özgürlüklerini koruma altına almasına rağmen, insanlığın hala özgürleşemediğine, devletlerin, kendi yurttaşlarının veya farklı coğrafyalardaki halkların temel haklarını ve özgürlüklerini ihlal ettiğine; bu hakları ve özgürlükleri tanımadığına tanıklık etmekteyiz. Dünyanın büyük bir kısmı, hala militarist, anti-demokratik, baskıcı ve oligarşik  sistemlerle yönetilmektedir.

İnsan Hakları Evrensel Bildirisinde koruma altına alınan haklara ve özgürlüklere rağmen,  ekonomik ve sosyal haklar açısından, tüm dünyada tam bir eşitsiz gelişmenin yaşandığını, dünyada üretilen toplam mal ve hizmetlerin yoksul halklar ve ülkeler aleyhine bir durumu yansıttığını ve bunun derinleştiğini bilmekteyiz. Dünyada yoksulluk ve açlık hızla artmaya devam etmektedir. Dünyada yaşayan 6 milyardan fazla insanın büyük çoğunluğu, eğitim ve sağlık olanaklarından yoksun, insan onuruna aykırı koşullarda yaşamaktadır.

Değerli Basın Mensupları,

11 Eylül'den sonraki süreçte, insan hakları ve özgürlükleri anlayışında ciddi aşınmaların yaşandığını, güvenlik gerekçesiyle özgürlüklerin engellendiğini gözlemlemekteyiz. Özgürlük ve haklar kavramının yerini “salt güvenlikçi” ve yurttaşlara saygı gösterilmeyen bakış açısı almıştır. Yanıbaşımızdaki Irak’ da, Felluce’ de, Filistin’ de, Sudan’ da, Afganistan’ da, Kızıltepe’ de, Şemdinli’ de yaşananlar gerçek bir trajedidir.

Değerli Basın Mensupları,

Ülkemizde 15 yıl devam eden çatışma ortamının, 5 yıl süren bir çatışmasızlık ortamına evrilmesi, ülkemiz açısından büyük bir şanstı. Ancak Kürt sorununun görmezden gelinmesi ve demokratik ve barışçıl yöntemlerle çözme iradesinden uzaklaşılması nedeniyle, son aylarda tekrar insanlarımızın yaşamını yitirdiği bir çatışma ortamına tanıklık etmekteyiz. Bu durum sona ermediği sürece de, başta yaşam hakkı olmak üzere birçok hak kategorisi ciddi risk altındadır. Sorunun kesin çözümü için, Anayasal yurttaşlık yasal güvenceye kavuşmalı, Türkiye toplumunun çoğulcu etnik, dilsel, dinsel ve kültürel özelliğine uygun bir yapılanmaya gitmeli, bütün yurttaşlar, bütün özellikleriyle kucaklanmalıdır, ayrımsız politik genel af ilan edilmeli,  köylere geri dönüşler sağlanarak zararlar tazmin edilmelidir. Ülkemizdeki Kürt sorununun kültürel boyutu yanında, ekonomik, sosyal, hukuksal ve siyasal boyutu da bulunmaktadır. O nedenle, sorunlar karşısında "yokmuş gibi" davranmak yerine sorunların varlığını kabul ederek, bütün toplum kesimleriyle birlikte sorunun demokratik, barışçıl çözümüne yönelmek gerekmektedir.

Evrensel Bildiri'nin 56. yılında, ülkemizde farklı alanlarda ciddi insan hakları ihlalleri yaşanmaktadır. AB’ ye uyum yasaları çerçevesinde birçok olumlu değişiklik yapılmasına rağmen, sistem, anayasal ve yasal çerçeve olarak militer/otoriter olma özelliğini korumaktadır. Her koşulda ve her zaman kutsal ve dokunulmaz olan yaşam hakkının halen ihlal edildiği ülkemizde, diğer hak kategorilerinin de güvence altına alınmasından bahsetmek olası değildir. Daha dün Kızıltepe’ de 12 yaşındaki bedenine 13 kurşun sıkılarak yaşamına son verilen Uğur Kaymaz’ la ilgili olarak, ülkemizi yönetenlerin kendi çocuklarına verdiği yanıtları merak etmekteyiz. Yaşam hakkı ve işkence yasağı ihlali, insanlığa karşı işlenen suçlardandır. Buna rağmen bu vakalarda etkili bir soruşturmadan ve önlemden bahsetmek mümkün değildir. Uğur Kaymaz’ ın yaşamına son vererek aslında tüm insanlığa karşı suç işlemiş olan polislerin halen yargı önüne çıkartılmamaları, kamuoyunun vicdanını ciddi şekilde yaralamaktadır.

Değerli Basın Mensupları,

Son günlerde Hükümet temsilcilerinin tek partili sistem sonucuna da yol açan %10’ luk seçim barajını savunmalarını ve bunu da ülkenin istikrarı adına söylemelerini hayretle izlemekteyiz. İstikrar adına anti-demokratik yöntemlerle ülkeyi yönetmeyi savunmak, zenginliğimiz olan farklılıklarımızı ve farklı düşünceleri reddetmek anlamına gelmektedir. Türkiye, en kısa zamanda adil bir seçim sistemini kabul etmeli ve böylelikle temsilde adalet sağlanmalıdır.

Ülkemizde, ifade özgürlüğü önündeki engeller kaldırılmalıdır. Türkiye halen düşüncelerini açıkladığı için insanların yargılandığı ve cezalandırıldığı bir ülke olmaktan çıkarılmalıdır. İnançlar alanı, devletlerin değil, bireylerin özgürlük alanıdır. Bu bağlamda zorunlu din dersleri, başörtüsü yasağı gibi uygulamalara son verilmelidir. 

Ülkemiz, sokaklarında ve gözaltı merkezlerinde insanlara kamu görevlilerinin işkence yaptığı bir ülke olmaktan kurtarılmalıdır. İşkencenin önlenmesi için yüksek politik kararlılık gösterilmeli, insan hakları savunucularının önerileri doğrultusunda önlemler alınmalıdır. İşkence yapmakla suçlanan kamu görevlilerinin yargılanamaz, cezalandırılamaz, adresleri bulunamaz ve bir türlü davaları sonuçlandırılamaz olmaktan çıkılmalıdır.

Ülkemiz, cezaevlerinde insanların ölmediği, öldürülmediği, kendilerini açlık grevi ve ölüm orucu eylemine başvurma zorunda hissetmediği, insanların tek kişilik hücrelere ya da cezaevlerine kapatılarak tecrit ve izolasyon koşullarında tutulmadığı bir ülke olmalıdır.

Çığlığımız, BARIŞ’ ın sesidir. Barış, halkların barış kültürünü temel alarak inşa edilebilir.

Barışın sesi, bombaların sesinden güçlüdür. Barışın sesi, evleri yıkan tanklardan, çocuklarımızın canlarını alan kurşunlardan, misket bombalarından ve mayınlardan güçlüdür.

Barışın sesi, insan sesidir. Bu vesileyle insan hakları savunucuları olarak bir kez daha, tüm gücümüzle ülkemizde ve dünyamızda BARIŞ çağrısında bulunmaktayız.

İhlalsiz, savaşsız, şiddetsiz bir gelecek umuduyla….

Av. Reyhan Yalçındağ

Genel Başkan Yardımcısı

Bir cevap yazın