SIĞINMA HAKKI TEMEL İNSAN HAKKIDIR

Bugün dünyanın farklı noktalarında 40 milyon insan şiddet ve zulümden kaçtıkları için yerlerini, yurtlarını terk edip başka bir yerde yaşamlarını sürdürmeye çalışıyorlar. Birleşmiş Milletler Mülteciler Yüksek Komiserliği’nin istatistikleri, 1995 yılından bu yana azalma eğilimi gösteren mülteci sayısının, 2006 yılına oranla 2007 yılında %14 arttığını gösteriyor. Türkiye bir yandan doğu-güneyden batı-kuzeye göç etmeye çalışan insanlar için bir geçiş ülkesi diğer yandan ise özellikle doğu Avrupa kökenli bir göç hareketinde ulaşılmak istenen ülke konumunda. 1951 tarihli Mültecilerin Hukuki Statüsüne dair sözleşme’yi coğrafi çekince ile imzalayan ülkemizde halen bir mülteci yasası bulunmamaktadır. Bu durum hem Türkiye’yi bir geçiş ülkesi olarak kullanan hem de Türkiye’ye sığınmak isteyen mülteciler açısından önemli sorunlar doğurmaktadır.

İnsan Hakları Evrensel Bildirgesinde temel insan hakkı olarak tanınan sığınma hakkı günümüz dünyasında devletler tarafından en çok ihlal edilen ve giderek yok sayılan insan hakkı durumundadır. Bir yandan devletlerin sığınmacıların temel haklarını yok sayan bu yaklaşımı giderek güçlenirken diğer yandan bütün dünyada toplumlar içinde hızla yayılmakta olan “öteki” düşmanlığı sığınmacıların temel haklarının ihlali sonucunu doğurmaktadır.

Ve kadın mülteciler; BMMYK rakamlarına göre dünya mülteci nüfusunun %50.8’ni oluşturan; süregelen şiddet, savaş ve yoksulluk karşısında da en zor durumda kalan kadın mülteciler. Göç yolunda sadece kendilerinin değil aynı zamanda 18 yaş altında bulunan çocuklarının tüm sorumluklarını çoğunlukla üstlenmek durumunda kalan kadın mültecilerin yaşadığı sorunlar, kadın ve çocuk mülteciler için ek koruma önlemlerinin geliştirilmesi gerekliliğini bütün devletlerin ve insanlığın önüne bir görev olarak koymaktadır.

İnsan hakları savunucuları olarak;

Sığınma hakkının, kişinin bedensel ve zihinsel bütünlüğüyle ilgili temel bir hak olduğu; temel haklar sisteminin bütünlüğü içinde değerlendirilmesi gerektiği, uluslararası koruma ve devletlerin koruma rejimlerinin, insan haklarının dünyanın her yerinde, her koşulda bütün kişiler için korunması anlayışına dayanması gerektiğini bir kez daha dünyanın bütün devletlerine hatırlatırız.

Türkiye evrensel insan hakları normlarına uygun, hazırlık sürecine sivil toplum örgütlerinin katılımını temel alan bir yaklaşımla hazırlıklarına başladığı İltica Yasasını vakit geçirmeden çıkarmalıdır. Yine hazırlıklarına başlanılan Kabul Merkezlerinin insan hakları standartlarına uygunluğunun sivil denetime açılması gerektiğinin altını bir kez daha çizerek Türkiye’nin “İşkenceye Karşı BM Sözleşmesine ek Seçmeli Protokolü’nün TBMM tarafından onaylanması sürecinin hızlandırılması gerektiğini hatırlatmak isteriz.

İNSAN HAKLARI DERNEĞİ

Bir cevap yazın