12 Mart muhtırası ile başlayan süreçte, bilim insanları, gazeteciler, yazarlar, üniversite öğrencileri birer ikişer gözaltına alınacak, işkenceden geçirilecek ve Deniz Gezmiş,Yusuf Arslan ve Hüseyin İnan idam edilecekti.
12 Mart cuntasının yarım bıraktığını, 12 Eylül cuntası tamamlayacaktı.
12 Mart 1995'te, İstanbul'da bir katliam yaşandı. "Gazi Olayları" olarak anılan olaylarda onlarca alevi ve sol görüşlü yurttaşımız, güvenlik kuvvetlerinin silahlarından çıkan kurşunlarla öldürüldüler.
Yargı önüne çıkarılan kamu görevlileri korundular. Çıkarılmayanlar da vardı. Olay yeri İstanbul olmasına karşın, yıllarca müdahillerin hak arama yolları zorlaştırıldı. Yurttaşlar İstanbul'dan saatlerce süren otobüs yolculukları ile davanın görüldüğü Trabzon'a taşındılar. Devlet içinde örgütlenmiş Susurlukçu zihniyet, örgütsel varlığını muhafaza etti.
Pek çoğu kamu görevlerine devam etti. Resmi kayıtlarda aranan kişi durumunda olanlar devletten maaşlarını almaya devam ettiler. Pek çok davada devlet görevlilerine tebligatlar yapılamadı. Soruşturmaların derinleştirilmesi istekleri reddedildi.
Sanki devlet içinde örgütlenmiş "çeteler" yokmuş gibi davranıldı. TBMM Araştırma Komisyonu raporları dikkate alınmadı.
12 Mart'ların olmaması, devlet sisteminin insan hakları ve temel özgürlükler değerlerine dayalı olması ile gerçekleşebilir. Başka bir ifade ile sistemin demokratikleşmesi ile gerçekleşebilir.
Darbeler yasaklanmalıdır.
Darbe ile iktidar olanlara yasal ve siyasal meşruiyet tanınmamalıdır.
Darbe ile değiştirilen Anayasa'ların geçersizliği Anayasa hükmü haline getirilmelidir.
Geçmişle hukuksal hesaplaşma yaşanmadan ve her travmayı "unutmaya" dönüştürerek demokrasi yolunda ilerleyemeyiz. 12 Martçı zihniyet ve uygulamalar, insan hakları, hukukun üstünlüğü ve demokrasi ilkeleri ile aşılabilir.
İNSAN HAKLARI DERNEĞİ