İKİNCİ TEZKEREYE DE HAYIR!

İnsanlık tarihi boyunca, "büyük" egemen güçler, küçük devlet ya da güçsüz ulusları ezerek egemenliklerini yaymışlardır. Bugünlerde dünyanın dikkati yeniden böyle bir olayın üzerine kilitlenmiştir. ABD hiç kimsenin görmezden gelemeyeceği açıklıkta Ortadoğu petrol egemenliği için haksız bir savaşa hazırlanmaktadır. Türkiye dahil, birçok ülkeyi savaş suçuna ortak etmek için zorlamaktadır. ABD böyle bir savaş için ne BM kararı, ne BM silah denetçilerinin raporlarını dikkate almakta, uluslararası hukuku da tanımayarak, bütün dünya halklarını karşısına alma pahasına Irak'ı işgal etme ısrarını sürdürmektedir.

Türkiye halkı ABD'nin petrol savaşı karşısında yüzde 94 gibi büyük bir oranla 'savaşa hayır' yönünde irade beyan etmiştir. Meclis, 1 Mart 2003 tarihinde hükümet kararına rağmen tezkereyi onaylamamış, reddetmiştir. Burada yapılması gereken Meclis'in aldığı karara saygı gösterip buna uygun davranmaktır.Bu karar doğrultusunda Amerikan askeri kuvvetlerinin üs ve limanlara sevkiyatını durdurmak, üsleri boşaltmaktır.Aksi tutum anayasal suçtur. Savaş hazırlıkları çerçevesinde Irak'taki Kürt bölgesinde konuşlanmış Türk ordusunu geri çekmektir. Meclis kararına saygı bunu gerektirmektedir. Ne yazık ki ABD'nin İskerderun-Mersin limanlarına askeri sevkiyatı durmamış ve halen sürmektedir.Başta hükümet olmak üzere, tüm yetkililer meclisin aldığı kararın hayata geçirilmesinden sorumludur.

Meclis kararından dört gün sonra ise Genelkurmay Başkanı Orgeneral Hilmi Özkök 'talihsiz' bir açıklama yapmıştır. Bütün günlük basına manşet olan açıklamasında Özkök, 'Konuyu basite indirgersek, hiç katılmamakla savaşın aynı zararlarını göreceğiz, fakat zararımızın telafi edilmesi ve savaş sonrasında söz sahibi olmamız asla mümkün olmayacaktır' diyerek sorunu yeniden gündeme taşımış ve savaştan yana tutumunu beyan etmiştir.

Genelkurmay Başkanı Hilmi Özkök'ün bu açıklamasıyla savaşa katılma kararı almak isteyenler güç kazanmış, tezkerenin yeniden Meclise getirilmesi tartışmaları büyümüştür. Tezkerenin Meclis'te reddedilmesiyle savaşa karşı olan Türkiye halkı nispeten rahat bir nefes almışken bu açıklamayla kaygılar artmıştır. Türkiye'nin savaşa sokulacağı tartışmaları büyümüştür. Ve bu kaygı maalesef gerçektir. Komşu halkların yaşadığı toprakların işgal edilmesi yoluyla bir arada yaşamak zorunda olan halkların karşı karşıya getirilerek savaştırılmasından daha büyük zarar yoktur. Ekonomik zararlar telafi edilebilir, ancak savaşta yapılacak katliamlar ya da birbirini boğazlayan halkların geride bırakacağı insanlık dramının telafisi yoktur. Biz, insan hakları savunucuları olarak, herkesi, katliamlar, göçler, ailelerin parçalanması, kan, gözyaşı ve yıkımdan başka bir şey olmayacak olan Amerika'nın petrol savaşına tavır almaya, bunun 'kar-zarar' hesabına dönüştürülmesine engel olmaya çağırıyoruz.

İNSAN HAKLARI DERNEĞİ

Bir cevap yazın