Türkiye’deki siyasal iktidarlar Kürt sorununda demokratik ve barışçıl çözüm üretmek istemedikleri için sürekli olarak şiddet ve savaş politikaları ile sorunun büyümesine sebep olmakta ve toplum olarak daha büyük acılar yaşamamızı sağlamaktadırlar.
Türkiye’de, 2007 yılında Irak tezkeresi ile başlayan savaş tezkereleri her yıl tekrarlanmış, 2014 yılından beri Suriye de sürece dahil edilerek, Suriye ve Irak için ortak tezkere çıkarılmaya başlanmıştır. Bu kapsamda yeni yasama döneminde 1 Ekim’de yeniden Suriye ve Irak savaş tezkeresi TBMM gündemine getirilmiştir.
Anayasanın 92.maddesine göre Türkiye’nin yabancı ülkelere silahlı kuvvetlerini gönderebilmesi için uluslar arası hukukun meşru saydığı durumlarda hareket etmesi gerekmektedir. Bu durumda, BM Güvenlik Konseyi kararı olmadan Türkiye’nin Irak’ta ve Suriye’de silahlı kuvvetlerini sürekli olarak bulundurması Anayasa’ya aykırı bir durum oluşturmaktadır. Hükümetin tezkerelerle ilgili hukuksal bir sorun olmadığına ilişkin açıklamasının karşılığı bulunmamaktadır. BM Güvenlik Konseyi kararı olmadığı gibi Irak ve Suriye hükümetlerinin bu konuda alınmış kararları da bulunmamaktadır. Dolayısıyla bu hukuk dışı durum gelecekte, Türkiye bakımından önemli hukuksal sorunların yaşanmasına sebep olacaktır. Bu siyasal iktidarın sorumsuzluğunun faturası belki de gelecek nesillere çıkarılacaktır.
Halk savunucuları olarak bütün sorunların demokrasi ve insan haklarına bağlılık temelinde çözülebileceğini ifade etmekte ve bunu savunmaktayız. Türkiye’nin de demokrasi ve insan hakları sorununun en önemli halkasının Kürt sorunu olduğunu ve bu sorunun ancak demokratik ve barışçıl yollarla çözülebileceğini bir kez daha ifade etmek istiyoruz. Hükümet her fırsatta Irak ve Suriye tezkerelerini çıkarma gerekçesi olarak yasa dışı örgütleri ve özellikle de PKK’yi ve PKK ile ilişkili olduğunu iddia ettiği örgütleri gerekçe yapmaktadır. Bilindiği gibi Türkiye’deki silahlı çatışmalar 1984 yılından beri devam etmektedir. Devlet ve PKK diyaloğu 1993 yılında başlamış, ancak aradan geçen 23 yıla rağmen çözüm bulunamamıştır. Çözüme en yaklaştığımız an 28 Şubat 2015 tarihli Dolmabahçe Deklarasyonu olmuştur. Ancak siyasal iktidarın bu deklarasyonu inkarı ile birlikte 24 Temmuz 2015’te yeniden silahlı çatışmalar başlamış ve halen orta büyüklükte bir savaş devam etmektedir.
Dünyada benzer sorunlar çatışma çözüm süreçleri yaşanarak çözülmüştür. Son olarak Kolombiya’da hükümet ile FARC gerillaları arasında yapılan anlaşma Türkiye’ye örnek olabilecek niteliktedir. Bu vesile ile Kolombiya halkını çatışma çözümünü gerçekleştirdikleri için kutlamak gerekmektedir.
Türkiye’nin Kürt sorununu çözmek yerine savaş tezkereleri ile sorunu işin içinden çıkılmaz bir noktaya taşıması kesinlikle kabul edilemez. Suriye’de devam eden iç savaşın doğrudan doğruya taraf haline gelen Türkiye’nin içine sürüklendiği bu bataklıktan çıkması mümkün gözükmemektedir. Türkiye’nin kendi 20 milyonluk Kürt vatandaşlarının akrabaları olan Suriye’li Kürtlerle iyi komşuluk ilişkileri geliştirmesi ve onların kendi geleceğini belirleme hakkına saygı duyması gerekmektedir. Aynı şekilde Türkiye içerisinde de silahlı çatışmaları bir an önce sona erdirmesi ve Kürt siyasal hareketi ile sorunu demokratik yoldan çözecek diyalog ve müzakere sürecini başlatması gerekmektedir. Bu vesile ile devam eden silahlı çatışmaların sona erdirilmesini ve böylece can kayıplarının sonlanmasını bir kez daha belirtmek isteriz.
Hükümetin Suriye ve Irak’ta devam eden iç savaşta, insanlığa karşı suç işlemiş ve Ezidilere yönelik soykırım suçu gerçekleştirmiş cihatçı çete yapılanmalarına karşı mücadele etmesi kapsamında Suriye’de ve Irak’ta asker bulundurması gerekmemektedir. Türkiye’nin yapması gereken şey cihatçı çetelere karşı kendi sınır güvenliğini sağlamak ve bu örgütlerin Türkiye sahasını kullanmasına izin vermemektir. Bunun yanı sıra Türkiye içerisinde bu tip çete yapılanmalarına yönelik etkili soruşturmalarla önleyici tedbirler almalı ve kendi vatandaşlarının güvenliğini sağlamalıdır. 2014 yılından beri Suriye ile ilgili kabul edilen savaş tezkeresine rağmen, cihatçı çete yapılanmalarından olan IŞİD/DAİŞ’in Türkiye’de gerçekleştirdiği çoğu bombalı olmak üzere 14 saldırı önlenememiş ve bu saldırılarda 265 kişi yaşamını yitirmiş, 1.250 kişi ise yaralanmıştır. Demek ki savaş tezkeresi ile bu tip saldırılar önlenememiştir. 24 Ağustos 2016 günü Türkiye silahlı kuvvetlerinin Suriye topraklarına girmesi ile birlikte bu saldırıların artması kuvvetle muhtemel hale gelmiştir. Nitekim, Kilis’e yönelik saldırılar devam etmektedir.
Sonuç olarak insan hakları savunucuları savaşa karşı barış hakkını savunur. Barış hakkını savunmak bizler bakımından en öncelikli konudur. Türkiye hükümetini bir kez daha savaş politikaları yerine barış politikaları uygulamaya davet ediyor ve bu tezkereleri geri çekmeye çağırıyoruz.
İnsan Hakları Derneği