İHD’nin “Çeşitli Kanunlarda Değişiklik Yapılmasına İlişkin Kanun Tasarısı”na İlişkin Değerlendirme v

İnsan Hakları Derneği'nin 58. hükümet tarafından hazırlanan "Çeşitli Kanunlarda Değişiklik Yapılmasına İlişkin Kanun Tasarısı"na ilişkin değerlendirme ve görüşleri

Tasarının 1. maddesi:
Türk Ceza Kanunu'nun 243 ve 245. maddelerden verilen cezaların para cezasına veya tedbirlerden birine çevrilemeyeceğini ilişkin düzenleme, işkence ile mücadele açısından çok önemli ve pozitif bir düzenlemedir.

Tasarının 2. maddesi :
Yargıtay cumhuriyet Başsavcısının hazırladığı tebliğnamenin taraflara tebliğ edilmesine ilişkin düzenleme adil yargılanma ve savunma hakkı açısından çok önemli ve pozitif bir düzenlemedir.

Tasarının 3. maddesi:
Cemaat Vakıflarının mülk edinmeleri ve tasarrufta bulunmaları konusundaki bu düzenleme, 3 ağustos değişikliğine göre ileri bir adım olmakla birlikte, Anayasanın 10. maddesindeki eşitlik ilkesine aykırı olma özelliğini korumaktadır.diğer vakıflar nasıl mülk ediniyor ve tasarrufta bulunabiliyorlarsa, cemaat vakıfları da aynı hukuksal kurallara bağlı olmalıdır.

Tasarının 4. maddesi:
Mevkute sahibinin haber kaynaklarını açıklamaya zorlanamayacağına ilişkin düzenleme, iletişim özgürlüğü(basın özgürlüğü) açısından çok önemli ve pozitif bir düzenlemedir.

Tasarının 5. maddesi:
Avrupa İnsan hakları Mahkemesi kararları uyarınca ödenmesi gerekli tazminat ve dostane çözüm meblağlarına ilişkin, damga vergisinden muafiyet tanıyan bu düzenleme de önemli ve pozitif bir düzenlemedir.

Tasarının 6. maddesinden 14. maddesine kadar olan bölüm örgütlenme özgürlüğü ve ülke yönetimine katılım, seçme ve seçilme haklarıyla ilgilidir. 7. maddede yapılan değişiklik olumlu olmakla birlikte, "terör eyleminden mahkum olanlar" şeklindeki 5. fıkra hükmü sorunludur. Zira, hiçbir şiddet eylemine başvurmadığı halde, örneğin TBMM, Rektörlük ve benzeri kurumlara dilekçe verdiği için Türk Ceza Yasası'nın 169. maddesinden yargılanıp da ceza alanlar, ya da bir panelde yaptığı konuşma nedeniyle TCK'nun 169. maddesinden ceza alanlar bulunmaktadır.Esasen Türk yargı pratiğinin olumsuzluklarından kaynaklanan bir durum söz konusudur.O nedenle, neyin "terör eylemi " sayılacağı, sayıldığı, özellikle Terörle Mücadele Kanununun 1. maddesi dikkate alındığında, belirsizliğini ve her yöne çekilebilir özelliğini korumaktadır.

Tasarının 14. maddesi:
Milletvekili seçimi Kanununun 11. maddesini değiştiren bu hüküm de olumlu olmakla birlikte, 14/3. bentte yazılı olan "terör eylemlerinden mahkum olanlar" ibaresinin yukarıda belirttiğimiz sakıncaları içerdiği açıktır.

Tasarının 15. maddesi:
Dernekler yasanının 5. maddesini yeniden değiştiren bu düzenleme olumlu bir gelişme olmasına karşın, Anayasanın 174. maddesinde 8 ayrı yasa olarak sayılan ve inkılap kanunları olarak nitelendirilen yasalara ilişkin sınırlama, demokratik standartlarla çelişmektedir.Üstelik bu yasalardan bazılarını hayatın kendisi aşmıştır.Örneğin, ağa,paşa, bey gibi lakapların kullanılamayacağına ilişkin yasada olduğu gibi.174. maddede yazılı yasaların, ayrıca anayasa ile korunması ve yasalarca da koruma altına alınması demokratik bir zihniyetle bağdaşmaz.Bu durum doğrudan ifade özgürlüğünün ve kuşkusuz örgütlenme özgürlüğünün kısıtlanması anlamına gelir.

Tasarının 16. maddesi:
Derneklerin resmi kurumlarla yazışmalarında Türkçe kullanacaklarına ilişkin düzenleme çok önemli ve pozitif bir düzenlemedir.

Tasarının 17. maddesi:
Tüzel kişilerin de dernek üyesi olabileceklerine ilişkin bir rüzenleme olup, önemli ve pozitif düzenlemedir.

Tasarının 18. maddesi:
Tüzel kişilerin oy kullanması ile ilgili olup, önemli ve pozitif bir düzenlemedir.

Tasarının 19. maddesi:
Dernekler yasasının 44. maddesi bir sansür maddesi idi.Düşünce açıklamaların ön izne tabi tutuyordu.bu hükmün kaldırılmış olması çok önemli ve pozitif bir gelişmeye tekabül etmektedir.Ancak, bir idari organ olan mahallin en büyük mülki amiri tarafından(Kaymakam ya da Valiler) toplatılma kararı verilecek olması kabul edilemez.İfade özgürlüğünün idari organlar tarafından sınırlandırılması kabul edilemez.Bu yönüyle değişiklik olumsuzdur.

Tasarının 20. maddesinden 26. maddeye kadar olan bölümü dilekçe hakkının kullanımı ile ilgili olup, yabancılara da dilekçe hakkı tanınmaktadır.Ancak, Tasarının 22. maddesinde yabancıların dilekçe haklarına "karşılıklılık esası gözetilmek" şartı getirilmektedir.İnsan hakları açısından konu değerlendirildiğinde böyle bir düzenleme kabul edilemez niteliktedir.İnsanlar yeryüzünün neresinde olurlarsa olsunlar insan haklarına sahiptirler.Sırf "yabancı" statüsü insan haklarının korunmaması sonucunu doğuramaz. İnsan hakları söz konusu olduğunda vatandaş-yabancı ayrımı yapılamaz. Dolayısıyla, bir insan hakkı ihlali söz konusu olduğunda, yabancının dilekçesinin işleme konmaması, karşılıklılık ilkesinin aranması söz konusu olamaz.İnsan hakları sorunları hiçbir ülkenin iç sorunu değildir.

Tasarının 26 ve 27. maddeleri adli sicille ilgili düzenlemeleri içermektedir.İHD ilke olarak 18 yaşından küçüklerin sicillerinin adli sicil kaydına tabi tutulmasına karşıdır.18 yaşından küçük olan çocuktur.Çocukların sabıkalı olarak devlet kayıtlarında yer almasını çocuk haklarına aykırı buluyoruz.

27. maddede, sicillerden kayıtların silinmesi ile ilgili düzenlemeler yer almaktadır.İHD ilke olarak, yurttaşların sicilini tutan devletin, yasada yer alan süreler dolduğunda kendiliğinden bu kayıtları silmesi gerekir.Bu, devletin yurttaşlarına yapması gereken bir hizmettir.

Tasarının 28. maddesi: 430 sayılı Kanun hükmünde Kararname TBMM'ne sunulmamıştır.Anayasanın 91. maddesine aykırı olar 3 adet kararname dışında OHAL ile ilgili kararnamelerin hiçbiri TBMM'ne sunulmamıştır.İnsan hakları ve temel özgürlükler ancak yasayla sınırlanabilir.Dolayısıyla yasa dışı olarak 1990'dan beri 430 sayılı KHK yürürlükte tutulmaktadır.OHAL kaldırıldığına göre, Kararnamenin de yürürlükten kaldırılması gerekir.Ayrıca Türkiye Cumhuriyeti hükümeti, 19 mart 2001 tarihli Ulusal Program'da Olağanüstü hal yasası'nı da gözden geçirmeyi taahhüt etmiştir.Tasarının 28. maddesindeki düzenleme, hiçbir iyileştirmeyi içermemektedir.Tutuklu ve hükümlüler sonsuza kadar, gözaltında tutulabileceklerdir."her defasında 7 günü geçmemek üzere" ibaresinin başka bir anlamı bulunmamaktadır.Bunun kişi özgürlüğü ve güvenliği hakkının kararname ile ihlali anlamına geldiği açıktır.

Tasarının 29. maddesi: Tasarıda, işkence suçuyla suçlanan kamu görevlileri hakkında 4483 sayılı memurlar ve Diğer Kamu görevlilerinin yargılanması hakkında Kanunun, "amirin izni" şartının uygulanmayacağı hüküm altına alınmıştır.bu düzenleme çok önemlidir ve pozitif bir düzenlemedir.nitekim İHD, "Kopenhag siyasi Kriterleri Ve Türkiye" adlı kitabında bu öneriyi getirmişti.

Tasarının 30 ve 31. maddeleri ile Türk medeni Kanununun 91 ve 92. maddelerinde değişiklik yapılmaktadır. Tasarının 30. maddesi ile Derneklerin uluslararası faaliyette bulunmalarında izin sistemi kaldırılmaktadır.Bu çok önemli ve pozitif bir düzenlemedir. Tasarının 31. maddesi ile yabancı derneklerin Türkiyede şube açmaları ve faaliyette bulunmaları da belli sınırlamalar getirilmiş olsa da kolaylaştırılmaktadır.

Tasarının 32. maddesi ile bazı kanunların bazı maddeleri yürürlükten kaldırılmaktadır.Bunlar arasında 2845 sayılı Devlet Güvenlik mahkemelerinin kuruluş ve yargılama Usulleri hakkında Kanunun 16. maddesinin dördüncü fıkrasının kaldırılmış olması işkencenin önlenmesi bakımından önemli bir gelişmedir. Ancak, 16. maddenin 4. fıkrasının yürürlükten kaldırılması, tek başına sorunu çözmemektedir.Zira, Ceza Muhakemeleri Usulü Kanununun 18.11.1992 tarihinde 3842 sayılı yasa ile yapılan değişiklikleri sırasında gözaltındaki kişinin avukatın hukuksal yardımından yararlanması ayrıntılı bir biçimde düzenlenmişti.Ancak bu ayrıntılı düzenlemeler DGM kapsamındaki suçlardan gözaltına alınanları ayrı tutmuştu.Halen yürürlükte bulunan 3842 sayılı yasanın 31. maddesi şöyledir:"Bu kanunun 5,6,12,14,15,18,19 ve 22. madde hükümleri Devlet Güvenlik mahkemelerinin görev alanına giren suçlarda uygulanmaz.bunlar hakkında 1412 sayılı Ceza Muhakemeleri Usulü kanununun bu değişiklikten önce yürürlükte olan eski hükümleri değiştirilmeden önceki halleriyle uygulanır."

31. maddede belirtilen 5. madde CMUK.nun 106. maddesinde yer alan sanığın tutuklanması ve tutuklama müzekkeresinin şekliyle ilgili konuyu, 6. madde, CMUK'nun 108. maddesinde yer alan gözaltındaki kişinin ifadesinin ve sorgusunun alınması ile ilgili konuyu, 14. madde CMUK'nun 136. maddesinde yer alan, yakalananın ve sanığın müdafii seçimi konusunu, 15. madde, CMUK'nun 138. maddesinde yer alan baronun müdafii tayini konusunu, 18. madde CMUK'nun 142. maddesinde yer alan bir müdafiin birden fazla sanığı savunması konusunu, 19. madde,CMUK'nun 143. maddesinde yer alan müdafiin dava evrakını tetkiki konusunu, 22. madde ise CMUK'nun 146. maddesinde yer alan baro tarafından tayin edilen müdafiin ücreti konusunu düzenlemektedir.

DGM yasasının 16. maddesinin yürürlükten kaldırılması, gözaltındaki kişinin avukatın hukuksal yardımından yararlanması anlamına gelmeyecektir.Avukat, müvekkilinin ifadesi alınırken onun yanında bulunamayacaktır.O nedenle, 3842 sayılı yasanın 31. maddesinin yürürlükten kaldırılması gerekir.Böylelikle, CMUK bazı kişiler bakımından yürürlükte olmaktan, bazı kişiler bakımından da eski hükümleriyle yürürlükte olmak garabetinden kurtulmuş olacaktır. İkili hukuk sisteminden kurtulmak gerekir.Kişi özgürlüğü ve güvenliği hakkını, adil yargılanma hakkını herkese tanımak gerekir.İşkence bir sorgulama yöntemi olarak itiraf elde etmede başvurulan yöntemdir.İfadesi alınırken zanlının yanında avukatı yoksa, o kişi işkenceye açık bir pozisyonda tutuluyor demektir.ya da başka tür baskılara açık haldedir.yukarıda belirttiğimiz, 3842 sayılı yasanın 31. maddesi yürürlükte olduğu sürece, DGM kapsamındaki kişilerin avukatın hukuksal yardımından yararlanması ve ifadeleri alınırken yanlarında avukatlarının bulunması söz konusu olamayacaktır.O nedenle 16. maddenin 4. fıkrasının yürürlükten kaldırılması durumunda, uygulanacak kural CMUK'nun eski halidir.Bu durum ise avukatının hukuksal yardımına olanak sağlamamaktadır.belirtilen durumda, hem işkencenin önlenmesi, hem kişi özgürlüğü ve güvenliği hakkı ve hem de adil yargılanma ve savunma hakkı için, 3842 sayılı yasanın 31. maddesinin yürürlükten kaldırılması gerekir.

Hüsnü Öndül
Genel Başkan

Bir cevap yazın