26 Haziran – İşkence Görenlerle Dayanışma Günü

İnsan hakları hukuku bakımından işkence yasağı normu, yaşam hakkının, yani kişinin bedensel ve zihinsel bütünlüğünü koruma talebinin bir sonucudur. İşkencenin yasaklanmasının, evrensel ve mutlak bir talep olduğu; işkencenin meşru olabileceği hal ve zamanlar olamayacağı, devletler düzeyinde genel olarak kabul edilmektedir.

İşkencenin doğrudan hedeflediği, bir bireyin bütünsel kişiliğidir. Fakat işkence uygulamasının sistematik olması, onun doğrudan hedeflerinin yalnızca kişiler olmadığı bir durum yaratır. İşkence uygulamasının kendisi, bir kişinin kişi olmasına yönelik bir saldırıdır; onu sindirmeyi, terörize etmeyi amaçlar. İşkenceye maruz kalanların yakınları ve insan hakları sorunlarına duyarlı kişiler de işkence olgusundan etkilenirler. Ama işkencenin sistematik olması, bütün bir toplumu ve kamu yaşamını olumsuz yönde etkiler.

İşkenceye karşı sesini çıkaramayan, komşularının ya da başka yurttaşlarının işkence görmesi karşısında suskun kalmayı tercih etmek isteyen kişilerden oluşan bir toplum, korkuya teslim olmuş bir toplumdur. Böyle bir toplumda, kişiler kendi geleceklerine müdahale etme, kendi geleceklerini belirleme yeteneklerini kaybetmişlerdir.

İşkence insana bir saldırıdır; ama yurttaş olmayı da önleyebilir. Yurttaş olmak, kamu yaşamına, toplumun ortak iyiliğinin oluşturulmasına katılmakla ilgilidir. Sistematik işkencenin terörize ettiği toplumlarda, çoğunluğun kamusal yaşama katılım kapasitesi zayıflar.

İşkencesiz bir dünyanın, işkencesiz bir Türkiye'nin oluşturulması için dayanışma, mağdurların desteklenmesi değildir yalnızca. İşkence, bütün yurttaşların, bütün kamu aktörlerinin sorunudur. İşkenceye karşı dayanışma, işkencenin önlenmesi için aktif katılımla sağlanabilir. Bu, toplumsal geleceğimizi belirleme kapasitemizi onarma yolunda da önemli bir adım oluşturacaktır.

Türkiye'de işkence önlenememektedir. Önlenmesi kararlı bir siyasi iradenin varlığına bağlıdır. Bu çerçevede biz insan hakları savunucuları aşağıdaki önlemlerin bir an önce alınmasını hükümetten talep ediyoruz.

  • Ne zaman meydana gelirse gelsin, yetkililer işkenceyi kayırsız şartsız kınamalıdırlar.
  • Özgürlüğünden yoksun bırakılan herkes, geciktirilmeden bir hakim önüne çıkarılmalıdır.
  • Türkiye'deki işkence ve kötü-muamelenin bir sembolü haline gelen "gözbağı uygulaması" yasadışı ilan edilmelidir.
  • Tecrit gözaltı uygulaması yasaklanmalıdır.
  • İşkencenin Türkiye yasalarındaki tanımı, en azından İşkenceye Karşı Sözleşme ile örtüşmelidir;
  • Gözaltına alınanlar, tutuklular ve hükümlülerin gözaltı, sorgulanma ve tıbbi bakımlarının yapılması süreçlerine dahil olan görevlilerin tümüne, "tecavüz ve cinsel tacizin" işkence ve kötü muamele fiilleri olduğunun kavratılması gerekir. Tecavüz eylemi, uluslararası standartlar çizgisinde tanımlanmalıdır.
  • Türkiye yetkilileri işkence, kötü muamele, "kaybolma" ve yargısız infazlar konusunda yapılan şikayetler, suç duyuruları ya da raporların geciktirilmeden ve etkin olarak soruşturuluyor olmasını sağlamalıdırlar. İnsan hakları ihlallerinden sorumlu olanlar, bu konuda emir verenler de dahil olmak üzere, yargı önüne çıkarılmalıdırlar. İşkence yaptığından kuşkulanılan görevliler, görevden uzaklaştırılmalıdır;
  • Gözaltındaki kişiler bağımsız, tarafsız ve konuya vakıf sağlık uzmanlarıyla derhal görüşebilme olanağı bulabilmelidir. Şikayetler, yargılamalar, mahkumiyetler ve cezalar listesi oluşturmalı, "işkencenin önlenmesi ve rapor edilebilmesi" için gerekli önlemler alınmalıdır. Bağımsız tıbbi ya da psikiyatrik raporlar soruşturmaya dahil edilebilmeli ve "İstanbul Protokolü" bu konuda temel alınmalıdır. Görevlilere bu konuda eğitim verilmelidir.
  • Cezaevlerinde tecrit uygulamasına son verilmelidir.
  • İşkence görenler, tanıklar, soruşturmayı yürütecek kişiler ve aileleri koruma altına alınmalıdır.
 
İnsan Hakları Derneği Mazlum-Der Uluslararası Af Örgütü

 

İŞKENCEYE KARŞI BM SÖZLEŞMESİ

İŞKENCE VE DİĞER ZALİMANE, GAYRI İNSANİ VEYA AŞAĞILAYICI MUAMELE VEYA CEZAYA KARŞI SÖZLEŞME
10 Aralık 1984'de Birleşmiş Milletler genel Kurulu tarafından kabul edilmiş uluslararası bir antlaşmadır. Sözleşme 26 haziran 1987'de yürürlülüğe girdi. 120'den fazla devlet sözleşmenin yükümlülükleriyle bağlanmayı kabul etmiştir. Sözleşme, işkence ve kötü-muamelenin bütün biçimlerini yasaklamaya ve önlemeye ve işkenceci olduğundan şüphe edilenleri adalet önüne getirmeye yönelik, devletlerin belli önlemleri almasını zorunlu kılar.

İŞKENCENİN BÜTÜN BİÇİMLERİ BÜTÜN ZAMANLAR İÇİN YASAKLANMIŞTIR
Savaşlar, sıkıyönetim, ayaklanmalar ve herhangi bir diğer olağanüstü koşul sırasında dahi işkenceye asla izin verilemez veya işkence asla meşrulaştırılamaz. Eğer kamu görevlililerine işkence eylemlerini gerçekleştirmeye yönelik amirleri tarafından emir verilirse, onlar bu emre itaat etmemek zorundadırlar, aksi takdirde bir suç işlemiş olacaklardır. İşkence yapmanın kesinlikle hiçbir mazereti yoktur. Hükümetler, ulusal yasaları kapsamında işkencenin daima bir suç olmasını ve beraberinde uygun cezaların getirilmesini temin etmek zorundadırlar.

KÖTÜ-MUAMELE YASAKLANMALIDIR
Zalimane, gayrı insani veya aşağılayıcı muamele veya cezanın diğer biçimleri de kesinlikle yasaklanmalıdır.

İŞKENCE İDDİALARI GEREKTİĞİ GİBİ SORUŞTURULMALIDIR

İşkence mağdurlarının yetkili otoritelere şikayette bulunma hakkı vardır. Otoriteler yapılan bir şikayetin soruşturmasını tarafsız bir şekilde yerine getirmek ve mağdurların ve tanıkların korunmasını temin etmek zorundadırlar. İşkence mağdurları tazminat ve rehabilitasyon tedavisi hakkına sahiptirler. Mağdurlar bir şikayette bulunmasalar bile, devletler bir işkencenin gerçekleştiğine dair olan şüphelerin nedenlerini her nerede olursa olsun soruşturmakla yükümlüdürler.

İŞKENCE YOLUYLA ELDE EDİLEN DELİLLER REDDEDİLMELİDİR
Herhangi bir yasal süreçte kullanmak amacıyla işkence sonucu elde edilmiş hiçbir açıklama, işkenceci olduğundan şüphelenilenlerin kovuşturulması hariç kullanılamaz.

BÜTÜN İŞKENCECİLER KOVUŞTURULMALIDIR

İşkenceciler, işkence eyleminin gerçekleştirildiği yer göz önünde bulundurulmaksızın adalet önüne getirilmelidir. Sözleşmeye taraf olan devletler, işkence başka bir ülkede gerçekleştirilmiş olsa bile, işkenceci olduğundan şüphelenilenleri kovuşturmak, aksi takdirde kovuşturmanın gerçekleştirileceği bir başka ülkeye iade etmek zorundadırlar.

İŞKENCE RİSKİNİN OLDUĞU BİR YERE İADE YAPILAMAZ
Devletler, herhangi bir kişiyi işkenceye uğrama tehlikesinin olabileceği bir ülkeye gönderemez ya da iade edemez.

POLİS GEREKTİĞİ GİBİ EĞİTİLMELİDİR

Bütün polis kuvvetleri ve kamu görevlileri işkencenin yasak olduğuna dair bilgilendirilmek ve İşkenceye karşı Sözleşmenin hükümlerindeki prensiplere göre eğitilmek zorundadırlar:

İŞKENCEYİ TAKİP ETME

İşkenceye karşı Komite Sözleşmenin uygulanmasını izlemeye yönelik taraflar tarafından seçilmiş 10 bağımsız uzmandan oluşan bir yapıdır. Komite hükümetler tarafından sunulan periyodik raporları gözden geçirir ve Sözleşmenin sağlıklı bir biçimde uygulanmasına yönelik hakkında tavsiyelerde bulunur. Komite aynı zamanda eğer devlet 22.Madde de yer alan beyanı yapmayı kabul etmişse, işkence mağdurlarından gelen bireysel şikayetleri de dikkate alır. Komite bir devlette sistematik işkence olduğuna dair bilgi aldığında kendi soruşturmasını kendisi yürütebilir. Sözleşmeyi kabul eden devletler Komitenin tavsiyelerine uyarak işbirliği yapmak zorundadırlar.

Bir cevap yazın