Hüsnü Öndül
Bu makale, Hukukçular Derneği’nin ev sahipliğinde 27-29 Şubat 2016 tarihlerinde İstanbul’da düzenlenen “Dünyada ve Türkiye’de Darbe Yargılamaları Uluslararası Sempozyumu”nda sunulmuş, “Darbe Yargılamaları(mart 2017” adlı kitapta(S. 554-565) yayımlanmıştır.
Geçmişle Yüzleşme: 12 Eylül Travmasını Aşmak
Özet:
Türkiye geçmişle yüzleşmesini bir türlü gerçekleştiremiyor. Geçmişle yüzleşme, bugünü ve geleceği inşa sorunudur. Demokratik bir toplum ve devlet olma ve bunun iradesinin gösterilmesi sorunudur. Geçmişle yüzleşme, mağdurların adalet beklentisine cevap verilmesini gerektirir. İnsan hakları ihlalleri karşısında, cezasızlık politikası izleniyor. Geçmişle yüzleşme cezasızlık politikasının terk edilmesini gerektirir. İhlallerin bir daha yaşanmayacağının taahhüdü anlamına gelir. Hukukun üstünlüğü ve demokrasiyi istemek ve insan haklarına saygı anlamına gelir.
Türkiye geçmişle yüzleşmesini bir türlü gerçekleştiremiyor. Yüzleşme konuları hem zamansal, tarihsel anlamda çok uzun geçmişe yönelmeyi gerektiriyor hem de konuları bakımından çeşitliliği barındırıyor.
12 Eylül 1980 askeri darbesi geçmişle yüzleşme sorununda çok önemli bir olaydır. Türkiye’nin anayasal ve yasal yapısına derin etkileri olan bir askeri darbedir. Çok fazla sayıda mevzuat üç yıl gibi kısa bir zaman diliminde değiştirilmiş, çok kısa bir zaman diliminde ekonomik, sosyal, siyasa, kültürel, hukuksal alanlarda büyük tahribatlar yaratan uygulamalar yapılmıştır. 12 Eylül bilânçosu çok ağırdır. Sıkıyönetim askeri mahkemelerindeki yargılamalar, 90 günlere varan gözaltı uygulamaları, gözaltı merkezlerindeki ve hapishanelerdeki sonu ölüm ve sakatlanmalarla biten işkenceler, 50 kişinin idam edilmesi, yasaklanan yayınlar, yakılan kitaplar, binlerce kamu görevlisinin 1402 sayılı sıkıyönetim kanununa dayalı olarak görevlerine son verilmiş olması, binlerce insanın ülkeyi terk etmek ve mülteci olarak yaşamak zorunda bırakılması bu ağır tahribatın ana başlıklarını oluşturmaktadır.
Türkiye 12 Eylül anayasasından 17 kez değişiklik yapılmasına rağmen kurtulamamıştır. Siyaset kurumu, 12 Eylülü aşan bir siyasi iradeyi ne yazık ki gösterememektedir.
Aralık 1999 tarihinde Helsinki zirvesinde Türkiye’nin Avrupa Birliğine aday ülke ilan edilmesi genel olarak geçmişle yüzleşme ve özel olarak da 12 Eylül askeri darbesi ile çizilen anti demokratik anayasal ve yasal yapıdan kurtulmada güçlü motivasyon yaratmış olsa da bu başarılamamıştır.
Ancak yine de makro ölçekte AB ile Aralık 1999’da başlayan sürecin Türkiye’nin demokrasiye doğru yöneliminde önemli etkileri olduğu görülmektedir. 70’den fazla yasada yüzlerce madde değişiklikleri, 70 civarında yeni yasa kabulü, uygulamalardaki kısmi iyileşmeler olumlu adımlar olarak sayılabilir. Fakat bu süreç içinden geçmekte olduğumuz şu son bir iki yıllık dönemde yara almış durumda. Özellikle ifade özgürlüğü ve hukukun üstünlüğü /hukuk devleti ilkeleri alanındaki tahribat ve yaşanan karmaşa, hukuki güvenliğin neredeyse yok edilmesi AB sürecinin ruhuyla çelişmektedir. Ayrıca 2007 yılından itibaren geçmişle yüzleşme bakımından mut verici gelişmeler de son iki yıllık pratikle büyük hayal kırıklıkları yaşanması sonucunu doğurmuştur. Bu konuda başlangıçta geçmişle yüzleşme için umut yaratan ancak hukuka aykırı usullerin de gözlemlendiği Ergenekon soruşturması ve Güneydoğuda 90’llı yıllardaki katliam, faili meçhul ve gözaltında kayıplarla ilgili yürütülen ve cumhuriyet savcılarınca iddianame düzenlenerek konunun yargıya intikalinin sağlandığı davalardaki yargılama süreçleri dikkat çekicidir. Nihayet 12 eylül darbecilerinin liderlerinin yargılandığı davanın darbecilerin sağlığında bir türlü sonuçlandırılamamış olması da kaydedilmelidir.
12 Eylül ile yüzleşme ve hesaplaşma, genel yüzleşme sorununun bir parçasıdır.
Türkiye’nin darbelerden ve darbeci zihniyetten kurtuluşu çok yönlü bir programın-geçmişle yüzleşme, geçiş dönemi adalet programlarının- uygulanmasıyla mümkündür.
12 Eylül ve Geçmişle Yüzleşmede Geciken Adımlar
21 Eylül 1991 günü İnsan Hakları Derneği(İHD) Muğla Şubesi tarafından düzenlenen sempozyumda dönemin İHD Genel Başkanı Nevzat Helvacı, “12 Eylül ve İnsan hakları” konusunda bir konuşma yapmış ve konuşmasında 12 Eylül ile ilgili İHD’nin derlediği bilânçoyu açıklamıştı.
Bilanço, sonraki tarihlerde, çeşitli kişi ve kuruluşların çalışmalarıyla zenginleşti. Helvacı, konuşmasının başında şöyle bir değerlendirmede bulunmuştu: “…o dönemde insani değerler yerle bir edildi, yaşamın her alanı ciddi boyutlarda yıkıma uğratıldı. Aradan geçen yıllara karşın ortaya çıkan yıkım onarılamadı. Bugün “12 Eylül sona erdi mi?” sorusu ciddiyetini korumaktadır. Devleti yönetenlerin üzerinde üniforma bulunmaması yanıltıcı bir görüntüdür. Aslında, ‘12 eylül, hukuksal çerçevesi ve kurumlarıyla sürüyor’ demek bir abartma sayılamaz. Topluma bir deli gömleği gibi giydirilmiş 82 anayasası ve beş general tarafından yapılmış diğer temel yasalar halen yürürlüktedir. “(1)
Bu değerlendirme için, “yapıldığı dönem için geçerli olabilir, ama bugün için geçerliği yoktur” denilebilir. Pek çok açıdan sistemde değişikliklerin yapıldığı biliniyor. Anayasa 17 kez değişikliğe uğradı. AB süreci nedeniyle 70 ayrı yasada yüzlerce maddede değişiklikler yapıldı. 70’e yakın yeni yasa yürürlüğe girdi. Fakat hala 12 Eylül anayasası ve yasalarıyla çizilmiş hukuksal ve siyasal sistemin yürürlükte olduğu ve bunun değişmesi gerektiği siyasi kadrolar ve toplum tarafından yüksek sesle dile getirilmektedir. Sistemin değişime direnç gösterdiği çok açıktır. Siyasi iradenin AB sürecinde değişmeye başladığı ve Aralık 1999 sonrası bütün hükümetlerce olumlu ama sistemin demokratik sisteme dönüşümü için yeterli olamayan adımların atıldığı da bir gerçektir. Bu noktada geçmişle yüzleşme konusu gündeme gelmektedir. Mağdurların adalet beklentisi yanıt beklemektedir. Cezasızlık politikasının terk edilmesi ve ağır insan hakları faillerinin araştırılması, soruşturulması, kovuşturulması, dava açılması, adil bir şekilde yargılanmalarının sağlanması ve suçlu bulunanların cezalandırılması gerekiyor. Darbelerin ve hak ihlallerinin bir daha tekrarlanmaması için önlemlerin alınması gerekiyor.
Şöyle bir anlayış kabul edilemez. Rahmetli Sayın Süleyman Demirel, kendisinin darbelerle hesaplaştığını söylemekteydi. 12 Mart için de 12 Eylül için de söylüyordu bunu. Zira kendisi, olağan rejime geçildiğinde halk tarafından seçilmekle ve tekrar başbakan ve cumhurbaşkanlığı makamlarına halkın iradesiyle gelmekle, darbelerle hesaplaştığı düşüncesindeydi. Bu meseleyi kişiselleştirme ve indirgemeci yaklaşımın kabul edilmesi mümkün değildir. Bütün dünyada travma yaşayan toplumların geçmişle yüzleşme ve hesaplaşma deneyimlerinden hiçbirisinde böyle bir ders bulunmamaktadır. Darbeyle yüzleşme, darbecilerin oluşturduğu düzenin hukuksal ve siyasal düzenin hukukun üstünlüğü ve demokrasi ilkelerine göre inşası ve işletilmesiyle mümkün olur. İnsan hakları ve özgürlüklerine saygı ile olur.
Türkiye’nin yüzleşme konuları pek çoktur. Bunları, 1915 Ermeni soykırımı, Dersim olayları, 6/7 Eylül yağma ve tahribatları, 27 Mayıs, 12 Mart darbeleri, 1 Mayıs, Kahramanmaraş, Sivas olayları, Sivas Madımak katliamı, Kürt sorunundan kaynaklı olaylar, gözaltında kayıplar, faili meçhul siyasal cinayetler, yargısız infazlar, zorla yerinden etmeler, 28 Şubat darbesi ve daha pek çok yüzleşme ve hesaplaşma konuları bulunmaktadır.
12 Eylül ile yüzleşmede nereden başlamalı?
İki boyut öne çıkmaktadır. İlki insan hakları ihlalleri boyutudur. Diğeri anayasal ve yasal yapıya mevzuat boyutlu müdahale, yeniden inşa ve tahkim boyutudur.
- a) İhlaller boyutu:
Bianet (Bağımsız İletişim Ağı) tarafından, 12 Eylül 2001 günü verilen haberde yukarıda belirttiğimiz Nevzat Helvacının 1991 tarihinde açıkladığı bilançodaki konu ve sayılar da dahil olmak üzere bir bilanço açıklanmaktaydı:
— Araştırmalara göre 12 Eylül Askeri Darbesi’nin toplumsal ve siyasal bilançosu şöyledir:
- 1 milyon 683 bin kişi ‘fiş’lendi.
- 650 bin kişi gözaltına alındı.
- Açılan 210 bin davada 230 bin kişi yargılandı.
- 7 bin kişi idam istemiyle yargılandı.
- 517 kişiye idam cezası verildi.
- 259 kişinin idam dosyası Yargıtay’ca onandı.
- 49 kişi idam edildi(50 olmalı.H.Ö)
- 71 bin kişi 141, 142 ve 163’den yargılandı.
- 98 bin 404 kişi ‘örgüt üyesi’ olmak suçundan yargılandı.
- 388 bin kişiye pasaport verilmedi.
- 14 bin kişi vatandaşlıktan çıkarıldı.
- 30 bin kişi siyasi mülteci olarak yurtdışına gitti.
- 300 kişi ‘kuşkulu bir şekilde’ öldü.
- 171 kişinin ‘işkenceden öldüğü belgelerle kanıtlandı.
- 14 kişi cezaevindeki uygulamaları protesto etmek için yaptıkları ‘açlık grevi’ sonucu yaşamını yitirdi.
- 30 bin kişi sakıncalı olduğu için işten atıldı.
- 1402 sayılı yasa nedeni ile 3 bin 854 öğretmenin ve 120 öğretim görevlisinin işine son verildi.
- 1402 sayılı yasa nedeniyle 9 bin 400 kişi kamu görevinden atıldı ya da sürüldü.
- 47 yargıç görevden atıldı.
- 7 bin 233 devlet görevlisi bölgeleri dışına sürüldü.
- 937 film ‘sakıncalı’ bulunduğu için yasaklandı.
- 23 bin 667 derneğin faaliyeti durduruldu.
- İstanbul’da gazeteler toplam 300 gün yayımlanmadı.
- 13 büyük gazete için 303 dava açıldı.
- 31 gazeteci cezaevine konuldu.
- Gazeteciler hakkında toplam 4 bin yıl hapis cezası istendi.
- Gazetecilere toplam 3 bin 715 yıl hapis cezası verildi.
- 300 gazeteci saldırıya uğradı.
- 3 gazeteci öldürüldü.
- 49 ton gazete, dergi ve kitap, sakıncalı olduğu için imha edildi.(2)
Bilançoyu, insan hakları kategorilerine göre tasnif ettiğimizde çok sayıda insan hakkının ihlal edildiğini görmekteyiz. Bunlardan bazıları,
- Yaşam hakkı,
- İşkence yasağı,
- Kişi özgürlüğü ve güvenliği hakkı,
- Adil yargılanma hakkı,
- Özel hayata saygı hakkı,
- İnanç özgürlüğü,
- İfade özgürlüğü,
- Örgütlenme özgürlüğü,
- Yurttaşlık hakkı,
- Çalışma hakkı,
- Seyahat özgürlüğü,
- Mülkiyet hakkı gibi hak ve özgürlükler olarak sayılabilir.
12 Eylül askeri darbesi döneminde yukarıdaki tablodan da anlaşılabileceği gibi ağır insan hakları ihlalleri yaşanmıştır.
Darbenin kendisi zaten doğrudan halk iradesine, yurttaşın ülke yönetimine katılma hakkına ve iradesine yönelmiş bir ihlal türüdür.
“Ağır insan hakları ihlalleri” nitelemesi, bilindiği gibi, soykırım, insanlığa karşı işlenmiş suçlar, savaş suçları ve yaygın ve sistematik olarak işlenmiş insan hakları ihlallerine, söz gelimi işkenceler, yaşam hakkı ihlalleri, faili meçhuller, peşin-yargısız- infazlar, zorla kaybetmeler, zorla yerinden etmeler gibi fiillere işaret eder.
12 Eylül askeri darbesinin sonuçları yalnızca yukarıda çeşitli insan hakları ve özgürlüklerinin yoğun ve sistematik bir biçimde ihlalinden ibaret değildir.
Böylece geliyoruz ikinci boyuta.
b) Anayasal ve Yasal Yapıya Mevzuat Değişiklikleriyle Müdahale
12 Eylül askeri rejimi zaten demokratik standartlar açısından sorunlu olan Türkiye’nin anayasal ve yasal sistemini yeniden, otoriter ve yer yer totaliter özellikleriyle inşa ve tahkim etmiştir. Türkiye, 1923 yılından 1987 yılına değin yaklaşık 26 yıl sıkıyönetim askeri rejimi ile yönetilmiştir.(3)
1987 yılından 30 Kasım 2002 tarihine kadar da 15 yıl, olağanüstü hal rejimi geçerli olmuştur.Böylece Türkiye’de 2016 yılı itibariyle 93 yılın 41 yılında olağanüstü yönetim usulleri uygulanmıştır.
TBMM Darbeleri Araştırma Komisyonu’nun Raporu’nda, sahife 74’te, 12 Eylül 1980 ile Aralık1983 TBMM Başkanlık Divanının oluşmasına kadar geçen üç yıl gibi kısa bir evrede yasa düzeyinde çıkarılan mevzuatın sayısının 669 olduğu vurgulanmaktadır.(4) Anayasa ve yasaların tipik özelliği devleti öncelemesi ve devlete kutsallık atfetmesidir. Mevzuata evrensel insan hakları ve özgürlükleri ile ilgili standartlar açısından bakıldığında bireyin hakları ve özgürlüklerinin tanınmadığı, tanımlanmadığı, korunmadığı, demokrasi dışı bir anlayışın egemen olduğu görülmektedir. Yasalar hayatın bütün alanlarıyla düzenlemeleri içermektedir.
Geçmişle yüzleşme/hesaplaşma konusunda Türkiye mevzuatında engel olarak görülen bir konu da mevzuatın devlet sırrı, sır, gizlilik gibi kavramlarla dolu olmasıdır.TBMM İç Tüzük 105.maddesinin son paragrafı devlet sırlarının araştırma komisyonlarının çalışma konusu olamayacağına amirdir.Meclis kendi kararıyla kendisine yasak alanlar ihdas etmiş olmaktadır.Devlet sırrının ne olduğuna dair bir yasa da bulunmamaktadır.Bilgiyi elinde bulu8nduranın devlet sırrı dediği bilgi, devlet sırrı kabul edilmektedir.Bu şekilde 32 yasada sır ve devlet sırrı kavramlarıyla bilgiye erişim hakkı engellenmektedir.Buna hakikati bilme hakkının engellenmesi de diyebiliriz.İkinci bir kavram da gizlilik kavramıdır.Gizli,gizlilik, açıklanamaz,yayınlanamaz gibi kavramlarla ifade edilen bilgiye erişim hakkı sınırlamalarını içeren 60 yasa bulunmaktadır.Bu tür yasaların geçmişle yüzleşme ve hesaplaşma süreçlerinde hakikati bilmeye engel teşkil ettiği ve kaldırılması gerektiği açıktır.
Ara sonuç:
12 Eylül döneminin ihlallerin faillerinin bulunması ve yargılanması ve suçlu bulunanların cezalandırılması gerekiyor. Bunun için devletin, izlemekte olduğu cezasızlık politikasından vazgeçmesi gerekiyor. Cezasızlık kavramı AİHM tarafından ilk kez Yaşa/Türkiye kararının (2 Eylül 1998) 104. paragrafında kullanılmıştır. Çeşitli görünümleri vardır. Faili aramama, soruşturma açmama ya da açılmış soruşturmaları sonuçlandırmama, kovuşturma ve yargılama işlemlerinde failleri çeşitli biçimlerde koruma, zamanaşımına uğratma ya da etkili soruşturma ve kovuşturma işlemleri yapmama, davaları nakletme, davaların takibini mağdurlar ve kamuoyu tarafından zorlaştırma gibi…
İkinci sonuç, bu anti demokratik anayasal ve yasal yapının hukukun üstünlüğü, demokrasi, azınlık haklarının korunması ve insan hakları değerleri ile yeniden inşa edilmesidir. Bu noktada medeni ve siyasi haklar, ekonomik, sosyal ve kültürel haklar ve dayanışma haklarının yaşam bulacağı hukuksal çerçeve oluşturulmalıdır.
Birleşmiş Milletler Dünya İnsan Hakları Konferansı Viyana Belgesi’nin(Haziran 1993) 5. maddesinde vurgulandığı gibi, insan hakları evrenseldir, bölünmezdir, birbirine bağlıdır ve birbiri ile ilişkilidir. Belgenin 8. maddesinde vurgulandığı gibi, “Demokrasi, halkın, i)kendi siyasal, ekonomik, toplumsal ve kültürel sistemlerini belirlemek için, istencinin özgürce ifade edilmesine ve ii)Kendi yaşamlarının tüm yönlerine tam katılımına dayanır. “
Haklara ve özgürlüklere dayalı, çoğulcu, katılımcı, açıklık ve saydamlık unsurlarına sahip bir sistem (demokrasi) inşa edilebilir. Bunun için bir defada ve bütünüyle yeni, demokratik anayasa yapımı başarılmalıdır. Başta Kürt sorunu olmak üzere bütün sorunların özgürce tartışarak, barışçıl yol ve yöntemlerle çözüme kavuşturulacağı ilke düzeyinde kabul edilmelidir. Herkesin eşit, herkesin farklı olduğu prensini kabul etmeliyiz. Her insan biriciktir. Her insan insan onuruna sahiptir. Onurda ve haklarda herkesin eşitliği kabul edilmelidir. 12 Eylül anayasasında olduğu gibi, devlet öncelikli değil, insan öncelikli bir anayasa yapım sürecine girişilmelidir. Hakikati bilme hakkımızın önündeki sır,devlet sırrı,gizlilik gibi kavramlarla ifade edilen mevzuat ayıklanmalıdır.
Yüzleşmeyle İlgili Bazı Yaklaşımlar
Geçmişle Hesaplaşma
Geçmişle yüzleşme/hesaplaşma kavramlarından hangisinin tercih edilmesi gerektiğine dair tartışmada, Türkiye’de Mithat Sancar “geçmişle hesaplaşma “ kavramını tercih eder (5) Sancar, hesaplaşma kavramının nötr bir kavram olmadığını ifade eder. “(…) geçmişle hesaplaşma ‘tarafsız’, ‘nötr’ bir kavram olmayıp geçmişle ilişkinin biçim, tarz ve yöntemlerine ilişkin belli bir kabulü içerir. Geçmişle hesaplaşmanın tarafsız bir kavram olmaması, aynı zamanda onun normatif bir kavram olduğu anlamına gelir. (s. 34)
“Gerçekten de geçmişle hesaplaşmayı; tarih merakı ya da intikam silahı olarak değil; insan hakları, demokrasi ve hukuk devleti değerlerine dayanan bir siyasal kültür ve sistem inşa etme ve toplumsal barışı bu şekilde güvence altına alma hedefine yönelik fikir ve faaliyetler toplamını anlatan kapsamlı bir proje olarak görmek gerekir “ demektedir. (s. 35)
Yüzleşme
Murat Paker ise, “geçmişle yüzleşme” kavramını kullanmaktadır. (6)
Paker, yüzleşmenin hesaplaşmadan daha geniş bir kavram olduğunu, hesaplaşmanın yüzleşmenin bir alt başlığı olduğunu belirtir. (s. 188) Paker, yüzleşmenin “öğeleri-aşamaları” olarak, 10 madde halinde değerlendirmelerde bulunur. Bunlar,
- Güven,
- Eşdeğerlilik ve saygı,
- Bilgi ve hafıza ya da hakikatin ortaya çıkarılması,
- Duygu,
- Anlam,
- Özür ve bağışlanma talebi,
- Tazminat,
- Tamirat,
- Hakların yeniden tanımlanması-yasal düzenlemeler,
- Yeniden ilişkilenme-sosyal adalet.
Özür
Özür konusunda Ayda Erbal, dört madde halinde özrün ne olduğu ve neyi içerdiğini bize hatırlatır:
- Özür dilenecek kabahatin ne olduğunun açıkça ifade edilmesi gerekir.
- Utanma, tevazu ve içtenlik ifadesi,
- Kabahati tekrarlamamaya ilişkin niyet ifadesi,
- Kabahattan dolayı oluşmuş maddi manevi zararı tamir/ onarma(7)
Hakikat Komisyonları
Hakikat komisyonları, bütün yukarıda belirttiğimiz koşullar ve durumlar nedeniyle hem hakikati bilme hakkı çerçevesinde hem de onarıcı adalet gereği şimdiye kadar 40’tan fazla ülkede değişik adlar altında kurulmuş kuruluşlardır. Birleşmiş Milletler de bu komisyonların taşıması gereken özelliklerle ilgili rehber ilkeleri yayımlamıştır. Yasayla kurulmuş olmaları, geniş yetkilerin tanınması gereği bu rehber ilkelerde yazılıdır. Hakikat Adalet Hafıza Merkezi, yayımladığı “Hakikat Komisyonları” adlı kitapta (8) Arjantin, Şili, El Salvador, Güney Afrika Cumhuriyeti, Guatemala, Sierra Leone, Doğu Timor, Peru, Fas, Brezilya, Eski Yugoslavya Bölgesi ve tarihsel uzlaşma komisyonları olarak da Amerika Birleşik Devletleri ve İrlanda örnekleri hakkında bilgi veriyor.
İHD ve Geçmişle Yüzleşme/Hesaplaşma
İHD 27/28 Nisan 2913 tarihlerinde Kızılcahamam’da, “Kürt sorununun demokratik çözüm sürecinde halkların haklarının tanınmasında insan hakları hareketinin rolü çalıştayı” düzenlemişti. Sonra da 3 Mayıs 2013 tarihinde Sonuç Bildirgesi yayımladı. (www.ihd.org.tr).
İHD, dört ana başlık altında önerilerde bulundu. Anayasa değişikliği, hakikat ve adalet Komisyonu kurulması, çatışma çözümlerinde STK’ların rolü ve barış kültürü oluşturulması İHD önerilerinin başlıklarıydı.
Sonuç
Olumsuzlukların giderilmesinin ve yüzleşmenin koşulu, yüksek politik iradedir. Geçmişle yüzleşme ve hesaplaşma için ülkenin anayasal ve yasal sisteminin , evrensel insan hakları ve özgürlükleri değerlerine dayalı olarak değişmesi gerekiyor. Öncelikle bunun için yüksek/kararlı politik irade gerekiyor. Hem sistemin hem de kamu otoritelerinin eylem ve işlemlerinin, hukukun üstünlüğü ve demokrasiye, insan haklarına ve azınlıkların haklarına saygıya dayalı olması gerekiyor. Sadece maddi yasaların, hak ve özgürlüklerin esası ile ilgili mevzuatın değil, usul ve mekanizmaların da insan hakları ve özgürlüklerini koruma, gerçekleştirme ve geliştirmeye dönük/elverişli olması ve işletilmesi gerekiyor.
Hukukun üstünlüğü ilkesi hakların ve özgürlüklerin korunmasında temel bir ilkedir. Bağımsız ve tarafsız yargı yapılanması, bireyin hak ver özgürlüklerinin korunması için şarttır. İhlallerin tekrarlanmayacağını garanti altına alacak önlemlerin alınması gerekiyor. Bu doğrultuda bir irade gerekiyor. İnsan haklarına bütüncül yaklaşım gösterilmelidir.
Yasayla geniş yetkilere sahip Hakikat Komisyonları kurulmalıdır. Hakikati bilme hakkının önündeki devlet sırrı,sır,gizlilik gibi kavramlarla ifade edilen yasakçı mevzuatın yürürlükten kaldırılması gerekir.
Mağdurlardan ve toplumdan devlet adına özür dilenmelidir.
12 Eylül uygulamalarından(mahkeme kararları dahil) mağdur olanların mağduriyetleri giderilmelidir.
Cezasızlık politikası ile zamanaşımı ve dava nakilleri uygulamalarından vazgeçilmelidir. Mağdurların adalet beklentisine cevap verilmelidir.
Maddi ve manevi zararlar karşılanmalıdır.
Yeni ve demokratik bir anayasa yapımı gerçekleştirilmeli ve tüm 12 Eylül mevzuatı ortadan kaldırılmalıdır.
- [1] Helvacı Nevzat, Karanlıkta Yol Aramak, İmge Yayınevi, Ankara, 2013, s. 349-353
- (2)http://bianet.org/biamag/bianet/4547-sayilarla-12-eylul-askeri-darbesi
- (3)Gemalmaz Mehmet Semih, Olağanüstü Rejim Standartları, Beta Yayıncılık, İstanbul, 1994,s.2-3
- (4) (//www.tbmm.gov.tr/sirasayi/donem24/yil01/ss376_Cilt1.pdf).
- (5) Sancar Mithat, Prof.Dr. Geçmişle Hesaplaşma, İletişim Yayınları, İstanbul, 2007
- (6) Paker Murat, Yrd.Doç.Dr. Yüzleşmenin Psiko-Politiği, Bir Daha Asla, Geçmişle Yüzleşme ve Özür içinde, sahife 185. , İletişim yayınları, İstanbul 2013
- (7) https://azadalik. wordpress. com/2013/. . . /ozur-dilemek-bildiginiz-gibi-deg
- (8)Hakikat Komisyonları, derleyen Murat Çelikkan, İstanbul, 2014