DÜNYANIN BARIŞA İHTİYACI VAR!
Kitlesel imha silahları ve kara mayınlarıyla kaplı bir dünyada yaşıyoruz. İnsan ırkını ve yeryüzündeki bütün diğer canlıları yok etmeye yetecek kadar silah üretildi, üretiliyor. Yoksulluk ve açlığın hüküm sürdüğü dünyamızda, kaynakların büyük bir kısmı silah üretimi ve ordulara harcanıyor.
Uluslararası silah endüstrisi ve militarizm, günümüzde dünyanın en büyük gücü; dünya ekonomisi ve siyaseti, namluların ucunda belirleniyor.
Günümüzde ekolojik tahribatın ve insan hakları ihlallerinin en büyük ve nihai sorumlusu, uluslararası silah endüstrisi ve militarizmdir.
Onların savaşa, yeryüzünün ve insanlığın barışa ihtiyacı var.
Günümüzde devletler arası savaşların yerini, iç savaş ve çatışmalar aldı. Artık silahlı güçlerin birincil hedefi, sivil halktır. İç savaş ve çatışmalar, milyonlarca insanın yaşamına ve yaşam koşullarına mal oluyor. Baskıcı rejimler ve çeteler, halklarına karşı savaşmak üzere gelişmiş ülkelerin silah tekelleri tarafından silahlandırılıyor.
Bugün barış talebinin karşısında, devasa bir ekonomik güç ve dünyanın her yerine yayılmış ordular ve silahlı çeteler yer alıyor.
Bugün, geçmişte olduğundan çok daha fazla, insanlığın ortak geleceği barışa bağlıdır. Barış derken, yalnızca insan haklarının korunmasının zorunlu bir koşulunu değil, insanlığın ve yeryüzünün varlığını sürdürmesinin zorunlu bir koşulunu talep ediyoruz.
TÜRKİYE'NİN BARIŞA İHTİYACI VAR!
Türkiye toplumunun büyük bölümü yoksulluk sınırında, insani yaşam olanaklarından yoksun bırakılmakta; buna karşın Türkiye, dünyanın en büyük silah pazarı haline getirilmektedir. Türkiye bütçesinin yüzde ondan daha azı sağlık, eğitim ve adalet gibi bir devleti devlet yapan kamu hizmetlerine; yüzde ellisinden fazlası ise "savunma" harcamalarına ayrılmaktadır.
Ülkemizin temel siyasal problem alanları, Anayasanın üzerinde yer alan "Milli Güvenlik Konsepti" kapsamında ve Türkiye yurttaşlarından gizlenerek tartışılmakta; siyasal sorunlara siyasal çözümler değil, militarist yaklaşımlar getirilerek ülkenin geleceği militarizmin ipoteğine terk edilmektedir.
Türkiye'de iç barışın olduğu söylenemez. Kürt sorunu etrafında geliştirilen çatışma ortamı, otuz binden fazla insanın yaşamını yitirmesine, dört binden fazla yerleşim yerinin ve ormanlık alanların tahrip edilmesine, yaklaşık üç milyon insanın kendi ülkesinde mülteci konumuna düşmesine yol açmıştır. Ülkenin bir bölümü, savaş bölgesi haline getirilmiş, tahrip edilmiştir. Sorunların diyalog ve toplumsal uzlaşma ile çözümü yerine şiddet politikalarında ısrar edilmesi büyük acıların yaşanmasına, özgürlüklerin kısıtlanmasına, ülke kaynaklarının israfına ve yoksulluğa yol açmaktadır.
Bugün Türkiye için barışı talep etmek, Türkiye'nin çocuklarına bir gelecek talep etmektir. Barışı talep etmek, Türkiye kadınlarının acılarının, ağıtlarının son bulmasını talep etmektir. Barışı talep etmek, Türkiye insanı için ekmek istemek, insanca yaşam standartları istemek demektir. Bedeli ne olursa olsun, bu talepten vazgeçme, sesimizi kısma şansımız ve hakkımız yoktur.
İHD BARIŞ TALEBİNİ YÜKSELTMEYE DEVAM EDECEK!
İHD yöneticileri, barış talebi nedeniyle defalarca yargılandı. Türkiye'de bugün hala 1 Eylül Dünya Barış Günü etkinlikleri engelleniyor. Militarist propaganda ödüllendirilirken, barış talebini kamuoyuna duyurmak isteyenler, "halkı kin ve düşmanlığa tahrik etme" suçlamasıyla susturulmaya çalışılıyor. İHD'nin Dünya Barış Günü afişleri ve bülteni yine bu suçlamayla Diyarbakır Sulh Ceza Mahkemesi kararı ile engellenmiştir.
Afişlerimizin üzerinde yöresel kadın resimlerinin, çocuk resimlerinin, çadır resminin ve bir doğa resminin bulunması, ayrıca afişlerde İHD ambleminin yer alması Siirt Valiliğince yasaklama nedeni sayılmıştır.
Bu anlayışla barışı bu ülkede egemen kılamayız. Hep birlikte yüksek sesle barışı talep etmeye devam etmeliyiz. İHD olarak bugüne kadar olduğu gibi bundan sonra da barışı seslendirmeye, talep etmeye ve bunun için mücadeleye devam edeceğiz.