TERÖRLE MÜCADELE YASASI’NIN 16. MADDESİ İLE İLGİLİ DEĞİŞİKLİK TASARISI İLE İLGİLİ DEĞERLENDİRME

1- Tasarıda, 3713 sayılı yasa hükümlerine tabi hükümlülerin, sosyal, kültürel, eğitim ve spor faaliyetlerinden yararlanmaları, meslek kazandırma ve iş yurdu çalışmalarına katılmaları, sadece hazırlanmış İYİLEŞTİRME VE EĞİTİM PROGRAMLARI ÇERÇEVESİNDE öngörülmüştür. Yani, bu etkinliklere katılma, spor yapma ya da diğer hükümlülerle sosyal ilişki kurma hükümlüler açısından bir hak değil, sadece cezaevi idaresi tarafından kendilerinin iyileştirilmesi ve eğitimi çerçevesinde ve sadece bu amaca hizmet ettiği sürece cezaevi idaresi tarafından sağlanan bir olanaktır. Bu şekildeki bir düzenleme ciddi sakıncalar içermektedir.

    a) 3713 sayılı yasa kapsamındaki suçlar, bazı istisnalar dışında, hemen hepsi siyasi amaçla işlenen suçlardır. Belli bir siyasal bilince sahip olan ve çoğu eğitim görmüş bu kişiler için Devletin "İYİLEŞTİRME" ya da "EGİTİM" adı altında programlar hazırlaması, onlara belli davranış biçimlerini kabul ettirme anlamına gelmektedir. Belli sosyal ve kültürel olanaklardan yararlanılması ya da spor yapılabilmesinin ancak bu programlar çerçevesinde ve bu amaca hizmet ettiği ölçüde mümkün olması, söz konusu eğitim ve iyileştirme programlarına katılmayı "ZORUNLU" hale getirmektedir. Dolayısıyla tasarıda, bu programlarına katılmada "GÖNÜLLÜLÜK" ilkesi kabul edilmemekte, cezaevindeki etkinlik ve sosyal olanaklardan yararlanmanın ön koşulu kabul edilmektedir.

    b) Bu durumda, devletin hazırladığı "iyileştirme ve eğitim" programlarına katılmak istemeyen hükümlüler ne olacaktır? Hazırlanan programları kendi siyasal anlayışına uygun bulmayan hükümlü, sadece bu tavrı nedeniyle sosyal aktivitelerden yararlanamayacak, ortak alanları kullanamayacak, söz gelimi spor yapamayacak mıdır? Geçmişte özellikle askeri darbe dönemlerinde, tutuklu ve hükümlülerin topluma kazandırılması ve eğitimi adına, onların her gün marş okumaya, asker gibi davranmaya, yemek öncesinde and içmeye zorlandıkları hatırlanırsa, tasarının öngördüğü sistemin büyük kargaşalara ve olaylara yol açacağını söylemek zorundayız.

    c) Cezaevindeki ortak alanların kullanılması tüm hükümlüler açısından genel kural olmalı ve hiçbir ön koşula bağlanmamalıdır. Hakkın kullanımını yerine getirilemeyecek koşullara bağlamak, bu hakların verilmemesi ile aynı sonucu doğurur. Sadece bu hakların nasıl kullanılacağına açıklık getirmek amacı ile bazı kurallar öngörülebilir.

2- Tasarıda hükümlülerin, işledikleri suçlara, kurumdaki davranışlarına, ilgi ve yeteneklerine göre gruplandırılacakları öngörülmektedir. Oysa, 3713 sayılı yasa zaten bazı suçları bu yasa kapsamına alarak bir gruplandırma yapmıştır. Aynı infaz kurumuna konulan kişiler arasında tekrar suç ayrımı yapılarak yeni bir gruplandırmaya gidilmesi, istismara son derece elverişli bir durum yaratacaktır. Aynı şekilde, kurumdaki davranışlara göre yapılacak bir gruplandırma da, kurum idarecilerine istismara elverişli bir olanak sağlamaktadır. Objektif bir ölçü olmadığı için, idare dilediklerine spor ve sosyal aktivite olanaklarını son derece geniş kullandırabilecek, buna karşı istemediklerine de dilediği ölçüde kısıtlayabilecektir.

3- Tasarıda, uygulanan programların amaca aykırı sonuçlar doğurduğu anlaşıldığında, o hükümlüler yönünden programa son verileceği öngörülmektedir. Spor ve diğer sosyal aktivitelerden yararlanma tümüyle iyileştirme ve eğitim programlarına bağlı olduğuna göre, bu programları sona erdirilen hükümlülerin, spor ve diğer sosyal aktivitelerinden yararlanması da son bulmuş demektir. Bu da sözü edilen hükümlülerin tekrar tecrit koşullarına tabi olması demektir. Ayrıca, program amacının gerçekleşip gerçekleşmediğine kim karar verecektir? Bunun istismarı nasıl önlenecektir?

4- Tasarıda, programın süresi ve katılacak hükümlülerin sayısının; programın özelliğine güvenlik koşullarına ve kurumun olanaklarına bağlı olduğu belirtilmektedir. Belirtilen hususların hiç birisi objektif ölçütlere bağlanmadığı için, tümüyle ilgili kurumun yetkililerinin takdirine bağlıdır. Bu yetkililer dilediği şekilde hareket edebilecek, istedikleri her türlü kısıtlamayı getirebileceklerdir.

5- Şu anda F Tipi Cezaevlerindeki tutukluluk koşulları "fiili tecrit sistemi" olarak nitelenmektedir. Bir ve üç kişilik odalarda tutulan tutuklu ve hükümlüler, gündüzleri birarada olabilecekleri mekanlardan fiziksel engeller nedeniyle yoksundurlar. F Tiplerinde yeni fiziksel mekanlar yaratılabilir ve yaratılmalıdır. Tecrit sorunu somut, pratik çözümlerle aşılabilir. Örneğin, yan yana 9 hücrede bulunan ve 3'erli olarak üç ayrı havalandırma alanından yararlanan tutukluların tecrit koşulları hafifletilebilir. Bunun için koridora açılan kapıları gündüzleri açık tutulabilir. Ya da yan yana üç havalandırma tek havalandırmaya dönüştürülebilir. Böylece 9 kişinin gündüzleri birarada olmaları olanaklı hale getirilebilir. Bu ve benzeri pratik çözümler ölüm oruçlarının sona erdirilmesinde etkili olabilir.

6- Değişiklik tasarısının 2. fıkrası ile infaz yönünden hükümlüler arasında ayrım yapılmakta, aynı suçu işleyenlere farklı infaz statüleri tanınmaktadır. Ayrıca, "bu kurumlarda cezalarının en az üçte birini iyi halle geçirenlerin" başka infaz kurumlarına nakledilebilecekleri öngörülürken halen infazı sürmekte olan ve cezalarının 1/3'ünden fazlasını iyi halli olarak geçirmiş olan hükümlerin durumları gözardı edilmiştir.

SONUÇ: Tasarı bu haliyle, hükümlülerin cezaevlerinin ortak kullanım alanlarından yararlanmasını, kendilerine dayatılacak "İYİLEŞTİRME (!) ve EĞİTİM" programlarına katılmayı kabul etme koşuluna bağlamıştır. Böyle bir düzenleme, şu anda yaşanan sorunları çözemeyeceği gibi, ileride çok daha büyük sorunlar yaratacaktır.

Ortak alanlardan yararlanma, spor ve sosyal aktiviteler hükümlüler yönünden "talep edilebilir" bir hak olarak düzenlenmiştir. Bu nedenle de tümüyle idarenin takdirine ve isteğine, dolayısıyla da istismara ve kötüye kullanıma elverişli bir durum yaratmaktadır.

Kendi mantığı içerisinde de, gerek programa katılacakların belirlenmesinde, gerek programın süresinin ve koşullarının belirlenmesinde ve gerekse programa son vermede objektif ölçütler belirlenmediği ve tümüyle kurum yöneticilerinin takdirine bıraktığı için uygulanması zor ve kötüye kullanıma son derece açık bir düzenleme yapılmak istenmektedir.

Cezaevlerinin ortak alanlarının kullanılması, spor ve sosyal aktivitelere katılması hükümlüler yönünden bir hak olarak düzenlenmeli ve hiçbir ön koşula bağlanmamalıdır.

Somut uygulamalara ise yukarıda belirttiğimiz gibi, hemen başlanmalıdır.

Hüsnü Öndül
Genel Başkan

Bir cevap yazın