SİİRT İLİ PERVARİ İLÇESİ YAPRAKTEPE KÖYÜ ÇEMEKARE MEZRASINDA (YAYLA) YAŞANAN KEYFİ GÖZALTI, TEHDİT, GIDA AMBARGOSU, ZORUNLU GÖÇE ZORLAMA ve DİĞER HAK İHLALLERİ İDDİALARINI
ARAŞTIRMA-İNCELEME RAPORU
İNSAN HAKLARI DERNEĞİ | MAZLUMDER |
Siirt ili Pervari ilçesi Çemekare Mezrasında ikamet eden bir grup köylü, 10.08.2007’de İnsan Hakları Derneği Siirt Şubesine başvurarak, Genelkurmay Başkanlığının Geçici Güvenlikli Bölge ilanından sonra mezralarının 26.06.07’de askerler ve korucularca boşaltılmak istendiğini, sonrasında da Çemekare Mezrası ile Pervari arası yolun toprak ve kayalarla tamamen kapatıldığını; böylelikle mezra halkının mezraya giriş çıkışlarının yasaklandığını, bu esnada doktora götürülmesine izin verilmeyen ve ateşli hastalık geçiren Ünal Çakır isimli bir bebeğin yaşamını yitirdiğini, maruz kaldıkları uygulamaları savcılığa şikayet ettiklerinde jandarma görevlilerince darp ve kötü muamele uygulamalarına maruz kaldıklarını ve tehdit edildiklerini, keyfi olarak Pervari Jandarma Komutanlığınca gözaltına alındıklarını ileri sürerek yardım talep etmişlerdir.
İHD Siirt Şubesine yapılan başvurular üzerine, köy boşaltmaya zorlamak, seyahat ve iletişim haklarının engellendiği, kötü muamele ile gıdaların, zorunlu ihtiyaç maddelerinin köye girilmesinin engellendiği iddialarını araştırmak, araştırma ve incelemeler sonrasında kamuoyunun gerçek bilgiye ulaşmasını sağlamak ve çeşitli ulusal ve uluslararası mevzuatlarda güvence altına alınan yerleşim ve seyahat hakkı, gayri insani muamele yasağının ve güvenli ortamda yaşama hakkının korunmasına katkıda bulunmak amacıyla;
İnsan Hakları Heyeti, zorunlu göçe zorlama, tehdit, keyfi gözaltı, gıdalara ve zorunlu ihtiyaç maddelerine erişim hakkının engellenmesi ve gayri insani muamele iddialarını araştırma istenci ve çalışma amacını, olay yerine gitmeden evvel yazılı yolla Pervari Kaymakamlığı, Pervari Cumhuriyet Savcılığı ve Siirt Valiliğine bildirmiş ve randevu talebinde bulunmuştur.
MAĞDUR BAŞVURUCULARLA YAPILAN GÖRÜŞMELER
10 Ağustos 2007’de İHD Siirt Şubesine başvuruda bulunan ve daha sonra 13 Ağustosta olayla ilgili inceleme yapmak üzere Pervari’de bulunan İnsan hakları Heyetine, başvurucular, özetle aşağıdaki yakınmalarda bulunmuşlardır:
1. Halil ÇAKIR: Mağdur, atalarının uzun yıllar söz konusu mezrada yaşadığını, mezradaki insanların hayvancılık ve tarımla uğraştığını, arazilerinin son derece verimli olduğunu; normalde 16 mahalleden ibaret olduğunu ancak mahallelerin şu anda harabe durumunda olduğunu, 1988 yılında OHAL yönetiminden kaynaklı mezralarını boşaltmak zorunda kaldıklarını; 19 Ekim 1988 tarih ve 2929 Sayılı yerel Siirt’de Son Söz isimli gazetenin haber küpürünün buna delil olarak gösterilebileceğini belirterek aşağıdaki yakınmalarda bulunmuştur:
“…Mezramız, Genelkurmay Başkanlığı tarafından Geçici Yüksek Güvenlikli Bölge ilan edildikten sonra bize ciddi baskılar ve tehditler gelmeye başladı. İlk olarak Ekindüzü Karakolu tarafından 12 aile, hayvanlarıyla birlikte köy dışına zorla çıkartıldı. Çemekare aşiretinden 17 kişi, 2 boyunca Karakolda keyfi olarak tutulduk. Hayvanlarımızı üç gün boyunca sağmamıza izin vermedikleri için hayvanlarımızın memelerinde bozulmalar, sarılık hastalığı gibi sorunlar baş göstermeye başladı. Hayvanların yaklaşık 89 kadarı memelerinden yara aldı ve sakatlandı. 22 tanesi de sarılık (halk arasında Zerıg) nedeniyle telef oldu. Oysaki hayvanlarımız sağlıklıydı; Cizre İlçe Tarım Müdürlüğü veterinerleri tarafından kontrol edilmiş, aşılanmış ve sağlık raporu tanzim edilmişti. Havyalarımızın hastalanıp telef olmasının tek nedeni, Karakol etrafında sağlıksız, yemsiz ve susuz koşullarda bekletilmesidir.
Daha sonra yine Ekindüzü’nde 6 gün boyunca 53 köylü bekletildik ve yine herhangi bir üretim sürecini yerine getirmemiz, hayvanlarımızla ilgilenmemiz engellendi. Bunun üzerine birkaç defa Pervari İlçe Jandarma Merkez Komutanlığına giderek şikayetlerimizi bildirdik. Yüzbaşı bize mezraya dönmek için bir daha izin vermeyeceğini söyledi. Biz de daha sonra korucu ve askerlerden kendimizi gizleyerek Çemekare’ye gittik. Daha sonraki tarihlerde mezraya gelen korucu ve askerler, yanlarında getirdikleri 3 kamyon ve 10’u aşkın sivil minibüslere zor kullanarak eşyalarımızı yüklediler. Geldiklerinde zorluk çıkartmamamızı, mezrayı terk etmemizi, itiraz etmemiz durumunda zor kullanacaklarını söyleyerek tehdit ettiler. Bedri Üsteğmen’in talimatıyla korucu ve askerler, çadırlarımızın iplerini yırtıp, yorgan, döşek, battaniye, un, yiyecek maddeleri ve çadırları kamyonlara ve minibüslere yükletti. Buna karşı çıktığımızda bizi tartaklayıp darp ettiler, tartaklama esnasında Halil Çakır isimli köylüye ait kamerayı da kırdılar. Yüklemeyi kabul etmeyen bir korucunun ve mezradaki bazı ruhsatlı silah sahiplerinin silahlarına el koydular. Bu esnada kadın ve çocukları da zor kullanarak araçlara bindirmek isteyince bizler mezrayı terk etmeyeceğimizi söyledik ve direndik. Bunun üzerine başta Bedri Üsteğmen ve bazı askerler havaya ateş açtılar. Bundan korkan çocuklar ve kadınlar karşı tepeye doğru kaçmaya başladılar. Daha sonra çadırlarımız, içinde bulunan tüm eşyalarımız, yiyecek ve gıda maddeleri, vs arabalara yüklendi. Yapılan bu gayriinsani muameleye karşı çıkan Ahmet Çakır ile Halil Çakır, Doğan Jandarma Karakoluna götürüldüler. Orada bulunan Bedri Üsteğmen, “…siz benim korucu ve askerlerime karşı çıktınız. Bu nedenle silahlarınızı vermeyeceğim. Sizi mahkemeye vereceğim, eşyalarınızı da Pervari’’ ye götürüyorum. Yarın Pervari’ye gelin, orada ifadeniz alınacak” şeklinde bizi tehdit etmeye devam etti.
O gece mezrada bulunan 38 aile, battaniyesiz ve yorgansız, döşeksiz bir vaziyette kaldı. Ertesi gün İlçe Jandarma Merkez Komutanı olan Levent isimli yüzbaşıyla görüşmeye gittiğimizde bizi yine Üsteğmene yönlendirdi. Sonuçta araçların parasını biz ödedik ve araçlara binip mezraya geri döndük. Daha sonraki gün ruhsatlı silahlarımız bize geri verildi.
Son olarak Ağustos ayının başında Meydana Süleyman denilen ve mezraya 5 km ‘de bulunan mevkide yolun kapatıldığını ve korucu ve askerlerin geçişlere izin vermediğini gördük. Geçebilmek için kazma-küreklerle kendi olanaklarımızla yolun bir kısmını biz açtık. Ancak tekrar birkaç gün sonra aynı yolun Pervari Belediyesine ait JCB marka kepçe ile toprak ve taşla tekrar kapatıldığını gördük.
8 Ağustosta Halil Çakır ile bazı mezra sakinleri, Jandarma Merkez Komutanı Levent Yüzbaşı ile görüştüler ve yolun açılmasını istediler; ancak O da yolun açılmasını reddetti. Bunun üzerine mezradan 17 kişi Komutanlığa gelerek kendisiyle görüşmek istediler; ancak O, köylülerin randevu istediği 3 defa reddetti. Bunun üzerine bizler Kaymakamlık makamına dilekçe yazdık ve yolların açılmasını istedik. Kaymakam, bizimle yüzyüze görüşmeyi reddedince biz de dilekçeyi oradaki görevlilere sunduk. Aynı dilekçeyi Siirt Valiliğine de spota yoluyla gönderdik. Ancak köylülerden 15’i aynı gün saat 18.00’da Merkez Komutanlığına çağrıldılar ve kendilerine Mera Kanununa muhalefetten haklarında dava açıldığı söylendi. 15 köylü, saat 18.00’den 00.30’a kadar yani 9 Ağustosa kadar Karakolda tutuldular. Köylüler olarak ertesi gün ifade vermek üzere Savcılık bahçesinde beklerken, gelen telefon üzerine Ahmet Çakır’ın 6 aylık oğlunun hastalandığı ve doktora getirilemeden yolda yaşamını yitirdiğini ve köyde gömüldüğünü öğrendik. Bunun üzerine orada bulunan ve bebeğin dayısı Halil Çakır, yol kapalı olduğu için bebeğin hastaneye yetişmemesine neden olan yetkililer hakkında suç duyurusunda bulunmak istedi. Bunun üzerine Hacı isimli jandarma uzman çavuş, 0505 4454746 no’lu telefonun Bedri Üsteğmene ait olduğunu ve kendisini aramasını söyledi. Halil Çakır, telefonla Üsteğmeni aradı ve Üsteğmen kendisine, “…ben Ahmet Çakır’ı da aradım, bu konuyla ilgili suç duyurusunda bulunmayacak. O nedenle sen şikayetçi olursan hepinizi öldürürüm. Çadırlarınızı da yakarım!” dedi. Daha sonra Üsteğmen, yine Hacı isimli uzman çavuş aracılığıyla Ahmet Kaya isimli köylüyü yanına çağırdı. Ahmet Kaya ile mezra muhtarı Agit Ruvanas J. Mrk. Komutanlığına gittiler. Onlar, oradan Komando Komutanlığına götürüldüler. Orada bulunan Bedri Üsteğmen, Ahmet Kaya’ ya hitaben “… bana terörist kellesi getirmezsen seni öldürürüm; getirdiğin her kelle için 20.000 YTL vereceğim” demiş. Bunun üzerine Kaya ve Ruvanas, geri geldiler.
Daha sonra Savcılık koridorunda ifade vermeyi beklerken, üzerine giydiği kurşuni renkli eşofmanla Adliye binasına gelen Bedri Üsteğmen, ensemden tutarak bana bağırdı ve işleri benim karıştırdığımı, Roj TV’ye haber vererek orada olup bitenleri söylediğimi, bana daha önce sıktığı üç kurşunla yetinmeyeceğini ve bu defa boynuma saplayacağı kurşunlarla beni öldüreceğini; ayağımı denk almam gerektiğini söyledi. Daha önceleri de defalarca kez Jandarma Komutanlığından Astsubay Ender isimli biri beni 0537 7930514 no’lu telefonla arayarak Siirt Jandarmasına gitmemi istedi. Ben güvenemediğim için gitmedim. Ancak geçen ilkbaharda kendilerini TEDAŞ görevlisi olarak tanıtan 3 kişi, Kazım Eren isimli biri aracılığıyla mezraya geldiklerini söylemişler ve kardeşim Lokman İğdi ile görüşmüşler. Kardeşime beni kastederek, “…Ağabeyine söyle, ayağını denk alsın. Seni ve onu 2 kurşuna harcarız. Bizim için iki kurşunun değeri 2,5 YTL’dir” şeklinde tehditlerde bulunmuşlar. Biz bu üç şahsın aslında TEDAŞ görevlisi olmadıklarını; JİTEM adına geldiklerini tahmin ediyoruz. Nitekim içlerinden birinin Ender astsubayın adamı olarak bilinen Mustafa isimli uzman çavuş olduğunu ve birçok köylüyü defalarca kez Ekindüzü Karakolunda keyfi olarak saatlerce beklettiğini biliyoruz. Bir defasında Doğan mevkiinde bekletildiğimizde bu şahıs, gıda maddelerini köye götürebilmek için Bedri Üsteğmen’den izin almam gerektiğini söylemişti. Ben de kendisiyle görüşünce bana ajanlık teklif etti ve işbirliğini kabul etmemem durumunda öldürüleceğimi söyledi.
Daha önce mezra halkının yanında bana doğru kaleşnikofla üç kurşun sıkan Bedri Üsteğmen’in tehditleri artık bizi bezdirmiştir. Bu boş kovanlar halen bendedir. Delil olarak kendilerine sunabileceğimi savcılığa da bildirdim. Ciddi tedbirler alınmazsa mezrayı terk etmek zorunda kalacağız. Zaten tarım ve hayvancılık konusunda da gördüğümüz engellemeler ve diğer muameleler nedeniyle geri kaldık ve ciddi şekilde borçlandık. İnsan hakları savunucularından yardım bekliyoruz.”
Başvurucunun çok gergin ve kaygılı olduğu, kendisini çaresiz hissettiği gözlenmiş ve Pervari’de ilgili makamlara şikayetçi olmaktan korktukları için de Siirt Savcılığına giderek şikayetçi oldukları anlaşılmıştır.
3. Agit RUVANAS: Heyet, aynı zamanda mezra muhtarı olan Ruvanas ile yaptığı görüşmede diğer köylülerle aynı yakınmalarda bulunmuş ve ek olarak şunları belirtmiştir:
“…Diğer arkadaşlarımın söyledikleri olduğu gibi doğrudur. Ekonomik, moral ve maddi ihtiyaçlarımız bakımından çöküntü içindeyiz. Türkan Kaya isimli kadın doğum yapmak üzeredir, kendisi doktora ulaştırılmazsa yaşamından endişe etmekteyiz. Tüm mezra halkı her gece kabuslar görmektedir. Çocuklar sürekli ağlamakta ve korkmaktadırlar. Can ve mal güvenliğimiz yoktur; hayvanlarımızın çoğu zaten telef oldu. Adli makamların en kısa zamanda gelip keşifte bulunarak zararlarımızın tespitini yapmaları gerekmektedir. Zaten 1988’den 2002’ye kadar mezramıza giremedik; topraklarımızı ekip biçemedik. Varolan evlerin ve mekanların çoğu da yıkıldı. Şu anda sadece 11 hane evde yaşamakta; diğer aileler çadırlarda yaşamaktadır. 2002’den sonra yaylak olarak kullandığımız mezramızda hayvancılık yapmak ve tarlalarımızı ekip biçmek dışında hiçbir gelirimiz yoktur. Açlık sınırının altına düşmüş durumdayız. Halen köye herhangi bir gıda veya ihtiyaç malzemesi de alınmamaktadır.”
Mağdurun son derece kaygılı olduğu, bundan sonraki gelişmelerden dolayı endişe duyduğu, travmatik bir ruh hali yaşadığı gözlenmiştir.
4. Abdulaziz BAŞARAN: Yaşadıkları mağduriyetin artık katlanılamaz boyutta olduğunu belirten mağdur köylü, diğer ifadelerle benzer yakınmalarda bulunmuş ve İnsan hakları Heyetinden hukuksal destek talep etmiştir.
5. Mehmet ENGİN: Diğer başvurucularla aynı ifadelerde bulunan Engin, son derece kaygılı olduklarını, çocukların sürekli ağladıklarını ve çok korktuklarını belirterek, kendilerine yapılan gayriinsani muamelenin son bulmasını istemiş; mezrayı boşaltmaları durumunda açlıkla karşı karşıya kalacaklarını; şu anda dahi ciddi maddi kayıplarının olduğunu belirtmiştir.
HEYETİN ÇEMEKARE MEZRASINA GİDİŞİ
Heyet, 13 Ağustosta mağdurlarla görüştükten sonra bir araç kiralayarak yukarıda ismi geçen beş mağdur ile birlikte saat 12.30 sıralarında Mezraya gitmek üzere yola çıkmıştır. Rapor ekinde de bulunan bazı fotoğraflarda görüldüğü üzere, Heyet, Çemekare Mezrasına 5. km kala Meydana Süleyman (Süleyman Meydanı) olarak bilinen noktada dört korucu ve isminin Deniz olduğunu belirten bir uzman çavuş tarafından durdurulmuştur. Heyet, 10 Ağustos 2007’de İnsan Hakları Derneği Genel Merkezince ilgili makamlardan randevu istendiğini, bahsedilen iddialarını yerinde incelemek için mezraya gidip gözlemde bulunmak ve oradaki köylülerle görüşmek istediklerini; köyde bulunan ve doğum yapmak üzere olan bir kadının durumundan dolayı endişe ettiklerini, köylülerin gıda ve ihtiyaç malzemelerinin bitmesi nedeniyle heyetin yanında bulunan köylülerin mezraya girmesi gerektiğini orada bulunan askeri görevliye bildirmiştir. Buna rağmen, heyetin köye girişi yolların mayınlı olabileceği gerekçesiyle reddedilmiş ve Pervari’ye geri dönerek Köye giden başka bir yolun; Doğan yolunun kullanılması söylenmiştir. Oysaki aynı gün sabah saatlerinde ve heyetin geri çevrilmesinin ertesi günü olan 14 Ağustosta bazı köylülerin köyün dışına çıktığı ve aynı yolu kullandıkları sonradan öğrenilmiştir. Gerçekten mayınla ilgili bir endişe var idiyse niçin bazı köylülerin aynı yol kullandırılarak köyden çıkartıldığı konusu, aydınlatılması gereken bir husustur. Heyetin yanında bulunan başvurucu köylüler ise Doğan Köy yolu kullanılarak mezraya gitme girişiminde bulunulsa dahi yine izin vermeyeceklerini, nitekim daha önceden de Doğan Köy yolunu kullanmak istediklerinde engellendiklerini belirtmişlerdir.
PERVARİ ve SİİRT’DE YAPILAN RESMİ GÖRÜŞMELER
1. Pervari Cumhuriyet Savcısı Ahmet ATAMAN: C. Savcısı Ahmet Ataman ile görüşmek üzere Hükümet Konağına giden heyet üyeleri, bekletilmeksizin savcılık odasına alınmış ve görüşme gerçekleştirmiştir. Heyet üyeleri, özetle, aldıkları başvuruların ciddiyetini, içeriğini ve kaygılarını iletmiş ve konuyla ilgili etkili ve yeterli bir adli soruşturmanın başlatılması gerektiğini ifade etmiştir. Bunun üzerine Savcı Ataman, iddiaların ciddi oluşuna katıldığını, Siirt Savcılığınca alınan ifadelerin kendisine gönderildiğini, dosyayı kendisinin takip edeceğini; ancak Geçici Güvenlikli Bölge ilanının savcılıkla ilgisi olmadığını ve askeri makamların kararı olduğunu; bölgede savcılık görevlerini ifa ederken ciddi engellerle karşılaştıklarını, çoğu kere güvenlik koşullarından dolayı gitmeleri gereken yerlere gidemediklerini ve keşif yapamadıklarını, bu nedenle birçok dava dosyasının halen bitirilemediğini ifade etmiştir.
2. Pervari Kaymakamı Hakan BİLGİN: Heyet üyelerinin daha önceden randevu almak istemelerine rağmen, Kaymakamlık makamına gittiklerinde Kaymakam Bilgin’in ihale konulu bir toplantıda olduğu belirtilmiş ve heyetin görüşme isteği geri çevrilmiştir.
3. Siirt Valiliği: Heyet üyeleri, diğer resmi makamlarla olduğu gibi Siirt Valiliğine de yazılı olarak müracaatta bulunmuş ve randevu talep etmiştir. Siirt Valiliği ile İHD Genel Merkezi arasında yapılan telefon görüşmesinde heyetin Siirt’e dönmüş olduğu ve Valilik makamıyla görüşme yapmak isteği iletilmiş; yanıt olarak Vali Hüseyin Avni MUTLU’nun il dışında olduğu ve yerine vali vekilinin baktığı; ancak o esnada bir toplantıda olduğu bilgisi verilmiştir.
1. Heyetimiz, söz konusu mezrada bizzat bulunarak incelemeler yapmak istemiş ancak Pervari’den itibaren yaklaşık 1 saatlik yolculuk sonrasında aralarında dört korucu ve bir uzman çavuşun bulunduğu askeri grup tarafından durdurulmuş; yolun mayınlı olması ihtimaline binaen heyetin köye girişi engellenmiştir. Ancak ekteki iki fotoğraf karesinde de görüldüğü gibi, bu nokta, sadece heyetin köye girişini engellemek için konulan geçici bir noktadır. Çünkü herhangi bir kulübe, vs aşırı sıcak ve güneşten koruyacak kalıcı bir barınaktan yoksun bir nokta olup sadece bez bir çarşaf kullanılarak dinlenme noktası gibi kurulan bir yerdir.
1. 2002 yılında Siirt valiliği tarafından Çemekare Yaylası Festivalinin kabul edilmesine ve o tarihten itibaren köylülerin tekrar yaz aylarında mezraya girmelerine olanak sağlanmasına rağmen, Haziran 2007’de Genelkurmay’ın Geçici Güvenlikli Bölge ilan edilmesi nedeniyle mi Çemekare yaylası tekrar boşaltılmak istenmektedir?
6. Heyete söylendiği gibi Süleyman Meydanından sonraki 5 km lik alanın gerçekten mayınlı olma ihtimali varsa, neden koruyucu tedbir olarak herhangi bir işaret veya levha konulmamıştır? Diğer köylülerin aynı gün aynı yoldan geri gelmesine neden karşı çıkılmamıştır?
7.Çemekare Mezrasında yaşayan yurttaşlarımıza yaşam alanı tanınmamakla, temel gıda ve diğer ihtiyaçların temini engellenmekle hedeflenen, köyü boşaltma ve bölgeyi insansızlaştırma mıdır? Böylelikle 1990’lı yıllarda yaşanan köy boşaltmalar farklı bir yöntemle mi denenmektedir?
8. Bölgede son günlerde orman yakma filleri, ciddi ve sistematik ihlallerin yaşanacağı yeni bir dönemin işareti sayılabilir mi?
9.Askeri yetkililer korucuların kendileriyle bir ilgilerinin olmadığını söylerken neyi amaçladırlar? Bu söylem, bundan sonra daha ciddi hak ihlallerinin yaşanacağı anlamına mı gelmektedir?
10.Heyetin Pervari’de çalışmalarını yürüttüğü esnada sürekli olarak güvenlik görevlilerince izlenmesindeki amaç nedir?
KANAAT VE SONUÇ
Kanaat
Heyetimiz tüm incelemeler sırasında yaptığı görüşmeler, edindiği bulgular ve gözlemlerinden hareketle, Çemekare mezrasının tekrar zorla boşaltılarak, insanların üretim araçlarından yoksun bırakılmasının ve bölgenin insansızlaştırılmasının hedeflendiği düşüncesini taşımaktadır. Heyet gerekli adli ve idari önlemler alınmadığı ve sorumlular derhal görevlerinden uzaklaştırılmadığı sürece Çemekare Mezrası halkının yaşam hakkının, seyahat özgürlüğünün ve tehdit/kötü muamele yasağının tekrar ihlal edileceği kanaatine varmıştır.
Zorla göçe zorlama, insanların yaşam hakkının ihlaliyle de sonuçlanabilecek seyahat özgürlüğü, temel insani gıdalara ve ihtiyaç malzemelerine erişim hakkının engellenmesi, ciddi sonuçları olan ve 24 saate yayılan işkence olarak değerlendirilir. Deliller karartılmadan hazırlık soruşturması tamamlanmalı ve adı geçen failler yargılanarak hak ettikleri cezaya çarptırılmalıdır. Ciddi hak ihlallerine maruz kalan diğer köylülerin de yaşam hakkının, gıdalara erişim hakkının korunması ve hayvancılık ve tarım faaliyetlerini yerine getirmelerinin sağlanabilmesi için başta Pervari Jandarma Komutanlığında görevli tüm güvenlik görevlilerinin ve korucuları hakkında etkili bir soruşturma yürütülmeli; sorumlular görevlerinden alınmalıdır.
İHD ve Mazlum-Der, Siirt’te ve yöresinde yaygın ve sistematik hale dönüşen ve toplumsal barış ortamını bozmaya dönük bu tür hukuk dışı provokatif girişimlerin ve hak ihlallerinin ulusal ve uluslar arası alanda takipçisi olmaya devam edecektir.
Av. Reyhan YALÇINDAĞ İHD Genel Başkanı |
Av. Selahattin ÇOBAN Mazlum-Der D.Bakır Şb. Bşk. ve GYK Üyesi |
Vetha AYDIN İHD Siirt Şb. Bşk. ve MYK Üyesi |
Raci BİLİCİ İHD D.Bakır Şb. YK Üyesi |