Bu Ülkenin Hapishanelerinde Binlerce Hasta ve Ölümün Sınırında İnsan Yatıyor!

İnsan hakları ihlallerinin en çok yaşandığı alanlardan biri olan hapishanelerde; mahpusların tutuldukları fiziki koşullardan, dış dünyayla iletişimlerine; mahpusların kendi aralarında sosyalleşmesinden, ifade özgürlüğüne kadar geniş bir çerçeveyi kapsayan mahpus haklarının bir boyutunu da sağlık hakkı oluşturmaktadır. Mahpusların sağlık hakkı sorunu ne yazık ki Türkiye’nin gündemine hapishanelerdeki ölümlerin artışı ve ağır hasta tutukluların tahliye taleplerinin yerine getirilmemesiyle girmiştir.

Güncellediğimiz listemizde 458 ağır olmak üzere 1334 hasta mahpus bulunmaktadır. Hasta mahpusların ölümüne seyirci kalınmakta, mahpuslar tabutla tahliye olmakta bürokratik engeller yasal zorluklar adeta hastalığı da bir işkenceye dönüştürmektedir.

İnfaz sistemindeki sorunlar ve özellikle de 2005 yılında yürürlüğe giren 5275 Sayılı Ceza Güvenlik Tedbirlerinin İnfazı Hakkında Kanun’un insani olmayan bir yaklaşım üzerine kurulu olması; otoriteyi ve kuralları dayatan, yaşama hakkını ve özgürlükleri değil, güvenliği öne çıkaran bir anlayışla hazırlanması ve uygulamada yaşanan sıkıntılar sorunları artırmaktadır.

Uluslararası mevzuat devletlerce özgürlüğünden yoksun bırakılan kişilerin yaşam hakkı konusunda devletlere pozitif yükümlülükler yüklemiştir. Devletler, özgürlüğünden yoksun bırakılmış kişilerin sağlığa erişim hakkı konusunda özgür bireylerle eşit şartlarda bulunmasını sağlamakla yükümlüdürler.

Avrupa İşkenceyi Önleme Komitesi’ne göre; “Tutukluların gözetim altında bulundukları süre boyunca, tutukluluk sürelerinden bağımsız olarak her zaman bir doktora erişim haklarının bulunması gereklidir. Sağlık hizmetleri, doktora danışma talepleri gereksiz gecikme olmadan karşılanacak şekilde düzenlenmelidir.”   Denmektedir.

Oysaki Türkiye hapishanelerinde hastalığı olan mahpusun revire götürülmemesi, hastaneye sevk edilmişse sevkinin gerçekleştirilmemesi, hastane randevularına tarihinde götürülmemeleri, tedavi aşamalarındaki yetersiz ve kötü uygulamalar, kelepçeli muayene, bazı hapishanelerde etnik kimliğinden dolayı mahpusların doktor tarafından muayene edilmemesi ve hastane sevklerinin yapılmaması şeklinde kötü muamele, işkence ve ayrımcılık suçlarını oluşturan,  gerek Türkiye’nin tarafı olduğu uluslararası anlaşmalara gerekse de iç hukuktaki anayasa ve kanunlara aykırı hareket ettiği derneğimize gelen başvurularda da  beyan edilmektedir..

Herkese eşit sağlık hizmeti bir hekim sorumluluğudur, Hiç kimse kelepçeli muayene edilemez. Hiçbir hekim kelepçeli hasta muayenesine zorlanamaz. Yıllardır bu sorunu dillendiren kurumlardan biri olarak, geçmiş iktidar dönemlerinde olduğu gibi AKP Hükümeti’nden de bu konuda samimi ve çözücü bir tutum göremedik. Eğer bir hapishane idarecisi, savcısı ya da Adalet Bakanı kelepçeli muayeneye ve sağlık hakkı ihlaline yol açan uygulamalara sessiz kalmışsa, o ülkede insan haklarından ve demokrasiden söz edilemez.

Adli Tıp Kurumu Resmi Bilirkişi Tekeli Kaldırılmalıdır.

Adli Tıp Kurumu’nun bilimsellikten uzak ve taraflı kararları da hasta tutukluların maruz kaldığı durumun en başat nedenlerindendir. Oysa bilirkişilik, hizmetin niteliği gereği herhangi bir konuda verilecek objektif, teknik ve bilimsel görüştür. Bilirkişiliğin esası bilimsel görüşün özgürce sunulabilmesidir. Ancak kurum; 12 Eylül rejiminin etkisinde yapılmış düzenlemelerin ruhunu yansıtmaktadır.

ATK bağımsız değildir ve resmi bilirkişilik uygulamasına derhal son verilmelidir.

Sonuç olarak,

Mahpusların hepsi devletin gözetimi, koruma ve kollaması altındadır. Ama, anlaşılan o ki devlet onlara bakamıyor! Çok büyük olasılıkla da kasıtlı olarak “bakmıyor”, ya da daha doğru bir deyişle “ölsünler diye bakıyor!”

İşin açıkçası hapishanelerde sağlık hizmetlerinin nasıl sürdürüldüğüne dair de net ve somut bir bilgi yok. Oysa bu ülkede AB’nin uyum yasaları çerçevesinde, bir kanunla kurulmuş olan “cezaevi izleme kuruları” var. Ama o kurulların ağızları dilleri bağlı! Ne hapishanelerde bulunan mahpusların yakınlarıyla haberleşebiliyorlar ne kamuoyuna bir bilgi verebiliyorlar ne de öğrendiklerinden yola çıkarak  resmi hak arama ve adalet mekanizmalarını işletebiliyorlar. Başka bir deyişle ellerinde hiçbir yetki, topluma yönelik hiçbir sorumlulukları yok. Çünkü yasa öyle diyor ve kimse de bu yasayı değiştirmek üzere bir şey yapmıyor!

Önerilerimiz

Halen hapishanelerde bulunan ağır hasta mahpusların tümü tam teşekkülü herhangi bir hastane raporuna istinaden derhâl salıverilmeli, tedavileri ailelerinin yanında sürdürülmeli ve sağlık sigortası devlet tarafından karşılanmalıdır.

Adli Tıp Kurumu sağlık sebebiyle infazın ertelenmesi raporlarında son ve tek merci olmaktan çıkarılmalıdır.

Sağlık sebebiyle infazın ertelenmesi kararlarında cumhuriyet savcılarının takdir yetkisi kaldırılmalı, hastanelerin verdiği raporlar esas alınarak cezaların infazları ertelenmelidir.

Cumhurbaşkanının sağlık sebebi ile mahpusları af yetkisini düzenleyen genelge değiştirilerek, adli tıp kurumu tek belirleyici olmaktan çıkarılmalıdır.

  • Türkiye Hapishanelerinde tecrit uygulamaları, mahpusların fiziksel- psikolojik-sosyal bütünlüklerini bozmaktadır. Tecrit insanın varoluşuna aykırıdır. Tecrit bir işkencedir. Bu nedenle tecride dayalı infaz rejimi, uygulayanların inisiyatifine bırakılamaz derhal kaldırılmalıdır.
  • İmralı Cezaevi’nde Abdullah Öcalan’a özel hukuk ve ağırlaştırılmış tecrit uygulanmaktadır. Bu nedenle İmralı Cezaevi derhal kapatılmalı, Abdullah Öcalan ve arkadaşları yasal haklarından yararlandırılmalıdır.
  • Cezaevinin fiziki yapısı, maddi koşulları ve uygulanan muameleler bir bütün olarak insan onuruna yakışır nitelikte olmalıdır.
  • Cezaevindeki yaşam koşullarının, cezaevi dışındaki yaşam koşulları ile mümkün olduğunca uyumlu olmasına özen gösterilmelidir.
  • Adalet Bakanlığı’nın 45/1 sayılı Genelgesi’nde belirtilen on kişi, on saat SOHBET HAKKI UYGULAMASI nın cezaevlerinde hayata geçirilmesi sağlanmalıdır. Ayrıca, tecridin insan üzerindeki olumsuz etkilerinin azaltılabilmesi için mevzuatta belirtilen programların dışında da mahpusların bir araya gelmeleri sağlanmalı ve faaliyetler konusunda kendilerine farklı seçenekler sunulmalıdır. Bu seçeneklerin kullanımında tredman uygulamaları adı altında dayatmalara başvurulmamalıdır.
  • Uluslararası standartlar ile yasaklanan zincir, demir gibi kısıtlama araçlarının kullanılması önlenmeli, kısıtlama araçları cezalandırma amacıyla kullanılmamalıdır.
  • Özellikle işkence iddialarında olmak üzere, mahpusların muayeneleri İstanbul Protokolü uyarınca standart adli muayene formu kullanılarak kapsamlı biçimde yapılmalıdır.
  • Mahpusların muayeneleri mahremiyete uygun şekilde, yalnız ya da en azından kimsenin duyamayacağı bir ortamda yapılmalıdır. Bu ortamın sağlanamadığı durumlarda, muayene sırasında bulunan kişilerin kimlik bilgileri rapora mutlaka yazılmalıdır.
  • Cezaevi hekimi ve tıbbi personelinin İstanbul Protokolü eğitimi almaları sağlanmalıdır.
  • Cezaevinde sağlanan tıbbi bakım hizmeti, cezaevi dışındaki olanaklarla eşit hale getirilmelidir.
  • Mahpusların yeterli düzeyde sağlıklı yaşam koşullarına ve tıbbi bakıma erişimi sağlanmalı; sağlık hizmetleri ve mahpusların hekimle görüşme talepleri gereksiz gecikme olmaksızın karşılanmalıdır.
  • Disiplin suç ve cezalarında, yasal düzenlemeler ve pratikten kaynaklanan açık hukuka aykırılıklar giderilmelidir.
  • Başvuru ve şikâyetlerin herhangi bir kısıtlama olmaksızın ve derhal gerekli mercilere ulaştırılması sağlanmalıdır.
  • Adli ve idari mekanizmalar, yapılan başvuru ve şikâyetlerle ilgili etkin soruşturma yürütmelidirler.
  • Avukatlarla görüşmenin ve yazışmaların mahremiyeti sağlanmalıdır.
  • Resmi kurumlar ve avukatlarla yapılan yazışmaların denetime tabi tutulması engellenmelidir.
  • Aile ve dış dünya ile temas hakkı engellenmemeli; mahpusun yararı gözetilerek dışarı ile ilişkilerinin güçlendirilmesi sağlanmalıdır.
  • Mahpusların anadilde görüşme ve yazışma hakları güvence altına alınmalı; mevzuat ve uygulamasından kaynaklanan engellemeler kaldırılmalıdır.
  • Mekân ve üst aramaları sırasında, aramaya maruz kalan kişilere onur kırıcı muamelede bulunulmamasına özen gösterilmelidir. Arama prosedürünün bizzat kendisi de aşağılayıcı olmamalıdır.
  • Yemekler, yeterli ölçüde besin değerine sahip ve makul çeşitlilikte olmalıdır. Sağlık sorunu olan mahpuslara hekim kontrolünde özel diyet yemeği verilmelidir.
  • Kantinde satılan ürünler yeterli çeşitlilikte ve fiyatlar cezaevi dışındaki ürünlerle eşit düzeyde olmalıdır.
  • Cezaevi rejimi, fiziki koşullar ve uygulanan muameleler hakkında etkili bir idari ve yargısal denetim sağlamalıdır.

Raporun tamamı için: İHD Hasta Mahpuslar Raporu

Hasta mahpus listesi için: İHD Hasta Mahpuslar Listesi

İnsan Hakları Derneği

Merkezi Hapishaneler Komisyonu