Adalet Bakanlığı Yargı Reformu Strateji Belgesi Hakkında İHD Görüş ve Önerileri Raporu

Giriş:

İHD olarak; Türkiye’de hukukun üstünlüğü ilkesine uygun bir yargı yapılanması olmadığını, adil yargılanma hakkı önünde çok ciddi engeller olduğunu, özel yetkili ve görevli mahkemeler aracılığıyla düşman ceza yargılaması tehdidi bulunduğunu, Terörle Mücadele Kanunu (TMK) ile terör tanımı oldukça geniş tutularak başta ifade özgürlüğü olmak üzere örgütlenme, toplantı ve gösteri haklarının tamamen sınırlandırıldığını, şiddete başvuran ile başvurmayan arasında bir ayrım yapılmadığını, siyasi iktidarın TMK’yı kullanarak özel yetkili ve görevli savcılıklar ve mahkemeler vasıtasıyla toplumsal muhalefeti ve muhalif siyasi partileri yargı baskısı altında tuttuğunu sürekli ifade ettik. Bu hususlarla ilgili çeşitli dönemlerde özel raporlar hazırlayıp çeşitli yayınlar çıkardık.

Siyasi iktidarın 30 Mayıs 2019 günü açıkladığı Yargı Reformu Strateji Belgesi ile Türkiye’de yargı alanında sorun olduğunun kabul edilmesi kayda değer bir gelişmedir. Aşağıda “reform” yapmak için gerekli değişikliklere değinmeyen belgenin eksikliklerini ve “reform” için neler yapılması gerektiğini anlatmaya çalışacağız.

Türkiye’de yargı alanından bahsedildiği anda ceza mevzuatındaki adaletsizlikler ve adil yargılanma sorunları akla gelir.[1] Ceza mevzuatında 5237 sayılı Türk Ceza Kanunu (TCK) (765 sayılı eski TCK), 3713 sayılı TMK, 5271 sayılı Ceza Muhakemesi Kanunu (CMK) ve 5275 sayılı Ceza ve Güvenlik Tedbirlerinin İnfazı Hakkında Kanun’un birlikte ele alınması gerekir. Ayrıca bu kanunlar ile birlikte bazı özel kanunlardaki adaletsizliklerin giderilmesi yönünde atılacak adımların da tartışılması elzemdir.

Türkiye hapishanelerinde hâlâ resmi olarak açıklanmamakla birlikte tutuklu ve hükümlü olmak üzere 285 bin ile 300 bin arasında mahpus bulunmaktadır. Bu sayı ceza ve infaz kurumlarının mevcut kapasitelerinin (220 bin civarında) oldukça üzerindedir. Bunun dışında denetimli serbestlik adı altında cezalarının son 2 yılı kalanlardan tahliye edilip infazları henüz tamamlanmamış 250 bin ile 300 bin arasında kişi olduğu bilinmektedir. Soruşturma ve kovuşturma aşamasında tutuklanmayıp adli kontrol tedbiri uygulanan kişi sayısının ise 450 bin civarında olduğu tahmin edilmektedir.

Türkiye’de yaşanan bu adalet krizinin çözümü ancak ve ancak ceza mevzuatında yapılacak köklü değişikliklerle mümkündür. Bu değişikliklerin de Türkiye’nin tarafı olduğu uluslararası sözleşmeler, Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi (AİHM) kararları ve içtihadı, evrensel insan hakları değerleri ile uyumlu olacak bir biçimde yapılması zorunludur. Bu bakımdan Türkiye’nin ceza mevzuatında sorunlu olarak tespit ettiğimiz noktaları bir kere daha vurgulamayı ve çözüm önerilerimizi sunmayı bir insan hakları örgütü olarak görev addediyoruz.

Türkiye’nin gerçek bir yargı reformu yapabilmesi için öncelikle mevcut durumun insan hakları bakımından Anayasal ve yasal boyutu ile ortaya konması gerekmektedir.

Bilindiği gibi Türkiye, AB ile katılım müzakereleri yürüten bir ülkedir. AB İlerleme Raporlarından da anlaşılacağı gibi bu müzakereler fiilen durmuş durumdadır. Türkiye bu müzakereleri yürütürken Kopenhag Siyasi Kriterleri diye bilinen “demokrasi, hukukun üstünlüğü, insan hakları ve azınlık hakları” başlıkları altında taahhütlerde bulunmuştur. Ancak gelinen süreçte Kopenhag Siyasi Kriterleri yerine kimimizin “Ankara Kriterleri” diye tanımladığı anti-demokratik bir yönetim anlayışı egemen kılınmıştır. İnsan haklarına bakış açısı, tamamen güvenlik eksenli politikalar çerçevesinde belirlenmiş, “önce güvenlik sonra insan hakları” şeklinde hayata geçirilmiştir. Dolayısıyla Türkiye’nin yeniden Kopenhag Siyasi Kriterlerine bağlılığını ortaya koyacak bir siyasi irade göstermesi gerekmektedir.[2]

Türkiye, Avrupa Konseyi Parlamenterler Asamblesi’nin 25 Nisan 2017 tarihli ve 2156 (2017) sayılı kararı ile Avrupa Konseyi’nin yeniden siyasi denetim altına alınan tek ülkesidir. Konseyin siyasi denetim kararında belirtilen tavsiyelerine uygun hareket edilmediği sürece açıklanan yargı reform strateji belgesinin hayata geçirilmesi mümkün görünmemektedir. Dolayısıyla Türkiye’nin öncelikle siyasi denetim sürecinden çıkacak anayasal ve yasal düzenlemeleri gerçekleştirmesi, uygulamadaki ihlalleri ortadan kaldırması gerekmektedir.[3]

15 Temmuz 2016 tarihli darbe kalkışması, 16 Temmuz 2016’da bastırılmış olmasına ve şiddet hareketlerinin önlenmesine rağmen 20 Temmuz 2016’da OHAL ilan edilmiştir. Türkiye 2 yıl boyunca OHAL rejimi altında yönetilmiştir. Bu süre içerisinde 32 adet OHAL KHK’sı çıkarılmış ve bunların tamamı yasalaştırılmıştır. OHAL KHK’larının yüzlerce temel kanunda, binlerce kanun maddesinde kalıcı değişiklikler yaptığı bilinmektedir. Başta cezasızlık olmak üzere hak ve özgürlükleri sınırlayan KHK yasalarının mutlaka değiştirilmesi ve geri alınması gerekmektedir.[4]

OHAL’in sona ermesinden sonra 31 Temmuz 2018 günü yürürlüğe giren 7145 sayılı kanunla pek çok kanunda OHAL uygulamalarının bazılarının 3 yıl boyunca devamını sağlayacak değişiklikler yapılmıştır. Gözaltı sürelerinin 12 güne kadar uzatılabilmesi, valilerin 15 gün boyunca sokağa çıkma yasağı yetkilerini kullanabilmesi, kamu kurumlarının kamudan ihraçları özel bir komisyon vasıtası ile 3 yıl boyunca sürdürebilmesi, toplantı ve gösterilere getirilen sınırlamalar OHAL’i adeta kalıcı bir şekilde 3 yıllığına uzatmıştır. Bunlar gibi 7145 sayılı kanunla getirilen değişikliklerin tümü mutlaka geri alınmalıdır.[5]

Türkiye OHAL rejimi altında 16 Nisan 2017 tarihinde Anayasasında esaslı değişiklikler yapmış ve siyasal rejimini tek kişi yönetimine dayalı ve kamuoyunda “Türk Tipi Başkanlık” diye tanımlanan şekilde değiştirmiştir. Anayasa değişikliklerinin tamamı 24 Haziran 2018 tarihinde gerçekleştirilen Cumhurbaşkanlığı ve milletvekilliği genel seçimlerinden sonra tamamen hayata geçmiştir.

Avrupa Konseyi Venedik Komisyonu’nun 13 Mart 2017 tarihli 875/2017 görüş nolu “TBMM tarafından 21 Ocak 2017 tarihinde kabul edilen ve 16 Nisan 2017 tarihinde referanduma sunulacak olan Anayasa değişikliği teklifi hakkında”[6] raporu oldukça önemli tespitler içermekte ve önerilerde bulunmaktadır. Bu raporun 130. paragrafında Venedik Komisyonu’nun teklif edilen Anayasa değişikliklerinin Türkiye’ye dikta rejimine dönüşmesinin engellenmesi için gereken denge ve denetleme mekanizmalarından yoksun bir başkanlık rejimi getirdiğini tespit ettiği belirtilmektedir. Dolayısıyla Venedik Komisyonu’nun Anayasa değişiklikleri ile ilgili temel eleştirilerinin karşılanması ve mutlaka kuvvetler ayrılığı ilkesine dayalı, hukukun üstünlüğü ilkesine bağlı, insan haklarına dayanan ve her türlü azınlık haklarını güvence altına alacak yeni bir Anayasa yapılması zorunludur.

Yeni Anayasa sürecine girilinceye kadar mevcut Anayasa’da yargı reformunun hayata geçmesini engelleyecek iki temel hususta acil değişiklik yapılmalıdır. Venedik Komisyonu’nun raporunda belirttiği gibi cumhurbaşkanının yargı ile ilgili yetkilerinin gözden geçirilmesi ve bağımsız yargının oluşmasına katkı sunacak değişikliklerin gerçekleştirilmesi (HSK ve AYM atamaları gibi), cumhurbaşkanının ekonomik, sosyal ve kültürel haklarda kararname ile düzenleme yapma yetkisinin kaldırılması gerekmektedir.

Türkiye’nin içerisinde bulunduğu siyasi ortamı değerlendirdiğimizde; Kürt sorununun çözümsüzlüğünün ne kadar önemli olduğu ortaya çıkmaktadır. BM Genel Kurulunun 2006 yılında kabul ettiği ve daha sonra güncellenen ilkeler[7] çerçevesinde Türkiye’nin gerçek bir çatışma çözüm süreci yaşaması gerekmektedir. Türkiye’nin demokratikleşebilmesi ve insan hakları sorunlarını en aza indirebilmesinin yolunun devam eden çatışmalı süreci durdurması ve sorunları barışçıl ve diyalog yolu ile çözecek yeni politikalara ihtiyacı bulunmaktadır.

Siyasi iktidarın açıkladığı reformu yapabilmesi için acil bir yol temizliği gerektiği düşüncesindeyiz. Bunun için de başta ifade ve örgütlenme özgürlüğüne yönelik yasalarda değişiklik yapılması ve özgürlük kısıtlamalarının sona ermesi, TCK, TMK, CMK, İnfaz Kanunu gibi temel kanunlarda yapılacak iyileştirmeler ile sürecin hazırlanması, hâlen hapishanelerdeki aşırı yoğunluk, tecritten kaynaklı sorunlar ve diğer hak ihlalleri göz önüne alındığında özellikle infaz kanununda esaslı değişiklikler yapılması gerektiği görüşündeyiz.[8]

Öte yandan Adalet Bakanlığı’nın açıkladığı yargı reformu stratejisi ile ilgili çalışması toplumsal muhalefete ve muhalif siyasi partilere danışılmadan hazırlanmıştır. Oysa adaletsizliğin üzerinde en çok uygulandığı toplum kesimlerinin görüşünün alınması son derece önemlidir. Bunun yanısıra, OHAL nedeni ile yargı mensuplarının yaklaşık üçte birinin görevlerine son verilmiş, mevcut yargı mensuplarının yarısı kadar kişi yeni göreve başlatılmıştır. Unutulmamalıdır ki yasalar ne kadar iyi olursa olsun uygulayıcılar kötü olursa istenilen amaç elde edilemez. Yargıda AİHM ve AYM içtihatlarına bağlı bir pratiğin sağlanması gerekmektedir. Hâlen başta ifade özgürlüğü davaları olmak üzere yaşanan birçok sorunun uygulamadan kaynaklandığının unutulmaması gerekmektedir.

Adalet Bakanlığı’nın yargı reformu ile ilgili hazırlayacağı kanun teklifi paketlerinin hazırlık sürecinde etkili diyalog yolarının kullanması gerektiği kanaatindeyiz. Başlangıç olarak, Türkiye’nin BM Genel Kurulu’nun 9 Aralık 1998 tarih ve 53/144 sayılı kararı ile kabul ettiği BM İnsan Hakları Savunucularının Korunması Bildirgesi’ni uygulayacak iç hukukunda gerekli düzenlemeleri yapması ve bu konuda Cumhurbaşkanlığı genelgesi çıkarması hâlinde uygulamada karşılaşılan sorunların en aza ineceğini belirtmek isteriz.

Adalet Bakanlığı ile insan hakları ve demokratik kitle örgütleri toplantılarının düzenli toplantılar şeklinde sürdürülmesinin insan hakları yaklaşımını güçlendireceğini ve diyaloğun etkili olmasına katkı sunacağını da belirtmek isteriz.

Sonuç:

İşbu raporumuzda temel sorun alanları ortaya konmuş ve çözüm önerileri ileri sürülmüştür. Yargı reformu strateji belgesine karşı iş bu İHD raporu mutlaka dikkate alınmalıdır. Yargı paketleri kanun teklifleriyle ilgili görüşlerimiz ayrıca kamuoyuyla paylaşılacaktır. Ancak bu aşamada somut olarak şu taleplerimizin karşılanması için yasal değişikliklerin yapılması gerekmektedir:

  1. TCK’daki terör tanımı Türkiye’nin taraf olduğu uluslararası sözleşmelere uygun hâle getirilmeli, BM Güvenlik Konseyi’nin1566sayılı kararında belirtilen hususları ihtiva edecek şekilde yeniden düzenlenmelidir. Bu nedenle mevcut TMK bütünüyle kaldırılmalıdır.
  2. TCK 220 ve 314. Maddeler Venedik Komisyonu’nun görüşü ve AİHM kararları uyarınca yeniden düzenlenmelidir. Şiddete başvuran ile başvurmayan arasındaki ayrım kesin olarak belirtilmeli, şiddete başvurmayanlar cezalandırılmamalıdır. TCK 220/6 ve 7. Fıkralar ile 314/3 öngörülebilir olmadığı için kaldırılmalıdır.
  3. Mevzuattaki ifade ve örgütlenme özgürlükleri ile siyaset yapma, toplantı ve gösteri özgürlüğü önündeki engeller kaldırılmalıdır. İş bu raporda belirtilen kanun maddeleri kaldırılmalıdır.
  4. Özel yetkili ve görevli ağır ceza mahkemeleri ve savcılıkları kapatılmalıdır. Sulh Ceza Hâkimlikleri ile ilgili Venedik Komisyonu raporu doğrultusunda yeniden düzenlemeler yapılmalıdır.
  5. CMK 100/3. Maddedeki katalog suçlar ile suçlanma halinde kolay tutuklamayı sağlayan hüküm kaldırılmalı, delillerin toplanması başta olmak üzere adil yargılanma hakkı önündeki engelleyici CMK düzenlemeleri kaldırılmalıdır. OHAL KHK’ları ile yapılan düzenlemeler geri alınmalıdır.
  6. İnfaz kanunundaki ayrımcılık ortadan kaldırılmalı, tüm mahpusların infaz süreleri eşitlenmelidir.
  7. Denetimli serbestlikten yararlanmanın önündeki ayrımcılıklar kaldırılmalıdır.
  8. Hapishanelerdeki hasta mahpusların salıverilmelerinin önündeki yasal ve idari engeller kaldırılmalıdır.
  9. Ağırlaştırılmış müebbet hapis cezasının ölünceye kadar infazından vazgeçilmeli, bu konudaki AİHM kararlarına uygun mahpusun yaşını gözetecek şekilde şartla salıverme süresi mutlaka belirlenmelidir.
  10. OHAL KHK’ları ve akabinde 7145 sayılı kanun ile mevzuata yerleştirilen iltisak, irtibat gibi sübjektif kavramlar kaldırılmalı, Hükümete bağlılık yerine sosyal hukuk devletine bağlılık konusunda yargı uygulamaları AİHM içtihadına uyumlu hale getirilmelidir.
  11. Kalıcı düzenlemeler yapılıncaya kadar acilen basın yayın ve sosyal medya yolu ile işlendiği belirtilen suç ve cezaların ertelenmesi için tek maddelik kanun çıkarılmalıdır.

İHD Genel Merkezi

Hukuk Komisyonu

Raporun tamamı için:

Yargı Reformu Strateji Belgesi Hakkında İHD Raporu

Notes:

[1] https://www.ihd.org.tr/ceza-mevzuatindaki-adaletsizlikleri-gidermeye-donuk-ihd-onerileri-raporu/

[2] Bkz. AB 2018 İlerleme Raporu: https://www.avrupa.info.tr/sites/default/files/2018-06/20180417-turkey-report_0.pdf

[3] Bkz. “Türkiye’de Demokratik Kurumların İşleyişi”:  https://www.ihop.org.tr/?p=6448

[4] Bkz. İHOP Olağanüstü Hal Uygulamaları Güncelleştirilmiş Durum Raporu: https://www.ihop.org.tr/?p=6596

[5] Bkz. İHD’nin “Sürekli OHAL’i Düzenleyen 7145 Sayılı Kanun Hakkında” değerlendirmesi: https://www.ihd.org.tr/surekli-ohali-duzenleyen-7145-sayili-kanun-hakkinda/

[6] https://www.venice.coe.int/webforms/documents/default.aspx?pdffile=CDL-AD(2017)005-tur

[7] http://www.mfa.gov.tr/site_media/html/BM_Etkin_Arabuluculuk_Rehberi_Turkce.pdf

[8] https://www.ihd.org.tr/ceza-mevzuatindaki-adaletsizlikleri-gidermeye-donuk-ihd-onerileri-raporu/