Türkiye’de Ölüm Cezası Geri Getirilemez

Tüm dünyada 10 Ekim günü “Ölüm Cezası Karşıtı Gün” olarak kutlanmaktadır. Bu vesileyle Türkiye’de kaldırılmış olan ölüm cezasının geri getirilemeyeceğini bir kez daha belirtmek isteriz.

Türkiye’de önemli toplumsal olaylar olduğunda veya kamuoyunun tepkisini çeken vahşi cinayetler işlendiğinde siyasi iktidar temsilcilerinin veya milliyetçi parti liderlerinin ölüm cezası ve idamı gündeme getirmelerini hayretle karşılıyoruz. Son dönemde TBMM Başkanı Sayın Şentop’un bazı suçlara ölüm cezasının geri getirilebileceğine dair açıklamaları hayretimizi daha da arttırmıştır.

Ölüm cezası verilerek idam edilen merhum Başbakan Adnan Menderes’in siyasal takipçisi olduğunu söyleyen Sayın Cumhurbaşkanı’nın ölüm cezası tartışmalarına pirim veren sözleri oldukça kaygı vericidir. Bu sözlerden cesaret alan kimi siyasilerin benzer açıklamaları sürdürmeleri ise bu konun siyasi malzeme olarak kullanılmaya devam edileceğini göstermektedir.

Başbakanların, devrimci öğrenci gençlik liderlerinin ve daha birçok insanın ölüm cezası verilerek haksız yere idam edildiği bir ülkede ölüm cezasını tekrar geri getirmeye kalkışmanın gerek ulusal gerekse uluslararası açıdan ağır hukuksal ve siyasal sonuçlarının olacağını öngörmek gerekir. Kaldı ki aşağıda belirteceğimiz gibi onaylanan sözleşmelerden ve protokollerden çıkmanın da mümkün olmadığını belirtmek isteriz.

Her şeyden önemlisi ölüm cezası yaşam hakkını ortadan kaldıran bir devlet şiddeti, bir başka deyimle devlet eliyle taammüden işlenmiş bir cinayettir. Yaşam hakkı, korunması gereken en öncelikli haktır. Bizzat devletler tarafından bir ceza olarak yaşam hakkının ortadan kaldırılması, geri dönüşü olmayan ve giderilmesi olanaksız zararlara yol açarak insanlık değerlerinin yok sayılmasına neden olur, dolayısıyla insan hakları savunucuları tarafından asla kabul edilemez. Nitekim Birleşmiş Milletler (BM) İnsan Hakları Komitesi de bunu açıkça ifade etmektedir:

Yaşam hakkı, bütün hakların en üstünde yer almaktadır ve ulusun güvenliğini tehdit eden olağanüstü bir durumda dahi bu hakka çekince konmasına izin verilmez. Kişiler, yaşam hakkından keyfi biçimde alıkonulamaz. Bu nedenle de taraf devletler, sadece keyfi ihlalleri önleme değil aynı zamanda bu fiilleri suç sayma ile yükümlü oldukları gibi kendi güvenlik kuvvetlerinden gelecek ihlalleri de önlemekle yükümlüdürler. Devlet tarafından gerçekleştirilen yaşam hakkı ihlalleri en ağır ihlallerdir.[1]

Kaldı ki, uzun mücadelelerden sonra Türkiye ölüm cezasını 07.05.2004 tarih ve 5170 sayılı kanunla anayasasının 17. ve 38. maddeleri olmak üzere mevzuatından tümüyle çıkarmıştır.

Bunun yanı sıra Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi’ne (AİHS) ek 6 No’lu ölüm cezasının kaldırılmasına dair protokol, Türkiye tarafından 26.06.2003 tarihli 4913 Sayılı ölüm cezasını ortadan kaldıran kanunla kabul edilmiş ve Resmi Gazete’nin 01.07.2003 tarihli sayısında yayımlanmıştır. Protokol Bakanlar Kurulu’nun 15/08/2003 tarih ve 2003/6069 sayılı kararı ile onaylanmıştır. Protokol onay belgesinin Avrupa Konseyi genel Sekreterliğine depo edilmesiyle Türkiye bakımından 01/12/2003 tarihinden itibaren yürürlük kazanmıştır.

Türkiye AİHS’e ek 13 numaralı Protokol’ün de tarafıdır. Türkiye, bu Protokol ile ilgili 16/10/2005 Tarih ve 5409 Sayılı “İnsan Haklarını ve Temel Özgürlükleri Koruma Sözleşmesine Ek, Ölüm Cezasının Her Koşulda Kaldırılmasına Dair 13 No’lu Protokolün Onaylanmasının Uygun Bulunduğu Hakkında Kanun” u çıkarmıştır, Bakanlar Kurulunun 17/11/2005 tarih ve 2005/96849 sayılı kararı ile bu protokolün onaylanması kararlaştırılmıştır. Türkiye bakımından 13 No’lu Protokol 01/06/2006 tarihinden itibaren yürürlük kazanmış ve şöyledir:

Madde 1.Ölüm cezasının kaldırılması

Ölüm cezası kaldırılmıştır. Hiç kimse ölüm cezasına çarptırılmayacaktır ya da bu cezası infaz edilmeyecektir.

Bu Protokollerin yanı sıra, Türkiye, Birleşmiş Milletler Medeni ve Siyasal Haklar Uluslararası Sözleşmesi’ne ek ölüm cezasının kaldırılmasını amaçlayan ihtiyari 2 No’lu İhtiyari Protokol’ü 3 Şubat 2004 tarihinde imzalamıştır. İhtiyari Protokol’ün onaylanması, 1 Mart 2006 tarih ve 5468 sayılı kanunla uygun bulunmuştur. Bakanlar Kurulu 19 Haziran 2006 tarih ve 2006/10692 sayılı kararı ile İhtiyari Protokol’ün onaylanmasını kararlaştırmıştır. İlgili Bakanlar Kurulu kararı ve İhtiyari Protokol’ün resmi Türkçe çevirisi 5 Ağustos 2006 tarih ve 26250 sayılı Resmi Gazete’de yayımlanmıştır. İhtiyari Protokol, Türkiye bakımından 24 Ekim 2006 tarihinde yürürlüğe girmiştir. Birleşmiş Milletler ve Avrupa Konseyi insan hakları sisteminin en temel protokollerini onaylayan bir ülkenin, bu protokollerden geri dönmesi demek insan hakları sisteminin dışına çıkmak ve uluslararası alanda kötü bir örnek durumuna gelmek demektir. Uluslararası hukukta ahde vefa ilkesi-söze (sözleşmeye) bağlılık ilkesi – temel bir ilkedir. Bu ilkeden dönülemez.

Avrupa Birliğinin en önemli temel şartlarından da birisi olan ölüm cezasının kaldırılması konusunda geriye düşmek Türkiye için ağır siyasal, ekonomik, hukuksal, kültürel ve sosyolojik sonuçlar doğuracaktır.

Sonuç olarak Türkiye ölüm cezasını mevzuatından çıkarmıştır ve bir daha asla geri getiremez.

Her şeye rağmen şu unutulmamalıdır ki; Türkiye’de insan hakları ve demokrasi mücadelesi yürütenlerin ölüm cezasının geri getirilmesine kararlı biçimde karşı çıkacaklarının bilinmesi gerekir.

İNSAN HAKLARI DERNEĞİ